Komplonun 23’üncü yılı: Herkes yüzleşmeli

  • 09:01 8 Şubat 2022
  • Güncel
 
Dilan Babat 
 
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan'a yönelik uluslararası komploya ve tecride ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP’li Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Tecrit üzerinden Kürt halkına şantaj yapılıyor. Her seferinde tecridi derinleştirerek, topluma bir mesaj vermek istiyorlar ama bu mesaj karşısında Kürt halkının ve Kürt siyasal hareketinin bir duruşu olduğu unutuluyor” dedi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1999 yılında uluslararası komployla Türkiye’ye getirilmesinin ardından 23 yıl geçti. Bu süre zarfında mutlak tecrit kesintisiz devam ederken, Abdullah Öcalan’ın haklarını kullanabilmesi hukuk eliyle gasp ediliyor. Abdullah Öcalan’ın müvekkilliğini üstlenen Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 1999’dan bugüne kadar müvekkilleri ile görüşme yapabilmek için toplam bin 875 kez başvuruda bulundu. Başvurulardan 442’si kabul edilirken, bin 433’ü ise reddedildi. Başvuruların çoğu “koster bozuk” , “hava muhalefeti” ve “gemi bozuk” gibi gerekçelerle reddedildi. 
 
Avukatların 22 Kasım 2021’de  “derhal görüşme” talebiyle Bursa İnfaz Hakimliği'ne yaptığı başvuru ise 12 Ekim’de verilen 6 aylık görüş yasağı gerekçe gösterilerek reddedildi. Hakimlik, aile görüşüne dair verdiği ret kararında ise İmralı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nün Disiplin Kurulu Başkanlığı'nın 18 Ağustos tarihli 3 ay süreyle “Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılma” kararını gerekçe olarak sundu. 
 
Abdullah Öcalan’dan 10 aydır hiçbir şekilde haber alınamazken, İmralı tecridinin tüm cezaevlerine ve topluma yayıldığı ve hukuksuzların her yerde hayata geçirildiği sıklıkla vurgulanıyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Muş Milletvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Abdullah Öcalan’a dönük mutlak tecride ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘İmralı sisteminin kendisi bir tecrit’
 
Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin devletin Kürtlere ve Kürt sorununa dönük yaklaşımı ile bağlantılı olduğunu dile getiren Gülistan, iktidarın Abdullah Öcalan’ın varlığını Kürtler ve Türkiye demokrasisi üzerinde bir kılıç gibi sallandırdığını kaydetti. Gülistan, “Kendileri için tecridi katılaştırarak, toplumu manipüle etmeye çalışan bir algı olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu nedenle de aslında 2015 tarihinden bu yana sistematik tecrit devam ediyor. İmralı sisteminin kendisi tecrit. Biz 2015 tarihinden bu yana mutlak tecridi konuşuyoruz.  Çünkü uzun süredir, aile, avukat ve telefon görüşü yok. Türkiye’de herhangi bir mahpusun hiçbir hakkından sayın Öcalan yararlanamıyor. Aynı şekilde Sayın Öcalan’ın yanında bulunan mahpuslar da faydalanamıyor. Bu anlamıyla bunun bir insan hakları ihlali olduğunu ve işkence yöntemi olduğunu, insanlığa karşı bir suç işlendiğini özel olarak altını çizmemiz gerekiyor” dedi.
 
‘Kürt halkını İmralı ile şantaj ediyor’
 
Türk Ceza Kanunu ve uluslararası hukuk sisteminde böyle bir yaklaşımın olmadığını, evrensel hukukun tecrit ve işkenceyi reddettiğini belirten Gülistan, açık yasal hükümler olmasına rağmen devletin tecritte ısrar etmesinin sebebinin Kürt halkına yaklaşımla ilgili bir durum olduğunu ifade etti. Gülistan, “Kürt sorununu zamana yaymak ve iktidarını kalıcılaştırmak istediği de açık ve net. AKP Kürt sorununu, toplumun barış duygularını kullanmak istiyor. AKP toplumdaki gelecek umudunu istismar etmek istiyor ve her yönüyle de bunu kullanıyor. Aslında tecrit üzerinden Kürt halkına şantaj yapıyor.  Her seferinde tecridi derinleştirerek, topluma bir mesaj vermek istiyor. Ama bu mesaj karşısında Kürt halkının ve Kürt siyasal hareketinin bir duruşu olduğunu unutuyor. Tecridi asla kabul etmediğimizi, Kürt sorununu çözmeye bir yana gittikçe daha da derinleştirdiğini, Türkiye’yi içinden çıkılamaz bir yere doğru götürdüğünün özel olarak altını çizmemiz lazım ” şeklinde konuştu. 
 
 ‘12 Eylül’ü aratmayacak uygulamalar devrede’
 
AKP ve MHP’nin bütün toplumu kuşattığını ve bugün tecridin yalnızca İmralı ile sınırlı kalmadığına dikkat çeken Gülistan şöyle devam etti: “Toplumun her hücresini, kuşatma operasyonu var. Bu baskıların en görünür olduğu ve yaşam ve insan hakkı ihlalinin yaşandığı yerlerde cezaevi oluyor. Bu AKP açısında bir yönetme biçimi. Bu öylesine hasbelkader olmuş şeyler değil. AKP bu süreci bilerek ve isteyerek yapıyor. Cezaevlerinde yaşanılan ihlaller, bilinçli bir politikanın sonucu. Bunu neden yapıyor? Birincisi; topluma gözdağı vermeye çalışıyor. Topluma, ‘siz mücadele ederseniz, hakkınızı savunursanız size bunları yaparız’ gibi mesaj verilmeye çalışılıyor. Özellikle muhalif olanlara, Kürtlere, kadınlara yapıyor. İkincisi ise; cezaevinde olan insanların iradesini teslim alamamış bir AKP gerçekliği var.  İnsanlar inandıkları mücadeleyi cezaevinde de devam ettiriyor. Bu anlamıyla AKP cezaevindeki insanları teslim almak istediği için bütün yönleri ile 12 Eylül cezaevi pratiğini aratmayacak uygulamaları devreye sokuyor.”
 
‘Gözümüz ve kulağımızın cezaevlerinde olması lazım’
 
Cezaevlerinde yaşamını yitiren hasta tutsakların durumuna da vurgu yapan Gülistan, AKP’nin durumu çok ağır olan hasta tutsakların yaşamlarını yitirmeden bir iki gün önce tahliye ederek bu sorumluluktan kendini kurtarmaya çalıştığını dile getirdi. “Oysaki hakikat bu değil. Cezaevleri şu an ölüm evlerine dönmüş durumda. Özellikle pandemi süreci ile birlikte cezaevlerinin sesini kısan, tamamıyla izole eden, sosyal hakları kaldıran bir AKP gerçekliği var” diyen Gülistan,  buna karşı mücadele edilmesi gerektiğini vurguladı.
 
‘Bir kişiye karşı işlenen suç herkese karşı işlenebilir’
 
Değerlendirmesinde cezaevlerindeki hak ihlalleri ve mücadeleye işaret eden Gülistan, “Seslerini kamuoyuna duyurmaya çalışıyorlar. Fakat toplumsal muhalefet güçlerinin gözünün ve kulağının cezaevlerinde olması gerekiyor. Bu bir ayna aynı zamanda. Bugün cezaevlerinde bir hak ihlali varsa, o ülkedeki hiçbir şey düzeltilmez. En nihayetinde bir ülkenin demokrasi ve hukuk karinesine bakılacaksa, o ülkenin cezaevlerine bakılır. Ama şu an baktığımız da Türkiye cezaevleri toplama ve esir kampına dönmüş durumda. Türkiye’nin toplamı cezaevlerine dönmüş durumda. Bu anlamıyla demokrasi ve özgürlük mücadelesini hep beraber yürütmemiz lazım. Daha fazla tepki vermeye ihtiyacı var. Şunu aklımızdan çıkarmayalım, bu ülkede herhangi birine işlenen bir suçun herkese karşı işleneceğini unutmayalım. Bugün İmralı’da bir tecrit varsa ve de bu durum mevcut hukuku çiğneyerek yapılıyorsa bu ülkedeki her türlü hukuksuzluğun yapılabileceğinin göstergesidir” şeklinde konuştu.
 
‘Komplonun öncesi, komplo süreci ve sonrasını ayrı değerlendirmek gerek’
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük komplonun 23’üncü yılına ve uluslararası güçlerin komplodaki rolüne de dikkat çeken Gülistan, “Avrupa’nın uluslararası çok temel sorunları var. Birincisi; çok pragmatistler. Kendi çıkarlarını, uluslararası ve sermayenin çıkarlarını bir halkın çıkarlarının önüne koyuyorlar. Şu anda Kürt halkının yaşadığı mağduriyetlerini görmediğini çok iyi biliyoruz. Komplo sürecindeki rolleri, komplodan sonraki rolleri ve 2015 tarihinden bu yana devam eden rollerini ayrı ayrı tahlil etmek gerekiyor. Sayın Öcalan komplo sürecini değerlendirdiğinde, Türkiye’nin uluslararası güçlerden bağımsız bunu yapmayacağını, Türkiye’ye sadece bir ‘gardiyanlık’ rolü verdiğini çok açık bir şekilde ifade etmişti. Bugün de bu rolü devam ettiren bir Türkiye var” sözlerini kaydetti. 
 
‘Uluslararası güçler açık açık işkenceye göz yumuyor’
 
Uluslararası güçlerin Kürt sorununun çözülmesini istemediğini, her defasında Kürt sorunu üzerinden “terbiye” ettikleri bir Türkiye ve Ortadoğu gerçekliği olduğuna işaret eden Gülistan, “Kürt sorunu eğer barışçıl ve demokratik yöntemlerle çözülürse, Türkiye halkları ve Kürt halkının ilişkisini sağlarsa bir bölge ülkeleri dahil bir çok ülkeyi, bazı güçleri rahatsız edecektir. Kürt sorunun içinden çıkılmaz bir hale getirilmesi, insanlık dışı tecridin yürütülmesi hukuka aykırı olmasına rağmen sessizliğini koruyorlar. Dönem dönem küçük açıklamalar yapıyorlar, bunun sadece İmralı sürecinde değil, Cizre bodrumlarında, Roboskî katliamlarından da gördük. Şu an devam eden mevcut tecritte de görüyoruz. İkiyüzlü bir tutum içinde Türkiye’yi karşılarına almak istemedikleri için sürekli ‘endişeliyiz’ açıklamaları dışında bir şey yapmadıkları ortada. Bugün eğer, Türkiye’nin demokrasi karinesi bu kadar bozuksa bunun baş sorumlularından biri de uluslararası sistem. Türkiye’yi demokrasiye yöneltecek bazı yaklaşımlar sergilemek yerine, onun anti demokratik uygulamalarına göz yuman, açık açık işkence yapılmasına göz yuman uluslararası güç realitesi var” ifadelerinde bulundu. 
 
‘Herkes yüzleşmeli’
 
Temel ittifak güçlerinin muhalif güçler ve özelde halklar olduğunu ifade eden Gülistan, “Bugün bu ülkede yaşanılan hukuksuzluğun yarın bütün bölgeye ve Avrupa’ya sirayet edeceğini kimse unutmasın.  Hukuksuzluklar zinciri sürekli genişliyor, buna izin vermemek gerekiyor. Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümü için uluslararası güçlerin elinin taşın altına koyması gerekiyor. Bunun ilk adımı CPT, Avrupa Konseyi ve Parlamentosu’nun Sayın Öcalan’a dönük mutlak tecride karşı bir tutum sergilemesi gerekiyor. Bu ülkede cezaevinden aylarca, yıllarca haber alınamıyorsa bu ülkede hukuktan bahsedilemez. Böyle bir ülkede Avrupa’ya yüzünü dönmesi de mümkün değildir. Bu anlamıyla herkesi bir yüzleşmeye ve Kürt sorunu da gerçekçi bir tutum almaya devam ediyoruz. ‘Ama Kürtler’ diye başlayan her cümlenin bu sorunu katmerleştirdiğini unutmayalım” sözlerini kullandı.