‘Devlet Kürt nefretini hasta tutsaklar üzerinden gidermek istiyor’

  • 09:02 7 Şubat 2022
  • Güncel
 
DİYARBAKIR - İmralı Cezaevi’nde başlayan ve tüm topluma sirayet eden tecrit politikalarına işaret eden MED TUHAD-FED yöneticisi Sunay Aslan, “2000’li yıllarda F tipleri yaygınlaştırıldı. Ancak şu an da S tiplerinde tutsaklar daha fazla baskıya, şiddete maruz bırakılıyorlar” dedi, buna karşı ses çıkarma çağrısı yaptı.
 
Türkiye ve bölge cezaevlerinde “İdare ve Gözlem Kurulu” kararları ile tutsakların tahliye edilmeleri engellenirken, koşullar her geçen gün tecrit, işkence ve hak ihlalleri ile daha da ağırlaştırılıyor. 90’lı yılların başından bu yana cezaevlerinde kalan ve müebbet hapis cezası alan tutsaklar, ağır hastalıklarla zor koşullarda mücadele etmek zorunda bırakılıyor.
 
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre cezaevlerinde bin 600’ün üzerinde hasta tutsak bulunuyor. Tutsak ailelerinin, hasta ve infazları yakılarak tahliyeleri engellenen tutsakların tahliye edilmesi talebiyle Diyarbakır ve Van’da başlatmış olduğu “Adalet Nöbeti” eylemi ise devam ediyor.
 
Cezaevlerinde ağırlaşarak devam eden tecrit koşulları ve hasta tutsakların durumuna dair Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) yöneticisi Sunay Aslan değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Hasta tutsaklara farklı politika uygulanıyor’
 
Tutsakların haklarını kapsayan temel yasal düzenlemelere işaret eden Sunay, her ülkenin bu kurallara uyma zorunluluğu olduğunu belirtti. Ancak Türkiye’nin bu düzenlemelere uymadığını dile getiren Sunay, “Bu durum da devletin uyguladığı politikalarından kaynaklanmaktadır. Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde 10 bine yakın siyasi tutsak var. Bu tutsaklardan 600’ü ağır hasta tutsak listesinde yer alıyor. Ancak bununla beraber cezaevlerinin hiçbir koşulda sağlık açısından iyi olmadığını biliyoruz. Bundan kaynaklı da tutsaklarda farklı hastalıklara neden oluyor. Devlet hasta tutsaklar için farklı bir politika uyguluyor” dedi.
 
‘Kürtlere yönelik politikanın bir parçasıdır’
 
Mücadele sonucunda hastaneye götürülen hasta tutsakların tedavilerinin yarım yapıldığını kaydeden Sunay, “Devletin siyasi tutsakların tedavisine engel olması Kürtlere yönelik olan politikanın bir parçasıdır. Öte yandan devletin Kürtlere yönelik beslediği kin ve nefret söylemleri var. Bu nefreti de hasta tutsaklar üzerinden gidermek istiyorlar. Geçtiğimiz Aralık ayında 6 tutsak şüpheli şekilde yaşamını yitirdi” ifadelerini kullandı.
 
‘Hijyenik olmayan koşullarda tedaviler yapılıyor’
 
Sunay, hastaneye sevki yapılan tutsakların insan onuruna aykırı aramalara maruz bırakıldığını sözlerine ekleyerek, bu yaklaşımın hiçbir şekilde kabul görülmemesi gerektiğini vurguladı. Koğuşlara yapılan baskınlarda tutsakların özel yaşam alanına müdahale edildiğinin altını çizen Sunay, “Hastaneye giden tutsaklar ağız içi aramalara maruz kalmakta. Bu durum da hastalığı olan ya da olmayan tutsaklarda yeni bir hastalığın oluşmasına davetiye çıkarmaktır. Tutsaklar ambulanslar yerine ringlerle hastaneye götürülüyor. Bu durum da enfeksiyon kapmalarına neden oluyor. Hijyenik olmayan odalarda yataklara kelepçelenerek, tedavileri yapılmaya çalışılıyor” sözlerine dikkat çekti.
 
‘F tipi yetersiz gelince S tipleri devreye girdi’
 
Diyarbakır ve Van Barosu’nda tutsak yakınlarının başlatmış olduğu “Adalet Nöbeti”ne değinen Sunay, “Bu nöbetlere sadece tutsak yakınları değil herkesin sahip çıkması gerekiyor. Tutsaklar yaşamını yitirmeden mücadele daha da büyütülmeli. İmralı Cezaevi’nde tutulan Sayın Abdullah Öcalan şahsında tüm topluma uygulanan bir tecrit durumu söz konusudur. 2000’li yıllarda F tipleri yaygınlaştırıldı. Ancak şu an da S tiplerinde tutsaklar, cezası daha da ağırlaştırılarak, baskıya, şiddete maruz bırakılıyorlar. F tiplerinde tecrit ve izolasyon politikalarının yetersiz geldiğini düşündüklerinden şu an S tipine geçildi. Devlet S tiplerini 2025’e kadar tüm bölgelerde yaygınlaştırmayı planlıyor” diye ekledi.
 
‘Ses çıkarmamız gerekiyor’
 
Sunay, konuşmasını şu sözler ile sonlandırdı: “Siyasi tutsaklar üzerinde uygulanan tecrit politikaları ne kadar kırılırsa, dışarıdaki tecrit durumu da o kadar kırılmış olur. Bizim de dışarıdan, yaşanan bu baskılara bir an önce ses çıkarmamız gerekiyor.”