Avukat Çiğdem Sevimli: Kadınlar kollukta geri adım atmaya zorlanıyor

  • 09:02 12 Ocak 2022
  • Hukuk
 
Şehriban Aslan
 
DİYARBAKIR - Avukat Çiğdem Sevimli, maruz bırakıldıkları şiddet sonrası kolluğa giden kadınların adli makamlarda yaşadığı zorluklara değinerek, kolluğun kadınlara çok fazla olumsuz etkisi olduğunu ve kadınların geri adım atmaya zorlandığını ifade  etti.
 
Kadına dönük şiddet ve katliam her geçen gün artarken AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi’ni feshetmesi var olan tabloyu daha da vahim hale getirdi. Bu durum karakollardaki yaklaşımları da gözler önüne serdi. Şiddet gören  kadın, kolluğa gidince kolluğun arabuluculuk yapması ve şikâyetlerini dikkate almaması kadınların geri adım atmasına neden oluyor. Adli makamların izlediği söz konusu politika nedeniyle kadınlar şiddet mekanlarına geri dönmek ve faillerle aynı ortamda  bulunmak zorunda bırakılırken, sistematik şiddet ve tehdit altında yaşayan bir çok kadın bir süre sonra erkek şiddetine maruz kalıyor ve bir çok şiddet vakası da ölümle sonuçlanıyor. 
 
Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Temsilcisi avukat Çiğdem Sevimli, şiddete maruz kalan kadınların adli makamlarda yaşadığı zorluklaru ve tanıklığını anlattı.
 
‘Kolluğun şikâyetlerde olumsuz etkisi oluyor’
 
Baro'ya ev içi şiddet başvurularının çok yoğun bir şekilde geldiğini söyleyen Çiğdem, kadınların haklarının ihlali karşısında “adalet” için ilk olarak kolluğa başvurduğunu belirtti. Kadının adalet arayışının başladığı noktada ikinci bir travma yaşadığını  kaydeden Çiğdem, kadınların söz konusu yerlerde adalete olan inancını zedeleyecek tavırlarla karşı karşıya kalındığını ifade etti. Çiğdem, “Kolluğun olumsuz anlamda kadınlara etkisi çok büyük. Mesela 2020 yılında bu konuyla alakalı bir ay içerisinde 5  kadın başvurucumuz farklı karakollara gittiğinde başvurusunun alınmadığını ve kötü muameleye maruz bırakıldıklarını söyledi. Başvurucularımızdan birinin vücudunda şiddete ilişkin fiziki bulgu olmasına rağmen karakol, ikametinin bulunduğu yerdeki  karakola yönlendirmişti. Kadının karakollar arasında mekik dokumasını istemişti. Kadın bize ulaştığında polisin darp izlerine rağmen kendisine inanmadığını ve şikâyetini geri alacağını bildirdi. Bizler de kendisine ısrarla darp raporu almasını ve başka  zaman şikâyetçi olması halinde elinde delil olarak bulunmasını söyledik” dedi.
 
‘Mevcut düzenlemelerde boşluk var’
 
Kolluğun bu tarz tutumunun bir geçmişi olduğunu ifade eden Çiğdem, “Kollukta ilk olarak mevcut düzenlemeler, ikincisi yerleşmiş uygulamalar, üçüncüsü ise toplumsal cinsiyet bakış açısı bulunmuyor. Mevcut düzenlemelere bakıldığında İstanbul  Sözleşmesi’nden çekilme kararı öncesinde kadını korumaya yönelik çok iyi düzenlemeler vardı. 6284 sayılı kanun da bunlardan biriydi. TCK’deki sonradan yapılan düzenlemeler vs. bunu karşılayabilecek noktadaydı. İstanbul Sözleşmesi aslında her  kesim için bir can simidiydi. Sonrasında Türkiye Sözleşmeden çekilme kararı aldı. Kolluğun Sözleşmeyi uygulama pratiğine bakıldığında zaten uyguladıkları söylenemezdi fakat Sözleşmenin feshinden sonra durum daha da vahim hale geldi. Örneğin  şimdilerde Sözleşmeden bahsettiğimizde artık uygulanmadığını belirtiyorlar. Bu geri çekilme onların kötü yaklaşımına bir zemin hazırladı. Eskiye oranla mevcut düzenlemelerde bir boşluk oluştuğunu söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.
 
‘12 yaşından büyük çocuğu olan kadın sığınağa gidemedi'
 
İktidarın Türkiye’nin kadına dönük şiddetle mücadelede  çok iyi bir nokta olduğuyla övündüğüne dikkat çeken Çiğdem, ülkenin gün be gün pratiklerinde geriye giden bir konumda olduğunu belirtti. Çiğdem,  buna dair şu örneği verdi: “Bize başvuran Hatice  hanım vardı. Kolluğa defalarca başvuruda bulunuyor. Dilekçeleri var, darp raporları var. Bize ulaştığında biz ilk olarak can güvenliği için sığınak seçeneğini sunduk. Fakat Hatice ve kız çocukları için bir sorun teşkil etmiyordu ama 12 yaşından büyük oğlu  olduğu için sığınağa gidemedi. Bu durum şiddete uğrayan kadının çocuğundan kopamamasından kaynaklı kadını şiddet ortamına geri gönderiyor. Ve Hatice sığınağa gidemedi. Failin tehditleri ve şiddeti devam etti. Bizler adli tatil olduğundan savcı ile  görüştük. Tüm delilleri sunduk. Yakın koruma istediğini söyledik. Savcılık da koruma kararının valilik tarafından verilebileceğini ve kadının talepte bulunmasını  söyledi. Hatice hanımın evden çıkamayacağını ve başvuruda bulunamayacağını belirtmemiz  üzerine savcılık kendisinin talepte bulunacağını ifade etti. Fakat yakın koruma başvurusu valilik tarafından reddedilmiş ve kolluk aracılığıyla Hatice’ye kendisinin  valiliğe başvurması gerektiği iletilmiş. Hatice de hayati tehlikesi olmasına rağmen evden  çıkmak zorunda kaldı. Bu sırada failin gözaltı kararı olmasına rağmen eve gidip kız çocuğuna saldırıyor. Tüm bunlar göz önüne alındığında kadının can güvenliğinin  önemsenmediğini gördük."
 
'Kolluk ve diğer merciler failin yanında'
 
Failin gözaltına alınıp serbest bırakıldığı ancak Hatice'ye yönelik tehditlerin devam ettiğini söyleyen Çiğdem, koordinatör ve dosyanın avukatlarıyla başsavcı vekili ile görüştüklerini aktardı. Çiğdem, "Üç saatlik bir görüşme oldu savcı vekili failin 30  Eylül’de uyguladığı şiddetten sonra 31’inde nasıl başka bir ilde hastane kaydı çıktığı ve böyle olunca nasıl şiddet uyguladığı kısmına takıldı. Bunu hayatın olağan akışına karşı aykırı bir şekilde gördü fakat bu durum hiç aykırı değil. Bugün burada olan  bir kişi yarın başka bir kentte, şehirde olabiliyor. Bizler kadının can güvenliğinden tedirginken savcının tek odak noktası failin sonraki gün başka şehirde olması oldu. Bu da şiddet olaylarında fail ve mağdurun adli mercilerdeki yerini çok net bir şekilde  ortaya koyuyor. Kolluğun ve diğer mercilerin failden yana  olduğunu görebiliyoruz" ifadelerini kullandı. 
 
'Şiddet ve baskı sorun olarak görülmüyor'
 
Kadınların yaşadıkları sorunlara dair emniyet, valilik ve belediyelerin ilgili birimleriyle temasa geçtiklerinde taleplerinin karşılanmadığını ifade eden Çiğdem, "Daha doğrusu kadınların yaşadığı şiddet ve baskı sorun olarak dahi görülmüyor. Sorun olarak  görülmediği için de çözümün bulunması çok mümkün olmuyor. Bunların tüm nedeni de kolluğun ya da yargının diğer sujelerinin toplumsal cinsiyete dayalı perspektifinin olmaması… Kolluk bunca yaşanılan şeye rağmen hala arabulucu görevi üstleniyor. Bu  da görevi  ihmal suçunu meydana getiriyor. Böylelikle kadına şiddet ve kadın katliamı neden artıyor sorularının cevabı bu anlattıklarımızda ortaya çıkıyor" diye belirtti. 
 
AYM’den emsal karar
 
İzmir’de bir ay önce bir kadının gördüğü şiddet nedeniyle yaptığı şikâyetin takipsizlikle sonuçlanması sonrası Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurduğunu ve AYM'nin kadının yaşadıklarına ilişkin "ihlal kararı" verdiğini aktaran Çiğdem, sözlerine şöyle  devam etti: " Verilen karar son dönemlerde kadına yönelik  şiddete ilişkin sonuçlanan davalara illişkin en iyi kararlardan biri… Kararda herhangi bir şiddet olayında kolluğun ve adli mercilerin pozitif yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda  sorumluluklarının olduğu dile getiriliyor. AYM kararında eldeki somut bilgi ve belgelere rağmen hakim ve savcıların ‘takdir’ hakkını cezasızlık üzerine kullanmasından kaynaklı haklarında işlem yapılabileceğini ve HSYK’nın sorumlu olabileceğine dikkat  çekmiş. Karara bakıldığında İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmesine rağmen böyle bir kararın verilmesi emsal olabilecek niteliktedir.”