Fatma Yıldırım: 19 Aralık bir anı değil, hala devam ediyor

  • 09:05 18 Aralık 2021
  • Güncel
 
Gülistan Dursun
 
İSTANBUL - 19 Aralık Katliamı tanığı Fatma Yıldırım, katliamdan önce ve sonra yaşananları anlattı. “Yaşananlar bir anı değildi, bizzat yaşadım” diyen Fatma, saldırıyla cezaevlerindeki kolektif yaşamın parçalanmak istendiğine değindi. Fatma, 19 Aralık’ların bu ülkede hala yaşandığına dikkat çekti. 
 
Türkiye’den gelip geçen iktidarların tamamının tarihi katliamlar ile dolu. Demokratik Sol Parti (DSP), Anavatan Partisi (ANAP) ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile oluşturulan koalisyon hükümeti döneminde (1999-2002) belki de Türkiye tarihinin en kanlı olaylarından biri gerçekleşti. Cezaevlerine dönük “Hayata Dönüş Operasyonu” adı altında gerçekleştirilen katliam sonucu 30 tutsak yaşamını yitirdi, yüzlercesi de yaralandı. 19 Aralık 2000 yılında eş zamanlı 20 cezaevine yapılan baskınlarda, ağır silahlar kullanıldı, tutsaklara bomba ve kimyasal madde atıldı. Katliamın üzerinden geçen 21 yılda ne katliam ile yüzleşildi ne de sorumlular hakkında adil bir süreç yürütüldü. Formalite olarak yapılan yargılamalardan da adalete erişilemedi.
 
F Tipi cezaevlerine karşı gelindi
 
Tutsaklar o dönem tecrit uygulamalarını dayatan F Tipi cezaevlerine karşı önce açlık grevine ardından da ölüm orucuna girmişti. Tutsakların tüm çabası cezaevlerinde insan onuruna yakışır bir ortamda yaşamak olsa da, katliamdan sonra F tipleri Türkiye’nin dört bir tarafında inşa edildi.
 
Bayrampaşa Cezaevi’nde 12 arkadaşını kaybeden 19 Aralık tanıklarından Fatma Yıldırım ile yaşananları konuştuk.
 
Katliamlarla dolu bir süreç…
 
Ümraniye, Burdur, Bergama ve Ulucanlar cezaevi katliamları yaşandıktan sonra 19 Aralık Katliamı’na sıra gelindiğini söyleyen Fatma, “Ulucanlar Katliamında zindanlardaki tutsaklara nasıl işkenceler yapıldığı, hamama götürüldüğü, nasıl öldürüldüğü otopsi raporları ile basında ve kamuoyunda baya bir görünür kılınmıştı” ifadelerini kullandı. Fatma, “Devletin cezaevlerine tek tek değil eş zamanlı saldıracağını tahmin etmiştik. Tabi bu süreç aynı zamanda da toplumsal hareketin de yükseldiği bir süreçti. Bir yandan F tipleri yapılıyor ve basında sürekli beş yıldızlı otel gibi, çiçekleri var, pembe karakollar var sanki her şey toz pembeymiş gibi gösterilmeye çalışılan bir süreç. Aynı zamanda zindanlar cephesinde çok yoğun katliamların yaşandığı bir süreçti” şeklinde konuştu.
 
‘Cezaevleri açısından yeni bir aşamaya gelindi’
 
O dönem cezaevleri açısından yeni bir aşamaya gelindiğini aktaran Fatma, devletin ekonomik ve politik olarak sıkıştığı için cezaevlerine saldırdığını vurguladı. Fatma, “19 Aralık öncesi IMF görüşmeleri ve yurt dışı sermaye görüşmelerinde Türkiye, elini içte temizleyip dışarıya bunlar ile gitmeye çalışıyordu. Ve bunların en başında zindanları teslim alabilirse tüm toplumu teslim alabileceğini bileceğini düşünüyordu ve buna uygun hareket ediyordu. 19 Aralık’a gelinen süreçte çok büyük toplumsal krizler, dışarda toplumsal patlamalar ve devasa nitelikte işçi eylemleri oluyordu” dedi.
 
‘Kolektif yaşam parçalanmak istendi’
 
Kaldığı Bayrampaşa Cezaevi’nde, diğer tutsaklar ile kolektif bir yaşam inşa ettiklerini ve sosyalist yaşamın bir nevi nüvelerinin olduğunu aktaran Fatma, “Eğitim çalışmaları yapıyorduk. Marksizm klasikleri ve kendi ülkemize yönelik politik kitapların çalışmalarını yapıyorduk. Bu bilinç sıçraması yapıyordu. O dönem cezaevleri okul gibiydi. Devlet, sermaye sınıfı ve burjuvazi bunun farkındaydı. Cezaevinde ‘ehlileştirmeye’ çalıştığı devrimci tutsaklar daha bilinçli, iradeli, motivasyonlu ve devrimci militan gibi dışarıya çıkıyordu. Ne yaptığının bilincine varınca insanlar daha fazlasını yapmak ister çünkü haksızlığın, yoksulluğun temellerini öğrenince mücadele etmesi de daha farklılaşır”  şeklinde konuştu.  Fatma, devletin bunun bilincine vardığını bundan dolayı önce cezaevlerindeki kolektif yaşama saldırdığını ifade ederek, bunun kolektif yaşamı parçalamaya, tutsakları yalnızlaştırmaya ve iradelerini teslim almaya dönük olduğunu vurguladı.
 
‘Katliamın geleceğini biliyorduk’
 
Cezaevlerine katliam hazırlığının yapıldığı o güne geliş sürecini Fatma şu sözler ile anlattı: “Bayrampaşa’da görüş yerinde kocaman masalar vardı. En son görüşe çıktığımızda o masaları kaldırmışlardı ki sonraki gün de operasyon yaptılar. O operasyonun geleceğinin biz farkındaydık. Devrimci tutsaklar olarak ne yapabiliriz, zindandaki devrimci tutsaklara yönelik gelen bu saldırıyı nasıl püskürtebiliriz, bunun üzerine çeşitli fikirler üreterek çalışmalar yürütüyorduk. O süreçte 3 yapı ölüm orucuna başladı. Devlet onlarla görüşmeler yapıyor, çeşitli aydın sanatçı yazarlar araya girmiş tam sorun çözülüyor, 19 Aralık saldırısını gerçekleştirdi.”
 
‘Kendi hazırlıklarımızı yaptık’
 
Katliam hazırlığını sezdiklerinde tutsaklar ile bir araya gelerek tartışmalar yürüttüklerini kaydeden Fatma, “Gaz maskeleri hazırladık. Koğuşta bir şey olursa nereye çekiliriz, ne yaparız, bunların planlamalarını yapıyorduk. Gazlı bez, yanık kremi o tarz şeyler toparlamaya çalıştık” sözleri ile hazırlıklarını aktardı.
 
19 Aralık sabahı operasyonun başladığını arkadaşlarından duyduklarını söyleyen Fatma, o güne dair şunları paylaştı: “Ben C2 koğuşundayım ‘saldırı var arkadaşlar’ sesleriyle uyandık. Robocop giyimli askerler çatılara yerleşmişlerdi. Ve gaz atmaya başladılar. Bayrampaşa Cezaevi geniş pencerelere sahip. Revirden bozma hücre gibi tek tek kapıları açık blok gibi ama tek koğuş var. İki koğuşun kapıları birbirine bakıyor. Saldırıya ‘Devrimci tutsaklar teslim alınamaz’, ‘İnsanlık onuru işkenceyi yenecek’ ve ‘Yaşasın devrimci dayanışma’  sloganlarıyla karşılık vermeye başladık. Nerede en ufak bir ses duysalar oraya atıyorlardı. Biz karbonatlı sular yapmıştık. O sular ile battaniyeleri ıslatıp camlara germeye çalışıyoruz ama o da bir süre sonra kar etmiyor. Zaten yarım metreye yakın duvar var. Onun üstü hep cam ve o camdan gördüklerini en ufak harekette öldürmeye yönelik direkt ateş ediyorlar. Biz de o yüzden duvar hizasında eğilerek gidebileceğimiz yere gidiyorduk. Saldırıya sloganlar ve zafer işaretleri ile karşılık veriyorduk. Moral ve motivasyonumuz yüksekti. Saat epeyce ilerledi. Bizim koğuşumuzun girişi iki katlı, eskiden revir olduğu için küçük küçük duvarlar var arada. Oraları delip bize alev hortumu gibi bir hortum tutup koğuşun ilk girişini yakmaya başladılar. Bizim C1 deki arkadaşlara göre şansımız revirden bozma yer yangının diğer hücrelere geçmesini engelledi. Yangınların altından çıkıp aşağı alt kata inebildik.”
 
‘O sessizlik anı zihnimde asılı kaldı’
 
Karşı koğuştan ‘Yanıyoruz arkadaşlar’ sesini duyduktan sonra hiç ses alamadıklarını aktaran Fatma, kendi barikatlarını aşıp havalandırmaya çıktıklarını, oradan da arkadaşlarına seslendiklerini ama bir cevap alamadıklarını söyledi. Fatma, “Büyük bir acıyla insanların yanışını görüyorsun ve bir şey yapamıyorsun. Bir çığlık sadece o birkaç saniyelik bir sessizlik bana bir asır gibi gelmiştir. O sessizlik anı zihnimde hep asılı kalmıştır. Havalandırmaya çıktık. Arkadaşlar da oradan çıkmaya başladı. Birçok arkadaşın derileri akıyor, montu yanmamış ama vücudu yanmış düşünebiliyor musunuz?”  diyerek katliamın boyutuna dikkat çekti. 
Fatma en son C1 ve C2’deki arkadaşlarıyla havalandırmada bir araya geldiğini paylaşarak, yaşananları şu sözlerle anlatmaya devam etti:
 
“Birbirimize kenetlendik. Yaralıları ve ölüm oruçluları ortamıza aldık. Kaynak makinesi ile kapıyı kesiyorlardı. ‘Yaralılarınızı verin’ diyorlardı, ‘biz size onları da vermiyoruz siz katilsiniz’ diye bağırıyorduk. O yangını söndürmek için en ufak bir damla su sıkmayan itfaiye, biz havalandırmaya çıktığımız andan itibaren iki buçuk saat boyunca aralıksız üzerimize tazyikli su sıktı.  Saatler geçmiş öğleye doğru geliyor neredeyse. Birbirimize kenetlenmişiz. O halde üzerimizde hiçbir şey yok. Bizi almak için robocop askerlerle 5-10 kat sarıp öyle yaklaştılar. O halimizden bile koktular. Hücremin önünde kocaman iki çiçek vardı. Katliamda ölümsüzleşen Murat Ördekçi vermişti. O çiçeğe bile tahammül edemediler. Dipçikleri ile ezmişlerdi. 
 
Bayrampaşa’da 12 kişi katledildi
 
Daha sonra cezaevinin yemekhanesine götürüldük ve kimlik sorgulamasına tabi tutulduk. Bizi askeriyenin yemekhanesinden tek tek araçlara yerleştirdiler. Son beş kişi kalmıştık. Tam o esnada C15 ve C16’ncı koğuşlarının havalandırmasından iş makinesi ile delik açtılar. Birilerini oradan çıkarmaya çalıştılar yani yaralıları çıkarıyorlarmış ya da ölümsüzleşenleri biz onu orada tam anlamadık. Kendi arkadaşlarımızı da gördük. Oradan bağırıyoruz ‘bizden altı kişi ölümsüzleşti’ diye. Erkeklerden de 6 kişi ölümsüzleşmiş.
 
Devrim bu ülkede çok güçlü köklere sahip
 
F Tipi cezaevlerinin asıl amacı tutsakları tecrit koşullarına sokmak, tutsakları birinden ve toplumdan yalıtmaktı. F Tiplerinde devrimci tutsakları teslim almayı amaçlayan devlet bunu yapamadı. F Tiplerinde de yenildi. Kendi yaptığı onca katliama, onca yalnızlaştırmaya, tecride, insansızlaştırmaya rağmen devrimci tutsakların iradesini teslim alamadı. Çünkü devrim bu ülkede çok güçlü köklere sahip. Ve bunu ne yaparsa yapsın o köklerden koparamıyor. Bugüne baktığımızda da tutsaklık sorunu yaşamayan mı var herkes yaşıyor. Sistem tıkandığı için devlet tekrardan cezaevlerine saldırdı. Cezaevlerinde şuanda da arama bahanesi ile baskınlar ve işkenceler gerçekleştiriliyor. Her şey önce zindanlarda başlıyor. Bu kavranırsa birçok şeyi daha rahat çözebiliriz. Onun için zindanlarda devrimci tutsakları asla yalnız bırakmamalıyız. Biz onların sesini her yere taşımalıyız. 19 Aralık bir dönüm noktasıdır. Aynı zamanda her devrimci tutsağın devrimci iradesini teslim etmediği bir mücadeledir. Bir katliam yaşandı ama o katliama rağmen devrimci tutsaklar teslim alınamadı. Bu devletin, sermayenin ve burjuvazinin yenilgisidir.
 
Garibe’nin katilleri sermaye ve devlet sınıfıdır
 
F tiplerinin ardından S tipleri inşa edildi. S tiplerinde daha ağır koşullar dayatıldı. Devlet toplumu teslim almaya yönelik politikalar yürüttü. Bunu da İmralı Cezaevi’nde bulunun PKK lideri Abdullah Öcalan ile birçok cezaevinde uyguladığı tecrit ve işkenceyle yapmaya çalıştı. Garibe de işkence ile bu hale getirildi. Bu katliamdır. Zindanda katledilmesinin sebebi sermaye ve bu devlet sınıfıdır. Başka hiçbir şey değil. İşkence ile bu hale getirdiler bir kadına yapılabilecek her türlü saldırıları yaptılar.”
 
Her gün 19 Aralık gibi katliamlar yaşıyoruz
 
Fatma, son olarak 19 Aralık günü saat 14.00-18.00 saatleri arasında Şişli Nazım Kültür Merkezi’nde yapacakları etkinliğe çağrıda bulunarak, “Ancak birlikte mücadele edersek başaracağız başka türlü yolu yok. Hep birlikte zindandaki tutsakların sesi olmak zorundayız. 19 Aralık bir anı değil bizzat ben yaşadım şu an onun gibi sokakta da bir sürü katliam yaşıyoruz ve bu katliamları durdurmanın en iyi yolu birlikte mücadele etmekten geçiyor” ifadelerini kullandı.