‘Yargı ırkçı saldırıyı bireysel suça dönüştürmeye çalışıyor’

  • 09:08 17 Aralık 2021
  • Güncel
Dilan Babat - Öznur Değer  
 
ANKARA - Konya Katliamı davasının ilk duruşmasından izlenimlerini aktaran HDP Milletvekili Züleyha Gülüm, yargının “ırkçı” saldırının üstünü örterek yerine “bireysel suça” döndürmeye çalıştığını belirtti. Züleyha, “Kasten öldürmeye teşebbüs’ gibi bir suçlamada yeterince araştırma yapılmazsa, o suçu işleyen failler ikinciyi rahatlıkla yapar ve yaptı” dedi.
 
Konya’nın Meram ilçesinde 30 Temmuz’da Dedeoğulları ailesini katleden Mehmet Altun ile Çalık ve Keleş aile fertlerinden 11 kişi hakkında açılan davanın ilk duruşması, Konya 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde 14 Aralık’ta görüldü. Heyetin yanı sıra Konya Cumhuriyet Başsavcısı’yla beraber üç savcının yer aldığı duruşma, 11 saat sürdü. Fail Mehmet Altun’un katliam öncesi Ankara, İstanbul, Bursa ve Eskişehir’de lüks otellerde konakladığı, katliamdan sonra 112’yi arayarak “5 kişiyi daha öldüreceğim” dediğinin ortaya çıktığı duruşmada faillerin rahat tavırları dikkat çekerken, Mehmet Altun’un ifade esnasında sürekli çelişkili beyan vermesi ise tepkilere neden oldu. Mahkeme başkanının duruşma boyunca fail Mehmet Altun’u soruları ile yönlendirmesine karşı mahkeme başkanı avukatlar tarafından sürekli ikaz edildi.
 
Katliam davasının ilk duruşmasını takip eden Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, davaya ilişkin izlenimlerini aktardı. 
 
‘Duruşma olması gerektiği gibi başlamadı’
 
Davanın olması gerektiği gibi bir yargılama şeklinde başlamadığını söyleyen Züleyha, soruşturma esnasında da olması gerektiği bir soruşturma sürecinin yürütülmediğine dikkat çekti. Züleyha, “Birçok talepte bulunulmasına rağmen, meselenin ırkçı bir saldırı olduğunu ispat edecek delillerin toplanmak istenmesine rağmen, organize bir saldırı ile delillerin toplanmasına dönük bütün talepler reddedildi.  İddianamenin kendisi bile bize şunu söylüyor; ‘bir kişi bu cinayeti işlemiş, aralarında bir husumet varmış. Adını da arazi tartışması’ verilerek bunun üzerinden bir cinayet diye tarifliyor. Yargılamanın kendisi de bu mantıkla yürüyor” dedi. 
 
‘Bireysel suç olarak görülüyor’
 
Mahkeme başkanının davaya katılma taleplerini reddetmesinin sebebini “kişisel bir cinayet” olarak ele aldığını ifade eden Züleyha, “Kişisel bir cinayet meselesi gibi gösterilmesi aslında mahkemenin baştan kararını aldığının da göstergesi. Sanıkların rahatlığı, yargılamada çok söz kurmamaları, mahkemenin sanıklara sorduğu sorularla gösterdiği tavır, yönlendirmeye yönelik sorular mahkemenin nasıl ilerleyeceğinin göstergesi. Avukatların itirazları ile mahkeme başkanı yönlendirme sorularını geri çekti. Mahkeme başkanının ‘aranızda arazi tartışması mı vardı?’ gibi bir sorunun sorulması henüz sanığın sorgusu bitmeden sorulacak bir soru değil. Bu da olayın Dedeoğulları’nın Kürt olmalarına dönük yaşadıkları katliam ve saldırıdan çıkarıp bunu ‘aralarındaki meseleye’ çevirmek gibi bir niyet ortada. Tutuksuzlar ‘azmettirmekten’ yargılanıyor. Azmettirmek suçu da tutuklu yargılanmayı getiriyor. Yargı sistemine bakarsak; bir düşünce ifade edildiği için hemen tutuklayan yargı, 20-30 yıl ceza talep ettikleri sanıkları tutuklamayı düşünmüyor, delilleri karartma ihtimali var ama bunu hissetmemiş. Mahkeme olayın ırkçı bir saldırı olduğunu kabul etmiyor ve bireysel bir suç olarak görüyor” diye belirtti.
 
‘Yargı olayın başından beri yönlendirildi’
 
Hukukta,  “organize ve ırkçı” olaylarda azmettirenlerin de tutuklu yargılanması gerektiğini ifade eden Züleyha, Dedeoğulları davasının, “nefret ve soykırım suçu” olarak nitelendirilmesi ve öyle yargılanmaya başlanılması gerektiğini vurguladı.  Züleyha, “Mahkemeye üç savcı getirilmişti. Hani dosya baştan beri çok ‘önemsenmiş’ gibi. Bu görüntüyü sağlayacak bir dava sürecinde bir uygulama görmedik. Ne dava sürecinde ne de soruşturma sürecinde bu görüntüyü destekleyecek bir uygulama yoktu. Davada bizim gördüğümüz sanıkların çok rahat tavırları içerisinde olmaları, bir şey söyleme gereği duymamaları, sadece ‘biz yoktuk bizimle alakası yoktu’ diyerek geçiştirmeleri. Çok ayrıntılı meseleler olmasına rağmen mahkeme başkanı soru sormadı sadece avukatların soruları ile sanıkların çelişkili beyanları ortaya çıktı. Davanın gidişatını ve bu konuda nasıl tutum aldıklarının göstergesi. Olayın başından beri valiliğin ‘algı operasyonları’ açıklamasından yargı baştan beri yönlendirildi” şeklinde konuştu.
 
‘Kürtlere dönük bu saldırıların altında politik bir zemin var’
 
Bu ülkede sürekli Kürt düşmanlığını yapan bir iktidar ve Kürtlere yönelik saldırıları normal gören ve meşrulaştıran bir iktidarın olduğunu dile getiren Züleyha şöyle devam etti: “Kürtlere yönelik herhangi bir saldırıda yargı mekanizmasını çalıştırmayan, cezasızlık ile ödüllendiren bir iktidar var. Bu ilk olay değil, Kürt mevsimlik işçilere dönük saldırılarda, Edirne’de, Sakarya’da ve Konya’da aynı şeyleri yaşadık. Bir ülkede bir halkın üyelerine dönük bu kadar rahat bir saldırı yapılıyorsa bunun politik bir zemini vardır. İnsanlar, ‘Biz şiddet uygulayabiliriz, öldürebiliriz, buna karşı az ceza alırız, faili meçhul diye kayıtlara geçiyor’ diye düşünüyor ki bunu destekleyecek iktidar ve yargı mekanizması varsa suç işlemek çok kolay hale geliyor. Uzun zamandır iktidar bunu yapıyor. Aynı şeyi, bu davada da yaptı.”
 
‘Emniyet sanıkları korumuş'
 
Dedeoğullarına 12 Mayıs’ta gerçekleştirilen ilk saldırıya işaret eden Züleyha, “12 Mayıs’taki ilk saldırıda ‘öldürmeye teşebbüs’ suçlamasıyla dava açılmış. Orada savcılığın bir yazısı var. Savcılık diyor ki; ‘orada doğru düzgün bir araştırma yapılmamış, delil toplanmamış. Emniyet tarafından bir tespit tutanağı tutulmamış. Eğer bu görevinizi yapmazsanız hakkınızda suç duyurusunda bulunacağım’ diye belirtmiş. Savcılık bunu demesine rağmen ortada olay yeri inceleme yok, tanıkları tespit etmek yok. Savcılık talimatlı olarak emniyetin görevi olay yerinde inceleme, araştırmak yapmak ama hiçbir şey yapılmamış. ‘Kasten öldürmeye teşebbüs’ gibi bir suçlamada yeterince araştırma yapılmazsa, o suçu işleyen failler ikinciyi rahatlıkla yapar ve yaptı. Aile koruma talebinde bulunmuş ama sadece çağırdığında gelen bir emniyet var. Zaten olay yaşandığında da emniyet aranmasına rağmen gelinmemiş. 155 aranmasına rağmen bir cevap verilmemiş. Sanıklara direk koruma verilmiş ve ne zaman aransa hazır bulunmuş. Bu da çok açık ki emniyet sanıkları korumuş” şeklinde konuştu.
 
‘Yargı ırkçı saldırının üstünü örtmeye çalışıyor’
 
Aileye dönük 12 Mayıs’ta gerçekleştiren ilk saldırının katliam dosyasıyla birleştirme talebinin mahkeme tarafından “bağlantı yok” diyerek reddedilmesine dikkat çeken Züleyha, “Nasıl bağlantı yok.  Olayın başlangıcı 12 Mayıs. 12 Mayıs önlenebilseydi ya da koruma kararı verilseydi bu katliam engellenebilirdi. İktidarın ırkçı sözleri ve cezasızlık ile başlayan ve bunun rahatlığıyla 7 insanın katledildiği bir sürece giden bir olay. Bu olayda bir ırkçı saldırı var. Bunun üstünün örtülmesine imkan yok.  Yargı üstünü örtmeye çalışıyor ama Kürt halkı da biliyor ki, bu saldırıların kaynağı iktidarın söylemlerinden geliyor. İktidarın yargısının verdiği cezasızlıktan geliyor”  diye konuştu.