Avukat Newroz Uysal: CPT raporuna sahip çıkmadı

  • 09:13 4 Aralık 2021
  • Güncel
Beritan Canözer - Sema Çağlak
 
DİYARBAKIR - PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen tecridi değerlendiren Avukat Newroz Uysal, 2011 yılından bu yana gerçekleşen 5 görüşmenin hayati ve olağanüstü durumlarda kamuoyunun baskısıyla, “Haber alma” üzerinden gerçekleştiğini kaydetti. Hukuksal sistemin işlemediğini söyleyen Newroz, CPT’nin raporuna sahip çıkmadığına işaret etti.
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan 8 aydır haber alınamıyor. Avukatlarının yaptığı görüşme başvurusunun reddedilmesi sonucunda yeni disiplin cezaları verildiği ortaya çıkarken, 22 Kasım’da yapılan avukat görüş başvurusunu reddeden Bursa İnfaz Hakimliği, mahkemenin Abdullah Öcalan hakkında 12 Ekim’de verdiği 6 aylık görüş yasağını, aile görüşünü ise İmralı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü Disiplin Kurulu Başkanlığı'nın 18 Ağustos tarihli 3 ay süreyle “Ziyaretçi kabulünden yoksun bırakılma” kararını gerekçe göstererek reddetti.
 
Abdullah Öcalan'ın avukatlarından Rezan Sarıca ve Newroz Uysal, müvekkilleriyle 8 yıl aradan sonra en son 2-22 Mayıs, 12-18 Haziran ve 7 Ağustos 2019 tarihlerinde görüşebilmişti.
 
Abdullah Öcalan, telefonla görüşme hakkından ise, 22 yıl boyunca ilk kez 27 Nisan 2020 tarihinde yararlandırıldı. Abdullah Öcalan, kamuoyunda kendisine dair büyüyen kaygılar üzerine geçtiğimiz 25 Mart’ta kardeşi Mehmet Öcalan’la telefonla görüştürüldü. Mehmet Öcalan, bu görüşmenin yarıda kesildiğini duyurmuştu.
 
Avukat Newroz Uysal, sürdürülen tecrit politikası, başvuruların reddedilmesi, aile görüşlerinin sağlanmaması ve avukatlara bildirilmeyen disiplin cezalarını değerlendirerek, sivil toplum kurumları ve barolara yaptıkları başvurulara değindi.
 
‘Normal bir cezaevi ve tutukluluk değil’
 
Abdullah Öcalan şahsında 1999’dan bu yana 23 yıllık bir cezaevi, İmralı tecrit sistemi ve işkence sistemi dedikleri bir sistem ile karşı karşıya olduklarını söyleyen Newroz, “Bizler hukukçular olarak İmralı’da kurulan cezaevinin hiçbir zaman Türkiye’nin ya da uluslararası hukuk ve mevzuatına göre kurulmuş normal bir cezaevi ve tutukluluk olarak görmedik. İlk kuruluşundan bugüne kadar İmralı’daki tecrit tarihinin hukuksal, siyasal ve politik geçmişidir. Tarihsel olarak bize gösterdiği sonuçlarıdır. Gün geçtikçe bu sistem kendini revize etmiş, değiştirmiştir. Tabi olumlu bir değişimden söz etmiyoruz. Her geçen gün daha da ağırlaşmış bir cezaevi sistemi söz konusu. Bu sistem öyle bir sistem ki, sadece İmralı’da kurgulandığı gibi de kalmadı. Tecridin mantığında yatan, tecridi ortaya çıkaran ya da bir tutsağın cezaevinde koşullarını belirleyen temel insan haklarının ötesinde, derin bir intikam, devletlerin rehine politikası, politik tutsaklara karşı oluşturulan ve ikinci dünya savaşından bu yana kullanılan bir taktik” sözlerine yer verdi.
 
‘İntikam ve bedel ödetme tecridi’
 
Newroz, tecridin Abdullah Öcalan şahsında uygulanış şekline bakıldığında önceki örneklerine göre çok daha farklı şekilde geliştiğini ve tamamen politik, siyasi amaçlarla uygulanan bir sistem olduğunu dile getirdi. Devletin bir kişi üzerinden bu sistemi uygulamadığını belirten Newroz, bir halkın bu uygulamaya tabi tutulduğunun altını çizdi. Newroz, bir düşüncenin mahkum edilmeye çalışıldığını kaydederek, “İmralı’da uygulanan hiçbir uygulama sadece Sayın Öcalan ile sınırlı kalmadı. Devlet bu sistemi bir mekanizmaya bağlayarak daha da genişletti. Diğer parçalardaki siyasete de sirayet edecek şekilde geliştirildi. Özellikle 2013-2015 sürecinden sonra devletin gerçek anlamda bir intikam alma ya da bir bedel ödetme üzerinden yola çıkarak tecridi tamamen haber alınamayacak bir noktaya getirdiğini görüyoruz” diye ifade etti.
 
2011’den beri 5 görüşme yapıldı
 
Abdullah Öcalan’ın avukatları olarak 2011 yılından bugüne kadar yalnızca 5 kere kendisiyle görüşebildiklerini sözlerine ekleyen Newroz, bu görüşmelerin hukuksal ihtiyaç ya da hukuksal gereklilikten olmadığını ifade etti. DTK Eşbaşkanı Leyla Güven şahsında tüm bölge ve Türkiye cezaevlerinde başlayan açlık grevi eylemlerinin kritik aşamaya gelmesi ve tüm kamuoyunda yankı uyandırmasının sonucunda yüz yüze görüşmeler sağladıklarını aktaran Newroz, gerçekleşen 5 görüşmede de devletin politik amacının kendini nasıl var ettiğini görmüş olduklarını söyledi. Newroz, “Sayın Öcalan 22 yıllık cezaevi sürecinin tamamında, her zaman ifade ettiği gibi ‘ben rolümü oynamaya hazırım, benim kendime biçtiğim rol barış, yapıcı roldür. Kürt sorununun demokratik, anayasal çözümünün ortaya çıkması rolüdür. Üstüme ne düşüyorsa yapmaya hazırım’ çağrılarını her görüşmemizde de defalarca tekrarladı” sözlerine yer verdi.
 
Kamuoyu baskısıyla yapılan ‘haber alma’ görüşmeleri
 
Abdullah Öcalan ile 3 kez temas kurma halinin olduğunu, bunun 2’sinin ise telefonla görüşme olduğunu hatırlatan Newroz, 3 Mart 2020’de İmralı’daki yangın iddiaları nedeniyle ailenin Abdullah Öcalan ile görüştüğünü, daha sonra ise sağlık sorunları noktasında çıkan haberin ardından telefonla bir görüşme sağlandığını, en son ise 25 Mart’ta yine bir telefon görüşmesinin gerçekleştiğini ancak telefonun yarıda kesildiğini anımsatarak, “Aslında tüm görüşmelerin acil ve hayati durumlarda kamuoyunun da baskısıyla sağlanan görüşmeler olduğunu görmek mümkün. Sayın Öcalan ile yapılan görüşmelerin haber alıp almamaya indirgendiğini, devletin bunu bilerek, politik olarak önüne koyduğunu ve yalnızca olağanüstü koşullarda ve sadece haber alma üzerinden, Sayın Öcalan’ın fikirlerinin dışarı çıkmasını engelleyen bir yaklaşım hali var” dedi.
 
‘Mutlak tecrit’
 
Tecridin Kürt sorununa etki ettiğine işaret eden Newroz, Federe Kürdistan Bölgesi’nde devam eden sıcak savaş, siyasi operasyonlar, ülkeyi etkisi altına alan ekonomik kriz gibi birçok sorunun kaynağında tecridin olduğunu söyledi. Newroz, “Sayın Öcalan yıllardır bir tecrit altında ve bu tecrit kabul edilir değil. Bu tecridin hukuksal karşılığı işkencedir. Bu sadece bizim için değil, uluslararası kamuoyunda ve yasalarda da böyledir. CPT’nin en son 2019 ziyaretinde tariflemiş olduğu, bizim de yıllarca söylemiş olduğumuz bir şey vardı ki, bu da tecridin işkenceyi bile geçen bir tutum olması. Bunu ‘mutlak tecrit’ yani ‘bir insanın hayatla olan tüm bağının koparılması’ olarak tanımlıyor. Buna ciddi bir yaklaşım gerekirken, ne Türkiye buna dair bir adım atarak tecrit koşullarını değiştirdi ne de CPT raporuna sahip çıktı” ifadelerini kullandı.
 
‘Hukuksal tecrit’
 
Son olarak yine mutlak tecridin ve iletişimsizliğin kaldırılması için başvuruda bulunduklarını ve bu başvuruya verilen cevapta disiplin cezalarını öğrendiklerini belirten Newroz, disiplin cezalarının içeriğine avukatlar olarak erişemediklerine dikkat çekti. Cezaevi yönetiminin kendilerini arayarak disiplin cezalarından haberdar etmesi gerektiğini ifade ederek, “2018, OHAL sürecinden sonra hukuksal tecrit uygulaması söz konusu. Yani disiplin cezalarının bize haber verilmemesi, görüşmelerin engellenmesi, bu cezalara itiraz etmemizin önünün kapatılması gibi uygulamalardan söz ediyoruz. Kürt sorunu bu devletin kuruluş kodlarında nasıl temel bir esas ise, bugün Sayın Öcalan üzerinde hukuksal durum da aynı şekilde bu devletin kodlarına hukuksal anlamda işlemiştir. Bugün İmralı’da uygulanan tüm politikaların tüm cezaevlerinde hayata geçirildiğini biz politik bir değerlendirme olarak değil, hukuksal bir yaklaşım ve değerlendirme olarak belirtiyoruz” sözlerinin altını çizerek, barolara yaptıkları başvuruların da hukuksal anlamda önemine dikkat çekti.
 
‘Atılacak adımları takip edeceğiz’
 
Kurumlara dönem dönem kimi başvurular yaptıklarını anımsatan Newroz, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yaşadığımız tüm hukuksal sorunlar, aslında mesleki sorundur ve bu nedenle bunları barolarla ve kurumlarla paylaşıyoruz. Sayın Öcalan şahsında devam eden hukuksuzluk, bu ülkede herhangi birisinin bile kapısını çalabilecek bir hukuksuzluktur. Biz yaptığımız başvurularla aslında bu kurumların mevcut duruma karşı duyarlı olması, hassasiyet göstermesi ve girişimde bulunmasını talep etmiştik. Buna karşı Diyarbakır Barosu başvurumuza karşılık olarak Adalet Bakanlığı’na bir başvuruda bulundu. Diğer baroların nasıl bir refleks göstereceğini ya da nasıl cevap olacağını henüz söylemek için erken. Biz de sizler gibi başvurularımıza karşı atılacak adımları takip etmeye devam edeceğiz.”