Hakim yoğun olduğu için duruşma açmıyor!

  • 09:06 28 Kasım 2021
  • Hukuk
ANKARA - İstanbul Sözleşmesi sonrasında kadınların emniyete yaptıkları başvuruların bir şekilde alınmadığını ve kadınların geri gönderildiğinin söyleyen ÇHD’li Nergiz Görnaz koruma kararına ilişkin ise mahkemelerin “Önceden herkes kanundan haberdar değildi. Şu an herkes bildiği için çok fazla dosyamız var. O yüzden duruşma açmakla baş edemeyiz. Dosya üzerinden karara bağlıyoruz” dediğini kaydetti.
 
Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 20 Mart’ta İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından kararı yargıya taşıyan kadınların mücadelesi sürüyor. Danıştay’a yürütmenin durdurulması yönünde yüzlerce bireysel başvuru yapılırken, Danıştay kararlarının ise reddedilmesi sonucunda kadınlar kararı bir üst mahkeme olan Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıyacak. İstanbul Sözleşmesi için yapılan başvurular 18 Kasım günü Danıştay tarafından reddedildi. Kararda, 8 üye yürütmenin durdurulması talebinin reddi yönünde oy kullanırken, 5 üye ise toplumsal cinsiyet eşitliğine vurgu yaparak taleplerin kabulü yönünde oy kullandı.
 
Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Ankara Şubesi Kadın Komisyonu Üyesi Nergiz Görnaz, Danıştay kararları ile sözleşmenin feshinin ardından sahada yaşanan zorlukları değerlendirdi.  
 
‘İstediğimiz dilin hukukta yer alması umut verici’
 
Yürütmenin durdurulması yönündeki taleplerin Danıştay tarafından reddedilmesinin, Danıştay’ın hangi perspektiften baktığını ve nasıl bir sonuca varacağını açığa çıkardığını kaydeden Nergiz, Danıştay’daki 5 muhalif üyeye dikkat çekti. Muhalif 5 üyenin karşı oy yazılarında toplumsal cinsiyete vurgu yapmasının önemli olduğunu dile getiren Nergiz, “Burada toplumsal cinsiyetin tanımlanması, İstanbul Sözleşmesi’nin nasıl bir çerçeve çizmeye çalıştığının vurgulanması, kadın cinayetlerinin artmasına dikkat çekmesi ve bunun giderek artıyor olmasında İstanbul Sözleşmesi’ne ne kadar ihtiyaç olduğunun altının çizilmesi önemli. Kadın mücadelesini sürdürmeye çalışan avukatlar olarak mahkemelerde ve diğer mercilerde elde etmeye çalıştığımız şeylerden biri hukuk dilinin bu şekilde ele alınması. O nedenle karşı oy yazılarını olumlu buluyoruz. Yürütmeyi durdurmaya yetmese de görmek istediğimiz bir dilin hukukta yer alması umut verici” sözlerine yer verdi.
 
‘Danıştay’da zıt bir hukuk anlayışı var’
 
Verilen Danıştay kararlarının hukuka uygun olmadığının altını çizen Nergiz, yürütmenin durdurulması talebini reddeden 8 üye ile buna karşı oy kullanan 5 muhalif üyenin gerekçelerinin birbirinden tamamen zıt bir hukuk anlayışı olduğunu ifade etti. Yasaların uygulanmasında kararların başka yöne evrilerek bir sonuca varılmaya çalışıldığını kaydeden Nergiz, “Teknik bir konuda bile bu kadar ayrılığa düşmüş olmaları yapılmak isteneni bize gösteriyor. Türkiye’de kanun ve kararnameler belli bir kesimin istediği gibi yorumlayabileceği bir duruma dönüştüğü için keyfiyeti çok açık bir şekilde görüyoruz” ifadelerini kullandı.
 
‘Hukuk üzerinde baskı var’
 
Hukuka dönük baskılara değinen Nergiz, Türkiye’deki siyasal iklimin kadın ve LGBTİ’lere uygulanan politikaların, devletin dilinin insan hakları çerçevesinden çıkıp belli bir kesimi tatmin etmeye başlamasının ardından hukuk üzerindeki baskının da hissedilmeye başladığını dile getirdi. Günlük siyasi iklimin verilen karar üzerinde etkili olduğunu kaydeden Nergiz, kadınların Danıştay kararının ardından başvuracakları Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) işaret etti. AYM kararının siyasi iklime göre değişkenlik gösterebileceğine dikkat çeken Nergiz, “Olumlu bir karar çıkma ihtimali var. Danıştay’da karşı oy yazılarını yazan ülkede görev başında olan hakimler ve AYM’de de bundan bağımsız olacağını düşünmüyorum. Buradan olumlu bir karar çıksa bile AYM kararlarının ne kadar uygulanacağı tartışmalı. Bu sözleşme 6 yıldır yürürlükteydi ve kadınlar 6 yıldır sözleşmenin uygulanması için uğraştı. Var olan kanun hükmünde bir sözleşme bile uygulanmamışken, bunun kaldırılmasının iptali yönünde bir kararın uygulanıp uygulanmayacağı da meçhul” şeklinde konuştu.    
 
‘Kadınlara ve çocuklara yönelik sorumluluklar ortadan kaldırılmış gibi’
 
İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükte olduğu dönemlerde mahkeme salonlarında sözleşmeden bahsedildiğinde hakimlerin sözleşmeden bihaber olduğunu söyleyen Nergiz, yasa uygulayıcılarının sözleşmenin kaldırılmasının ardından yasadan haberdar olduklarının altını çizdi. İstanbul Sözleşmesi isminin bir “alerji”ye sebep olduğunu sözlerine ekleyen Nergiz, “Bunun üzerinden çok fazla kutuplaşma yaratıldı. Varlığında uygulanmayan sözleşme kaldırıldıktan sonra kadınlara, çocuklara, LGBTİ+’lara yönelik hak ihlallerinin güvencesi oldu. Sözleşmenin kaldırılmasının ardından birçok hak da kaldırılmış gibi davranılmaya başlandı. Örneğin, sözleşmede nafakaya dair hiçbir şey geçmiyor olmasına rağmen, nafaka mağduru olduğunu iddia eden erkekler tarafından sözleşme ‘nafaka mağduriyetleri’nin bir sebebiymiş gibi düşmanca bir algı yaratılmaya çalışıldı. Sözleşmeden sonra nafaka da kaldırılmış, kadınlara ve çocuklara yönelik sorumluluklar ortadan kaldırılmış gibi davranmaya başladılar. Bunu bürokraside de çok fazla görüyoruz. Kolluktan mahkemeye kadar herkese sirayet etmiş durumda” diye belirtti.
 
‘Polis şikayeti işleme koymuyor’
 
Sözleşmenin kaldırılmasının ardından kadınların daha fazla hak ihlaliyle karşı karşıya kaldıklarını vurgulayan Nergiz, polislerin sorumluluğuna dikkat çekti. Kadınların karakollara şikayet için başvurduklarında şikayetlerinden vazgeçirilmeye çalışıldığına işaret eden Nergiz, “O şikayet bir şekilde işleme konulmamaya çalışılıyor. Soruşturma başlatılması için kadın beyanının yeterli olması gerekiyorken ‘somut’ deliller isteniyor. Polis, ‘Senin delilin yoksa bu şikayetin de bir anlamı yok, bundan bir şey çıkmaz’ deyip kadınları evine gönderiyor. 6284 kanunun uygulanmasında da oldukça zorluklar yaşıyoruz. Bu kanun şiddetle mücadele anlamında çok geniş bir çerçeve çiziyordu. Büyük ölçüde uygulanırsa büyük getirileri olabilecek bir kanundu. Onun da uygulanmasında sıkıntılar varken şu an en basit belge ve delil gerekmeden talep edildiği zaman verilmesi gereken koruma talepleri için şu an keskin deliller aranıyor. Hem delil aranıyor hem de verilen deliller türlü gerekçelerle reddediliyor. Koruma kararının ihlal edildiğine dair yaptığımız bildirimler üzerine mahkeme duruşma açmakla yükümlüydü. Tarafları çağırır ve ihlal ile ilgili delilleri incelerdi daha sonra hapis cezasına hükmeder ya da hükmetmezdi. Ancak şu an yoğunluk bahane edilerek duruşma açılmadan dosya üzerinden inceleme yapılıyor” dedi.
 
‘Yoğunuz, duruşma yapamayız!’
 
Aile mahkemelerindeki durumu bu şekilde özetleyen Nergiz, tek gerekçenin ise “yoğunluk” olarak gösterildiğini ifade etti. Bu anlamda kadınların yaşadığı zorluklara ve yargının tavrına dikkat çeken Nergiz sözlerini şöyle sonlandırdı: “‘Önceden herkes kanundan haberdar değildi. Şu an herkes bildiği için çok fazla dosyamız var. O yüzden biz duruşma açmakla baş edemeyiz. Dosya üzerinden karara bağlıyoruz’ diyorlar. Müvekkil koruma kararının ihlal edildiğine yönelik ekran görüntülerini sunduğu zaman da ekran görüntüleri türlü gerekçelerle delil olarak kabul edilmiyor ve tek cümlelik gerekçelerle reddediliyor. Bunun karara bağlanması bile 2 ayı geçti, o sırada koruma kararı bitti. Çok kısa bir gerekçe ile ‘ihlal olmadığına’ diyerek ihlal başvurusu reddediliyor. Koruma kararı biten müvekkillerimiz için tekrar koruma talebinde bulunduğumuzda bu defa ‘6284 Sayılı Kanun kapsamında bir sebep görülmediğinden’ gibi gerekçelerle koruma taleplerimizin reddedildiğine tanık oluyoruz.  6284 o kadar geniş bir kanun ki buna uygun görülmemesi çok zor. ‘Bu ceza yargılamasının konusudur’ gibi gerekçelerle bu talepler reddediliyor. Bunun hukuki bir yanı yok. İşi sürüncemede bırakmak ve yıldırmak için yapılan uygulamalar. Kadınların hak talebinin olumlu sonuçlanması çok zor.”