‘Cezaevlerinde intikam duygusuyla keyfi uygulamalar yapılıyor’

  • 09:03 10 Kasım 2021
  • Güncel
İSTANBUL - Cezaevlerinde hak ihlallerinin arttığını ve buna karşı kamuoyu oluşturulması gerektiğini belirten avukat Destina Yıldız, “Cezaevinde yaşananların gündem olmaması, görülmemesi uygulamaların devam etmesine neden oluyor” uyarısında bulundu.
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit başta cezaevleri olmak üzere, hayatın her alanında etkisini göstermeye devam ediyor. Pandemiyi fırsat olarak değerlendiren iktidar tecridi günden güne ağırlaştırırken, bu durum tutsaklara dönük şiddet, işkence, kötü muamele, disiplin cezaları, infaz yakmalar ve ailelerle görüşmelerinin sınırlandırılması gibi hak ihlalleri olarak yansıyor. Bu durumdan en fazla etkilenenler ise ağır hasta tutsaklar.
 
3 ayda bin 761 hak ihlali başvurusu
 
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, geçtiğimiz hafta “Marmara Bölgesi Hapishanelerinde Yaşanan Hak İhlalleri” raporunu açıklamış ve 3 ay içinde bin 761 hak ihlali başvurusu aldıklarını duyurmuştu. Raporda İmralı tecridi ve hasta tutsakların durumuna dikkat çekilmişti. Avukat Destina Yıldız, cezaevlerindeki hak ihlallerine, tecrit ve yeni infaz yasasına ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.
 
‘Tecrit ve hak ihlali ciddi oranda arttı’
 
Yeni tutuklanan ya da farkı cezaevlerinden sürgün edilen tutsakların çıplak arama dayatmasına maruz kaldıklarını söyleyen Destina, tutsaklar ile yaptıkları görüşmelerde gardiyanlar tarafından üstlerinin çıkarıldığını bunu kabul etmeyen tutsakların ise darp edildiği bilgisinin verildiğini ifade etti. Destina, “Türkiye’nin birçok hapishanesinde çıplak ve ağız araması başta olmak üzere farklı hak ihlalleri yaşanmakta. Pandemi ile beraber uygulanan hak ihlalleri ve tecrit ciddi oranda arttı. Dışarıda hayatın normalleşmesine rağmen hapishanelerde pandemi uygulamaları devam etmekte. Tutsaklar birçok hakkını kullanamamakta. Yaklaşık iki yıldır aileleri ile açık görüş yapamıyor, ortak alan faaliyetlerini gerçekleştiremiyorlar. Sadece son bir kaç aydır koğuş ya da hücrelerinde sınırlı sayıda kişi ile spora çıkartıyorlar. Tutsakların kitap ve mektupları uzun bir süreden sonra veriliyor, Kürtçe mektuplara da sansür uygulanıyor” bilgisini verdi.
 
‘Pandemi fırsata çevrildi’
 
Destina, tutsaklara dönük ortak faaliyetlerinin yanı sıra sağlık alanında da birçok hak ihlalinin yaşandığını belirterek, hastane sevklerinde ve revire götürülmelerinde de sorunlar yaşandığını ifade etti. Tutsakların revire çıkarılmasında ve hastane sevklerinde halen sorunların yaşandığını söyleyen Destina, “Hastaneye ya da adliyeye giden tutsaklar geri döndüklerinde 14 gün boyunca sağlıksız koşullarda karantinada tutuluyor. İdare tarafından pandemi fırsata çevrilmiş ve tutsakların zaten sınırlı olan hakları daha da kısıtlanmış durumda. Pandemi bahanesi ile mahpuslar karantinada tecritte tutuluyorlar” dedi.
 
‘S tipi cezaevlerinde ağırlaştırılmış tecrit söz konusu’
 
S tipi cezaevlerinin şuanda 3 ayrı bölgede uygulamaya konulduğunu hatırlatan Destina, S tiplerinin fiziki koşulları hakkında, sürgün edilen tutsaklar üzerinden bilgi alabildiklerini dile getirdi. Destina, “S tipi cezaevlerinde ağırlaştırılmış tecrit söz konusu. F tiplerindeki tecridin çok daha üstünde bir tecrit söz konusu. Hücrelerin havalandırması olmadığı için farklı bir alana götürülüp günde bir saat havalandırmaya çıkarılıyorlar. Tutsakların normalde ceza infaz kanuna göre ağırlaştırılmış müebbet hükümlüleri sadece günde bir kez havalandırmaya çıkabiliyorken anladığımız kadarıyla S tiplerinde kalan tüm tutsaklar için bu geçerli. Normal hapishanelerin aksine yatay değil dikey hücre sistemi söz konusu hücreler yan yana değil üst üste şeklinde yapılmış durumda. S tipi hapishanelerinin ayrıntıları ilerleyen süreçte ortaya çıkacaktır. Tecridin amacı kişiyi tamamen kişisizleştirmek. S tipi cezaevleri de bunun son örneği” diye konuştu.
 
Keyfi uygulamalar devrede
 
Ceza içerisinde ceza uygulamasın örneklerinden biri olan infazların yakılma durumunun devletin intikam aracı olarak kullandığının altını çizen Destina, basit gerekçelerle tutsakların tahliyelerinin önüne geçilmeye çalışıldığını söyledi. Destina, 30 yıldır tutuklu olan kişiyi devletin keyfi sebeplerle cezaevinde tutmaya çalışmasının hak ihlali olduğunu belirterek, “İdare ve gözlem kuruları aslında mahkemelerin bir yargılama sürecinden sonra alabileceği kararları dosya üzerinden inceleme bile yapmadan alabiliyorlar. İntikam duygusuyla keyfi uygulamalar yapıyorlar. Kararlara karşı yapılan itirazlar yeteri kadar incelenmiyor, denetim mekanizması yetersiz kalıyor.  Mesela infaz kanunda aynı suçtan ceza almış kişiler birlikte tutuluyorlar o kişiler ile ilişkisini kesmediğini iddia ederek infazını erteliyor. İdare kendi kanunu uyguladığı için kişileri cezalandırmış oluyor. Bu durum anayasa mahkemesine veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun değil.  Aslında iktidarın hapishanede yaptığı uygulamalar ülkede uyguladığı siyasetten farklı değil” şeklinde ifade etti.
 
‘Adli tıp iktidardan bağımsız karar vermiyor’
 
İnfaz erteleme başvurularına ATK rapor verse dahi TEM şubenin müdahalesinden dolayı engellendiğini kaydeden Destina, ATK’nin de iktidardan bağımsız karar vermediğine dikkat çekti. “Birçok hasta mahpus kalamaz halde olmasına rağmen adli tıp kurumu hapishanede kalabilir raporu veriyor” diyen Destina, Mehmet Emin Özkan örneğini verdi.
 
‘Cezaevlerinde yaşananlara karşı kamuoyu oluşturulmalı’
 
Mevcut infaz kanununda keyfi uygulamaların yer aldığını belirten Destina, buna son verecek düzenlemelerin yapılması gerektiğini vurguladı. Destina, idarelere keyfiyete sebep verecek yetkilerin verilmemesi gerektiğinin de altını çizerek, “Dışarıda insanların hapishanelerde yaşananlara ilişkin kamuoyu oluşturması gerekiyor. Cezaevinde yaşananların gündem olmaması, görülmemesi uygulamaların devam etmesine neden oluyor. Tecrit ve hak ihlalleri uygulamaları hapishanelerden başlayıp bütün topluma yayılıyor. Bunun önüne geçmek için hapishanelere karşı daha duyarlı olunması gerekiyor. Hak ihlallerinin etkili bir şekilde soruşturulması ve sorumlularının cezalandırılması gerekiyor. Bunun için de sivil toplum kuruluşlarının, demokratik kitle örgütlerinin ve kamuoyunun duyarlı olması gerekiyor” çağrısı yaptı.