‘Suruç davasında failin değil, bizim yargılandığımız ortaya çıktı’

  • 09:09 27 Ekim 2021
  • Güncel
Derya Ren-Rozerin Gültekin
 
URFA / İSTANBUL - Suruç davasında mahkeme heyetinin haklarında suç duyurusunda bulunduğu isimlerden avukat Sezin Uçar, heyete görevlerini hatırlatmanın hakaret olarak algılandığını belirtirken, Suruç yaralılarından Çağla Seven ise “Mahkeme heyeti bize soruşturma açmakla faille ismimizin aynı yere yazılmasına neden oldu. Faili değil bizi yargıladığı ortaya çıktı” dedi.
 
Urfa’nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz 2015 tarihinde Kobanê’deki çocuklara oyuncak götürmek amacıyla Amara Kültür Merkezi'nde bir araya gelen Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerine yönelik DAİŞ’in gerçekleştirdiği saldırıda 33 kişi katledilmiş, çok sayıda kişi ise yaralanmıştı. Katliama dair açılan davanın karar duruşması 22 Ekim günü görüldü.
 
Duruşmaya, katliam faillerinden Yakup Şahin, tutuklu bulunduğu Urfa T Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılırken, katliamda yakınlarını kaybedenler ile avukatları salonda hazır bulundu. Duruşmanın başlamasından kısa bir süre sonra söz hakkı almak isteyen tanıklar mahkeme heyeti tarafından salondan çıkarılmaya çalışıldı, mahkeme heyeti avukatları ve tanıkları “davayı uzatmaya çalışmakla” suçladı.
 
Duruşmada mahkeme heyeti dosyaya Ankara Gar Katliamı ile dahil edilen fail Yakup Şahin’e 34 kez ağırlaştırılmış müebbet, 900 yıl ve 40 bin TL para cezası vererek dosyayı kapatırken, katliamdan yaralı olarak kurtulan Çağla Seven, avukat Sezin Uçar, Ezilenlerin Sosyalist Partisi (ESP) Eş Genel Başkanı Şahin Tümüklü, Koray Türkay, Fetih Aydın hakkında yaptıkları savunmaları gerekçe göstererek Urfa Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.
 
Mahkeme heyetinin suç duyurusu ile ilgili avukat Sezin Uçar ve Çağla Seven konuştuk.
 
‘Mahkeme heyeti tarafından bütün taleplerimiz reddedildi’
 
Suruç Katliamı’nda maddi gerçeğin ortaya çıkması için tüm faillerin yargılanacağı şekilde dosyanın genişletilmesini talep ettiklerini ancak reddedildiğini ifade eden Sezin Uçar, geçen sürede birçok taleplerinin aynı şekilde reddedildiğini dile getirdi. Sezin, “Dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun dinlenmesi, DAİŞ’le çeşitli bağlantıları olanların ve delillerin araştırılması gibi taleplerimiz mahkeme heyeti tarafından reddedildi. Mahkeme heyeti bu davada sadece Yakup Şahin’e ceza verme mantığıyla hareket etti. Davanın detaylı olarak ele alınması için sunduğumuz bütün talepleri reddeden mahkeme heyetinin tarafsız ve bağımsız yargılama yapamayacağını düşündüğümüz için mahkeme heyetinin reddini talep ettik ama bu da reddedildi. Kendisini reddetmiş olmamız, kürsüde yapmış olduğumuz savunmamız, heyeti maddi gerçeğe ulaşması noktasında yönlendirmeye çalışmamız bir hakaret ve tehdit olgusu olarak değerlendirildi” dedi.
 
‘Görevlerini hatırlattık suç olarak algılandı’
 
Sezin, Platform avukatlarından kendisi hakkında, Suruç yaralılarından Çağla Seven, Koray Türkay, Şahin Tümüklü ve katliamda yaşamını yitiren Çağdaş Aydın’ın babası Feti Aydın’la ilgili hakaret ve tehdit suçundan mahkeme heyetinin suç duyurusunda bulunmasının tarafsız ve bağımsız yargının olmadığını gösterdiğini belirtti. Sezin, “Mahkemede yaptığımız savunmalarda Suruç Katliamı’nın insanlığa karşı işlenmiş bir suç olduğunu ve buna ortak olan herkesin bir gün yargılanacağını ifade ettik. Mahkeme heyetinden beklentimiz mevcut siyasal iktidarın perspektifinden davaya yaklaşmamasıydı. Mahkeme heyetine görevlerini hatırlattık ama bu hakaret ve tehdit olarak algılandı” şeklinde konuştu.
 
‘Yargı siyasal iktidara entegre edilmeye çalışıldı’
 
Türkiye’de özellikle 2015 yılından bu yana rejim değişikliğinin inşasının hukuk kurumları üzerinden gerçekleştiğini ve bu durumun hukuk normlarını, avukatları ve savunmayı etkilediğini söyleyen Sezin, “Hakim ve savcılar kurulunun yapısı değişti, Anayasa mahkemelerinin üyelerinin atanma süreçleri değişti, yargı büyük bir oranda mevcut siyasal iktidara entegre edilmeye çalışıldı. Bu durum avukatlara ve savunma makamlarına dönük baskının artmasına neden oldu. Suruç davasında da görüldüğü üzere avukatlar savunma kürsüsünde mesleklerini icra ederken dahi özgür olamıyorlar. Bir dilekçe yazılıyor, içinde suç unsuru tespit ediyorlar ya da savunmada kullanılan beyanlar suç olarak değerlendiriliyor. Yargılama faaliyeti içerisinde adalet arayanları, yurttaşları, ezilenleri, emekçileri temsil ediyoruz. Bu yüzden aslında avukatlar üzerinden yurttaşlara dönük bir saldırı yapılıyor. Bizim hakkımızda suç duyurusunda bulunulması adalet arayanlara dönük bir mesajdır” ifadelerini kullandı.
 
‘Yanlışları ifade etmemiz mahkeme heyetini rahatsız etmiş’
 
Adalet arayan herkesin katliamların yıldönümünde gözaltına alındığını, çocuklarının cenazelerinde konuşan kişilerin tutuklandığını vurgulayan Sezin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Adalet mücadelesinden vazgeçirilmek isteniyor. Bizim hakkımızda suç duyurusunda bulunmalarının nedeni bu. Yaptığımız savunmalar, hukuki nitelemeler, suç unsuru olabilecek bir durum değil. Politik davalara bakan avukatlar olarak hakaret etmeyiz, mahkeme heyetinin kararlarıyla ilgili bir değerlendirme yaparız. Yanlış bulduğumuz şeyleri ifade etmemiz, mahkeme heyetini rahatsız etmiş ki böyle bir karar vermişler.”
 
‘Tüm hukuk yollarına başvuracağız’
 
Dava dosyasını istinafa taşıdıklarını dile getiren Sezin, “Eğer tekrardan benzer bir kararla karşı karşıya kalırsak Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapacağız. En son iç hukuk yollarını tükettikten sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapacağız” dedi.
 
‘Yaşamını yitirenler hedef alındı’
 
Davanın başladığı tarihten bu yana takip edilmesinin engellendiğini kaydeden Çağla Seven, dosyanın tek bir kişide toplanarak kapatılmaması gerektiğini söyledi. Çağla, “Dosyaya gizlik kararı getirildiği için Suruç Katliamı’nın faili gidip Ankara’da katliam gerçekleştirdi. Suruç Katliamı için hazırlanan iddianamede orada yaşamını yitirenler hedef alınmıştı. Bu iddianame ile biz yaşamını yitirenlerin yakınları olarak bir cezaevi kampüsünde, silahların ensemizde olduğu bir hal ile adalet arayışımızı sürdürdük. Mahkeme heyeti son duruşmada konuşmamıza izin vermeyeceğini söyledi. Bunun üzerine bizi dinlemek zorunda olduklarını söyledik. Ne zaman duruşma olsa oraya askerler yığılıyor. Orda sanki yargılanan, katil bizmişiz gibi hareket ediliyor. Asıl o zaman, o katil katliamı gerçekleştirmeden üstü aranmalıydı. Üstü aranması gereken biz değiliz” ifadelerini kullandı.
 
‘Sanık sandalyeleri boştu’
 
Suruç davasının görüldüğü mahkeme salonunda “adaletten bahsedilemeyecek bir ortamın” olduğunu dile getiren Çağla, “Toplumdan çok uzakta bu yargılama yapılıyor. Başlatılan yargılama süreci etkin değildi. Hiçbir talebimiz yerine getirilmedi. Bu kadar yüksek güvenlikli bir mahkemeye fail fiilen getirilmedi. Sanki orada bir katliam davası değil de özelde Yakup Şahin yargılanıyordu. Sanık sandalyeleri boştu. Keşke mahkemede bizim konuşmalarımız yerine belgeler olsaydı. Taleplerimiz hiçbir şekilde yerine getirilmeden dava kapatıldı. Katliam davaları sonuçlanmadan, bu ülkede hiçbir şekilde güvende olmayacağız. Böylesi davaların aydınlatılmamasının tüm topluma karşı işlenen bir suç olduğunu söylüyoruz. Mahkeme heyeti bize soruşturma açmakla faille ismimizin aynı yere yazılmasına neden oldu. Faili değil bizi yargıladığı ortaya çıktı” dedi.
 
‘Bizim gidenlere, topluma borcumuz var’
 
Çağla, son duruşmada kendilerine söz vermeyeceğini söyleyen mahkeme heyetini jandarmalardan görmenin imkansız olduğunu belirtti. Çağla, şunları söyledi: “Bizim bu mahkemelerde gördüklerimiz yargının geldiği noktanın bir fotoğrafıdır. Bizler baştan itibaren adaleti mahkeme salonunda aramadık. Adaletin bu salonlardan gelmeyeceğini biliyorduk. O yüzden adaleti sokaklarda aradık. Adalet onların verdiği kararlar değil, içerisine jandarma yığdıkları salonlar değil, adalet toplumun vicdanıdır. Toplumun gözünde katilin kim olduğu açık. Bizi terörize etmeye çalıştılar. Anayasa Mahkemesi’nin yaşamını yitiren kişileri suçlayıcı kararları oldu. Her yerde yaşadıklarımızı anlatmaya devam edeceğiz. Çünkü bizim gidenlere, topluma borcumuz var.”