‘Cezaevlerinde tecrit ile ruhen öldürme amaçlanıyor’

  • 09:02 20 Ekim 2021
  • Güncel
 
Melike Aydın
 
İZMİR - Şakran Cezaevi’nden tahliye edilen Sevil Karaaslan, yaşadıkları hak ihlallerini anlattı. Sevil, cezaevlerinde uygulanan tecrit ile “ruhen öldürmenin” amaçlandığına dikkat çekerken, hasta tutsakların yaşadıkları koşulları da anlattı.
 
Türkiye ve bölge cezaevlerinde artan baskılar, sistematik bir şekilde işkence yöntemi olarak uygulanmaya devam ediyor. Tutsakların, yakınları aracılığıyla basında görünür kılmaya çalıştığı baskı politikalarını, bu kez “örgüt üyeliği” suçlamasıyla 5 yıl 7 ay tutsak edildikten sonra 15 Ekim’de Şakran Kadın Kapalı Cezaevi’nden tahliye edilen Sevil Karaaslan anlattı. Sevil, tecrit koşullarının giderek sertleştiğini kaydetti.
 
‘Kanser hastası kalabalık ortamda kalıyor’
 
Sevil, cezaevindeki hasta tutsakların durumuna dikkat çekti. Şakran’da tutsak bulunan ve tedavi sürecinde olan kanser hastası Fatma Özbay’a dair konuşan Sevil, Fatma’nın kalabalık ortamda kaldığını kaydetti. İlaçların geç verildiğini, yedek ilaç verilmediğini belirten Sevil, “Romatizması olan var, farklı kronik hastalıklar cezaevi koşullarında ediniliyor. Hastaneye gidip gelseler de tedavi yeterli olmuyor. 28 yıldır içeride olan arkadaşlarımız var. Kalp rahatsızlıkları da var. Cezaevi koşulları daha da tetikliyor. Stresten uzak kalmaları gerekiyor ama her gün stres yaşıyoruz. Xense Bulut yaşlı, hastalıkları var. Yemesi içmesi zorlu. Kendimiz iyileştirmeye çalışıyoruz” ifadelerinde bulundu.
 
Sevil ayrıca 2 karantina koğuşunun bulunduğunu ve karantinanın 15 gün değil hastaneye giden veya yeni gelenlerle 30 güne kadar çıkabildiğini belirtti.
 
Kitap kısıtlaması ile okumanın önüne geçiliyor
 
Kitapların listelenmesinin ve kitap sayısının 10 tane ile sınırlandırılmasının özellikle araştırma yapmak isteyenleri zorladığını dile getiren Sevil “Bireyi topluma hazırlayalım diyorlar ama okumalarının önüne geçiyorlar. Dışarıdan gelen bir kitap 2 ay içinde gelemez, gelirse verilmiyor. Kargoyla görüşçüye teslim ediliyor ya da 2 ay bittikten sonra teslim ediliyor. Bunun mantığını çözmüş değiliz. İnsanlar bir kitap okur, 2 ay içinde başka kitap daha okumak isteyebilir. Bu siyasi tutsaklara yapılan kasti bir uygulama. Yeni çıkan yasa ile kütüphaneden kaç kitap alıyor sayılıyor” dedi.
 
Kürtçe yayınlar 3 yıl boyunca verilmedi
 
Kürtçe 3 yıl boyunca verilmediğini, son iki ayda verileceğinin belirtildiğini söyleyen Sevil Kürt nüfusunun yüksek olduğu İzmir gibi bir yerde Kürtçe tercüman bulunmadığı bahanesinin öne sürüldüğünü belirtti. Sevil “Gözden kaçmış bir kitap içeriği sakıncalı bulunur diye korkuyordu memurlar. Uzun süre tercüme ettirmediler. Suç duyuruları sonrasında kabul ettiler. Çeviri grubu var ama iki ay sonra veriliyor. 10 arkadaşa gelmişse 2 kişi ancak almıştır” dedi.
 
‘İyi hal uygulamasında bahaneler üretiliyor’
 
Sevil, milletvekillerinden 8 Mart, 25 Kasım gibi günlere dair gelen kartların verilmediği gibi “iyi hal yasası” (Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik) sonrası oluşturulan kurulca iyi halli bulunmamaya bahane edildiğini vurguladı. Sevil, “Kendi suç grubunda kalmak suç olarak tahliyenin önünde engel olarak karşımıza çıkıyor. Sen neden bu koğuşta kalıyorsun, iyi halli değilsin gibi kişilerin kaldığı koğuş probleme dönüşüyor, hiçbir disiplin cezası olmasa bile. Siyasi tutsak adli tutsağın yanında kalamaz. Kendi yasalarına belirtilen maddelerde bile kendi suç grubunda kalır diyor” hatırlatmasında bulundu.
 
‘Tecridin farklı boyutları uygulanıyor’
 
İyi hal uygulamasının intikam amacı taşıyan art niyetli bir yasa olduğunu ifade eden Sevil, müebbet alan ve tahliyesi yaklaşan tutsaklara değindi. Ocak ayından bu yana 6 ay fazladan yatanların olduğunu sözlerine ekleyen Sevil, “Remziye Polat’ın, Ayşe Acar Başaran’ın kartı bahane edilerek iyi halli olmadığı söylendi. Karta el konması tecridin bir başka boyutu. Tecrit karantinayla daha da arttı. Avukat görüşleri zor yapıldı, görüşler kapalı, dışardan iletişimi koparan bir durum var. Dışardan gelen herhangi bir dergi verilmiyor. Kantinden para ile satın alırsak alabiliyoruz. Bulmaca, mandala kitapları, boya kalemleri verilmiyor. Yaratıcılığımıza engel olunmaya çalışılıyor. İçerde çürümemizi istiyorlar. İnsanı belki fiziki olarak değil ama ruhen öldürmek, umutsuz, iradesiz olması için çabalanıyor” şeklinde konuştu.
 
Tutsakları birbirinden ayırma çabası
 
Cezaevlerinin, şehirlerin dışında yapılmasının, tutsakların ailelerinin yaşadığı şehirlerden uzakta tutulmalarının da tecrit olduğunu dile getiren Sevil, bunun yanında gardiyanların düşmanca tutumlarının son çıkan yasa ile arttığını ifade etti. En son 7 Ekim gecesi kimi gardiyanların robokop kıyafetlerle koğuşu bastığını belirten Sevil, “Diyaloğun önünü tıkamaya yönelik saldırgan tutumlar oldu. En son birbirimizden ayrı farklı bloklara konulma dayatıldı. Zaten iki koğuştuk. Hem karantinadaki hasta arkadaşlar hem biz zorlandık. Biz siyasi bir kimlik olarak bir aradayız. Müdürün söylediği, ‘Benim yaptığım bir şey değil’ oldu” ifadelerinde bulundu.
 
‘Onur kırıcı tutumlarla örgütlülüğümüze ve kimliğimize saldırdılar’
 
Cezaevlerinde koğuşları dağıtma baskısının, var olan örgütlülüğü bitirme amaçlı olduğunu söyleyen Sevil, “İnce arama denen aramadan eşyalarımız x-raydan geçirildi. Hakaretvari yaklaşımlarda bulundular. Genel tutumları düşmanca ama bazı gardiyanlar saldırgan tutum içindeydi. Erkek gardiyanlar da vardı. İç çamaşırlara kadar tek tek ellerine alıp baktılar. Arkadaşlarımız müdahale ettiler. Gerçekten utanç verici. Hem siyasi tutsak hem kadın kimliğimize dönük saldırı” dedi.
 
Görüntülü kabin uygulaması tedirgin ediyor
 
Sevil, cezaevindeki baskılara dair son olarak şunları söyledi: “Götürüldüğümüz koğuşta üç kişi bir odada kalıyordu ve yerde yatıyordu. Musluklar, elektrik teçhizatı bozuktu. Çok kirliydi. Zaten önceden kaldığımız koğuşta genel bir boya badana faaliyeti başladı. Kimi bölümleri kendimiz boyadık temizledik. Bir ay olmadan çıkardılar. Duvarlarda cinsiyetçi küfürler. Otuzun üzerindeydik. Koğuşun tek sağlam yeri görüntülü kabin siteminin yapıldığı yerdi. Uygulanır mı bilmiyoruz. Koğuşun içinden çıkıp ailelerimize sarılmak ya da kapalı görüş de olsa görüyorduk. Ekrandan görmek ihtimali tedirgin ediyor. Yan yana koğuşları talep ettik. Karşı koğuşumuz karantina koğuşuydu ve duvarlara dışkıyla yazı yazılmıştı. Moral bozmasa da öfkelendiriyor.”