10 Ekim tanığı: Unutursak katliamlara gebe bir ülke oluruz

  • 09:01 10 Ekim 2021
  • Güncel
 
Öznur Değer 
 
ANKARA - Aradan geçen 6 yılda unutulmayan ve tarih sayfalarına “karanlık katliam” olarak geçen Ankara Katliamı tanığı Edge Tetik, “10 Ekim bir milattır. Hayatımızda hiçbir şey 9 Ekim’deki gibi değil. Eğer unutursak yeniden katliamlara gebe bir ülke oluruz. 6 yıl sonra da o meydanın dolması lazım” diyor.
 
Takvim yapraklarının 6 yıl önce 10 Ekim’i işaret etmesiyle,  Türkiye tarihinde  bir katliam daha  yaşandı. 6 yıllık süre zarfında ne katliamı unutanlar oldu ne de acısı dinenler. “Türkiye tarihinde 10 Ekim bir milattı” sözleriyle katliam gününü tanımlayan, katliamda kardeşi Korkmaz Tetik’i yitiren ve katliama tanıklık eden Edge Tetik de katliamı unutmayan ve unutturmayanlar arasında.  
 
Katliamın 6’ncı yıldönümüne ilişkin Edge ile röportaj yapmak üzere evine doğru yola koyuluyoruz. Edge ve çocuklarını koruma görevini üstlenen Cesur isimli köpek, havlamasıyla karşılıyor bizi bahçede. Ardından Edge geliyor bizi karşılamaya, bir yandan da Cesur’u sakinleştirmeye çalışarak.
 
Sıcak ve içten bir karşılamanın ardından salona geçiyor ve sohbet etmeye başlıyoruz. Asıl sohbetimize nereden ve nasıl başlayacağımızı kestiremeden atmosfere teslim oluyoruz. Güncel sohbetin ardından bir zaman makinasına oturuyor ve 10 Ekim 2015’i seyre dalıyoruz.  
 
‘Dört bir yandan ‘barışı’ haykırmak’
 
Söz Edge’de, başlıyor 6 yıl önceki o tarihi günü anlatmaya. Yüzünde acı ve hüzün karışımı bir heyecan beliriyor. Barış ve Demokrasi Mitingi’ne gitmek için duydukları heyecanı anlatırken gözleri ışıldayan Edge, tüm ailenin önceden haberleşerek miting alanında buluşacağını söylüyor. Kardeşi Korkmaz’ın da Denizli’den “barış” için mitinge katılacağını ekliyor sözlerine. Edge, “O coşku, ülkenin dört bir yanından ‘barışı’ haykırmak için gelen insanlarla bir arada olma duygusu çok heyecan vericiydi” sözleriyle anlatıyor barış yoluna giden heyecanı.
 
‘Erken varmış olmamıza çok şaşırdım’
 
Katliamın gerçekleştiği gün yolların boş olmasına şaşırdıklarını belirten Edge, “Eskiden yolların hepsi kapalı olduğu için başka yollardan gitmek zorunda kalıyorduk. Evden gara gitmemiz 15 dakikamızı aldı ve o kadar erken varmış olmamıza çok şaşırdım” diyor.
 
‘Her şey çok güzeldi’
 
Miting alanında hissettiklerini anlatan Edge, “Alana girerken büyük bir coşku ile karşılaştım. Her yerde insanlar vardı ve her şey çok güzeldi. Güzel olmayacak hiçbir şey yoktu çünkü barış için bu kadar insanın bir araya gelmesi, ülkede farklı bir havanın eseceğine olan inançtı” sözlerine yer veriyor. 
 
‘Üstümüzde et ve kan parçaları…’
 
Gözleri tarih sayfalarına karışarak katliam anını anlatıyor Edge: “Korkmaz bir dakikalığına yanımızdan ayrıldı. Birden bir patlama sesi geldi. Suruç, Diyarbakır’da yaşanmış şeylerdi bunlar ama biz Ankara’da olanların yabancı olduğu bir sesti bu. İnsanlar kaçışmaya başladı biz de orada panik olduk. Patlamadan sonra garın içine doğru kaçmaya başladık, ardından garın kapısını kapattılar. O sırada herkes birbirine yardım etmeye çalışıyordu. Biz o sıra tüm aile birbirimizi bulduk ama Korkmaz’ın olmadığını fark ettik. Üstümüzdeki et ve kan parçalarını gördükten sonra olayın büyük bir şey olduğunu anladık. Korkmaz’a ulaşmaya çalıştım ama ulaşamadım. Sonra babam bizi bir şekilde gardan çıkardı. Dışarı çıktıktan sonra yoğun bir gaz kokusu aldık.”
 
‘Hastaneye doğru yürümeye başladık’
 
Kardeşi Korkmaz’ın hastaneye kaldırıldığını öğrendiklerini, bunun üzerine hastaneye gitmek istediklerini ancak kendilerini alacak bir taksi bulamadıklarını ifade eden Edge, “Trafiğin çok yoğun olduğunu ve hastaneye en erken yürüyerek yetişebileceğimizi söylediler. Biz de bir grup insanla hastaneye doğru yürümeye başladık. Korkmaz hastaneye erken yetişenlerdenmiş. Hastanede arkadaşı Korkmaz’ın iyi olduğunu ancak çok sayıda insan için kana ihtiyaç olduğunu söyledi. Biz de İbn-i Sina Hastanesi’ne kan vermeye gittik. Korkmaz’ın iyi olduğunu sanıyorduk ve başkalarına faydamız olsun diye kan verdik. Kan vermek için sıradayken Korkmaz’ın iyi olmadığını, yoğun bakımda olduğunu öğrendik” diye belirtiyor.  
 
‘Polisler doktorları yönlendiriyorlarmış’
 
Kardeşi Korkmaz’ın yoğun bakımda olduğunu öğrenmesinin ardından Numune Hastanesi’nin önüne geldiklerini anlatan Edge, buranın “bir mahşer yeri” olduğunu söylüyor. Böyle bir şeyin olabileceğinin kimsenin aklına gelemeyeceğini sözlerine ekleyen Edge, gözlerinde biriken özlem ve hüzün yaşlarıyla, “İçerden de bir kaos olduğunu öğrendik. ‘Korkmaz’ın ölüm haberini dışarı salmayın ki insanlar ayaklanmasın’ demiş polisler doktorlara.  Bize önce ‘öldü’ dediler sonra ‘yaşıyor’ dediler. İki kere travma yaşadık. İçerden polisler doktorları yönlendiriyorlarmış, söylemeyin diye. Tabi ondan sonra film koptu. Ölüm haberini aldıktan sonrası yok” diye anlatıyor yaşadıklarını.
 
‘Yaşadıklarımız hala dün gibi’
 
“6 yıl geçti ama yaşadıklarımız hala dün gibi” diyerek katliamın unutulamayacağını belirten Edge, “Alana ambulansı sokmadıkları için Korkmaz’ı ses sistemi aracıyla hastaneye kaldırabilmişler. İnanamıyorsunuz. Çünkü 5 adım ötemizdeydi. ‘Bize bir şey olmadıysa ona da olmaz’ diye düşündük. Hayatının en önemli, en değerli insanının kaybolduğunu ve bir daha göremeyeceğini anladığın sırada her şey anlamsız geliyor” sözleriyle paylaşıyor acısını.
 
‘10 Ekim bir milattır’
 
Edge, olayı atlatmanın, bu durumu kabul etmenin çok zor olduğunu vurguluyor. Bunun tarihin en kanlı katliamı olduğuna işaret eden Edge şöyle sürdürüyor sözlerini: “103 kişi bombalarla katlediliyor. Bu kadar büyük bir mitingin kana bulanacağı kimsenin aklına gelmemiştir. O gün, 10 Ekim’de bizim hayatımız değişti. Sadece kaybı olanların değil, o alanda olan herkesin hayatı değişti. Bu ülkenin tarihinde 10 Ekim bir milattır. Hiçbir şey bizim için eskisi gibi olmayacak ama başkaları için de eskisi gibi olmayacak. Biz de böyle bir milat yaşadık.”
 
‘Mahkeme süreci bizim için mücadele zamanıydı’
 
Katliamdan sonraki 2 yılda zorlu bir süreç yaşadıklarını, anlatmanın, konuşmanın büyük bir yük, ağırlık olduğunu kaydeden Edge, ardından başlayan mahkeme sürecine dikkat çekiyor. Mahkeme sürecinin yeniden toparlanmalarını sağlayan bir sürecin başlangıcı olduğunu dile getiren Edge, “O ana kadar hep acı, yokluk, gidenlerin yası vardı içimizde ama mahkeme sürecinden sonra bizim için artık mücadele zamanıydı. Mahkemenin başladığı ilk zamanı katillerin bulunması, cezalandırılması gerektiği konusunda toparlanma, ayağa kalkma, silkinme süreci gibi düşünüyorum. ‘Artık katillerin hesap verme zamanı geldi, bunun için mücadele edeceğiz’ bölümüne geldi. Onlarla yüzleşmek, o anı tekrar tekrar yaşamak, bizim gibi orada bulunan insanların ifadelerini duyduğumuzda tekrar dehşete kapılmak zordu. O travmayı orada aylarca yaşadık. Bu katliamda çok sayıda mağdur vardı ve birbirimizin acılarını paylaştık” sözlerine yer veriyor.
 
‘Göz yumanlar var’
 
Mahkeme sürecinde yargılanan kişilere ciddi cezalar verildiğini hatırlatan Edge, bir kişiye insanlığa karşı suçtan ceza verdiklerini belirtiyor.  Türkiye tarihinde ilk defa böyle bir şeyin olduğunun altını çizen Edge, “Gerçek katillerin bunlar olmadığını biliyoruz. Onlar birer piyon ve bu piyonlara yol verenler var. Onların ellerini, kollarını sallayarak Ankara’ya gelmesini sağlayanlar var. Gelen ihbarları sümen altı edip uyarmayanlar, bu işin olacağını bilmelerine rağmen, şikayetlerin olmasına rağmen göz yumanlar var. Hakim ve savcıların yapması gerekeni avukatlarımız yaptı. Her şeyin açık ve gözler önünde olmasına rağmen firari sanıkların yargılandığı davada, yetkililer tarafından sanıkların ve tanıkların soruşturulmasına izin verilmiyor. Bir kişinin bile orada dinlenilmesine izin verilmiyor. Mahkeme salonundayken bir tiyatro salonundaymış gibi hissediyorum. Çünkü oyuncular belli, sonuç belli. Bir metin yazılmış, herkes o metni oynuyormuş gibi. Bütün delil ve eldeki bulgulara rağmen, gerçek katiller ve bu işte sorumluluğu olanlar bulunmayarak davanın üstü kapatılmaya çalışılıyor” şeklinde konuşuyor.  
 
‘Hıncımız ve öfkemiz büyüyor’
 
Kayıplarının yasını tutarken,  faillerin korunduğunu görmenin kendilerine daha derin bir acı verdiğini belirten Edge, “Her mahkeme salonuna gittiğimizde onları koruyan, onlar mağdurmuş gibi davranan bir heyetle karşılaşıyoruz. Bir heyetin başkanı bize ‘sus konuşma’ diyebilir mi? Tanıkları yönlendiren, gerçeklerin açığa çıkmaması için elinden geleni yapan bir hakim olabilir mi? Bunları yaşadıkça bir kez daha yas tutuyoruz. Hıncımız ve öfkemiz daha çok büyüyor. Bu tarihi bir dava. Hakimler, mahkeme heyetleri, onları savunanlar mutlaka tarihin kara sayfalarında yer alacaklar. Acımız büyüyor. Çünkü yargılanma süreci olması gerektiği gibi gitmiyor. Bu da biz aileleri daha fazla inciten, yoran, yıpratan bir durum” diye ifade ediyor. 
 
‘Bir belirsizlikle yaşıyoruz’
 
Katliamda yaşamını yitiren 103 insan anısına anıt yapılmamasına tepki gösteren Edge, bunların daha fazla öfkelendirdiğine dikkat çekiyor.  Türkiye’de barış isteyen insanların katledilerek ardından hiçbir şey olmamış gibi davranan, onları ötekileştiren ve onlara ceza veren bir durum yaşadıklarının altını çizen Edge, “10 Ekim’den sonra ‘Yarın ne olacağını bilmediğimiz bir güne uyanacağız’ demeye başladık. Başımıza ne geleceğini, nasıl bir felaketle karşılaşacağımızı bilmeden yaşıyoruz. Bir belirsizlikle yaşıyoruz” ifadelerini kullanıyor.
 
‘Hiçbir şey 10 Ekim’deki gibi değil’
 
Hayatlarının eskisi gibi olamayacağını vurgulayan Edge,  faillerin yargılanmasının bir borç olduğunu kaydediyor. Edge, şöyle sonlandırıyor sözlerini: “Onların buraya gelmesini sağlayan, göz yuman, 103 insanın katledilmesinde parmağı olan herkesin yargılanması lazım. Bu şekilde içimize belki bir damla su serpilir. Bu acının, yaşanılan bu şeyin tarifi yok. Biz artık eskisi gibi değiliz, her şeyimiz değişti. Hayatımızda hiçbir şey 10 Ekim’deki gibi değil. En güzel şey olan barış için, ‘insanlar ölmesin’ diye gittiğin bir yerde ölmek nasıl bir şey? Nasıl bir duygu olabilir? Katliam sonrasında yapılan ayrıştırmalar, ‘iyi ki öldü, bunlar teröristti’ diyenler nasıl yorumlanabilir? Bu işin başlarının içerde olması lazım. Bizim mücadelemiz bu saatten sonra bu olacak. 10 Ekim’i kimse unutamaz. Unutmasın da zaten. Eğer unutursak yeniden katliamlara gebe bir ülke oluruz. Katliamı unutmadığımızı ve unutmayacağımızı göstermek için alanı doldurmamız lazım. O insanlara bir borcumuz var. 10 Ekim’de o günkü gibi alanı doldurmamız lazım. 6 yıl sonra da o meydanın dolması lazım.”