10 Ekim Katliamı 6'ncı yılında: Baharı yaşamak istedik

  • 09:02 9 Ekim 2021
  • Güncel
Öznur Değer 
 
ANKARA - Gar Katliamı’nda kızı Özgecan Zavar ile ağır yaralanarak hayata tutunmayı başaran Elif Özdemir, “Barış mitingini yapmamızın sebebi ayrım olmaksızın bir arada durabilmekti. Dünyanın en müthiş duygusu barıştır. Barışın içinde özgürlük, sevgi, empati, anlayış vardır. Yalnızca 5 harfli bir kelime değildir, içinde çok şey barındırır” sözleriyle özetliyor mitingin amacını.  
 
“2015’te biz baharı yaşamak istedik. Bir gafletin içindeymişiz ki hiç fark etmedik. 10 Ekim 2015’te boğazımıza bir düğüm atıldı, o düğüm 6 yıl geçmesine rağmen hala çözülmedi” diyor 10 Ekim Ankara Gar Katliamı tanığı Elif Özdemir. Katliamda arkadaşları Berna Koç ve Sevgi Öztekin’i kaybeden ve kızı Özgecan Zavar ile birlikte ağır yaralanarak hayata tutunmayı başarabilen Elif, 6 yıla rağmen katliamı “dün gibi” yaşayan binlerce katliam tanığından biri.
 
‘2015’te biz baharı yaşamak istedik’
 
“2015’te biz baharı yaşamak istedik” diyen Elif, miting alanında bir barış şenliği olduğunu vurguluyor. O gün her şeyin çok güzel ilerlediğini kaydeden Elif, “Bir gafletin içindeymişiz ki hiç fark etmedik. 10 Ekim 2015’te boğazımıza bir düğüm atıldı, o düğüm 6 yıl geçmesine rağmen hala çözülmedi. Benim boğazımda o düğüm hala duruyor. O acıyı her zaman hissediyorum. Hissetmemek mümkün değil, çünkü insan hafızasının almayacağı korkunçlukta bir görüntüye tanık oldum” sözleriyle özetliyor katliam anını.  
 
‘O düğüm ne zaman çözülür?’
 
Patlamada yaralandığı ve kimseye yardım edemediği için kendine kızdığını ifade eden Elif, “korkunç” bir ortam oluştuğunu söylüyor. “O düğüm ne zaman çözülür?” diye soran Elif, “Belki gerçekten adalet yerini bulduğunda çözülür. Bizim de adalet yönünden hiç umudumuz yok. 6 yıllık mahkeme sürecinde birtakım insanlara ceza verildi ama bunlar yalnız değildi. Onları oraya getiren, o katliamın yapılmasına sebep olan, buna vesile olan hiç kimseye dokunmadılar, dokunmak da istemiyorlar. Faili meçhuller var ama ‘öldü’ denilenlerin bir yerlerde görüntüleri çıkıyor. Öldü diyerek üstünü kapatmak, onları yargılamamak istiyorlar” diye belirtiyor. 
 
‘Acılarımızı yok saymaya çalıştılar’
 
Emniyetin ve MİT’in katliamın gerçekleşeceğinden haberi olmasına rağmen üstünü örtmeye çalıştıklarına dikkat çeken Elif, katliamın yaşanmasına vesile olanlar olduğunun altını çiziyor. Bunların belgeleriyle açığa çıktığını hatırlatan Elif, “Buna rağmen onlara dokunmuyorlar. Bu daha yaralayıcı. Mahkemelerimizde birçok şey konuşuldu yazıldı, çok uzun bir süreçti. Adalet istemimizi mahkemeye talep ederken bizi, acılarımızı yok saymaya çalıştılar. Öyle bir aşamaya geldik ki, hakim bizi azarlayarak konuşuyor ve bize ‘seyirci’ diyor. Ama bir itirafçı, sınırda IŞİD’le askeriyenin arasında arabuluculuk yaptığını itiraf eden kişiyle nazik, kibar, latifeli konuşuyor. Biz bunu hak etmedik. Biz kötü bir şey yapmadık, sadece barış istedik. Yargılanması gerekenlere nezaketli davranıp, bizi yok saymanın bir sebebi var. ‘Biz durduğumuz tarafı biliyoruz. Biz bile isteyerek bunu yaptık, bunun da hesabını vermeyeceğiz’ demektir bu. Bunları gördükçe o düğüm daha katmerleniyor, tıkanıyor” diyor.
 
‘Dünyanın en müthiş duygusu barıştır’
 
Katliam anını anlatırken gözleri dolan ve duygusal anlar yaşayan Elif, “Arkadaşlarımız, eşimiz, dostumuz öldü, birçoğumuz yaralı kaldık. Bedenlerinden parça kopardılar. Bunlarla yüzleşerek yaşamanın ne demek olduğunu yaşayanlar, şahit olanlar bilir. Bu, sistemin olagelen bir şeyi. Önceki katliamlarda olduğu gibi. Suruç’un bedelini kim ödedi? 12 Eylül’ün bedelini kim ödedi? Kimse ödemedi. Sistemde sorun olduğu için biz alandaydık. Barış mitingini yapmamızın sebebi sen, ben, o ayrımı olmaksızın bir arada durabilmek, omuz omuza halaya durabilmekti. ‘Biz birbirimizi dinleyip anlayabiliriz’ demekti. Barış mitingiydi o, birliktelikti. Dünyanın en müthiş duygusu barıştır. Barışın içinde özgürlük vardır, sevgi vardır, empati vardır, anlayış vardır. Yalnızca 5 harfli bir kelime değildir, içinde çok şey barındırır. Öteki kavramını yerle yeksan ediyor, barış çok önemli” sözleriyle tanımlıyor barışı.  
 
‘6 yıl mı oldu anne?’
 
Elif, haksızlığa öfke duyduğunu söylüyor. O günü unutmanın mümkün olmadığını sözlerine ekleyen Elif şöyle devam ediyor: “Biz 4 kişi gitmiştik. Daha doğrusu, kızım, ben Serkan gitmiştik, Berna da İzmir’den gelmişti. Berna’yı kaybettim ben. Berna düşenlerdendi. Kızımla konuşuyorduk, dedim ki; ‘10 Ekim’in 6’ncı yıldönümü olacak. İzmir’de de bir anıtımız olacak. Onun açılışına gideceğiz.’ Kızım döndü bana dedi ki; ‘6 yıl mı oldu anne? Daha dün gibi, o kadar geçtiğine inanamıyorum.’ Bizim için geçmedi ki. Biz daha onu dün yaşadık. Onca yaşanan şeyler, o dünün arasına sıkışmış durumda. Biz o görüntüleri hafızamızdan, acısını yüreğimizden, bedenimizden asla atamadık. Berna’nın mezarına gidemedim. İnsan sevdiğinin mezarına gidemez mi? Ben onu orada görmeyi kabul edemiyorum. Orada olduğuna inanamıyorum. Böyle kalleşçe bir ölümle hayatımızdan alındığına inanamıyorum. Sadece Berna değil, Sevgi Öztekin de arkadaşımdı. Sevgi, beraber sofrasını paylaştığım, yıllarca oturup kalktığım, sonra tesadüfen komşu olduğum biriydi. Ali Kitapçı’yı, Maviş’i, İsmail Kızılçay’ı tanıyorum. Yüzünü bilip de ismini hatırlayamadığım arkadaşlarım o kadar çok ki. Bizi bunlardan koparttılar. Nasıl hatırlamayacağız? O özlem hiçbir zaman bitmiyor.”
 
‘O çocuğun umutları küçücük bedeniyle gitti’
 
Kolay bedel ödenmediğini dile getiren Elif, katliamın planlandığını ve insanların hayatına kast edildiğini ifade ediyor. Katliamda yaşamını yitiren 9 yaşındaki Veysel Atılgan’ı anan Elif, “O çocuğun umutları, o küçücük bedeniyle gitti. Kim bilir neler yapacaktı? Nerelerde olacaktı? Hangi acıyı düşünelim. Kızımın seslere karşı travmaları var, bedenindeki yaralara hala dokunamıyoruz. Kızım yaralandığında daha 17 yaşına girecekti. İnsan ömrü ortalama 60-70 yıl olsa, 60 yılı travmayla yaşayacak benim çocuğum. Bir tabağa çatal sert değse, bombanın sesini hatırlıyor. Çok ağırdı” sözlerine yer veriyor.
 
‘Polis gaz attı ve herkesi öldürdü’
 
Patlamanın ardından bir de polis şiddetine maruz kaldıklarının altını çizen Elif, polisin kitleye ateş ettiğini ve gaz attığını kaydediyor. Yaklaşık 20-30 kişinin hayatta kalabilecekken bunun polis şiddetiyle engellendiğini dile getiren Elif, “Polis bile isteyerek gaz attı ve herkesi öldürdü. Sağlıkçılar bize yardım etmeye çalışırken ‘buradan uzaklaşın’ diyerek onları tekmelediler. Yaralıları kendi haline bıraktılar. Benim boğazımdan kan fışkırıyordu. Sağlıkçı bana tampon yapıyordu. Sağlıkçıyı tekmelediler. Bu zihniyet yargılanabilir mi? Biz yargılanmayacaklarını biliyorduk. Bu kadar kan gölünü gördükten sonra belki vicdana gelirler diye düşündük. Ama gördüğümüz şey böyle değil” şeklinde konuşuyor.
 
‘Barış isteyen ‘terörist’ olamaz’
 
10 Ekim’in unutulmayacağını vurgulayan Elif, “Tarih her zaman bu kalleş, çirkin planı yazacak. Geçmişte yaşananlar nasıl yazıldıysa bu da yazılacak. Gençlik nasıl kitaplardan okuduysa şimdi de okuyacak ve unutmayacak. Acılar bizim her yanımızda kalacak. O acı unutulabilir mi? Bize 10 Ekim’de yüzlerce insanın ölmesine, yaralanmasına rağmen ‘teröristsiniz’ dediler. Barış isteyen ‘terörist’ olamaz. Sevgi isteyen kötülük düşünemez. Biz barış istedik, birliktelik istedik. Sen, ben, öteki kavramını ortadan kaldırmaya çalıştık. Tertemiz bir duyguyu haykırmaya gittik. Bu da barıştı, birliktelikti, özgürlüktü. Zaten barışın olduğu yerde özgürlük olur” sözlerini kullanıyor.
 
‘10 Ekim son değil’
 
10 Ekim’in unutturulmaya ve oradakilerin suçlu gösterilmeye çalışıldığına dikkat çeken Elif, şöyle devam ediyor sözlerine: “Bu kadar saf, tertemiz duyguyu biz kirletmedik. Kirletenleri tanısınlar, barış isteyenleri tanısınlar, özgürlük isteyenleri de tanısınlar. Bu katliamın bir daha yapılmayacağı söylenemez. Sınırdan akın akın geçenlerden haberimiz var. İktidar kendi koşullarını korumak için bir kere yaptı, bir daha yapar. Bütün insanların gerçekte kimin suçlu olduğunu bilip bu acı tarihi asla unutmamaları gerekiyor. Kötü her zaman kötülük yapar. Bunun hazırlıklarını hep yapıyor. 10 Ekim son değil. Suruç, Diyarbakır son olmadı, 10 Ekim de son değil. 10 Ekim’i unutamayız, unutmamız mümkün değil. Kimse de unutmasın. Koca bir gar alanının kanla kaplandığı, et ve kemik parçalarının havada uçuştuğu bir yerden bahsediyorum. Filmlerde insan ürperir. İçinde olmak nasıl unutturur? Unutmayacağız, unutturmayacağız.”
 
‘Bu bir travma ve asla bitmeyecek’
 
Katliamın 6’ncı yıldönümünde aynı acıları yaşadıklarını belirten Elif, yapılan yargılamayla davanın kapatılmak istendiğine işaret ediyor. “Bu kapanabilir mi?” diye soran Elif, “Kimse grip olup ölmedi, araba çarpmadı, bir yerden düşmedi. Parçalandı insanlar. Bu unutulabilecek bir şey mi? Kimse unutmaz ki bunu. Unutamayız. Acı çok ama öfkeden dile getiremiyorum. Ömrümüzün yarısını bu travmayla bırakıp gittiler. Bu bir travma ve asla bitmeyecek. Bizi bu travma ile yaşamaya zorladılar. Hem yitirdiklerimizin acısından, hem yaşadığımız beden acılarımızdan, şahit olduğumuz acılardan, hem karşımızdaki duyarsızlık yüzünden bizi bu travmayla yarım asır yaşamaya, ölünceye kadar yaşamaya mahkum ettiler. Biz bunu nasıl unutabiliriz ki” diye soruyor. 
 
‘Geride kalmak çok daha zor’
 
İzmir’de katliamda yaşamını yitirenler anısına bir anıt dikildiğini ve bu yıl anıtın açılışında olacağını söyleyen Elif, katliamda yitirdiği arkadaşı Berna’nın mezarına ilk defa gideceğini belirtiyor. Elif sözlerini şöyle sonlandırıyor: “Berna’yı en son 2015’te bomba patladığında yüz üstü yere düştüğünde hatırlıyorum. Bana elini uzatmıştı, ‘yardım et’ diye. Ben nasıl düşmedim ayakta kaldım bilmiyorum, kızım da yerdeydi. Berna’nın masmavi gözleri vardı. En son gördüğüm o hali. Gözlerini devirip bana bakmıştı. ‘Yardım et, yaşamak istiyorum’ der gibi. Şimdi ona ait bir mezar olduğunu düşünmek içimi acıtıyor. Bize bu acıyı reva görenler, umarım bir yakınını okşayıp sevemez. Bizi bunlardan kopardılar. Yüreğimize birazcık su serpilsin istiyoruz. Bununla yaşamak çok zor. Geride kalmak çok daha zor.”