Ayşegül Doğan: Tavşantepe kimin bahçesi yapılmak isteniyor? 2024-09-11 15:05:29     ANKARA - Narin Güran katliamında delillerin neden karartılmak istendiğini herkesin sorgulaması gerektiğini söyleyen DEM Parti Sözcüsü Ayşegül Doğan, Narin'in köyünü işaret ederek, “Tavşantepe’de ne yapılmak istendi, ne yapılmak isteniyor?  Kimin ya da kimlerin arka bahçesine dönüştürülmek isteniyor” diye sordu.    Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Sözcüsü Ayşegül Doğan, genel merkez binalarında gündeme dair gelişmeleri değerlendirdi.    Konuşmasına, Amed’in Rezan (Bağlar) ilçesinde 21 Ağustos’ta kaybedilen ve 19 gün sonra katledilmiş halde bulunan Narin ile başlayan Ayşegül, ülkenin adeta bir yas evine dönüştüğünü dile getirdi. Ayşegül, “İçimizde her birimizin bu ülkede yaşayan herkesin özellikle de bazı insanların özel olarak içinde yas köşeleri var artık. Adı değişiyor, dönemler değişiyor, iktidarlar değişiyor ama bu hal değişmiyor. Bir gün adı Roboski, bir gün Ceylan, bir gün Cemile, bir gün Uğur, bir gün Leyla. Ama nedense bu çocuk ölümleri, katlediliş biçimleri, sonrasında yürütülen yargı ve adalet arayışı, üstünü örtenler ve mücadele edenler… İşte bunlar, değişmeyenler. Üstünü örtmek isteyenler ve buna karşı mücadele edenler.. İşte bunlar değişmeyenler. O halde Narin cinayeti tek başına bir cinayet olarak ele alınamaz. Ne yazık ki ortaya saçılan, dökülen bir çürümenin fotoğrafı” dedi.     ‘Susurluk açığa çıksaydı Narin ölmeyecekti’   Türkiye’de hiçbir çocuğun ve kadının kazara yaşamını yitirmediğini vurgulayan Ayşgegül, paylaşılan verilerin bazılarının bu söylemlerini teyit ettiğini kaydetti. Ayşegül, “Sorumsuzluğun kendilerince işlettikleri hukukun yani hukuksuzluğun ağır bedelleri. Nereden erişiyoruz buna. Adalet Bakanlığı'nın web sitesinden. Adalet İstatistikleri 2023 başlığından ulaşıyoruz. Çocuklara yönelik cinsel istismar ile ilgili rakamları paylaşalım. 66 bini aşan bir dosya sayısından bahsediliyor. On binlerce çocuk bu ülkede istismar ediliyor. Bunların bazılarıyla ilgili davalar açılıyor, bazılarıyla ilgili de açılmıyor. Cezasızlık politikaları desteklendi, benimsendi. Buna ilişkin neredeyse bunu besleyen hatta doğrudan besleyen açıklamalar yapıldı yetkililer tarafından. İşte Narin’in öldürüldüğü zamanlara bakarken, zamanlar diyoruz, çünkü ne zaman öldürüldüğünü bilmiyoruz. Nasıl oldu, ne oldu, niye bu kadar kalabalık ilişkiler ağı çıkıyor bu cinayetin ardından? Ya da çıktığına dair ihtimaller kamuoyunu neden bu kadar meşgul ediyor? Evet çürüme var. Çürüten ne? Savaş. Bu ülkede bir savaş var. Bu ülkede yaşanan hiçbir şeyi, bu savaş gerçekliğinden ayrı ele almak mümkün değil. Ne kadın, ne çocuk ölümlerini, ne istismar vakalarını, ne tacizi, ne de tecavüzü. Bu savaşın doğrudan etkilerini yaşıyoruz toplum olarak. Bir de dolaylı etkilerini yaşıyoruz. Dolaylı etkileri bazen adli vakalar gibi görünüyor değil. Günlerdir kamuoyu Tavşantepe sonrası Susurluk Olayını hatırladı. Eğer Susurluk hatırlatılabilseydi, layıkıyla araştırılabilseydi, o gün yaşananların bugüne etkilerinden toplum özgürce bahsedip konuşabilseydi, belki bugün Tavşantepe’de Narin bu kadar kolay katledilemeyecekti” diye belirtti.     ‘Delillerin neden karartılmak istendiğini sorgulamalıyız’   Kurdistan’da özel savaş politikalarının uygulandığını, sürekli söylediklerine işaret eden Ayşegül, kimsenin bu kötülük çağının tanıkları ya da mağdurları olmak zorunda olmadığını kaydetti. Ayşegül, “Buna karşı mücadele edebiliriz. Evet öfkeliyiz, üzgünüz, acımız çok büyük. Bu acıyı, bu öfkeyi birlikte örgütlemezsek, isyanımızı ortaklaştırmazsak,’Bir daha asla Narinler yaşanmasın’ demezsek, bunu yalnızca yaşandığı gün konuşursak ve unutturmak isteyenlere örgütlü mücadelemizle sürekli hatırlatmazsak korkarız ki bu son olmayacak. Bu son olsun istiyoruz. Bu kötülük çağının, bu canavarlar zamanının tanığı ve mağduru olmak için değil. Birlikte mücadele eden özneleri olmak için. Çünkü en çok biz direnenler biliriz buna karşı mücadele etmenin ne demek olduğunu. Delilerin neden karartılmak istendiğini sormalıyız sorgulamalıyız” sözlerini kullandı.    Ayşegül konuşmasının devamında şunları söyledi:   “Bu olayların yaşandığı günlerde getirilen yayın yasağına ilk defa rastlamıyoruz. Ülkece aşinayız. Yapılan ne olur bu tür facialarda, korkunç dehşet anlarında yapılan ilk şey ya internet yavaşlatılır. Bakın bunu depremde de yaşadık. Üstelik insanların birbirleriyle iletişim kurabilecekleri ve belki de bazı canların kurtarabileceği son anlarda yapıldı. İnternet yavaşlatıldı, yayın yasağı getirildi. Bir fısıltı gazetesi çıkartılır ortaya ama bunun önü kesilmez Bu bilgi kirliliği bilerek desteklenir, öyle bir hal oluşturulur ki kamuoyunda. Bu durum yalanlarla, dezenformasyonlarla başka türlü bir algının zemini ve aracına dönüştürülür. Buna izin vermemeliyiz. Biz DEM Parti olarak buna izin vermeyeceğiz. Türkiye’de çocuklar çocukluklarını yaşamıyorlar. Hakları korunmuyor, şiddete, istismara maruz bırakılıyorlar. Bunun takipçisiyiz, buna karşı mücadele eden bir siyasi partiyiz. Bu mücadeleyi yükselterek, büyüterek ve genişleterek devam ettireceğiz. O kadar çok hikaye var, o kadar çok çocuk ve kadın hikayesini anlatabiliriz ki bunları say say bitmez demeyelim lütfen. Sayalım, hatırlayalım, hiçbir hikayeyi unutturmayalım. Elinden çocukluğu, kadınlığı ve hatta insanlığı alınmış. Savaş nedeniyle, yoksulluk nedeniyle, zorla göç nedeniyle.    Narin’in ailesi Türkiye kamuoyunun vicdanıdır   Herkesin hikayesine Türkiye’de yaşayan duyarlı ve sorumlu insan haklarına saygılı, demokratik değerlere bağlı yurttaşlar olarak sahip çıkmalıyız. Kaybedilen, öldürülen çocuklar ve adaletin sağlanamadığı bir sonla biten hikayeleri haklarıyla var olamayanlar, yaşamıyla öncelemeyenler, öznelliği kabullenilmeyenler çocuklar işte bunlar. Onların aileleri mücadele eden insanlardır. Buna karşı mücadele edenlerdir. Narin’in ailesi Türkiye kamuoyunun vicdanıdır. Narin’in ailesi Türkiye’de adalet mücadelesini sürdürenlerdir. Tıpkı Leyla’nın, Cemile Çağırga’nın, Roboski’deki çocukların ailesi olduğu gibi. Yıllar geçti. Biz o gün o ilişkileri toplum olarak, o katliam sonrası ortaya çıkan ilişkileri, Bilgeköy katliamı sonrası ilişkileri tartışsaydık, farklı olurdu. Mardin’de yaşananların ardından koruculuk sistemi çok tartışıldı, üzerinden yıllar geçti, konuşulmuyor, tartışılmıyor. Narin’in cinayeti Narin’e kavuşmayı bekleyen pek çok insanı bir yandan umutsuzluğa sürükledi, ama öte yandan mücadele azmine ve birlikteliğe sürüklemek zorunda. Başka Narinlerin ölmemesi, öldürülmemesi için bunun üstünün örtülmemesi için bir araya gelmeye birlikte ses çıkarmaya isyanımızı itirazımızı reddimizi birlikte yükseltmeye ihtiyacımız var.   Cinayetin ardındaki hakikat nedir?    Bu cinayetin ardından DEM Parti’ye ‘bu cinayetten siyasi rant devşirmek istiyor’ diyenler ve hatta DEM Partililer o köye gittiler ama köyde oyları olmadığı için orada söyletmek istediklerini söyletemedikleri için bugün bize bu şekilde saldırıyor diyenlere de DEM Parti olarak söyleyeceklerimiz var. Bunu daha önce burada başka bir vesile ile tekrar hatırlatmıştım. Bir kez daha DEM Parti adına hatırlatmak isterim. Bir dönemin İçişleri Bakanı, bugün Meclis'te milletvekilleri de bulunan ve bizimle ilgili de böyle açıklamalar da yapan parti ile ilgili bakın ne diyor. Bir kere büyük bir devlet aklı olduğunu söylüyor. Nasıl bir akıl bu. Kamuoyu merak ediyor. Tavşantepe’de ne vardı? Ne gizleniyor? Bu cinayetin ardındaki hakikat nedir? Kamuoyundan ne gizleniyor? Yargıya intikal etti deyip şimdiden gelebilecek cevapları öngörebiliyoruz. Bu konu yargı konusu, bu konuya dair konuşamayız. Biz yargı konusu olan konuların nasıl konuşulduğunu iyi biliyoruz. Kobanê davasından biliyoruz. Yargıya nasıl talimatlar yağdırıldığını biliyoruz. En üst düzeyde bizatihi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından.    Tavşantepe kimin bahçesi yapılmak istendi?    Hiç kimse kamuoyunun merak ettiği, toplumun onlarca gündür Narin ile ilgili her türlü bilgiye erişmek istediği bugünlerde olay yargıya intikal etti. Bu yargısal bir süreçtir. Biz bu olaya dair açıklama yapamayız demesinler. Neyi merak ediyor biliyor musunuz kamuoyu? Biz buradan soralım toplum adına, Türkiye adına soralım. Mermiler olduğu iddia ediliyor. Bunu merak ediyorsunuz, sizin adınıza soruyoruz: Neyin mermileri? Tavşantepe’de ne yapılmak istendi, ne yapılmak isteniyor?  Kimin ya da kimlerin arka bahçesine dönüştürülmek isteniyor ya da istendi Tavşantepe. Bu soruları bugün iktidar olan blok yetkililer açıklamak durumundalar. Bunlar üstü örtülebilecek unutturabilecek iddialar değil.    HÜDA PAR’a: Siz bir devlet aparatı değilseniz nesiniz?   Şimdi gelelim söz konusu partiye. Daha bugün bizimle alakalı açıklama yapmış. Yine dönemin İçişleri Bakanı’nı hatırlatarak soruyorum: HÜDA PAR adımı, Türkiye’nin 20-30 yıl içerisinde Doğu ve Güneydoğu'da muhafazakar politika açısından yalnız kalan, kendi kodlarına yalnız kalan AK Parti ve Tayyip Erdoğan, bu dönemin en büyük akıllarından biri olduğu için, bu çok önemli bir sosyolojik adım, stratejik ittifak ve çok önemli bir devlet aklıdır. Şimdi tekrar soruyoruz: Siz bir devlet aparatı değilseniz nesiniz? Diyarbakır’ın ortak yaşamını, bir aradalığını, farklı kültürlerin bir arada yaşamını ve kültürünü hedef alan girişimlerinizin sebebi bu stratejik aklın planlaması değilse nedir? Asıl siz siyasi rant devşirmek istiyorsunuz. Asıl siz siyasal mühendislikle yaklaşıyorsunuz bölgeye. Ama ne Diyarbakır, ne DEM Parti buna izin verir, ne DEM Parti gönüllüleri, ne de bunun için bunca bedel ödemiş halk ve halklar buna izin verir. Hiç kimse böyle küçük hesaplarla, geçmişten bildiğimiz ve gördüğümüz, acı bedellerle aşina olduğumuz planlarla, oyunlarla yeniden sahne almayı aklının ucundan geçirmesin. Çünkü bunun karşısında özgürlük, eşitlik, demokrasi ve bir arada yaşam ve adalet için mücadele eden güçlü bir siyasal parti, onun temsil ettiği bir gelenek var. Bize siyasi rant devşirmek isteyenler önce bir dönüp geçmişlerine baksınlar, neyle anılıyorlar? Domuz bağıyla, Konca Kuriş cinayetiyle anılıyorlar. Bunları hatırlatmak gerekiyor.    Kimse bizi ölümlere katliamlara alıştıramaz    Diyor ki siyaseti bırakıp bir dönem konuşmayacağım. Yine geçmiş dönemde kendisine hatırlatma yapmak isterim. Bu ülkede bakanlık yapanlar komisyon başkanlığı yapanlar, JİTEM’in doğrudan yaptığı işleri vaktiyle susarak örtbas ettiler. Yıllar geçti emekli oldular ve bunları itiraf etmek durumunda kaldılar. Eğer bugün biliyor olmanıza rağmen devletin bu küçük savaştan ve ranttan beslenen aklını korumak için sustuğunuz için şeyler varsa sizi DEM Parti olarak bunları açıklamaya davet ediyoruz. Toplum yararına olan şey budur. Eğer siz size oy verenleri temsil ettiğinizi düşünüyorsanız bunları açıklamak zorundasınız. Bilip de susmak olmaz. Ortada hunharca, organize bir biçimde belli ki işlenmiş  biliyoruz ama bazı şeyleri açıklamamız gerekiyor. Hiç kimse bizleri, Türkiye toplumunu bu ölümlere ve katliamlara alıştıramaz. Bunu böyle bizim milletvekillerimizi hedef alarak, DBP Eş Genel Başkanımız Çiğdem Kılıçgün Uçar’ı hedef alarak, sosyal medyadan ya da doğrudan kendisine ölüm tehditleri göndererek bizi vazgeçireceğini düşünenler varsa lütfen dönüp en az 30 yıllık siyasal tarihlerimize baksınlar.    Asıl sizin gittiğiniz yol yol değil    40 yıldır tehditler, şantajlar, ölümler, asit kuyuları, zorla göç, failli belli cinayetler ve daha neler neler bizi bu mücadeleden vazgeçirmedi vazgeçiremez. Bizi bunlarla vazgeçirebileceğini düşünenlere bir kez daha sesleniyoruz; siz dönün kendi tarihinize kirli ve karanlık ittifaklarınıza bakın. Asıl sizin gittiğiniz yol yol değildir. Bu yoldan dönün, bir an önce dönmenizi tasfiye ederiz. Ortak yaşam kültürüne dönük planlardan vazgeçin. Bu tutmayacak hesaplardan ve gayretten vazgeçin. Özel savaş politikalarıyla kadınların, çocukların ve gençlerin haklarına dönük saldırılarınızdan vazgeçin. Bu konuyu çok yakından takip ediyoruz. Kamuoyundaki bazı soruları da buradan tekrar ifade ettik. Bu soruların bir an önce yanıtlanması gerektiğini söylüyoruz.   'Jin Jiyan Azadî' diyoruz!   Bu ülkede hiçbir şey kazara yaşanmaz ve tesadüf değildir. Elbette Kürt coğrafyasında yaşananlar hiçbir zaman tesadüf olmamıştır. Bugün 11 Eylül. Üzerinden 4 yıl geçti, Van’da helikopterden atılan insanların failleriyle alakalı hiçbir şey yapılmadı. Bu kamuoyuna unutturulmaya çalışıldı, haber yapan gazeteciler ise tutuklandılar. Onlar bunu haber yapmasaydı kamuoyu haberdar olmayacaktı. Alelade bir olay, ya da adli bir durum gibi kayıtlara geçecekti. Dolayısıyla bugün yaşananlara, Narin’den yola çıkarak baktığımız tabloya daha geniş bir tarihsel arka planla bakmak zorundayız. Bölgenin değerlerine, feodaliteye, sosyolojisine, aile yapısına, geleneksel kodlarla sınırlı kalamayız. Bugün ortaya çıkan fotoğraf TC devleti ve bu devletin yönetilme biçimi, iktidarlara rağmen değişmeyen sistemi ile ilgilidir. Bir yerde adaletsizlik, demokratik değerlerden yoksunluk, savaş varsa, onlarca yıldır varsa, çözmek mümkünken çözüm konuşmak diyalog tercih edilmiyorsa ortaya maalesef bunlar çıkar. Aman efendim herşeyi Kürt sorunu ile ilintilendiriyorsunuz diyenlere de bu bölümü tekraren hatırlatırım. Evet savaş çürütür yoksullaştırır, savaş bir yalnızlaştırma aracıdır. Savaş çocukları, kadınları ve gençleri en önde ve doğrudan hedef alır. O nedenle biz DEM Parti olarak bir kez daha savaş değil savaşa karşı örgütlü mücadele diyoruz. Kadın ve cins kırımına karşı ‘Jin, Jiyan Azadî’ (kadın, yaşam, özgürlük) diyoruz. Bunu yasaklamak, hedef almak, bunun yaygınlaşmasını engellemeyecektir.”