‘Abdullah Öcalan dünyaya üçüncü bir yol sunuyor’ 2023-08-16 09:01:05   AMED - Ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan ve kendisinden 29 aydır haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın halklar için önemi ve neden özgür olması gerektiği üzerine konuşan Pınar Sakık Tekin, “ Abdullah Öcalan dünyaya üçüncü bir yol sunuyor” dedi.   15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile aynı cezaevinde tutulan Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş’tan 29 aydır haber alınamıyor. En son 7 Ağustos 2019’da avukatları ile görüşebilen Abdullah Öcalan’ın, avukat görüş hakkı engellenirken, ailesi ile 25 Mart 2021’de yaptığı telefon görüşmesinden sonra da teması tamamen kesildi. Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Amed İl Eşsözcüsü Pınar Sakık Tekin, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan ağırlaştırılmış tecrit, cezalandırmalar ve hukuksuzluklar hakkında konuştu. Tecridi özelde Abdullah Öcalan’a genel de ise Kürt halkına uygulanan bir politika olarak değerlendiren Pınar, Abdullah Öcalan’ın toplumdaki yerine ve özgürlüğünün sağlanması sonucunda sorunların çözümleneceğine dair aktarımlarda bulundu.   ‘Tecrit Türkiye’de bir yönetim biçimi’ Tecridin Türkiye’de bir yönetim biçimi ve politika olduğunu belirten Pınar, 1999’da Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesiyle beraber cezaevlerinde tecrit uygulamasının sistematik bir hale getirildiğine dikkat çekti. Pınar, Abdullah Öcalan’ın getirilmesi ile birlikte, İmralı’da yeni bir sistemin inşa edildiğini kaydederek, “Sayın Abdullah Öcalan için cezaevi yeniden düzenlenip tek kişinin kalabileceği bir hale getirildi. Türkiye’deki yönetimlerin -ki bu Osmanlı’ya da dayanmaktadır- en önemli meseleleri saklama, uzağa koyma ve bunu gözden ırak tutmak gibi eğilimleri vardır” sözlerini kullandı.   ‘Bir hakikat tecrit altına alınıyor’   Tecrit politikasının çok yönlü uygulandığını vurgulayan Pınar, “Bunu Kürdistan’dan Batıya sürgün edilen Kürt aileleri üzerinden de örneklemek mümkün. Sayın Öcalan üzerindeki tecridi anlayabilmek için aslında temsil ettiği meselelere bakmak gerekir. Tek kimlikte ısrar eden zihniyetin Alevileri, Kürtleri, Süryanileri ve tüm halkları, inançları görmezden gelerek, daha da ileri giderek onları yok saymaya çalıştıklarını görüyoruz. Sayın Öcalan aslında bu yükselen itirazın, direnişin bedenidir, öncüsüdür ve yüzüdür. Bu itiraz yokmuş gibi görüp onu uzak bir adaya koyup, ada içerisinde tecrit adaları oluşturuluyor. Bahsettiğim kimlikler ve bu kimliklerin direnişi görmezden gelinip yok edilmeye çalışılıyor. Aslında bir hakikat tecrit altına alınmaya çalışılıyor” dedi.   ‘Hasta tutsaklar gündemi tecritten bağımsız değil’   Pınar, tecridin sadece Abdullah Öcalan üzerinde uygulanmadığına değinirken, bu sistemin aynı zamanda toplumu, siyasi tutsakları ve doğayı da etkilediğini söyledi. Başta kadınlar ve gençlerin tecritten etkilendiğini dile getiren Pınar, “Keyfi gözaltılar, tutuklamalar, hasta tutsakların ölüme terk edilmesi, infazı yakılan hükümlüler, ağacı, toprağı, ırmağı, savunan köylülere, ekolojistlere karşı saldırıların olması, yoksulluğu ve iş kazasını ‘kader’ olarak gösteren iktidarın tüm alanlara saldırması tecrit politikalarından bağımsız değildir. Gençler de örgütlenmesinde veya herhangi bir protestosunda fiziksel işkencelere maruz kalmaktadırlar” ifadelerine yer verdi.   TJA ve kadın siyasetçilere dönük saldırılar   Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin sonuçlarını kadın üzerinden değerlendiren Pınar, “Tecridi kadınlar açısından ele aldığımızda son iki yılda kadın haklarında bir gerileme görüyoruz. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme, nafaka tartışmaları ve kadını koruyamayan tedbir kararlarının alınması, kadını aile gibi bir kurum içerisine sıkıştırıp makbul kadın profili yaratılmaya çalışılması ve bunun beraberinde yönetici aklın kadını görmezden gelerek kadının itiraf ve eylemlerine saldırarak kolluk kuvvetlerince tecrit altına alınmasıyla özellikle Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivistleri ve kadın siyasetçilere saldırı ve yargılamalar gerçekleşmektedir” şeklinde konuştu.   ‘Abdullah Öcalan dünyaya üçüncü bir yol sunuyor’   Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecridin amacına işaret ederken, bunun paradigma ile ilişkilendiren Pınar, “Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giderken kapitalist moderniteye karşı demokratik bir modernite, ulus-devlet anlayışına karşı da demokratik ulusun paradigmasını oluşturan ve bunun mimarı olan Sayın Abdullah Öcalan, dünyaya bir üçüncü yolu sunmakta ve bu üçüncü yolun yaşam tarzı dünya için bir umut olmakta. Sistem bunu kabul etmiyor. Çünkü sistemin statik ve baskıcı rejimini devam ettirmesine bu paradigma bir engel teşkil ediyor. Bu engelden kaynaklı Sayın Öcalan üzerinde bir tecrit uygulanıyor” dedi.   ‘Dünya tarihinde en şiddetli tecrit’   İmralı’da uygulanan tecridin dünya tarihinde gerçekleşen en ağır tecrit olduğunun altını çizen Pınar, şunları ekledi: “Özellikle Mandela Kuralları dediğimiz ve 2015 yılında güncellenen Mahpuslara Muameleye Dair Birleşmiş Milletler Asgari Standart Kuralları’na göre, özgürlüğünden yoksun bir kişinin tecritte 15 günden fazla kalmaması gerekiyor ama bugünkü tarih itibariyle 29 aydır Sayın Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş’tan haber alınamıyor ve bu da dünya tarihine tecridin en şiddetlisi olarak geçmektedir.”   Abdullah Öcalan ve Kürt halkına uygulanan özel hukuk   “Sayın Abdullah Öcalan’a uygulanan hukuk, özel bir hukuk olarak tanımlansa da bir düşman hukuku olduğu çok açık ve nettir” diyen Pınar, İmralı’daki sistemin hem Abdullah Öcalan’a hem de Kürt halkına uygulandığını söyledi. Kürt halkına, Türkiye ve Ortadoğu’da toplumsal barışa da bir saldırı olduğunu kaydeden Pınar, “Bu uygulamanın hedefinde Sayın Öcalan ve Kürt halkı olduğu için yeteri kadar tepki gösterilmiyor. Türkiye hem kendi iç hukukunu hem de imzacısı olduğu uluslararası hukuku da çiğnemektedir. 2005 yılında infaz kanununun değişmesinde, düzenlenmesinde yeteri kadar tepki gösterilmedi. Çünkü AKP ve devlet aklı bunun sadece Sayın Abdullah Öcalan için uygulandığı konusunda toplumu ikna etmeye çalıştı ve son 10 yılda görünen o ki Öcalan’a uygulanan tecrit tüm topluma yayılmakta” ifadelerine yer verdi.   ‘Toplumsal barışı inşa edeceğiz’   Pınar, Yeşil Sol Parti olarak tecride karşı verecekleri mücadele hakkında ise “Toplumdaki sorunlar için çözüm önerileri ve politikalarımız var. Başta Kürt meselesi olmak üzere tüm kimlikler, gruplar, birey ve kolektif hak talepleri, özellikle kadının toplumda özne olma mücadelesine, gençlerin gelecek kaygılarına, iktidarın savaş politikalarına, doğa talanlarına ve toplumun barış taleplerine çözüm önerilerimiz olacaktır. Halkımız ile birlikte sorunların çözümü ve tespiti konusunda önerileri geliştirerek halkımıza Sayın Öcalan’ın toplumdaki rolünü anlatacağız. Yeşil Sol Parti olarak kongreye doğru gidiyoruz ve bu kongre yeni dönem için alacağımız yeni kararlarla Sayın Öcalan üzerindeki tecridi ifşa edeceğiz. Toplumsal barışın inşasını yapacağız” şeklinde konuştu.   ‘Toplumsal sorunlar toplumsal birliktelikle çözülür’   Ağırlaştırılmış tecrit ile iktidar ve devlet aklının barışa karşı savaşta ısrar ettiğini vurgulayan Pınar, “Bugün Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit sadece Abdullah Öcalan’a ve Kürt halkına yapılmış bir haksızlık değildir, tüm Türkiye toplumuna yapılmış bir kötülüktür. Türkiye’nin şu an savaş, kutuplaşma ve milliyetçilik gibi gündemlerle sorunları ertelenmeye çalışılıyor. Sayın Öcalan’la müzakere ve diyalog kanallarının açılması gerekiyor. Bunu da özellikle Türkiye’deki toplumsal muhalefetin sesini duyuracak şekilde yapması gerekiyor. Çünkü toplumsal sorunlar toplumsal birliktelikle çözülür” dedi.