Suruç Katliam’nın ardından: Baskılar mücadeleyi zayıflatamayacak 2023-07-19 09:06:08   Marta Sömek    İSTANBUL - Suruç Katliamı davasında 8 yıl boyunca ayrıntıları “iğneyle kuyu kazarak” aradıklarını ve dosyanın da karanlıkta bırakılmak istendiğini belirten Suruç Aileleri avukatlarından Sevda Çelik Özbingöl, “Adalet beklentisinin büyüklüğünün görülmesi gerekiyor. Suruç Aileleri ve avukatları üzerindeki baskı, bu dosyadaki adalet mücadelesini ve beklentisini hiçbir şekilde zayıflatmayacak, geriletemeyecektir” sözleriyle mücadelelerinden vazgeçmeyeceklerini vurguladı.   Takvimler 20 Temmuz 2015’i gösterdiğinde, Kobanê halkıyla dayanışmak ve çocuklara oyuncak götürmek için Riha’nın (Urfa) Pirsûs (Suruç) ilçesinde Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu’nun (SGDF) çağrısıyla toplanan 300 genç, Amara Kültür Merkezi bahçesinde önünde basın açıklaması yapmak üzere toplandı. Ancak açıklamada, DAİŞ'li Abdurrahman Alagöz bombalı saldırı gerçekleştirdi ve 33 genç katledildi, yüzlerce kişi de yaralandı. “Düş yolcuları” olarak anılan 33 gencin katledilişinin ardından yargı sürecinde ise bir arpa boyu yol alınamadı. Faillerin bulunmaması nedeniyle mahkemeye tepki gösteren 9 kişi hakkında dava açılırken, her yıl düzenlenen Suruç anma etkinliklerine katılanlar da işkence ile gözaltına alınıp haklarında davalar açılarak yargılanıyor. Yine katliamın ardından iddianamenin hazırlanması iki yılı bulurken, bu süreçte birçok katliam da yaşandı.   Mücadelelerinde ısrarcılar!   8 yılda ise yalnızca fail Yakup Şahin'in yargılaması yapılarak 34 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Katliamdan sorumlu tutulan “firari” failler İlhami Balı ile Deniz Büyükçelebi’nin ise dosyaları ayrıldı ve yakalanmalarının beklenmesine karar verildi.  Dosyaları ayrılan “firari” failler Deniz Büyükçelebi ile İlhami Balı yönünden devam eden davanın 4'üncü duruşması, 4 Temmuz’da Urfa 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldü. Duruşmaya her kesimden yüzlerce kişi katıldı. Duruşmada tanık olarak dinlenen DAİŞ'li Kasım Güler ise Suriye’ye askerlerin gözetiminde geçtiğini belirterek, “Pîrsus katliamını kim yaptı” sorusuna, “Kimileri devlet yaptı dedi. Ben böyle duydum” yanıtını verdi. 8’inci yılında hala faillerin “bulunamadığı” dosyanın avukatlarından Gülhan Kaya ise 12 Haziran’da “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. Suruç Aileleri İnisiyatifi ise adalet sağlanana dek mücadelelerinden vazgeçmemekte kararlı.   Katliamın 8’inci yılında, dosya avukatlarından Sevda Çelik Özbingöl ile ilk günden bugüne dek yaşananlar ve nasıl bir “yargılama” yapıldığına dair konuştuk.   Barış türküleriyle geldikleri araçlardan cenaze araçlarına… Sevda, katliamı şu sözlerle anlattı: “2015 yılının Temmuz ayı içerisinde vahim katliamlardan bir tanesinden bahsediyoruz Suruç katliamı dosyasında. 33 kişinin hayatını çok vahim bir şekilde kaybettiği, ülkemizin dört bir tarafından barış ve kardeşlik söylemleriyle Kobanê'yi yeniden inşa etmek şiarıyla bayram şekerleriyle, çantalarında çocuk için hazırlanmış oyuncaklarla gelen barışçıl, yapıcı ve Ortadoğu'daki hem barış, kardeşlik mücadelesine hem de insanlık mücadelesine katkı sunacak boyutta barışçıl ve insani bir açıklama ve bir çalışma yasal izinli kamuoyunun bilgisi dahilinde çağrılar ve duyuruların yapıldığı bir çalışmaydı. Ve çok vahim bir şekilde bir saldırıya uğradı. Bir canlı bombanın saldırısı gerçekleşti. 33 insan hayatını kaybetti. Biz Urfa'dan, Türkiye'nin dört bir tarafından barış ve kardeşlik türküleriyle geldikleri araçlardan cenaze araçlarıyla uğurlamak zorunda kaldık 33 düş yolcusunu.”   İddianame katliamlarla dolu iki yılın ardından hazırlandı!   Katliamın 8’inci yılında, ilk anından beri dosyaya tanıklık eden bir süreci yaşadıklarını belirten Sevda, “Kamuoyu duyarlılığının yüksek olduğu ve herkesin kendisini taraf hissettiği bir dosyaydı. Ve bu saldırı, hepimizin geleceğine barış ve kardeşlik içerisinde yaşama düşüne gerçekleştirilen bir saldırıydı” dedi. Dosyada ilk etapta gizlilik kararıyla soruşturulma yürütüldüğünü aktaran Sevda, yaklaşık iki yıl boyunca dosyanın içeriğinden, ayrıntılarından ve süreçten haberdar olamadıklarını ifade etti. Avukatlar olarak talep ve beyanlarda bulunduklarını dile getiren Sevda, ancak iki yılın sonunda iddianame hazırlandığının bilgisini verdi. İddianame hazırlanmadan, dosyanın soruşturması sürerken ise ülkede bir dizi katliamlar yaşandığını  hatırlatan Sevda, “Ankara Gar Katliamı yaşandı, İstanbul'da benzer bir saldırı gerçekleşti. Antep'te yine bir olay yaşandı ki ondan öncesinde Diyarbakır'da benzer bir saldırı yine gerçekleşmişti. Biz bu süreçleri de o dönemde yaşadık” sözlerini kullandı.   Katliamlar zinciri dava açıldığında açığa çıktı   Sevda, ayrıntılar, bağlantılar, sürecin nasıl işletildiği, ihmal süreci, “örgütlülükle organize edilmiş olan” ihmaller ile kasıtları da içerisinde barındıran çok boyutlu “katliamlar zincirini” ise dosya üzerindeki gizlilik kararı kaldırılarak dava açıldığında fark ettiklerinin altını çizdi. Sevda, “Çünkü dosyamızın şüphelisi, canlı bomba olarak bu dosyayı gerçekleştiren şüphelilerin bağlantıları Ankara Gar Katliamı'nın canlı bombacısıyla dosyanın şüphelilerinin bağlantıları, hazırlanan iddianamedeki şüphelilerin birbirleriyle farklı zamanlardaki bağlantıları açıkçası bizi ürküttü. Etkin yürütülmeyen bir soruşturma ve akabinde önlenme olasılığı mümkünken önlenmeyen ve onlarca insanın hayatını kaybettiği bir ihmaller ve kasıtlar zincirini yaşamış olduk. Yüzlerce aile, acı içerisinde hala adalet mücadelesini sürdürüyor. Ki sadece Suruç dosyasında değil Ankara Gar Katliamı’nda, İstanbul'daki patlamada, Antep'tekinde keza aynı şekilde yargı süreçleri hala devam ediyor. Birbiriyle bağlantılı olan kişilerin aynı suçun örgütlenmesi içerisinde olaylar gerçekleştirdiğini ve dosyalarımızda etkin soruşturmalar yürütülmemesinden kaynaklı da önlenme olasılığı mümkünken önlenmediğiyle karşı karşıya kaldık” diye konuştu.   Fail duruşmalara gelmedi!   Dosyanın üç failin yargılanması üzerinden başlatıldığını aktaran Sevda, “Bir tanesi yakalanmıştı ama bu yakalanan sanık çok üzücüdür ki dosyamızdaki incelemelerden dolayı değil. Ankara Gar Katliamı içerisinde soruşturmalar neticesinde ortaya çıkarılmış bir sanıktı. Akabinde iki tane firari, bir tane de tutuklu olan sanıkla yargılamalara başladık. Yargılamalar Urfa'nın Hilvan Cezaevi Kampüsü'nde gerçekleştirildi ve Türkiye'nin dört bir tarafından mağdur ailelerin hiçbir şekilde sanığın duruşma salonunda hazır olmadığı duruşmalarla bir yargılama yaşadık. Aileler yargılamanın en başından itibaren adalet taleplerini ısrarlı bir şekilde dile getirmeye devam ettiler. Ki bugüne kadar süren adalet mücadelesi de çocuklarının barışçıl ve insani pozisyonlarının sürdürülmesi üzerine kurulu gelecek düşüyle ilgili bir mücadeledir. Bize düşen de bu mücadelenin destekçisi olmaktı” dedi.   Tanıklar fail olabilecek potansiyelde…   Failin duruşma salonuna getirilmesi taleplerini daima yinelediklerini ifade eden Sevda, “Sanıkların duruşma salonuna getirilmesi yerine çeşitli basın açıklamalarını dahi engelleyici tutumlarla aksine ailelerin adalet mücadelesini durdurmak üzerine kurulu açıklayamadığımız ve izah edemediğimiz bir dirençle karşı karşıya kaldık. Somut gerçeğin açığa çıkarılması yönünde bir direnç karşımızda mevcuttu. Etkin bir soruşturma yürütülmezken, bir de etkin yürütülmeyen bir kovuşturma sürecini yaşamış olduk. Biz bu süreçleri yaşarken benzer dosyaların içerisindeki ayrıntıları en başından beri iğneyle kuyu kazmak olarak tabir ettik. Çünkü bulduğumuz her delili, dosyada sanıklara ulaşmayı sağlayacak olan her ayrıntının dosyanın içerisine konulmasını, ısrarla faillerin ve bu dosyada sorumluluk kastı bulunan herkesin tespiti açısından öncelikle istedik. Olay gerçekleştiği anda olay yerinde halk tarafından yakalanıp polise teslime edilen, Halfeti’de imam olarak çalışan bir kişinin dosyanın dahiliyetiyle ilgili ciddi hukuki ihmaller ve dosyamıza yansıyacak olumsuz pratikler sergilendiğine tanıklık ettik. Dosyamızda tanık olarak dinlendi ama tanık olarak dinlenen birçok kişi bu dosyanın sanığı olabilecek potansiyelde kişilerdi” değerlendirmesinde bulundu.   Mahkeme tüm talepleri reddetti   Yargılama sürecindeki yaklaşımı ele alan Sevda, “Dosyamızın bütünlüğü üç tanığın tek başına organize etmesi mümkün olmayan büyüklükte ve vahametteyken, bunun biliniyor olmasına rağmen birçok toplumsal dosyada yaşandığı gibi apar topar bir yargılama süreci yaparak, adalete erişimin sağlandığı görüntüsüyle karşı karşıya bırakılmak istendik. Ancak adalet arayışı içerisinde olan ailelerin kabul etmediği şey bu. Bizim de ailelerin avukatları olarak, adaletin tesisi ve dosyada sorumluluğu bulunan herkesin bu sürece dahil edilmesi üzerine kuruluydu. Dosyada süreç ilerlerken dönemin siyasetçilerinin açıklamalarına hepimiz tanıklık ettik. Dönemin başbakanının ‘öfkeli gençler’ olarak tanımladığı saldırganlardan bahsediyoruz. Daha sonra, ‘Ben konuşursam yer yerinden oynar’ gibi bu dosyadaki kamu ihlalleri zincirini ciddi anlamda dosyanın sanıklarını arttıracak düzeyde bir boyutunun olduğunu kamuoyu önünde dillendiren dönemin başbakanı Davutoğlu’nun açıklamalarına tanıklık ettik. Ama buna rağmen biz dosyamızda tanık olarak dinlenmesi noktasında bütün ısrarlarımıza, mahkemenin ısrarla ret cevabıyla karşı karşıya kaldık. Kamu yönünden yaptığımız çağrılara da olumlu bir cevap alamadık” şeklinde konuştu.   ‘Dosya karanlıkta bırakılmak isteniyor’   Öte yandan “kayıp” olan beş saatlik mobese kameralarına dair mahkemeye ısrarla talepte bulunduklarını vurgulayan Sevda, “8’inci yılına geldiğimiz bu süreçte en son yaşadığımız duruşmada, tekrar mobese kayıtlarının dökümlerinin getirtilmesi yönünde mahkeme ara kararını yineledi. Hala bu konuda da mahkemeye doğru bilgi verilmiş değil. Yargılama süreci içerisinde hakkında yakalama kararı bulunan ve kırmızı bültenle aranması gereken sanıkların ülkemiz içerisine girip tedavi olduklarını öğrendik. Konya’da, Hatay’da ve Antep’de dosyamız içerisine yansıyan bu yönlü bilgi ve kayıtlar vardı. Mahkemenin ısrarla istediği taleplere çok net ve açık cevaplar verilmedi. Bu da, dosyamızın özellikle karanlıkta bırakılmak istenen kısmının, aydınlatılmak istenmediği konusunda bizde oluşan kanaatleri pekiştirici bir tutum ve davranış” ifadelerini kullandı.   ‘Kolluğun ihmali boyuttaki tavır ve tutumları…’   En başından beri etkin bir kovuşturmanın önünde ciddi idari engellerle karşı karşıya kaldıklarını dile getiren Sevda, “Dosyada bu yönlü bilgi ve belgeleri ararken, İçişleri Bakanlığı sitesinde dosyayla bağlantısı olan insanlara dair açıklamalar yaptı. Patlamaların bombacılarının isimleri zikredildi. Ülkemiz içerisinde farklı dosyalarda yargılanan birçok kişiyle ilgili bu saldırıyla ilgili bağlantılı olabileceği düşünülen birçok kişiye dair hem istihbarati hem de farklı şekilde bilgilerin olduğu yönünde farklı noktalardan, diğer dosyalardan her ayrıntıyı bu dosyanın içerisine dahil ederek farklı bir noktaya dosyanın tüm sorumlularının tespitine yönelik bir süreç ve çalışma pratiği içerisinde olduk. Hala da devam ediyor. Önemli hususlardan bir tanesi de olayın gerçekleştiği gün, olayı önlemekle görevli olan kolluk birimlerinin ihmali boyutta tavır ve tutumlarıyla ilgili karşılaştığımız süreçti. Aileler olay gerçekleştikten sonra adaleti ararlarken, ciddi anlamda kolluk desteği alamadıkları gerçeğine de tanıklık ettik. Bunun en önemli husus olduğunu düşünüyorum” sözleriyle polislerin katliama müdahale etmediğine değindi.   Kolluğa para cezası!   Patlamanın gerçekleştiği Pîrsus’taki kolluk birimi ve amirlerinin yargılandığı dosyalarda, birleştirilmeleri yönünde taleplerde bulunduklarını belirten Sevda, “Ama mahkeme bu taleplerimizi de ısrarla reddetti. O günün ve sürecin sorumlu mülki idari kolluk birimlerine dair yapılan yargılamalarda, kolluk birimlerine para cezaları verildi. Bir kelimeyle izahının mümkün olmadığı, çok üzücü bir karar süreci. Çünkü bu kadar çok insanın hayatını kaybettiği bir süreçte, ihmalin bu kadar basit bir cezayla geçiştirilir olması rahatsız ediciydi. Ancak ben yine önemli buluyorum bunu. Çünkü özellikle kolluk biriminin bu olayı önleme konusundaki ihmali boyutunu tespit eden bir mahkeme kararıydı bu. Olayı önleme potansiyeli varken, önlemeyişinin ispatıydı aslında bu. İnsani boyutuyla adalet duygusuna hizmet eden bir karar değil elbette ki” sözlerini kullandı.   Polis katliamdan dört saat önce failin ismini taratmış!   Sevda, soruşturulması gereken önemli noktalardan birinin ise katliamın canlı bombacısı Şeyh Abdurrahman Alagöz ile ilgili olaydan bir ve dört saat önce Suruç Emniyet Müdürlüğü’ndeki kolluk personelinin, failin ismini sistemden taraması olduğuna dikkat çekti. “Bu dosya, insanlığa karşı işlenmiş bir suç” diyen Sevda, “Hem kasti hem de ihmali olarak sorumluluğu bulunan herkesin bu dosyada ceza mekanizmamızın öngördüğü şekilde yargılanmasının ve hem toplum olarak hem de Suruç Aileleri olarak da adalet beklentilerine hizmet edecek şekilde bir cevapla iddianamenin mütalaaya ve karara yansıması gerekiyor. Biz bunu önemsiyoruz, ısrarımız ve takibimiz de bu doğrultuda devam ediyor” ifadeleriyle adalet mücadelelerinde ısrarcı olduklarının altını çizdi.   ‘Adalet beklentisinin büyüklüğünün görülmesi gerekiyor’     Dosyada tanıkların dinlenmeye devam ettiğini aktaran Sevda, “Tanıkların anlattıkları, olayın gerçekleştiği dönemdeki ihmali süreci ve dosyanın ne kadar kapsamlı olduğuna dair fotoğrafı da gözler önüne sermekte. Son duruşmamızda üç tanık dinledik ve yine somut gerçeğin ortaya çıkarılmasındaki taleplerimizin çoğu mahkeme tarafından reddedildi. Firari olarak aranan iki kişinin hala Suriye’de olduğuna dair farklı çelişkili beyanlar da dosyamız içerisine sunuldu. Ama bu dosyanın adalet talebini büyüten Suruç Aileleri avukatı olarak taleplerimizin çoğu yine mahkeme tarafından reddedildi. Duruşmamız 5 Aralık’a ertelendi. Biz 5 Aralık'ta yine Urfa Adliyesi’nde adalet mücadelesini büyütmeye devam edeceğiz. Adalet beklentisinin büyüklüğünün görülmesi gerekiyor” vurgusunu yaptı.   Baskılar mücadeleyi geriletemiyor!   Adalet aradıkları süreçte birçok saldırının da hedefi olduklarına dikkat çeken Sevda, “İlk günden itibaren hem Suruç Aileleri hem de dosyanın avukatlarına yönelik gerçekleştirilen tutum, dosyadaki adalet beklentisinin büyüklüğüyle ilgiliydi. Ki biz son süreçte tekrar aynı şeyi yaşadık. Gülhan Kaya, dosyamızın ilk günden beridir avukatlığını yapan arkadaşlarımızdan biri. Ve şu an tutuklu. Bu dosyadaki ilk tutuklu avukat değil. Biz bunun da Suruç Aileleri ile bağlantılı olduğunu ve bu süreci de kabul etmediğimizi yine sizin aracılığınızla söylemek istiyoruz” diye belirtti. Saldırı politikalarının mücadelelerinden vazgeçiremeyeceğinin altını çizen Sevda, “Suruç Aileleri ve avukatları üzerindeki baskı, bu dosyadaki adalet mücadelesini ve beklentisini hiçbir şekilde zayıflatmayacak, geriletemeyecektir” vurgusunu yaptı.