AKP’nin yeniden mülteci politikası 'seyreltme' 2023-06-26 09:03:08     Dilan Babat   ANKARA - Türkiye’nin yıllardır “koz” olarak kullandığı mülteci sorununa ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Göçmen ve Mülteci Komisyonu Eşsözcüsü Elif Bulut, yeni dönem için Türkiye’nin mültecilere ilişkin yeniden pazarlık masasına oturduğuna dair iddialarının olduğunu ve AKP’nin yeni politikasının da “seyreltme” olduğunu  Geri Gönderme Merkezleri’nde mültecilere zorla “gönüllü geri dönüyoruz”  şeklinde belge imzalatıldığını belirtti.    Ulus devletlerin kendilerini daha fazla var etmek için yarattığı savaşlardan dolayı Türkiye yoğun göçler almaya devam ediyor. Türkiye’de iktidar eliyle oluşturulan ötekileştirilmeden dolayı can güvenlikleri için endişe eden milyonlarca mülteci kadın, çocuk ve erkek yabancı ülkelere gitmek için yola çıktığında ya denizde boğuluyorlar ya soğuktan donarak ya da sınırlarda askerlerin işkencesi sonucu yaşamlarını yitiriyor.    Göç İdaresi Başkanlığı'nın açıkladığı resmi verilere göre Türkiye'deki kayıtlı yabancı sayısı toplam 4 milyon 990 bin 663. Ancak kayıtlı olmayanlarla bu rakamın daha yüksek olduğu tahmin ediliyor. Sadece Türkiye'de doğmuş ancak vatandaşlık alamadığı için fiilen vatansız durumda olan Suriyeli çocuk sayısı tahminen 750 bin.    Halkların Demokratik Partisi (HDP) Göçmen ve Mülteci Komisyonu Eşsözcüsü Elif Bulut, iktidarların mültecileri politikalarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    ‘Türkiye’nin mültecilerle ilgili yeniden masaya oturduğu iddiası var’   Göç ve mülteciliğin insanlığın çıkışından itibaren oluşan bir durumun olduğunu söyleyen Elif, devletlerin kurulması ve uluslararası sorunlar, yürütülen savaşlar, yanlış politikalar, ekolojik yıkımlar, ekonomik sorunların insanların göç etmesine yol açtığını belirtti. Elif, “Bu insanlar durduk yere göç edeyim demiyorlar. AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte ve Ortadoğu’da çıkan bu savaş sürecine müdahalesiyle sadece Türkiye değil, Rusya, Suudi Arabistan, Avrupa, Katar’ın da aralarında olduğu Suriye savaşında yıkım ve IŞİD’in yükselmesiyle bir korku iklimi oluştu. İnsanlar savaştan dolayı ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Türkiye 2011-2012 yıllarından itibaren sınır politikası uygulamaya başladı. Bu politikalardan dolayı akın akın Türkiye göç almaya başladı. Türkiye’nin Avrupa ile arasında o tarihlerden itibaren yürüttüğü görüşmeler de vardı. Avrupa bariyer uyguladı. Türkiye ise, mültecileri ‘koz’ olarak kullanmaya başladı. Türkiye'nin 2016 yılında Avrupa Birliği ile yaptığı anlaşma ve bunun karşılığında aldığı paralar var. Yeni dönemde yeniden bir göç dalgası beklenildiği söyleniliyor. Bu konuda Türkiye'nin yeniden pazarlık masasına oturulduğu iddiası var. Türkiye bu meseleyi çok iyi kullandı Avrupa'ya karşı. Türkiye’deki insan hakları ihlallerini, mültecilere karşı yürütülen ırkçılığı ve olumsuz olan her şeye karşı göz yummasını sağladı. Avrupa tamamen, ‘sınırımızı ördük, mülteciler sizde kalacak biz de göz yumacağız’ dedi” diye belirtti.    Avrupa’dan göstermelik tutum   2016’dan önce Avrupa’nın Türkiye’ye yerleşen mültecilere dönük anti demokratik uygulamalara ses çıkardığını şimdi ise göstermelik bir şeyler söylenildiğine dikkat çeken Elif, “Mültecilik meselesi uluslararası bir sorun. Türkiye, Avrupa, Rusya, Amerika gibi ülkeler bu sorunların bir tarafı. Bu sorunlardan tüm devletler sorumlu. Ama AKP iktidarı bu sorunun bir tarafı olduğundan beri yürütmesi gerektiği gibi yürütmüyor kendi çıkarı için yürütüyor. Milyonlarca insan Türkiye’de rehine olarak tutuluyor. Türkiye sıkıştığında ise Avrupa ülkelerine, ‘geri gönderirim’ gibi tehditlerde bulunuyor. 2020 yılında Yunanistan sınırına binlerce insanı yığdı. Avrupa, AB üzerinden ‘sınır polisi’ gibi bir şey oluşturdular. Bunda da geri gönderme hakkı verdiler. Bir tarafı Yunanistan bir tarafı Türkiye ve ortada ölen binlerce insan oldu. Irkçılıkla baş etmek zorunda kalan milyonlarca insan ortada kaldı. Birleşmiş Milletler de buna göz yumdu, BM Mülteci Yüksek Komiserliği ofisini bırakıp Türkiye’den gitti. Tüm sorumluluğu göç idaresine bıraktı, göç idaresinden de şeffaf bir bilgi alamıyoruz” dedi.   ‘Mülteci kadınlar tamamen korunmasız’   Savaşın en büyük mağdurlarının kadınlar ve çocuklar olduğunu dile getiren Elif, şöyle devam etti: “Bir kere cinsel istismara, tecavüz ve tacize maruz kalıyorlar. Türkiye'de ilk zamanlarda gelen mülteciler kamplarda kalıyorlardı. Bu kamplarda kalan kadınları erkekler kendilerine ikinci ya da üçüncü eş olarak alıyorlardı. 14 yaşındaki kız çocukları ya zorla evlendiriliyor ya da kaçırılıyordu. Aileler, ‘çocuğumuz evli bir şey yapmayın’ demek için o dönemlerde akrabaları ile göstermelik evlilik yaptırıyorlardı. Kadınlar korumasız kalıyor, Türkiye’de zaten kadınları koruyan bir mekanizma yok. İstanbul Sözleşmesi ortadan kaldırıldı ve mevcut kanunlar uygulanmıyor ki İstanbul Sözleşmesi mülteci kadınlar ve çocukları koruyan maddeleri de vardı. Şimdi tamamen korunmasızlar. Erkekler işe giriyor, bir şekilde sosyalleşiyor ama kadınlar evden çıkamıyorlar. Mesela ‘Suriyeliler çok çocuk doğruyor’ diyorlar ama verilen yardımlarda en az üç çocuk olma şartı koşuyorlar. Her çocuk başına cüzi miktarlar veriliyor bu da onları geçindirmiyor ve kadınlar bu yüzden sürekli çocuk doğuran, çocuk bakan, çalışamayan bir hal alıyor.”   Sorun yaşadıklarında gidecekleri mekanizma yok   Mülteci kadınlar gibi çocukların da çok fazla bu politikalardan etkilendiğine dikkat çeken Elif, çocukların bulundukları ülkelerde eğitim alabildiklerini ama dil sorunu ile karşı karşıya kaldıklarını vurguladı. Elif, “O sorunları çözemedikleri için uzun bir süre yanlış yöntemlerle eğitim aldılar. Çözüm elde edemeyeceklerini düşünen çocuklar okulları bıraktı. Üniversiteye gitmeleri daha fazla zorlaşıyor. Öyle toplumun ‘sınavsız giriyorlar’ söylemleri doğru değil, onlar da beli aşamalardan geçiyor. Eğitim hakları eşitsiz bir şekilde ellerinden alınmış oluyor. Türkçe bilen çocukları olmadan kadınlar hastaneye de gidemiyor. Onlarla birlikte gitmekte her zaman mümkün olmuyor. Erkekler bu güvencesiz halde olan kadınları daha fazla şiddete maruz bırakıyor. Erkekler de biliyor ki ülkedeki mülteci kadınlar herhangi bir sorun yaşadığında gidebilecekleri bir mekanizma yok. ‘Bize tabisin eğer benden ayrılırsan ülkene de dönemezsin Türkiye’de de kalamazsın. Ya da seni ihbar ederim sınır dışı edilirsin’ deniliyor kadınlara. Kadınlar bu şiddete maruz kalarak güvencesiz bir şekilde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar” değerlendirmesi yaptı.    AKP’nin seyreltme politikası: Zorla gönderme kağıdı imzalattırmak   Ege Denizi’nde mültecileri taşıyan teknenin batmasına da değinen Elif, Ege Denizi’nin bir mülteci mezarlığına dönüştüğüne dikkat çekti. Sınırdan giden mültecilere dönük yaşanılan işkenceden dolayı insanların deniz yolunu seçtiğine vurgu yapan Elif, “Türkiye üzerinden geçişler daha fazla artmaya başladı. Türkiye bir yıldır mülteciler üzerinden tehdit etmese de bir seyreltme politikası yürütüyor. Mümkün olduğunca mültecileri geri göndermeye çalışıyorlar. Bu mülteciler öncelikle tüm hukuksuzlukların yaşandığı geri gönderme merkezinde toplanılıyor ki bazıları bir yıl boyunca orada kalıyor. Doğru düzgün haber alınamıyor, avukat tutamıyorlar. Ve dayanamayan insanlara zorla ‘gönüllü geri dönüyoruz’ denilerek kağıt imzalatıyorlar. Bunların hepsi bilindiği için ve Türkiye’de artan ırkçılıktan da Ege Denizi’ni kullanım yeniden arttı. Yaşanılan her şey yine ülkeler tarafından göz yumuluyor. Sivil toplum örgütleri ve siyasi partileri tarafından çok kısıtlı görülüyor ama değişen bir durum olmuyor” ifadelerini kullandı.   ‘Mülteci sorunu için ortak hareket etmek şart’   Mültecilere dönük politikaların birkaç STK veya siyasi partinin çözeceği bir sorun olmadığına vurgu yapan Elif, uluslararası hukukun uygulanmasına dair zorlamaların olması gerektiğine işaret etti. Elif, son olarak şöyle dedi: “İkiyüzlü bir politikanın değil, gerçekçi bir politikanın uygulanması gerekiyor. Bunların denetiminin de yapılması gerekiyor ki mülteci sorunu sadece Türkiye'nin sorunu değil Avrupa ile ortak bir sorun. Karşılıklı olarak AB ile imzalanan anlaşmanın yeniden güncellenmesi lazım. Buradaki insanların Türkiye vatandaşı olan haklarının sağlık, eğitim ve güvenlik gibi hakların sağlanması lazım. Türkiye'de mülteciler mülteci konumunda değil, sığınmacı ya da geçici bir statüde bulunuyor. Cenevre Sözleşmesi’nde Türkiye doğudan gelenleri kabul etmiyor mülteci olarak bu şerhin kaldırılması lazım. Hukuk alanında çalışanların, siyasi partilerin, uluslararası normları tamamıyla mülteci kavramını anlayabilmeleri gerekiyor. Bu meselede ortak hareket etmek gerekiyor. Bu insanlar neticede ülkelerine geri dönemeyecekler, ülkelerinde savaş devam ediyor. Uluslararası arenada bir barış politikası uygulanması gerekiyor ki bu insanlar evlerine dönebilsinler.”