Cumartesi Anneleri Kayıplar Haftası’nda seslendi: Devletten alacaklıyız! 2023-05-17 14:33:37   İSTANBUL - 17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası etkinliklerinin startını veren İHD İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon ve Cumartesi Anneleri, “Bir kayıp kalana ve failleri yargı önüne çıkartana kadar mücadelemizden ve Galatasaray’dan vazgeçmiyoruz. Kayıp dosyalarında etkin soruşturma yürütün, failleri cezalandırın” sözleriyle seslendi.   İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon ve Cumartesi Anneleri, 17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası etkinliklerinin ilkini, Beyoğlu’nda bulunan dernek binalarında gerçekleştirdiği basın toplantısı ile yaptı. Açıklamaya İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, Cumartesi Anneleri Hanife Yıldız ve Hanım Tosun ile birlikte Cumartesi İnsanları ve çok sayıda insan hakları savunucusu katıldı.    Açıklamanın yapıldığı salona ise “17-31 Mayıs Uluslararası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası: Kayıplarımızdan Da Hakikat ve Adalet Mücadelemizden De Vazgeçmeyeceğiz” yazılı pankart asıldı. Cumartesi Anneleri’nin salona astığı kayıplarının fotoğrafları üzerinde de “Gözaltında kaybedildi” yazısı yer aldı. Anneler daha sonra bu fotoğrafları boyunlarına astı.   Haftanın önemi   Açılış konuşmasını yapan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, her yıl gözaltında kaybedilenlere dikkat çekildiğini, adalet ve akıbetlerinin açıklanması taleplerini yineledikleri bu haftaya giriş yaptıklarını kaydetti. Bu yıl da çeşitli etkinliklerinin olacağını söyleyen Gülseren, “Bilindiği gibi Türkiye’de gözaltında kaybetme suçu geçmişte kalmış bir suç değil. Hala bu suçun işlendiğini, bir takım uygulamaların devam ettiğini biliyoruz. Derneğimizin yayınladığı raporlarla özellikle kaçırılma ve gözaltında kaybedilme başvurularını görüyoruz. 6 Ağustos 2019’dan beridir Yusuf Bilge Tunç’tan hala haber alınamamakta. Bu hafta süresince sadece geçmişe dönük değil yetkililerin sorumluluklarına uygun davranmasını da isteyeceğiz” dedi.   Adalet talebi karşısında polis şiddeti   Birleşmiş Milletler’in  (BM) İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hala Türkiye tarafından imzalanmamasını da ele alan Gülseren, “Bunun hala imzalanmamış olması da devletin bu sorumluluktan kaçtığının bir göstergesi. Her şeyden önemlisi AYM kararları ve düzenlemelerine rağmen Cumartesi Anneleri’nin Galatasaray buluşmaları engelleniyor. Yine Kimsesizler Mezarlığı ve Çağlayan önündeki açıklamalara da polis yasağı uygulanarak şiddetle gözaltına alındılar. Nerede ve ne zaman adalet talep etsek bir polis şiddetiyle karşı karşıyayız. Devletin bu suçla yüzleşmek istememesinde de bir anlam görüyoruz. Bu suçun devam edeceğine dair de önemli bir veri sunuyor. Toplumun bu duyarlılıkla yaklaşmasını, devletin bu sorumlulukla çözüm bulmasını istiyoruz” sözleriyle seslendi.   ‘Adalet talebimizin karşılanmasını isteyeceğiz’   Ardından, 28 Temmuz 1993’te Bedlîs’te (Bitlis) kaçırılan ve 4 Ağustos’ta Xarpêt’in (Elazığ) Hazar Gölü kıyısında bir balıkçı tarafından katledilmiş halde bulunan 18 yaşındaki Özgür Gündem muhabiri Ferhat Tepe’nin ablası Ayşe Tepe, basın metnini okudu. Ayşe, “Her yıl olduğu gibi bu yıl da ‘17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası’ kapsamında düzenlediğimiz hafta etkinlikleri ile uluslararası hukukta insanlığa karşı suç olarak tanımlanan gözaltında kaybetme suçuna, bu suçun işlenmesine imkan yaratan cezasızlık politikalarına, inkar edilen gerçeklere ve bu insanlığa karşı suçla mücadelenin önemine dikkat çekecek, hakikat ve adalet talebimizin karşılanmasını isteyeceğiz” ifadelerini kullandı.   Hakikat karartıldı…   Arjantin’den Şili’ye, Kolombiya’dan Pakistan’a, Filistin’den Kıbrıs’a birçok ülkede bir baskı, sindirme ve cezalandırma yöntemi olarak açığa çıkan “gözaltında kaybetme”nin insanlığa karşı suç niteliğinde olduğunu belirten Ayşe, “İnsan haklarının ve temel özgürlüklerin ağır ve açık ihlalidir. Uluslararası hukuka göre tüm devletler gözaltında kaybetme suçunun sorumlularını istisnasız biçimde soruşturma, yargılama ve yaptırıma tabi tutma yükümlülüğü altındadırlar. Türkiye’de de gözaltında kaybetme suçu topluma korku salma ve muhalifleri susturma yöntemi olarak yaygın bir biçimde uygulandı. Yüzlerce insan evlerinden, işyerlerinden, kafelerden, otobüs duraklarından, otobüslerden, otomobillerinden gözaltına alındılar ve bir daha geri dönemediler. Akıbetleri ailelerinden dahi gizlendi, hakikat karartıldı” dedi.   ‘İktidarlar değişse de devam ettirildi’   Yüzlerce insanın gözaltında kaybedilmesine rağmen bu suçun yok sayıldığını ve iddiaların derin bir suskunlukla karşılandığını dile getiren Ayşe, “Gözaltında kaybetme suçu adalet sistemi eliyle cezasız bırakıldı. Diğer ağır hak ihlallerinde olduğu gibi gözaltında kaybetmelerde de hakikatin açığa çıkartılması ve adaletin sağlanmasına yönelik politikalar hayata geçirilmedi. Aksine AİHM’in de işaret ettiği gibi Türkiye’de cezasızlık, bilinçli ve sistemli bir devlet politikası olarak uygulandı. Hiç şüphe yok ki gözaltında kaybetmeler bu topraklarda örgütlü bir biçimde gerçekleşti ve yalnız yargının değil, ilgili tüm devlet kurumlarının iş birliği ile örtbas edildi. Bu yüzden bu suç yaygın ve sistematik biçimde işlenebildi ve sonuçsuz/ cezasız bırakılarak işlenmeye devam etti. Nitekim 1915 yılından bu yana, bu topraklarda yaşanan gözaltında kaybetme pratiğine dair hiçbir iktidar yüzleşme ve hesaplaşma iradesi göstermedi. İnkar ve cezasızlık politikaları iktidarlar değişse de devam ettirildi” diye belirtti.   Kayıplar arttı   Ayşe, devamında şunları kaydetti: “Derneğimize yapılan başvurular, 2016 OHAL ilanı sonrasında kaçırılma, alıkonulma ve gözaltında kayıp iddialarının dikkat çekici bir şekilde arttığını gösterdi. Sadece OHAL süresince en az 32 kişi gözaltında kaybedilme girişimine maruz kaldı. Sonrasında 26’sı bulunurken, Yusuf Bilge Tunç’tan halen bir haber alınamadı. 2 Ekim 2018'de İstanbul'daki Suudi Arabistan Konsolosluğu'na girdikten sonra kendisinden bir daha haber alınamayan Cemal Kaşıkçı’nın kaybedilmesi ile ilgili failler bulunmazken, dava fail durumundaki Suudi Arabistan'a devredildi. Gözaltında kaybedildiği TBMM Raporu ile itiraf edilen Cemil Kırbayır dosyası; delillere, belgelere, tanıklara rağmen zamanaşımıyla kapatıldı.   Yüksek sesle duyurmaya devam ediyoruz   Hatırlanacağı üzere, 699 hafta boyunca gerçekleştirilen Cumartesi buluşmaları 700’üncü haftasında 25 Ağustos 2018 ve devamında Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yasaklandı. Anayasa Mahkemesi’nin Maside Ocak Kışlakçı, Aydın Aydoğan ve Gülseren Yoleri başvuruları üzerine verdiği kararları ile Kaymakamlık yasaklarının hukuka aykırı olduğu tespit edildiği halde yasak uygulaması sürdürüldü ve cumartesi insanları halen her hafta gözaltına alınıyorlar. Bu ağır baskı ve hukuka aykırı müdahale koşullarında, kayıp yakınları ve hak savunucuları olarak 28 yıldır, ‘Görüyoruz, biliyoruz, tanıklık ediyoruz’ diyerek, gözaltında kaybetmeler gerçeğini yüksek sesle duyurmaya, kamuoyunun gündemine taşımaya çalışıyoruz. Cezasızlığı ve adaletsizliği aşmak, hakikate ulaşmak için mücadele etmenin bir yurttaşlık görevi olduğuna dikkat çekiyoruz.   İktidara seslendiler: Failleri cezalandırın!   Gözaltında kayıp vakalarının yeniden gündeme gelmesi ve adalet arayışımızın bastırılmaya çalışılması karşısında, mücadelenin daha etkin sürdürülmesinin bir zorunluluk olduğu gerçeği ile karşı karşıyayız. Bu kez de Gözaltında Kayıplar Haftası vesilesi ile insanım diyen herkesi mücadeleye omuz vermeye çağırıyoruz. Bir kez daha devleti yönetenlere sesleniyoruz:   *Hakikat ve adalet talebimizin gereğini yerine getirin. Kayıplarımızın akıbetini açıklayın, cezasızlık politikasına son verin, kayıp dosyalarında etkin soruşturma yürütün, failleri cezalandırın.   *Devletlere, Zorla kaybetmeyi suç olarak düzenleme, yargılama ve cezalandırma, gözaltında kaybetmelerin önlenmesi ve geçmişte yaşanan kaybetmelere dair hakikat ve adalete erişimin sağlanması sorumluluğu getiren, BM Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Uluslararası Sözleşme’yi derhal imzalayın ve uygulayın.   *Beş yıla yakın bir süredir hiçbir hukuki dayanağı olmadan bize ve tüm topluma kapattığınız Galatasaray’daki yasağı derhal sonlandırın, Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulayın.   *Kayıp yakınları ve hak savunucularına yönelik polis şiddetine ve yargı tacizine son verin.   Galatasaray Meydanı’ndan asla vazgeçmeyeceğiz!   İnsanlık onurunu hedef alan gözaltında kaybetmelere karşı hakikat ve adalet mücadelesi yürütmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Kayıplarımızdan ve kayıplarımızla buluşma mekanımız olan Galatasaray Meydanı’ndan asla vazgeçmeyeceğiz.”   Hanife Yıldız: Ben devletten alacaklıyım!   Daha sonra 1995’te 19 yaşındaki oğlu Murat Yıldız’ı “bir suçtan arandığını” söyleyen polislere götüren ve 28 yıldır da hiçbir haber alamayan Cumartesi Annesi Hanife Yıldız, “Az bir zaman değil, 28 yılın neresinden başlayayım… Çok zordur bunu anlatmak. İlk buraya geldiğim günden beridir acım neyse, onun daha fazlası oldu. Hem öfke hem isyan… Çünkü ben çok haklıydım, adalete güvenmiştim. Bir anne devlete güvenmiş, götürmüş vermiş. Ve onlar yok etmiş. Ben devletten alacaklıyım. Devlet benden alacaklı olsa on kere kapıma gelmişti. Ben evladımı alamıyorum. Devlet, adalet nerede dediğimde polis karşıma çıkıyor. Devletin kendi ayıbıyla içi rahat ama benim içim rahat değil. Bir anne için bu çok zor bir şey. Ben bunları konuşurken polisler karşıma çıkıp sırıtıyor. Düşünün 28 yılın acısı öyle bir acı ki, sığdıramıyorum artık yüreğime. Oğlumdan af, özür diliyorum. Bizimle bir sürü insan bunu yaşadı, herkese yansıttık. Kimisi cezaevlerinde, kimisini de toprağa verdik. Hepsinin önünde saygıyla eğiliyorum” şeklinde konuştu.   Zübeyde Tepe: Yargılansınlar, adalet yerini bulsun   Kayıp Ferhat Tepe’nin annesi Zübeyde Tepe de, “30 yıldır biz bu mücadeleyi veriyoruz. 30 yıldır Galatasaray önüne gidip geliyoruz. Ama hiçbir sonuç alamadık, adalet yerini bulmadı, katiller yargılanmadı. 25 tane Özgür Gündem muhabirini gözaltında kaybettiler. Ve Ferhat Tepe’yi de Hazar Gölü’nde ölü olarak bize verdiler. Şu ana kadar hiçbir sonuç alamadık. Mücadelemiz her zaman devam edecek. Biz hiçbir zaman Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz. Galatasaray, Cumartesi Anneleri’nin yeridir. Yargılansınlar, adalet yerini bulsun” sözleriyle seslendi.    Hanım Tosun: Bir kayıp kalana kadar vazgeçmeyeceğiz!   1995 yılında evlerinin önünden 3 sivil polis tarafından götürülen ve 28 yıldır kayıp olan Fehmi Tosun’un eşi Hanım Tosun ise konuşmanın zor olsa da her şeye rağmen konuşacaklarının vurgusunu yaparak sözlerine başladı. “Biz asla susmayacağız” diyen Hanım, “Her zaman kayıplarımızı soracağız, nerede olduklarını. Bizim için bu hafta çok önemli. Galatasaray da bizim için çok önemli. Neden vazgeçmiyoruz çünkü kayıplarımızı Galatasaray’dan dünya duydu. İnsan hakları savunucuları birlikte meydanlara çıkıp sesini yükseltmeseydi belki yüzlerce insan daha kaybolacaktı. Ama Galatasaray’da fotoğraflar dalgalandığı zaman bütün dünya sesimizi duydu. Cenazeleri nasıl buldular biliyor musunuz, mücadele verdiler ve kuyularda, çukurlarda, asit kuyularında bulduk. Bazıları da hala mezar sahibi olamadığı için Galatasaray bizim için bir mezardır. Biz sesimizi oradan duyurduk ve oradan da vazgeçmeyeceğiz. Biz bugün belki içeride bu açıklamayı yapıyoruz bugün, meydanlara çıkıp yapamıyoruz ama ne kayıplarımızdan ne de Galatasaray’dan vazgeçiyoruz. Bir kayıp kalana ve failleri yargı önüne çıkartana kadar mücadelemizden ve Galatasaray’dan vazgeçmiyoruz. Meydanlardan vazgeçmiyoruz” ifadelerini kullandı.   Ali Ocak: Direnmeye devam edeceğiz   21 Mart 1995’te 30 yaşındayken kaçırılan ve 58 gün sonra Beykoz Buzhane Köyü’ndeki ormanlık alanda ağır işkence görerek katledilmiş halde bulunan Hasan Ocak’ın abisi Ali Ocak da, “Şili ve Arjantin olmak üzere Kıbrıs’a, Filipinler’e uzanan bir barikattan bahsediyoruz. Bugün bu hakikat ve adalet mücadelesi için birçok ülkede açıklama ve etkinlikler yapılıyor. Saldırı odağı haline gelmiş durumdayız. Buna karşı da direnmeye, hakikati aramaya daha güçlü devam ediyoruz. Elimizde sadece bir hakikat ve bir de hakikatte ısrar edenler var. Ama bu hakikatten korkmaya devam ediyorlar, biz de onları korkutmaya devam edeceğiz. Mücadelemiz son kayıp kalana kadar sürecek” dedi.   Son olarak söz alan Gülseren, 19 Mayıs Cuma günü saat 12.00’de Gazi Mezarlığı’nda kayıplarını anacaklarının bilgisini verdi.   Ardından toplantı sona erdi.