Laura Castel: Bakanlık yalan söylüyor 2023-05-17 09:01:05   Marta Sömek    İSTANBUL - Adalet Bakanlığı’nın İmralı tecridinin “kötü muamele” olmadığına dair kararına ilişkin “Bakanlık kesinlikle yalan söylüyor” yorumunu yapan Uluslararası İmralı Barış Delegasyonu heyetinden, Avrupa Konseyi Sol Grup Başkan Yardımcısı ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi temsilcisi ile İzleme Komitesi üyesi Laura Castel, “Asıl çözüm diyalogda, Öcalan’ın serbest bırakılması, cesur bir biçimde bu sorunla yüzleşilmekte ve demokratik bir şekilde barış sürecini başlatmakta” dedi.   PKK Lideri Abdullah Öcalan, Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı Adası’nda ağır tecrit altında tutuluyor. Abdullah Öcalan’dan yaklaşık 26 aydır da hiçbir haber alınamıyor. Konuya ilişkin pek çok girişimde bulunulsa da yetkililerin İmralı’da özel hukuk uygulandığına dair itirafları paralelinde ulusal ve uluslararası hukuk kuralları İmralı’da işlemiyor, başvurulara ya yanıt verilmiyor ya da “disiplin cezaları” bahanesi ile görüşme yaptırılmıyor. Abdullah Öcalan’ın müdafiliğini yapan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının son 8 yıl içerisinde Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan onlarca başvurudan 23’üne dair AYM, Adalet Bakanlığı’ndan görüş istedi. Bakanlık, avukat yasakları, aile disiplin yasakları, telefon hakkı, Olağanüstü Hal (OHAL) döneminde İmralı’daki yasaklara ve benzer pek çok konuya dair AYM'ye görüş sundu. AYM, 23 dosyaya dair Asrın Hukuk Bürosu’ndan da görüş talebinde bulundu.   Bakanlığa göre İmralı'da ‘kötü muamele’ yokmuş!   Bakanlığın avukat ve aile görüşlerinin engellenmesine dair yapılan başvuruya dair 24 Mart'ta AYM’ye sunduğu görüşte, mahkeme kararlarına işaret edilerek, İmralı'daki tecridin “kötü muamele” olmadığını savundu. Kötü muamelenin “göreceli” olduğunu ileri süren Bakanlık, engellemelere dair kararları anımsatarak, tecridi “hafif” buldu ve İmralı'da “kötü muamele” olmadığını belirtti. Buna karşı ise Kurdistan ve Türkiye ile birlikte dünyanın dört bir yanından Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen mutlak iletişimsizlik yani “incommunicado” ile tecridin son bulması ve bir an önce fiziki özgürlüğünün sağlanması için sayısız girişimlerde bulunuldu. Son girişimlerden biri de 11-12 Mayıs tarihlerinde 2 gün boyunca PKK Lideri’ne yönelik tecride karşı bir araya gelen antropolog ve parlamenterlerden oluşan 3 farklı ülkeden 3 kişilik “Uluslararası İmralı Barış Delegasyonu”nun İstanbul’da yaptığı ziyaretler oldu. Delegasyon, İstanbul’da siyasetçiler, sivil toplum ve hukuk örgütleriyle bir dizi görüşme gerçekleştirdi.     Başlıca gündemleri İmralı’ydı   Toplumu, ailesini ve dünya halklarını derinden etkileyen ağırlaştırılmış tecrit ve “incommunicado” yani mutlak iletişimsizliğe karşı yapılan ziyaretlerde, Avrupa Konseyi Sol Grup Başkan Yardımcısı ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi temsilcisi ile İzleme Komitesi üyesi Laura Castel, Konsey Parlamenter Meclisi’nin Onursal Üyesi Ögmundur Jonasson ile Sosyoloji ve Antropoloji Profesörü, Texas Üniversitesi İrlanda H Bloğu Cezaevleri, Türkiye F Tipi Cezaevleri ve ABD Süpermax Cezaevleri Uzmanı Denis O’Hearn yer aldı. 2 gün boyunca 6 kurum ve kuruluşa ziyaretlerde bulunan heyetin temel gündemi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan ağırlaştırılmış tecrit, incommunicado, 25 ayı aşkın süredir haber alamama hali, görüş engellemeleri, avukatların girişimleri ve uluslararası mekanizmaların “sessizliği” oldu. Yine heyetin gündemleri, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, İmralı’da uygulanan “özel” tecrit konseptinin tüm cezaevlerine yansıması, uzun yıllar boyunca cezaevinde tutulan tutsakların durumu, infaz yakmalar, ağırlaştırılmış müebbet, cezaevi tipleri, tutsak yakınlarının maruz kaldıkları ve taleplerini de içerdi.   Talepler Avrupa Konseyi’ne taşınacak   Görüşmeleri ile birçok deneyim ve bilgi elde eden heyet, Avrupa Konseyi'nde yapacakları basın açıklamaları ile ziyaret ettikleri kurum ve kuruluşların taleplerini duyuracaklarının mesajını verdi. Heyet, ayrıca Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin son bulması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması için de iletişimlerini sürdüreceklerini ve temel gündemleri arasında yer alacağının bilgisini verdi.   Heyet üyelerinden Avrupa Konseyi Sol Grup Başkan Yardımcısı ve Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi temsilcisi ile İzleme Komitesi üyesi Laura Castel JINNEWS’e konuştu.     Amaçları tecridi gündemde tutmaya çalışmak   İstanbul’a gelme amaçlarının siyasi tutsaklar ile Türkiye’deki cezaevi koşulları hakkında izleme yapmak olduğunu söyleyen Laura, “Bu izlenimleri sürdürmek ve mahkumlar konusunu gündeme tekrar tekrar getirmek de buraya gelme amaçlarımızdan biri” dedi. Avrupa Konseyi’nde Kürt sorununun kendi içinde gündemin bir parçası olduğunu belirten Laura, “Mahkumlar, tecrit konusunu gündemde tutmaya çalışmak ve izleme faaliyetlerimizi sürdürmemiz çok önemli. Benim Avrupa Konseyi Parlamentosu ile İnsan Hakları Komisyonu’nda dillendirmek değil, belki de kendi parlamentomda yani İspanya parlamentosunda dile getirmem, gündemde tutmaya çalışmam çok önemli” sözleriyle ziyaretlerinin amaç ve önemini ele aldı.   ‘Bakanlık kesinlikle yalan söylüyor!’   Adalet Bakanlığı’nın İmralı tecridinin “kötü muamele” olmadığını savunduğu kararını da değerlendiren Laura, “Bakanlığın yalan söylediği apaçık. Tecrit, tanım bakımından işkence ve insan hakları ihlalidir. Tecridin kendisi, bir insanın avukatları, ailesi ile görüşmesini engellemek ve tamamen dünyayla bütün iletişimini kesmek insan hakları ihlalidir. Bu işkence tanımının kendisidir. Kendisinin şu an iyi olup olmadığını, hasta olup olmadığını, ne düşündüğünü, ne söylemek istediğini hatta hayatta olup olmadığını öğrenebileceğimiz bir kaynak yok. Bu açık şekilde insan hakları ihlalidir. Bakanlık kesinlikle yalan söylüyor. Madem bu konuda bir problem yok diyorlar, o zaman izin versinler biz CPT, Avrupa Konseyi, herhangi biri, ailesi, avukatları gidelim görüşelim. Görüşmemize izin verin, o zaman insan hakları ihlali olmadığını kanıtlamış olursunuz. Şuan içinde bulunduğumuz koşullarda yalan söyledikleri ve ihlalin olduğu çok açık” sözlerini kullandı.     CPT’nin raporunu açıklaması için yapılacak girişimler   Avrupa Konseyi üyesi olarak yapabileceği ilk girişimin ise CPT’nin 2022 Eylül ayında İmralı’ya yaptığını duyurduğu ziyarete dair soru sormak ve raporun akıbetiyle ilgili tartışma ortaya atmak olduğuna dikkat çeken Laura, “Raporun eninde sonunda yayınlanacağını düşünüyorum. Ben konseyde, parlamentoda bu soruyu gündeme getirebilirim. Aynı zamanda CPT de İnsan Hakları Komitesi’ne bağlı bir kurum. O yüzden denetime tabi bu konuyu gündeme taşıyarak tekrar bir tartışma ortamı yaratabiliriz” ifadeleriyle girişimlerde bulunacağının bilgisini verdi.   ‘Öcalan’ın tecritte olması Erdoğan’ın zayıflığı…’   Laura, uluslararası mekanizmaların Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak iletişimsizlik karşındaki “sessizliğini” neden sürdürmeye devam ettirdiğine dair ise şunları kaydetti: “Son birkaç yıldan bahsederken iki temel sorundan bahsedebiliriz. İlk olarak pandemi genel olarak bu süreçleri ve Avrupa Konseyi’nin çalışmalarının yavaşlamasına, neredeyse durma noktasına gelmesine sebep oldu. Daha sonra ortaya çıkan Ukrayna-Rusya savaşı, bütün diğer insan hakları ihlallerinin gündemden itilmesine sebep oldu. Odak Ukrayna-Rusya savaşına çevrildi. Avrupa’nın genel bu konudaki tavrı Türkiye’yi kendine yandaş olarak görmekten yana. Dolayısıyla tecrit ile ilgili ve diğer insan hakları ihlallerine göz yumma, tolere etme gibi bir politika söz konusu. Özellikle Öcalan’ın tecritte olması Erdoğan’ın politikalarını ve zayıflığını ifade ediyor.   Asıl çözüm Öcalan’ın serbest bırakılması!   Öcalan’ı serbest bırakmadığınız sürece bir barıştan, demokratik çözümden söz edilemez. Onu tecritte tutmak Erdoğan’ın zayıflığı. Cesur, güçlü olan davranış Öcalan’ın serbest bırakılması ve bu tartışmaların demokratik bir ortamda sürdürülmesi. Öcalan sonuçta Kürt hareketinin lideri, Kürt halkı için çok önemli bir simge. Biz de bir sonraki hafta Avrupa Konseyi toplantısında bu sorunları dillendirmeye çalışacağız ve basın açıklamaları yapacağız. Asıl çözüm diyalogda, Öcalan’ın serbest bırakılması, cesur bir biçimde bu sorunla yüzleşmekte ve demokratik bir şekilde barış sürecini başlatmakta.”   ‘Öcalan Kürt sorununda anahtar figür’   Öte yandan İmralı’daki ağırlaştırılmış tecrit politikasının tüm cezaevlerine yansıması ile ilgili de ziyaretleri kapsamında edindiği bilgileri aktaran Laura, “Gördüğüm kadarıyla İmralı ve Öcalan, politik tutsaklarla ilgili ‘laboratuvar’ gibi kullanılmış bugüne kadar. Ortaya koydukları bütün insanlık dışı eylemler, izolasyon daha sonra geri kalan bütün hapishanelere ve politik tutsaklara yayılmış durumda. Öcalan’ın kendisi çok önemli bir sembol. Bir deney olarak İmralı’yı kullanmaları ve Öcalan’ın çok önemli sembol olmasından kaynaklı. Öcalan Kürt sorunu tartışmasında anahtar bir figür. İzolasyon ve tecritte olduğu sürece buna bir çözüm olmayacak. Politik mahkumlar sorununa çözüm bulunması mümkün değil” yorumunu yaptı.   Uluslararası mekanizmalara tecride öncelik verme çağrısı   Avrupa Konseyi’nin bugüne dek bazı adımlar attığını paylaşan Laura, “Sizin gözünüzde az görünüyor olabilirler. Bazı adımlar atıldı ve bazı gelişmeler oldu. Ama tabii ki bunlar yeterli değil, her zaman daha iyileri yapılabilir. 14 Mayıs seçimleri sonrasında uluslararası politik aktörlerle daha demokratik ilişkiler kurulabilir. Uluslararası aktörlerin her durumda bu konuya daha fazla öncelik, önem vermeleri ve bu tartışmayı daha fazla gündeme getirmeleri gerekiyor” vurgusunu yaptı.