Newroz Uysal: Tecritten söz etmeyen Kürtlerden oy isteyemez 2023-04-17 09:01:36   Sema Çağlak   ŞIRNEX - PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı ve Yeşil Sol Parti Şirnex Milletvekili Adayı Newroz Uysal Aslan, seçim çalışmalarını değerlendirerek “Ağırlaştırılmış tecritten söz etmeyen ittifaklar hiçbir Kürt’ten oy isteyemez. Demokratikliğin en önemli göstergesi Sayın Öcalan’a yaklaşımdır” ifadelerini kullandı.    14 Mayıs’ta yapılacak seçimlere bir aydan az bir zaman kaldı. Tüm partiler çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürürken Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) en çok kadın aday, farklı kimlik ve inançlardan adaylarla dikkat çekiyor. Seçimlere iddialı bir şekilde hazırlanan Yeşil Sol Parti Şirnex’te (Şırnak) aday olarak gösterdiği Newroz Uysal Aslan, Ayşegül Doğan ve Mehmet Zeki İrmez ile 3 vekilliği de kazanmayı hedefliyor.    Yeşil Sol Parti adaylarından avukat Newroz Uysal Aslan, Şirnex ve seçimlere ilişkin JINNEWS’in sorularını yanıtladı.    * Öncelikle biraz sizi tanıyarak başlayalım. Kimdir Newroz Uysal, nasıl bir geçmişi var, hangi koşullarda büyüdü?   Ben aslen Şirnexliyim. Cizîr’de (Cizre) büyüdüm. Liseye kadar Cizîr’de okudum. Daha sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 2014 yılında mezun oldum. Çocukluğumdan bu güne siyasi bir toplumsal çevre içerisinde büyüdüm. Çünkü annem Cizîr’de kadın alanında çalışma yürütüyordu. Çocukluğumdan gençliğime Mem û Zûn Kültür Merkezi’nde kültür çalışmalarında yer aldım. Tiyatro ve folklor çalaşımalarında yer aldım. Bunun dışında da partide gençlik çalışmalarında yer aldım.    *Siz daha çok PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı olarak kamuoyunda tanındınız. Avukat olmaya nasıl karar verdiniz?   Çocukluğumdan itibaren avukat olmak istiyordum ve Sayın Öcalan’ın avukatı olmak istiyordum. Çocukluğumda ve gençliğimde aile olarak devletin çok baskısına maruz kaldık. Bu yüzden hukuk okumak istiyordum. Hukuk Fakültesi’ni okuduktan sonra da PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı olmak için çabaladım. Çünkü en temel tecrit hukuk alanında. Bu şekilde Asrın Hukuk Bürosu’na başvurdum. Daha sonra İstanbul’da stajımı bitirdikten sonra  Amed’e dönerek Özgürlükçü Hukukçular Derneği’nde yer aldım. Aynı zamanda Mezopotamya Derneği’nde de yer aldım. 2016 yılında bu dernek kapatıldıktan sonra Özgürlük İçin Hukukçular Platformu’nda yer aldım ve 2019 yılında da dernek resmi olarak yeniden açıldı. Em temel çalışmamız Sayın Öcalan üzerindeki tecrit. Bu çerçevede diplomatik alanda resmi olarak Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler'e başvurular oldu. Aynı zamanda uluslararası alandaki Ortadoğulu avukatlarla konuya ilişkin birçok konferans ve toplantı gerçekleştirdik ve insiyatifler oluşturuldu.    İlk avukatlığımı özyönetim sürecinde ilan edilen sokağa çıkma yasakları döneminde yaptım. Cizîr ve birçok ilçede katliamlar ve suç düzeyinde insan hakları ihlalleri yaşandı. Bu çerçevede Farqîn (Silvan), Cizîr ve başka birçok ilçeye giderek görüşmeler yaparak hukuki alanda raporlar hazırladık ve bu davaları takip ediyorum. Hem Şirnex’teki savcılıklarda hem Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nde hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde devam eden davalar var. 14 Mayıs’ta seçildiğimizde  bu davaların takibi yine devam edecek. Tecrit ve insan hakları ihlallerine çalışmalarımda büyük bir yer vereceğim.    “Bugün tecride ilişkin bir şey söylemeyen hiçbir ittifak Kürtlerden bir oy dahi isteyemez. Demokratik olmanın en temel kriteri Sayın Abdullah Öcalan’a yaklaşımdır. Halk bunu biliyor ve buna göre tutum alıyor.”   *PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecride dikkat çekmek istiyorum biraz daha. Siz Yeşil Sol Parti olarak nasıl bir yol izleyeceksiniz?   Partimizin ve halkımızın Sayın Öcalan üzerindeki tecride yaklaşımı belli. Türk devleti savaş politikalarını İmralı üzerinde gösteriyor. 25 aydır İmralı’dan hiçbir haber alınabilmiş değil. Sayın Öcalan ile sadece 5 görüşme yapılabildi. Bilindiği gibi Sayın Öcalan ile 11 yıl aradan sonra ilk kez 2019 yılında gerçekleşti. Ben de o görüşmede yer aldım. Daha sonrasında hiçbir görüşme olmadı. Devlet sadece olağanüstü durumlarda görüşme yaptırıyor. En son 25 Mart 2001 tarihinde telefon üzeri görüşülmüştü. Yine 2020 Nisan’ında da telefon üzeri görüşme yapılmıştı. Yani 3 yılı aşkın bir süredir Sayın Öcalan ile yüz yüze hiçbir görüşme yapılmıyor. Dünyada böyle bir örnek yok. Siyasi olarak bunun anlamı devletin savaş politikasında ısrar ediyor ve Kürt sorununun çözülmesini istemiyor. Buna karşı Sayın Öcalan’ın 2019 yılında çözüm için gönderdiği mektupta muhataplıktan söz etmişti. Bugün siyasi açıdan buna ilişkin yapılan tartışmalar tehlikeli. Çözüm sürecini örnek veriyorlar. Ancak Cumhur İttifakı tecridin devam ittifakıdır. Kürt sorununa yönelik tüm baskı ve şiddet oradan geliyor. 6 partiden oluşan Millet İttifakı toplum önünde çözüm iddiasında bulunuyor. Ancak Kürt sorununa ilişkin tek kelime etmiyorlar. İmralı gerçeği Türkiye demokrasisi açısından kara bir leke olarak görülüyor. 3 yıldan fazladır hiçbir yüz yüze görüşme yok ve bu gerçekliğe ilişkin tek kelime edilmiyor. Sayın Öcalan’ın çağrısı ve muhataplık ortada. Ancak devlet bir yandan Kürtlerin değerlerine karşı diğer yandan da Sayın Öcalan üzerindeki tecritle kirli bir siyaset yürütüyor. Bu yüzden biz Üçüncü Yol siyasetinde ısrarlıyız. Üçüncü Yol siyaseti Sayın Öcalan’ın fikri. Bugün tecride ilişkin tek kelime etmeyen hiçbir ittifak Kürtlerden tek bir oy bile isteyemez. Demokratik olmanın temel kriteri Sayın Öcalan’a yaklaşımdır. Halk bunu biliyor ve tutumunu buna göre belirliyor.    *Bu konuda halk ne diyor?   Biz oluşturduğumuz programda da halkı dinliyoruz ve toplumun içindeyiz. Toplum en temel olarak bize şunu söylüyor; Eğer bir değişim olacaksa İmralı’nın durumu ne olacak? Millet İttifakı nasıl yaklaşacak? Çünkü İmralı’ya yaklaşım Kürt halkına yaklaşımdır ve İmralı’ya yaklaşım cezaevlerine yaklaşımdır. Yani çözüm için samimisiniz değil misiniz? Bu Kürt halkı için esas.    En çok tutsağı olan kentlerden biri de Şirnex. Eğer bir adım atılırsa bu konularda samimiyetin ve ciddi yaklaşımın olması gerekiyor. Halk eğer Kürt sorununda çözüm olmazsa ne tutsaklar bırakılır ne de Kürtlere yönelik baskılar son bulur ne de kadın ve gençler üzerindeki özel savaş politikaları ortadan kalkar de Avrupa’ya göçler son bulur. Nasıl ki kadın ve gençlere yönelik özel savaş politikaları yürütülüyor diyorsak cezaevleri üzerinde de özel savaş politikaları yürütülüyor. Tutsakların iradelerini kırmak için infazları yakılıyor ve pişmanlık dayatılıyor. Tutsakların iradelerini kırarak ailelerin, Kürt halkı ve toplumunun da iradesini kırmak istiyorlar. Bu özel savaşa bağlı zincirin halkaları. Bizlerin de fotoğrafın geneline bakmamız gerek ve buna göre hem Kurdistan hem de Türkiye’de çalışmalarımızı bu çerçevede yürütmeliyiz. Şirnex’te de Kurdistan ve Türkiye’de de Üçüncü Yol siyaseti ve Emek ve Özgürlük İttifakı ile kazanmalıyız. Siyasi olarak söylem, değer ve taleplerimizi dile getirip bir değişim yaratabilelim. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nde Kürtler inkar edilmiş. Şimdi Kürtleri inkar edenler gidecek. Yeni bir sistem inşasında güçlenmeliyiz. Güçlenmemiz için de hem seçimlerde oylarımıza sahip çıkalım hem de konuştuğumuz tüm konulara çözüm getirelim.    “Kadınlara yönelik bir düşmanlık var. Ancak özellikle Kurdistan’da Botan Bölgesi’nde iki yönlü bir politika var. Hem eril yaklaşım hem de Kürtlük değerlerini hedef alan bir politika yürütülüyor.”   *Şirnex’te önemli bir konu da kadınlara yönelik özel savaş politikaları. Bu politikaların nedeni nedir ve nasıl önü alınabilir? Bu konuda ne söylemek istersiniz?   Türk devleti Kürt sorununun çözülmemesi için tüm araçları kullanıyor. Güney ve Rojava’da bir savaş yürütüyor. Ancak bunda başarıya ulaşmış değil.  Çünkü bu siyasetin kazanma şansı yok. Devlet en çok psikolojik savaş yürütüyor ki bu da bir özel savaş politikası. Bu savaşta devlet medyası önemli bir yer tutuyor. Dijital ve yazılı medya ile halk içerisinde de devlet yetkilileri, devlet güçleri bir araç olarak kullanılıyor. Bu çerçevede biz özellikle asimilasyon politikalarına maruz kalıyoruz. İkinci ayak da kadın ve  gençlere yönelik özel savaş politikaları. Özel savaş politikaları Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana önemli stratejik bir yer tutuyor. Devlet her seferinde bu yüzünü gösteriyor. Şirnex’te örneğin Sakine Kültür, Firdevs Babat bu politikalar örnektir. Hem kadın bedeni üzerinde savaş yürütülüyor hem de Kürt toplumunun değerleri üzerinden. Devlet silah ve güvenliğe ilişkin bu faillere güç veriyor. Onlar da devletten aldıkları güç ile Kürt kadın ve gençlerine aşk adı altında yaklaşıyorlar. Bu politikaların önünü almak için bilinçlenmek önemli. Bu politikalara karşı halkın öfkesi  gelişiyor ve bu politikalar sonuç alamayacak. Kadınlara yönelik bir düşmanlık var. Ancak özellikle Kurdistan’da Botan Bölgesi’nde iki yönlü bir politika var. Hem eril yaklaşım hem de Kürtlük değerlerini hedef alan bir politika yürütülüyor. Halkımız hem kendine sahip çıkmalı hem de yaşananları unutmayarak gündeminde tutmalı.    "Nasıl ki bu rejimde insan hakları, kadın hakları, demokrasi, adalet, eşitlik yoksa doğaya da yer yok. Çünkü doğaya rant elte etme mantığı ile yaklaşılıyor."   *Bunlarla birlikte Botan’da bir de doğa katliamı var. Siz bunu nasıl görüyorsunuz?   Bizim siyasetimizin temel noktalarından biri de doğal ve barışçıl toplumu inşa etmek. Kurdistan’da uzun yıllardır süren bir doğa katliamı var. Devlet Kurdistan’ın doğasına toprağı işgal etme mantığı ile yaklaşıyor. Kendini hak sahibi görüyor. Aynı zamanda savaşta kazanmak için doğamızı zehirleyip talan ediyorlar. En son örneği kesilen ağaçlardır. Buna ilişkin birçok başvuru yapıldı, girişimler oldu. Cûdî yürüyüşü ile sesini yükselterek doğaya sahip çıkma mesajı verildi. Hukuki olarak bir cevap verilmedi. İktidar birçok yeri yasakladı ve ‘güvenlik bölgesi’ ilan etti. Doğayı talan ediyorlar. AKP-MHP’nin yaklaşımı faşizan bir rejim yaklaşımı. Nasıl ki bu rejimde insan hakları, kadın hakları, demokrasi, adalet, eşitlik yoksa doğaya da yer yok. Çünkü doğaya rant elte etme mantığı ile yaklaşılıyor. Sadece Şirnex’te değil tüm Kurdistan ve Türkiye’de de bu şekilde. Talan edilen birçok yer ranta açılıyor. Sadece ağaçları keserek ve yakarak değil Silopî'de termik santrallerle de doğa talan ediliyor. Silopî’deki termik santral kansere yol açıyor ve insanların hayatını tehlikeye sokuyor. Yine Cûdî’de çıkarılan kömür ile rant amaçlanıyor. Oradaki sular kömürden dolayı kirleniyor ve bu da insanların hayatını tehlikeye sokuyor. Buna ilişkin örnekler çok fazla. Bu politikalara karşı bilinçlenmek ve birlikte çözmek gerekiyor.