Beybostan’dan geriye kuşlar ve tavuklar kaldı 2023-02-27 09:17:56   Marta Sömek   SEMSÛR – Fay hattında olan sadece evlerin değil toprağın yarıldığı Alduş’un Beybostan köyünde hiçbir yardımın gelmemesinden dolayı tüm köylüler gitmiş, köyde geriye kalan ise kuşlar, tavuklar ve birkaç da inek.   “Deprem ülkesine” dönüşen Türkiye ve Kurdistan’da, Mereş merkezli 6 Şubat günü gerçekleşen ve 11 kenti etkileyen depremlerde on binlerce kişi yaşamını yitirdi. 20 Şubat günü ise merkez üssü Hatay'ın Samandağ ve Defne ilçeleri olan iki ayrı deprem daha meydana geldi. Depremlerin etkisini ağır bir şekilde yaşayan kentlerden Semsûr (Adıyaman) ise hayalet kente dönüşmüş durumda. Kentin büyük bir bölümündeki sokaklarda binalar tamamen yıkılırken, yıkılmayanların da büyük bir hasar alarak her an yıkılmak üzere olduğu enkazın boyutunu gözler önüne seriyor.   Toplu mezarlar ve can kayıpları saklanıyor!   Sokaklarda büyük bir sessizliğin hakim olduğu Semsûr’a depremlerin ardından günlerce ne AFAD ne de yetkililer uğradı. On binlerce kişinin yaşamını yitirdiği kentin birçok köyünde yeni mezarlıklar açılarak enkazlarda cansız bedenlerine ulaşılan cenazeler kefensiz, yıkanmadan ve kıyafetleri ile battaniyelere sarılarak toplu halde gömüldü. Depremzedelerin hala çadır dahi bulamadığı Semsûr’daki can kayıpları ve yıkım gizlenirken, halk ise yetkililere büyük bir öfke ve tepki gösteriyor. Kentteki yıkım ve yaralar Halkların Demokratik Partisi (HDP), Tevgera Jinên Azad (TJA) ve sivil toplum örgütlerinin gönüllü çalışmaları ile sarılmaya çalışılıyor.   Tuzla buz olan Beybostan köyü   Semsûr’un yaklaşık 3 bin 500 nüfuslu ilçesi Alduş’ta (Gerger)  depremler sonrası aralarında ev, okul ve iş yerlerinin de bulunduğu 50’nin üzerinde ağır hasarlı konut bulunuyor. Alduş’a bağlı, 30 km uzaklıkta bulunan Beybostan köyü ise en ağır yıkımın yaşandığı yerlerden birisi. Ağırlıklı olarak Kürt ve Türkmenlerin yaşam sürdüğü, Beybostan köyünde, deprem öncesine kadar hayvancılıkla geçim sağlanıyordu. Ancak depremlerin ardından 160 kişinin yaşadığı köy adeta yerle bir oldu. Köye gitmek için çıktığımız yolda Alduş Kalesi’nden kopan parçaları görürken, Vankuk (Yağmurlu) köyünde yaşamını yitiren Sabri ve Hasan Gök’ün İstanbul’dan gelen çocukları tarafından elleriyle enkazın kazılarak çıkartıldığını öğreniyoruz. Sabri ve Hasan Gök’ün, köyde bulunan mezarlıkta yeni kazılan iki adet mezara gömüldüğünü görüyoruz.   30 evden yalnızca 3’ü yıkılmadı   Ardından Beybostan köyüne doğru ilerlemeye devam ediyoruz. Yaklaşık 30 ev, bir cami ve okulun bulunduğu çokça virajlı köye vardığımızda yalnızca 3 evin yıkılmadığına ancak onların da her an yıkılacak durumda olduklarına tanıklık ediyoruz. Köyün yollarında birkaç ineğin peşine takılınca, yıkılan ahırlarına varıyoruz. Daha sonra ineklerin gün boyu yok olan ahırlarının etrafında dönüp durduğunu gözlemliyoruz. Köyde en belirgin olarak görülen manzaralardan biri ise toprak ve yapıların kayması. Bu da depremlerdeki yıkım ve enkazın şiddetini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.   Yerler çöktü   Köyün girişinden başlayan yıkımda ilk olarak, yıkılan bir evin bahçesindeki betonda duran 3 adet kundirê avî (su kabağı) ve yeni açan çiçeklerin üzerine düşen kırık bir pencere ile karşılaşıyoruz. Biraz daha ilerlediğimizde ise duvarlarında parçalanan çiçek çizimlerinin olduğu tek katlı okulla karşılaşırken, henüz yıkımın en “hafif” manzarası ile karşılaştığımızı anlıyoruz. Köyden fay hattı geçtiği bilgisini alırken, neredeyse attığımız her adımda yerin oldukça büyük bir şekilde çatladığını ve çöktüğünü görüyoruz. Hem 2-3 katlı hem de taş evlerin paramparça olduğu köyde, evlerin içerisindeki tüm yaşamların da Semsûr merkezdeki gibi sokaklara saçıldığına tanıklık ediyoruz.   Yaşam kalıntıları dahi paramparça   Ardından 2 katlı bir binanın tuzla buz olduğu, depremzedelerin son anda balkona koşması ile hayatta kaldığı, 15 hayvanın da enkaz altında yaşamını yitirdiği bir evden geriye “kalan” yıkımı gözlemliyoruz. Her şeyin paramparça olduğu bu yıkımda, iki adet sandalye, bir soba borusu ile etrafta koşuşan birkaç tavuğun enkazdan tek canlı kurtulanlar arasında yer aldığını görüyoruz. Yine buzdolaplarının, yastık, yorgan ve döşekle birlikte çatıların, bazaların, sacların, sobaların, fırınların, koltukların, iş makinelerinin ve daha birçok şeyin paramparça olmuş halde sokak ortasına saçıldığını görüyoruz.   Hayvanlar enkazlarda yaşamını yitirdi   Sokaklarda karşılaştığımız manzaralar arasında en belirgin olanı da yıkımların önünde duran cızlavet yani lastik ayakkabılar…  Köyde bulunan tek camii de üst bölümü kopmuş halde yerde duruyor. Yine tahtalarla kurulan seraların yerle bir olduğu, yastıkların parçalandığı köyde, ağaçlar ile bitkilerin de devrilerek kupkuru olduğunu görüyoruz. 2 kişinin hayatını kaybettiği köyde yaşayan yurttaşların deprem esnasında evlerinden hızlıca kaçması nedeniyle tuzla buz olan köydeki can kaybı az oluyor. Ancak ahırların yıkılarak paramparça olmasından kaynaklı çok sayıda hayvan yaşamını yitiriyor.   Hayvanlardan başka kimse kalmadı   Enkaz ve yıkımların ardından köye hiçbir şekilde ne AFAD’ın ne arama kurtarma ekiplerinin ne de yetkililerin gelmemesi nedeniyle köy sakinleri, yaşanabilecek hiçbir yerin kalmamasından kaynaklı yıllar önce yaşadığı göçü yeniden yaşamak zorunda kalarak yakınlarının bulunduğu kentlere göç ediyor. Deprem esnasında ahırlardan kaçabilen birkaç hayvan da köyde yalnızlığa terk edilmiş durumda. Ne gelenin ne de gidenin olduğu köyde geriye yalnızca kuşlar, tavuklar ve birkaç inek kalıyor… Enkazlar arasında buldukları çöpler ile kurumuş otları yiyen hayvanların çıkardığı sesler, ayakta güçlükle duran 3 ev ile hayvanların verdiği hayatta kalma mücadelesini gözler önüne seriyor.