‘Yerellerin örgütlülüğüyle kadına dönük şiddet engellenebilir’ 2022-12-21 09:02:09   Şehriban Aslan   AMED - Kadına yönelik artan şiddete ve katliamlara dair konuşan Mukaddes Alataş, “Kayyımlarla birlikte yerellerin oluşturduğu bütün mekanizmaların tamamı son 5 yılda yok edildi” diyerek, şiddetin artış nedenlerinden birine işaret etti.   Ülkede kadına dönük şiddet, katliam, taciz ve tecavüz olayları artarken, buna karşı cezasızlık sürdürülüyor ve failler yerine şiddetle mücadele eden kadınlar hedef alınıyor. Üniformalı şiddetin oldukça yoğun görüldüğü Kürdistan’ın Amed kentinde de şiddet vakalarında artış yaşanırken, failler ise yakalanmıyor.    Dayanışmanın Kadın Hali Derneği (DAKAH-DER) Eğitim Koordinatörü Mukaddes Alataş, kadınlara dönük şiddet ve katliam politikalarını değerlendirdi.   ‘Yasa işlenemez hale geldi’   6284 Sayılı Kanun ve İstanbul Sözleşmesi’nin kadınları korumayı amaçladığını söyleyen Mukaddes, kadın örgütlerinin, bu yasaların uygulanması için çok büyük mücadeleler verdiğini aktardı. Mukaddes, “Bu yasanın doğurmuş olduğu haklardan kaynaklı kadınlar çok geniş bir mücadele yelpazesi oluşturdular. Aslında Türkiye’nin en iyi dönemini yaşadığını söyleyebiliriz. O dönemlerde kadın merkezleri, kadın kurumları ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın (ASP) da mücadelesi vardı. O dönemlere baktığımızda kadına dönük şiddet ve cinayet yine vardı. Fakat bu süreçteki gibi çok fazla değildi. Nedenine gelince başlıca birkaç neden sayabiliriz. Bir tanesi cezasızlık sistemi. İkincisi ise iktidarın kendi ideolojik politikası. Toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı çıkan ve her koşulda ortadan kaldırmaya planlayan ki İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin özü tam da buydu. Dolayısıyla Türkiye’de kadına yönelik şiddet ve cinayetlerde çok ciddi artışlar yaşanmaya başlandı. Çünkü yasa işlemez hale geldi. 6284 Sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmadı. Fakat pratik yönüyle uygulamalar çok iyi değil. Eğer kadın örgütleri tek tek uğraşıp mücadele ediyorsa bazı özgün vakalarda hayata geçirebiliyorlar ama genel olarak iktidarın politikası olarak çok da yürütülmüyor” dedi.   ‘Erkekler cezasızlıkla cesaretlendiriliyor’   İktidarın politikasından beslenen bir erkekliğin olduğunu ve erkeklerin bundan cesaret aldığını belirten Mukaddes, şu ifadelere yer verdi: “Bakıyor ki cezasızlık var, kulaktan kulağa yayılıyor. Nasıl yayılıyor denilirse medya ayağıyla yayılıyor. İktidarı yönetenler, farklı makam ve mevkide görev alanlar Cumhurbaşkanından tutalım da ASP’de çalışan herhangi bir memuruna kadar; çeşitli zamanlarda verdikleri doğrudan ve dolaylı mesajlardan kaynaklı da toplumsal olarak buradan bir beslenme oluyor. ‘Ben öldürürüm ama ceza almam, iyi halden indirim alırım’ gibi birçok şiddet uygulayan failler indirim alacaklarını biliyorlar. Birçok vakada bununla karşılaştık bu da çok ciddi sistemsel bir sorundur. Üçüncü nedene geldiğimizde ise bir çatışma var ve hala devam ediyor. Devlet güvenliğini sınırların ötesine ve kendi güvenliğine kaydırdığı için toplumsal sorun ve sosyal haklar konusunda öncelikli olarak yasaları yürütmüyor. Yürütmediği için de bu kadar kadın cinayeti artıyor.”   ‘Üniformalı şiddet çoğunlukta’   “Dünyanın en eski savaşı, çatışması kadınla erkek arasındadır” sözüne atıfta bulunan Mukaddes, buna ilişkin neler yapılabileceğinin konuşulması gerektiğine değindi. Mukaddes, Kürdistan coğrafyasında üniformalı şiddetin yoğunluğuna dikkat çekerken, “Yani Musa Orhan olayından tutalım da uzman çavuşlara varana kadar silahlı bir güç var. Bu silahlı gücü çoğu zaman kadınlara dönük şiddet olarak kullanabiliyorlar. Örneğin sahada koruculuk sistemiyle çok karşılaştık. Koruculuk sistemi bile kadına şiddet olarak dönmektedir. İlla fiili olarak ölümle sonuçlanmasa bile kadınları korkutan ve karşısına çıkan bir mekanizmadır. Bizim militarizm dediğimiz şeyin kadınlar için tamamen tehlike oluşturduğunu biliyoruz. Yargılama süreçlerinde ise bir kadın cinayeti bir vaka üzerinden gitmiyor ve askeri tarafında dokunulmazlığı öne çıkıyor. Kadınlar için bu çok ciddi bir tehdittir. Bunu gündeme getirmekte fayda buluyorum. Buna karşı mücadele edip her koşulda, her platformda, hak savunucuları ve STÖ’ler ortak hareket edip dikkat çekilmelidir. Bu mekanizmalar öncelikle yerelden örgütlenmelidir. Sığınaklardan tutalım da danışmanlık merkezlerine kadar kadınların şiddete maruz kaldıklarında veya şiddet öncesi kadınların buralardan destek alıp güçlenmesi gerekir” şeklinde konuştu.   ‘Kayyımlarla birlikte tüm mekanizmalar ortadan kaldırıldı’   Mukaddes, kadına dönük şiddet ve katliamla mücadelenin ilk çözümü olarak yerellerdeki sığınaklara işaret etti. Yine yerellerde danışmanlık merkezlerinin, STÖ’lerin artırılması gerektiğini kaydeden Mukaddes, “Kayyımlarla birlikte oluşturulan bütün mekanizmaların tamamı son 5 yılda yok edildi. Bu bölgede de kadına yönelik şiddetin artmasının sebeplerini buraya bağlayabiliriz” dedi.   ‘Kadınların sokağa çıkmasından rahatsızlık duyuyorlar’   Mukaddes, kadına dönük ev içi şiddetin çok yoğun yaşandığına değinerek şunları söyledi: “Türkiye genelinde yaşanan bir sorundur. Kadınlarla ilgili politikaların geliştirilmemesi ve önleyici kararların çıkarılmamasının birçok sebebi var. Güç, iktidar, ataerki gibi bir sürü kavramı buraya koyabiliriz. Bu zihniyetin aslında kadın özgürlük mücadelesinin bir ivme kazanmasını ve görünür olmasını istemiyor. Kadınların sokağa çıkmasını, eşitlikçi bir şekilde ortaya çıkmasını istemiyor. Bu da bir politikadır; hem kendi ideolojisi hem de kendi politikasıdır. Bunu da hayata geçirmeye çalışıyor. Mesela batıda kadınlar gece yürüyüşlerinde çok ciddi engellerle karşılaşıyor. Oysa gece yürüyüşü kadına dönük şiddete dikkat çeken ciddi bir sokak eylemdir. Buna karşı çıkıp yok etmeye çalışıyor. Kadınların sokağa çıkmasından rahatsızlık duyuyorlar. Çünkü iktidar ataerkil sistemin yürütücüsü ve savunucusudur. Kadınlar aslında bunu deşifre etmek istiyor. Deşifre edilmemesi için de iktidar buna karşı direniyor. Burada da karşılıklı çatışma yaşanıyor. Hedefleri kadınları eve kapatmak, kadınların rol ve misyonunu ev içine hapsetmektir. Ne yazık ki kadınlar şiddetle mücadele ederek görünmeye başlıyorlar ki bu bir insan hakları ihlalidir. Kadınların şu an yaşam hakkı tehlikede ve kadınlar şu an bir varlık mücadelesi veriyor.”