‘Barolar yüzünü İmralı’ya dönmeli’ 2022-11-24 09:09:25     Marta Sömek-Gülistan Dursun   İSTANBUL - ÖHD İstanbul Şubesi üyesi 155 avukatın, PKK Lideri Abdullah Öcalan ve İmralı’daki diğer tutsaklara dönük yapılan görüş başvurularının takibi için İstanbul Barosu’na yaptıkları başvuruyu değerlendiren ÖHD Genel Merkez üyesi Avukat Arzu Kayaoğlu, derin savaşın bir an önce sonlandırılması için tecridin bir an önce kırılması gerektiğini belirterek, tüm barolara yüzlerini İmralı’ya dönerek adım atma çağrısında bulundu.   PKK Lideri Abdullah Öcalan, İmralı Adası’nda  1999 yılından bu yana  ağırlaştırılmış tecrit içerisinde tutuluyor. Abdullah Öcalan ile Ömer Hayri Konar, Veysi Aktaş ve Hamili Yıldırım’dan 20 aydır da hiçbir haber alınamıyor. Abdullah Öcalan ve diğer tutsakların avukat görüşleri Bursa İnfaz Hakimliği’nin 6 ayda bir verdiği “avukat görüş yasağı” ile, aile görüşleri ise İmralı Disiplin Kurulu Başkanlığı tarafından verilen 3 aylık “disiplin cezaları” ile engelleniyor. 20 aydır süren ve sistematikleşen haber alamama haline karşı Türkiye ve Kürdistan’da Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) öncülüğünde bine yakın avukat, birçok girişimde bulunarak, PKK Lideri ve diğer tutsaklarla görüşmek için Adalet Bakanlığı ve Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurular gerçekleştirdi.   İstanbul Barosu’na başvuru yapıldı   ÖHD’li avukatların son girişimlerinden biri de her kentte barolara yapılacak olan başvurular oldu. ÖHD İstanbul Şubesi’nden 155 avukat, 21 Kasım günü, İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ve diğer 3 tutsağa dönük mutlak tecrit koşullarının sona erdirilmesi, avukat görüş yasağının kaldırılması, iç hukuk ve uluslararası mevzuatta yer alan haklarının temini için yapılan başvuruların takibi için İstanbul Barosu’na başvuruda bulundu.   ÖHD Genel Merkez üyesi avukat Arzu Kayaoğlu, başvuruları ve 20 aydır haber alınamama haline ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   Başvuruya olumlu ya da olumsuz dönüş yok   Arzu, Türkiye ve Kurdistan’daki çeşitli barolara bağlı 775 avukat ile PKK Lideri ve diğer tutsaklarla avukat görüşü yapmak için hem Adalet Bakanlığı’na hem de Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruda bulunduklarını anımsatarak, “Ancak bu aşamaya kadar ne Adalet Bakanlığı’ndan ne de infazı şu anda devam ettiren kısmen de olsa tecridi savcılık boyutuyla sağlayan, yol açan Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’ndan bu aşamaya kadar herhangi bir geri dönüş olmadı” dedi. Taleplerinin ne kabul edildiğini ne de reddedildiğini belirten Arzu, “Bu nedenle biz ÖHD’li avukatlar olarak yine daha önce görüşme başvurusunda bulunan avukatlar arasından, ilki İstanbul’dan gerçekleştirilmek üzere ÖHD’nin çeşitli şubelerinden herkes bağlı bulunduğu barodan olmak üzere, biz de İstanbul Barosu’na avukat görüş talebimizi yeniden ilettik” sözleriyle İstanbul Barosu’na yaptıkları başvuruya dikkat çekti.   Barolara başvurular her kentte sürecek   Arzu, baroya yaptıkları başvurunun amacını ise şu sözlerle anlattı: “İstanbul Barosu’na yaptığımız başvurunun asıl amacı da bizim avukatlık yapma hakkımız, yetkimiz, İmralı Hapishanesi’nde bulunan müvekkillerimiz Sayın Abdullah Öcalan ve diğer üç kişinin avukat görüş yasaklarıyla birlikte savunma hakkının engellendiği ve bunun da Avukatlık Kanunu’nun 76’ncı maddesine aykırı olması nedeniyle İstanbul Barosu’nun hem Adalet Bakanlığı’na hem de Barolar Birliği’ne İmralı’da avukat görüşünün sağlanabilmesi için gerekli olan girişimleri yapması amacıyla bir başvuru yaptık.” Barolara başvurularının devam edeceğini söyleyen Arzu, “İstanbul ve Van ardından bir hafta boyunca Kürdistan ve batı illerinden başvurular her kentte devam edecek, bu anlamda bir eylemselliğimiz olacak” sözlerini kullandı.   ‘CPT bir an önce raporunu hazırlamalı’   Öte yandan İşkenceyi Önleme ve İzleme Komitesi’nin (CPT) bir ay önce Türkiye’ye gelerek İmralı’ya ziyaret gerçekleştirdiğini hatırlatan Arzu, “Ancak bugüne kadar Türkiye’ye geldiği dönemlere bakarsak biraz daha siyaseten rahat olunan dönemler. ‘Çözüm Süreci’nde geldi örneğin, Türkiye siyasetinin rahatlığının gündelik hayata yansıdığı dönemlerde de geldi. CPT’nin raporunu hazırlaması uzun bir süre alıyor, rapor hazırlandıktan sonra da imzacı devletlerin onayı olmadan raporu açıklayamıyor. Dolayısıyla CPT bugün bile raporunu hazırlamış, bitirmiş olsa dahi önce Türkiye imzacı olduğu için Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne o raporu gönderecek. Eğer devlet bunu uygun görürse, raporun açıklanmasını isterse o zaman CPT raporunu açıklamış olacak. Raporun hazırlanması, devlete gönderilmesi de bir yıla yakın sürüyor. O nedenle CPT’nin bir an önce raporunu hazırlaması gerekiyor ki, Türkiye’ye gönderdiğini açıklaması lazım ki biz de ondan sonra hem ÖHD hem de Asrın Hukuk Bürosu’ndaki avukat arkadaşlarımız en azından bakanlık nezdinde bir kısım taleplerde bulunabilelim” değerlendirmesini yaptı.   ‘Devlet iç ve uluslararası mevzuatı uygulasın’   Yeniden görüş başvuru yapılması gerekebileceğini dile getiren Arzu, “O güne kadar eğer bir avukat görüşü sağlanmazsa, avukat görüşü, telefon hakkı, aile ve vasi görüşü gibi tecridi kırabilecek, sona erdirecek yöntemler sağlanmazsa bununla ilgili yeniden hem barolar hem de bakanlıklar nezdinde bizim de başvurularımız devam edecek. Türkiye Cumhuriyeti’nin hem kendi yasaları, iç mevzuatı hem de uluslararası hukuk, hükümlü veya tutuklu ayrımı yapmaksızın kimliğine, kişiliğine, kim olduğuna, ismine, temsil ettiği yere, politikliğine, siyasi düşüncesine, ırkına, diline, dinine bakmaksızın herkese eşit oranda uygulanmak zorunda. Türkiye’deki iç mevzuat özellikle İnfaz Yasası’nın ve anayasanın 2’nci Maddesinde Eşitlik İlkesi’nde de zaten yazılı bütün bunlar. Bizim yapmış olduğumuz başvurular tamamen yasal. Ve ısrarla şunu söylüyoruz, devlet kendi iç mevzuatı ve uluslararası mevzuatı uygulasın. Farklı bir talep yok bununla ilgili” dedi.   ‘Yaşam hakkı çok ciddi tehdit altında olabilir!’   Abdullah Öcalan’ın en son telefonla görüş hakkını 20 ay önce yaptığını anımsatan Arzu, bunun yanı sıra avukat, aile ve vasi görüşünün ise yapılamadığını kaydetti. En son avukat görüşünün 2019 yılının Ağustos ayında gerçekleştiğini ifade eden Arzu, “O günden beri İmralı’daki herhangi biriyle 10 dakikalık bir görüşme dahi yapılamadı. Dolayısıyla Sayın Öcalan da dahil olmak üzere orada bulunan insanların sağlığı, yaşam hakkı çok ciddi tehdit altında olabilir. Bu, herhangi bir hükümlü ya da tutuklu için devletin onları en iyi şekilde gündelik hayata da hazırlayabilmesi hem sağlığını hem de hayati riskini en minimalize edecek şekilde olanaklar tanımış olması lazım. Ama bunun için de öncelikli olarak avukat görüşü sağlanabilsin ki Sayın Öcalan dahil olmak üzere diğer üç arkadaşımızla birlikte sağlıklarının nasıl olduğunu, yaşam tehlikelerinin olup olmadığını da bizim görebilmemiz lazım” şeklinde konuştu.   ‘Avukat savunmasından yoksun bırakılamazlar’   İmralı Cezaevi’nde mutlak tecrit altında tutulan PKK Lideri ve diğer tutsakların hükümlü olmalarının avukat savunmasından yoksun bırakılmaları anlamına gelmediğini ifade eden Arzu, “Çünkü onlarla ilgili her seferinde bir disiplin cezası olduğu söyleniyor. Bu disiplin cezalarına karşı mahkemeye, İnfaz Hakimliği’ne başvuru yapmak gerekiyor öncelikli olarak. İtirazlarının düzenli olarak yapılması gerekiyor. Yani onların hem normal İnfaz Yasası’ndaki haklarından faydalanabilmeleri hem de Türkiye’nin bağlı bulunduğu uluslararası mevzuattan faydalanabilmeleri için avukat desteğinden faydalanmaları ve avukat desteğinin sağlanması gerekiyor. Bizim yaptığımız başvuru öncelikli olarak bir avukatın herhangi bir hükümlü gibi yasal olanaklarından faydalanabilmeleri için yol açmaya çalışmak” dedi.   ‘Demokratik çözümü için Sayın Öcalan ile görüşülmeli’   PKK Lideri’nin Kürt sorununa ilişkin çözüm adresi olduğuna işaret eden Arzu, “Biz biliyoruz ki, 2013-2015 Çözüm Süreci’nde de gördük ki Sayın Öcalan ile bir irtibatın sağlanması halinde bugün içinden neredeyse çıkılmaz hale gelen iç savaşı daha da derinleştirerek giden siyasetin iyi bir şekilde barışa ve demokrasiye dönük Türkiye siyasetinin dönülebilmesi için Sayın Öcalan ile görüşme olanaklarının sağlanması gerekiyor. Bu hem avukat görüşleriyle ama aynı zamanda diğer siyasetçilerin de görüşme olanaklarının sağlanabilmesi için bu tecridin kırılması lazım. Öncelikli olarak da elbette bizim talebimiz avukat görüşleri ve siyasi olarak bütün kanalların açılması, derin savaşın bir an önce sonlandırılması, Kürt sorununun diyalog, müzakere yoluyla çözülebileceğini biz 2013-2015’te konuşularak çözüldüğünü gördüğümüz için bu olanakların sağlanmasını talep ediyoruz” cümlelerini kullandı.   Barolara harekete geçme çağrısı   Bu sorunun yalnızca ÖHD’nin ya da Asrın Hukuk Bürosu’nun sorunu olmadığını vurgulayan Arzu, “Bir kişiyle Türkiye’nin ortasındaki İstanbul’a en yakın, Marmara Denizi’nin ortasındaki bir cezaevinde yıllarca bir hükümlünün avukatlarıyla, ailesiyle, vasisiyle görüştürülmemesi büyük bir insan hakları ihlalidir. Barolar kimliğine, kişiliğine, kim olduğuna bakmaksızın bu insan hakları ihlalini gidermekle yükümlüdür. Aynı zamanda da Avukatlık Kanunu’nun 76’ncı Maddesi gereği. Barolar her seferinde süslü cümlelerle insan haklarını savunan, koruyan meslek örgütleri olduklarını söylüyorlar. Ancak bunun uygulamada görülebilmesi için yüzlerini biraz da cezaevlerine özellikle İmralı’ya dönmeleri ve bu sorunun çözülmesi için ellerinden gelen her şeyi yapmaları gerekiyor. Bununla ilgili İstanbul Barosu, dünyanın en büyük barosu olarak bu adımı atarsa gerçekten Türkiye Cumhuriyeti demokrasi tarihine çok büyük bir katkısı olacağını düşünüyoruz, buna inanıyoruz” sözleriyle baroları da tecridin kırılması için harekete geçmeye çağırdı.