Kadınlar 25 Kasım’a hazır 2022-11-24 09:08:14     AMED - 25 Kasım dolayısıyla kadınlar alanlarda olmaya devam ederken, yaşanan kadın katliamlarının ve şiddetinin son bulması için tüm kadınları 25 Kasım’da alanlarda olmaya çağıran kadınlar, “Sesimiz yükseltelim, gücümüzü gösterelim” dedi.   25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında kadınlar günler öncesinden alanlara akmaya başladı. Kazanılmış haklarının gasp edilmesine karşı başta Kurdistan olmak üzere Türkiye ve dünyada seslerini yükselten kadınlar, 25 Kasım günü tüm kadınların meydanlara çıkması için çağrılarını sürdürüyor.    ‘25 Kasım’da alanlarda olacağız’   Bu çağırılardan biri de Antalya Kadın Danışma Merkezi ve Dayanışma Derneği’nden geldi. Dernek üyesi avukat Gülnur Yılmaz, kadına yönelik şiddetin sistematik bir şekilde devam ettiğini söyledi. Gülnur, “Daha önceki 25 Kasımlarda olduğu gibi uluslararası şiddetle mücadele günü olarak uzun zamandır ülkemizde de kadına yönelik şiddete dur demek, beraberinde o mücadeleyi veren, eril sistemin şiddetine maruz kalan tüm taraflar lehine kapsayıcı bir mücadele veriliyor. Birçok kentte 25 Kasım’da alanlarda olmak için tüm hazırlıklar devam ediyor. Biz Antalya’da kadın sayısı oldukça yüksek olan bir platform olarak 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nde etkinlikler planlamaya başladık. Önceki senelerde olduğu gibi hem Antalya Barosu nezdinde, hem diğer demokratik kitle örgütleri nezdinde hem de ayrı ayrı ve bir bütün olarak kadın platformu çatısı altında bir mücadele programı oluşturduk” dedi.    ‘Gücümüzü annelerimizden alıyoruz’   Yıllardır aralıksız süren kadın mücadelesine dikkat çeken Gülnur, siyasallaşan, gittikçe de ilerleyen ve yöntemlerini arttıran bir şiddet ile karşı karşıya olduklarını kaydetti. “Dört bir tarafımızdan kuşatıldık desem abartılı olmayacak” diyen Gülnur, şöyle devam etti: “Adım adım siyasal İslamcılıkla, tarihselcilikle, Osmanlıcılığa yaklaşıyorlar. Bu yaklaşım, her geçen gün çok net bir şekilde bizi, Jina Emînî’nin katledildiği sürece bütün toplumu yaklaştırıyor. Yıllardır farkındayız ve anlatmaya çalışıyoruz. Bir taraftan kadın mücadelesinde, bir taraftan Boğaziçi’nde artık bayraklaşan, LGBTİ+ mücadelemizde, çocuklara yönelik şiddet, gençlerimizle ilgili ‘bir defadan bir şey olmaz’ diyen hemcinsimiz olan yöneticilerinde çok acı bir şekilde taraftarlığını yapmaya devam ettikleri bir sistemle topyekûn bir mücadele sürdürmeye çalışıyoruz    ‘Susmayın, sessiz kalmayın’   Her şeyin farkındayız ve bunu daha fazla topluma, bireylere ama en başında kadınlara ulaştırabildikçe güçleneceğimizi düşünüyorum ve kazanacağımıza da inanıyorum. Lütfen sokağa çıkın, sokaktan korkmayın, 7/24 sokakta olun. Emeğinizin görünür kılınması için her alanı, her meydanı, her yeri değerlendirin. O güç bizde zaten var ve annelerimizden aldığımız bir güç var, ben bunu çok önemsiyorum. Hiçbir etnik, dil, din ayrımı yapmaksızın anneler bu kadar güçlüyse biz çok daha fazla mücadele etmek ve sesimizi duyurmak zorundayız. Susmasınlar, sessiz kalmasınlar, her yerde seslerini duyursunlar ki yarın Jina Emînî’nin yaşadıklarına ve ülkesinin yaşadıklarına bizler maruz kalmayalım. Biz bunu her yerde söyleyeceğiz, söyleyen arkadaşların sayısı arttıkça da güçleneceğiz.”     ‘Kaza değil cinayet’   İzmir Kadın Dayanışma Derneği üyesi Zeynep Tuna ise, şiddetin çok yakınlarında olduğunu ancak, kimden, nereden, ne zaman ve nasıl geleceğini bilmediklerini vurguladı. Zeynep, “Sadece bu şiddetin her yerden geleceğini bunca yıllık deneyimimle biliyorum. En yakınımızdan, en sevdiğimizden ya da tanımadığımız birinden geleceğini ve tabi ki devletten geleceğini de biliyoruz. Bilmekle yaşamak farklı şeyler. Biz bilen, bunun için önlemler almaya çalışan kadınlarız. Ama bir de bunu birebir yaşayan kadınlar var. İşte İran’da başka şeyler oluyor, Türkiye’de başka şeyler oluyor, dünyanın diğer ülkelerinde başka şeyler oluyor. Ama bunların yanı sıra kadınlar hala öldürülmeye devam ediliyor. Aslında günde en az 3 kadının öldürüldüğü bu ülkede, bu öyle tekil, anlık şeyler değil, yani kadınlar bilerek ve teamülden öldürülüyorlar. Bunu çok sistemli bir şekilde yapıyorlar. Kaza adı altında yapılıyor ama bu kaza değil cinayet. Erkekler, ataerkilden, iktidardan ya da erkek olmanın verdiği hak gibi düşündükleri şeylerden aldıkları güçle kadınları öldürmeye devam ediyor” diye belirtti.     ‘Elinizi bedenimizden çekin’    “Aile, bazen yaralandığımız ve bazen de iyileştiğimiz yerler oluyor” diye belirten Zeynep sözlerini şöyle sürdürdü: “Ama son zamanlarda korkarım ki en çok yaralandığımız yerler haline gelmeye başladı. Ben bugün çok sevdiğim için başıma bir örtü taktım ama saçlarım görünüyor. Benim bedenimden, kimliğimden, kıyafetimden elinizi çekin diyorum. Ben sizin siyasi malzemeniz değilim, bundan vazgeçin ve bizim üzerimizden politikalarınızı yapmayın. Şunun üzerinden yapın;  bu kadınlar öldürülüyor. Kadınlar için sığınaklar açın. Şiddete erişebileceğimiz kanalları yapın. Bu ülkede kaç tane sığınak var bilmiyoruz. Sadece bir sayı var elimizde ama hangi illerde olduğunu kadın örgütleri bile bilmiyor. Belediyelerin 33 tane sığınağı var ama kaç ilde var onu da bilmiyoruz. Bütün bu bilgiler elimizde yokken, biz bu kadınları nereye yönlendireceğiz, ne yapacağız bilmiyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin iktidara geldiği gün, bir hafta içinde yeniden imzalayacağının sözünü söyleyen muhalefete de şunu söylüyorum; iktidara gelmek için önünde daha aylar var ama İstanbul Sözleşmesi nedeniyle kaybettiğimiz hayatlar var ve kadınlar hala öldürülmeye devam ediliyor. Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi yürürlükte diyen kadınların sözünü dinlesinler ve İstanbul Sözleşmesi’nin bütün gereklerini yerine getirsinler. 25 Kasım’a giderken hem kişisel hem de örgüt olarak talebimiz bunlar.”   ‘Sözleşmeyi feshedenler, ansızın bir gece başka kararla uyanabilir’   İktidarın ve muhalefetin gündeme taşıdığı başörtü tartışmasına değinen Zeynep, “Başörtüsü denen şeyin bir hak olduğunu düşünürsek, bu kadınların kullandığı, inançları nedeniyle tercih ettiği bir hak. Şimdi sen bunu dayatırsan ortaya başka bir şey çıkar ve o başka şey senin meydanda öldürülmene neden olur. Bunu bir rejimle, dayatmayla, bir yasayla vs. güvence altına aldığını söyleyip yasalara koyarsan daha sonra o yasalar döner ve bizi vurur. Şu anda İran’da olan rejim denen şeyin, kadınları öldürme biçimi aslında. Bizim ülkemizde böyle bir şey olur mu? Olmaz diyemiyorum. Bir gece de İstanbul Sözleşmesi’ni feshedecek yetkiyi kendinde bulan güç, bir gece de olmasa da geceler boyu hazırlıklar, bir gece sonunda biz başka bir şeye uyanabiliyoruz. O nedenle başörtüsünü güvence altına almak ne muhalefetin ne de iktidarın işi değil” ifadelerini kullandı.    ‘Bedenimizden ve bizden vazgeçsinler’   Zeynep şu sözleri dile getirdi: “Bu ülke laik ve özgür bir ülke. Bu yüzden bu değerleri hayatta tutmak lazım. Çünkü o değerler de hayatta değil aslında ve onlar da birer birer elimizden gidiyor ve bir şekilde ölüyor. Onları ayakta tutarsak bizim ne başörtülü kadınların böyle bir şeye ihtiyacı olur, ne başörtüsü takmayan kadınların bir güvenceye ihtiyacı olur. Şöyle bir şey midir; ben bugün iktidarda değilim ama iktidara geldiğim zaman başörtülü kadınlara bir şey olması karşısında ben onun teminatıyım, onu güvence altına alıyorum demek bir güç gösterisinden başka bir şey değil. Sen kimsin ve hangi hakla bunu söylüyorsun? Başörtülü kadınların haklarını güvence altına alırken, mini etekli, şortlu kadınların haklarını kim güvence altına alacak? Bu bir yarışa mı dönecek? Biri şortluların haklarını güvence altına alacak, biri başörtülülerin hakkını güvence altına alacak, biri bunu maddeler halinde koyacak. Ama o başörtüsü bir gün gelip bizi vuracak. Çünkü Mahsa Emînî başını örtmediği için öldürülmedi ki, başını örtüyordu o kadın. Sadece rejimin başörtü yöntemine uymadığı için öldürüldü. O nedenle bedenimizden ve bizden vazgeçsinler.”   ‘İstanbul Sözleşmesi bizimdir’   İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden yürürlüğe koyacaklarını ve en kısa sürede hayata geçireceklerini vurgulayan Bursa Koza Kadın Derneği’nden Necla Türemen ise, Türkiye’de ve dünyada cins kırımında bir artış yaşandığını söyledi. Necla, “Her şeyden önce kadın cinayetlerinin bitmesi için öncelikle bizi yönetenlerin dillerini, söylemlerini değiştirmesi gerekiyor ve var olan yasaların uygulanması gerekiyor. Kravat indirimi, iyi hal indirimi almadan erkekler, caniler gerekli cezaları alabilsinler. İstanbul Sözleşmesi feshedildi ama bizim için feshedilmedi ve bizimdir diyoruz. Varlığına inanıyoruz ama aktif olarak yeniden hayata geçirmek için mücadele etmeye devam edeceğiz. Başörtüsünün Meclis’e gelmesi konusunda da kadınların giyimi insan haklarının en temel unsurudur. Anayasada zaten insan hakları olarak herkesin özgürce giyimine, kuşamına, dini inancına vs. karışılamaz diye bir madde var. Ayrıca Meclis’e gelip de referandumla bunu halka sormak çok saçma” diyerek tepkisini dile getirdi.    ‘Devlet kurumlarından çok bizlere güveniyorlar’   Kadına dair yürütülen politikaların yetersiz olduğunu, bu nedenle her gün üç ya da dört kadının katledildiğini söyleyen Necla, “Kadın dayanışmasının he geçen gün yeni dernekler ve kişilerin katıldığını, büyüdüğünü ve güçlendiğini görüyorum. Yapılan araştırmalarda daha çok kadın derneklerine güvenip aranıyoruz. Bir devletin kurumuna değil, kadın derneklerine daha çok kadınlar güvenerek geliyor. Son zamanlarda yoksulluk nedeniyle yardım isteyenler de çoğaldı. Artan işsizlik ve yoksullaşmayla beraber şiddete uğrayan kadınlardan daha fazla maddi ihtiyacı olan kadınlar da derneklerimizi aramaya başladı. Kadınlar bulundukları illerdeki seslere kulak versinler ve sokağa çıkanlara destek olsunlar. Çünkü bizler birer birer çoğalıyoruz, herkesi alanlara çağırıyoruz” diye konuştu.