ÖHD’li avukat: Türkiye’nin amacı umut hakkına dair AK BK’yi oyalamak 2022-09-04 09:01:32     Rozerin Gültekin   İSTANBUL - Türkiye’nin Abdullah Öcalan’ın avukatlarının Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne yaptığı başvuruya verdiği yanıt ile oyalama taktiği izlediğinin altını çizen ÖHD üyesi avukat Ayşe Acinikli, umut hakkının evrensel olduğunu ve bundan kimsenin muaf tutulamayacağı vurgusunda bulunarak yanıtı eleştirdi.   PKK Lideri Abdullah Öcalan, 23 yıldır ağırlaştırılmış tecrit koşulları altında İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutuluyor. 17 ayı aşkındır da PKK Lideri’nden herhangi bir haber alınamıyor. Tüm hukuki girişimlere de bugüne kadar olumlu bir dönüş alınmış değil. Fakat hafta içinde Asrın Hukuk Bürosu’nun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne yaptığı başvuruya dönük bir gelişme yaşandı ve Türkiye başvuruya karşın bir bildirimde bulundu.   8 yıldır karar yerine getirilmiyor   Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 18 Mart 2014’te PKK Lideri Abdullah Öcalan’a şartlı tahliye olmaksızın ömür boyu hapis cezası verilmesinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’üncü maddesinin ihlali olduğuna karar vererek, Türkiye’den yasal düzenleme yapmasını istedi. Bu karar şu anlama geliyordu, Abdullah Öcalan’ın serbest kalmasını sağlayacak “umut hakkı”nın yasal düzenleme ile güvence altına alınması. AİHM’de “Öcalan-2” olarak tanımlanan bu karar 7 yıldır yerine getirilmiş değil.   Türkiye’nin umut hakkı itirafı   Bunun üzerine Asrın Hukuk Bürosu, 9 Ağustos’ta 5’inci defa Türkiye’nin AİHS’in işkence ihlali kararını yerine getirilmesi talebiyle Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AK BK)  başvurdu. Türkiye geçtiğimiz günlerde buna karşı Konseye bildirimde bulundu. Türkiye, “Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan hükümlülerin şartlı salıverilmesinin mümkün olduğunu ancak istisnai olarak bazı suçlar bu olasılıktan muaf tutulmuştur”  diyerek Abdullah Öcalan’ı umut hakkından muaf tuttuğunu itiraf etti. Türkiye ayrıca konuya dair somut bir eylem planı olmadığını da belirtti.   Türkiye’ye verilen süre doluyor   Daha önce de 26 Temmuz 2021'de Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ile Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı da (TOHAV) Abdullah Öcalan ile tutsaklar Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan için AK BK'ye, AİHM kararının uygulanması için başvuruda bulunmuştu. Komite, 30 Kasım-2 Aralık 2021 arasında yaptığı toplantıda Türkiye’den bu konuda attığı adımlara dair bilgi vermesi için 2022 yılının Eylül ayına kadar süre verdi. Komite’nin verdiği sürenin dolmasına az bir zaman kalırken, Türkiye’den henüz somut bir adım atılmış değil.   ÖHD üyesi avukat Ayşe Acinikli, Türkiye’nin Asrın Hukuk Bürosu’nun başvurusuna verdiği yanıtı ve önümüzdeki günlerde atacakları adımlara dair değerlendirmelerde bulundu.   ‘AİHM kararından sonra düzenleme yapılmalıydı’   AİHM’in 2014 yılında verdiği karara değinen Ayşe, Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamında tutuklanan kişilerin müddet namelerinde “ölene kadar” yazmasının umut hakkının ortadan kalkmasına neden olduğunun altını çizdi. Ayşe, “Türkiye AİHM kararlarına uymak zorunda. İç hukuktaki düzenlemelerde uluslararası sözleşmelerin Anayasanın da üstünde olduğuna dair düzenlemeler var. Ondan dolayı 2014 yılında verilen bu karar üzerine Türkiye’nin gerekli düzenlemeleri yapması gerekiyordu. İç hukukta verilen bu karar doğrultusunda verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis rejiminde değişiklik yaparak koşullu salıverilme imkanlarının düzeltilmesi gerekiyordu” diye konuştu.   Türkiye’nin Eylem Planı sunması gerekir   AİHM’in verdiği kararın 8 yıl boyunca uygulanıp uygulanmadığının ilgili kurumlar tarafından takip edilmemesinin ayrıca bir sorun olduğunu vurgulayan Ayşe, bu karara karşı yapılan başvurulardan sonra bir takip mekanizmasının geliştirildiğini ifade etti. Türkiye’nin Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının AK BK’ye yaptığı son başvurusuna verdiği yanıta da dikkat çeken Ayşe, “Türkiye’nin verdiği cevap çok yetersiz bir cevap. 20 Eylül’e kadar da Eylem Planı sunması gerekiyor ama sunulmuş bir şey yok. Kısa bir cevap var. Türkiye sanki uluslararası kurumları da yanıltabilirmiş gibi bir cevap veriyor. TMK kapsamında ceza almış kişilerin sayısı gittikçe artıyor. Türkiye’nin istisna olarak gördüğü şey cezaevinde büyük bir kesimi oluşturuyor. AİHM’in umut hakkı ihlal edildi dediği şey Türkiye’nin istisna dediği kısmı kapsıyor. Yani istisnayı kaldırın diyor. Ama Türkiye bunu yapmayacağını beyan ediyor” dedi.   ‘Umut hakkı evrenseldir’   Demokratik ve hukukun üstünlüğünün sağlandığı ülkeler için umut hakkının evrensel olduğunun altını çizen Ayşe, ancak Türkiye’de kişiye göre işleyen bir hukuk sisteminden dolayı yasaların işletilmediğine dikkat çekti. Ayşe, “İnsanlar hukuki hiçbir güvenliğe sahip değil. Hukuktan uzak, kabile hukuku denilebilecek bir noktadayız. Hukukun uygulanmasına dair açıklanan istatistiklere baktığımızda Türkiye en son sırada. Afganistan ile ardışık halde giden bir hukuk sistemi. Bu noktadan baktığımız zaman umut hakkının evrensel olarak algılanmadığı açık. Oysa bu tartışılamayacak şekilde diğer haklardan ayrı tutulabilecek üstünlükte bir hak. Bir insanın umudunu öldürmek, umut hakkını ihlal etmek diğer bütün haklardan farklı ele alınması gerekiyor. Bir sürü insan açısından bu hak ihlal ediliyor” ifadelerini kullandı.   Türkiye hakkında ihlal prosedürü başlatılabilir   Asrın Hukuk Bürosu başvurusunda Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne Türkiye için ihlal prosedürünü başlatması yönünde yaptığı talebe ve bu prosedürün başlaması durumunda Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne (AB) girme sürecinin nasıl etkileyeceğine de değinen Ayşe, şunları dile getirdi: “Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girme hedefi yok. Zaten oradan çok uzakta. Ancak şimdiye kadar Türkiye’ye karşı uygulanması gereken yaptırım vardı. Dünya gündemine düşen çok şey yaşandı ama Avrupa Birliği ülkeleri, NATO ülkeleri ve Amerika Türkiye’nin elindeki mülteci kozu nedeniyle yaptırımları geri planda tuttu. İhlal prosedürü başlatılabilir mi evet başlatılabilir. Zaten başlatılması gerekiyor. Böyle bir süreç başlarsa yerle bir olan imajın daha da geriye gitmesi durumu ortaya çıkacak. Sayın Abdullah Öcalan’a ve TMK suçundan tutuklanan insanlara karşı tavrın ifşası açısından önemli. İfşa olacak Sayın Abdullah Öcalan’a uygulananlar açısından ama bu bilinmeyen şeyler değil.”   Türkiye’nin cevabı yeterli görülmemeli   Asrın Hukuk Bürosu’nun başvurusuna karşı Türkiye’nin verdiği cevabın yeterli olmadığını belirten Ayşe, ancak Avrupa Konseyi’nin bu cevabı yeterli bularak başvuruyu gündemine almaması durumunda ciddi problemlerin oluşabileceğini ifade etti. Ayşe, “Cevabın yeterli görülmesi insanların ölene kadar cezaevinde tutulması gibi ciddi bir konuda ciddiyetten uzak ve gerçeklerle bağdaşmayan karar olur. Olaya yaklaşımın yeterli düzeyde ciddiye alınmadığını ve objektif değerlendirilmediğini gösterir” diye belirtti.   Türkiye oyalama taktiği yaptı   Ayşe ayrıca ÖHD’nin de içinde olduğu 4 kurumun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne Öcalan-2 kararına dair yaptıkları başvuruya Türkiye’nin cevap vermesi için Konsey tarafından verilen sürenin 20 Eylül’de dolacağını hatırlatarak, Türkiye’den Eylem Planı sunması ve bilgilendirme yapmasının istendiğini vurguladı. Bunun yerine Asrın Hukuk Bürosu’nun başvurusuna yanıt vermesinin oyalama taktiği olduğunun altını çizen Ayşe, “Hiç cevap vermedim, bir şey yapmadım demeyecek ama verdiği cevapta da bir şey söylemeyecek ve somut bir adım atmayacak. Hep yaptığı şeyin devamı yani oyalama taktiği. Verilen süre bekleme süresi değil. Bu süre içinde somut adımların atılması ve atılan adımlardan bilgi verilmesi gerekiyordu. Gelinen noktada somut adım atılmamış olması bundan sonrası için de bir umut vaat etmiyor. Türkiye’den cezaevlerinde TMK kapsamında kaç tane ağırlaştırılmış müebbet suçundan tutuklu kişinin bulunduğuna yönelik sayı bilgilendirilmesi yapılabilir belki. Ya da bilgilendirme yapılacaktır deyip o şekilde bırakılabilir. Çünkü hiç cevap vermediği konular da var” değerlendirmesinde bulundu.     Başvurular yapılmaya devam edilecek   Yaptıkları başvuruya cevap verilmemesi durumunda atılacak çok fazla adımın olmadığını söyleyen Ayşe, “İhlal sürecinin başlatılması ve tekrar görüşmeler gerçekleştirilmesi, yazılı olarak başvurular yapılması dışında bir şey yok. Avrupa Konseyi açısından bir şey diyemiyorum ama bir yaptırım durumu gerçekleşmiyor” dedi.