ÇHD’li Meral Hanbayat: Temel gündem tecrit olmalı 2022-06-15 09:03:08     İSTANBUL - PKK Lideri Abdullah Öcalan ve İmralı'da bulunan tutsaklara yönelik avukat görüş yasağına ilişkin Bursa İnfaz Hakimliği’ne görüşme başvurusunda bulunan 775 avukattan biri olan ÇHD İstanbul Şube Yöneticisi Meral Hanbayat, “Gözümüzün önünde 23 yıldır süren çok ağır bir tecrit var. Ağırlaşan bu tecrit uygulamalarını ortadan kaldırmak için sadece hukukçular değil, tüm demokratik kamuoyunun birlikte mücadele etmesi gerek” dedi.   Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) Genel Merkezi, 10 Haziran’da İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, Veysi Aktaş, Hamili Yıldırım ve Ömer Hayri Konar'a dönük sürdürülen avukat görüş yasağına ilişkin Diyarbakır'da basın açıklaması gerçekleştirdi.  Çok sayıda kurum ve hukuk örgütlerinin katıldığı açıklamada, PKK Lideri ve diğer hükümlülerin 15 ay boyunca dış dünya ile tüm bağlarının koparılarak temel haklarının bütünen askıya alınmasının işkence yasağı ihlali olduğu vurgulandı. Açıklamada, aralarında kurum temsilcileri ve baro başkanlarının da bulunduğu 29 baroya kayıtlı 775 avukatın, İmralı Cezaevi'nde yıllardan beridir uygulanan avukat görüş yasağına son verilerek Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Sayın Ömer Hayri Konar ve Sayın Veysi Aktaş ile 10-17 Haziran tarihleri aralığında avukat ziyareti gerçekleştirmek talebiyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulundukları duyuruldu.   Başvuruculardan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şube Yöneticisi avukat Meral Hanbayat ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.   ‘Eşi benzeri görülmemiş bir tecrit’…   Yaklaşık 23 yıldır, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir tecrit uygulamasıyla karşı karşıya olduklarını vurgulayan Meral, “Hukukçular olarak tabii ki bu tecride karşı çıkmak bizim temel görevimiz” dedi. Meral, “2015’ten bu yana Abdullah Öcalan başta olmak üzere yanındaki 3 hükümlüyle insanlık dışı bir biçimde hukuka, mevcut yasaya da aykırı bir şekilde hem aileyle hem de avukatlarıyla türlü sebeplerle görüşü engelleniyor” şeklinde konuştu. Daha önce “koster bozuk”, şimdi de disiplin cezalarının “bahane edilerek” avukat yasakları getirildiğini ve bununla görüşmelerin engellendiğini hatırlatan Meral, “Bu sadece Abdullah Öcalan’ın avukatlarının ve ailesinin problemi değil. Oradaki hükümlülerin temel haklarından yoksun bırakılmasını, ülkemizdeki tüm hukukçuların mücadele etmesi gereken bir sorun olarak görüyoruz” yorumunu yaptı.   ‘ÇHD olarak elimizden geleni yapacağız’   Çağdaş Hukukçular Derneği olarak da üyeleriyle beraber yasakların kaldırılması ve görüşün sağlanması için başvuru yaptıklarını ifade eden Meral, “Ağırlaştırılmış hükümlülerde ayda iki kez görüş ve iki kez ailelere telefon hakkı var. Ama avukatlarla mesai saatleri içerisinde her zaman görüş yapabilmesi gerekir. Hükümlülerin disiplin cezaları da hukuki bir problem. Avukatların hukuki problemleri çözebilmesi için müvekkilleriyle görüşebilmesi gerekir. Ama 23 yıldır siyasi iktidarın konjonktürden kaynaklı zaman zaman bu tarz gerekçelerle siyasi amaçlara uygun şekilde bu yasakları getiriyorlar. Bu yasakların kalkması gerekir. Dünyada eşi benzeri görülmemiş, kişiye özgü bir Ada Hapishanesi’nde bu uygulamanın sürmüş olmasını kabul etmek mümkün değil. Biz de başta Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla dayanışmak adına ve bu yasakların ortadan kalkması ve görüş için elimizden geleni yapacağız” vurgusunu yaptı.   ‘Disiplin cezaları bahane edilerek yasak uygulanamaz’   Bu denli kesintisiz ve uzun süreli yasaklar ile tecridin sürmesinin hiçbir kanuni ve hukuki dayanağının olmadığının altını çizen Meral, “Disiplin cezalarından kaynaklı olarak aile görüş yasaklarının olduğunu farz etsek bile beş yıl boyunca kesintisiz bir şekilde disiplin cezaları bahane edilerek görüş yasağı uygulanamaz. Hukuki bir dayanağı varsa eğer bu görüş yasaklarını kesintili uygulamak zorundasınız. Yani bir es vereceksiniz, ailesiyle görüştüreceksiniz, varsa devam eden bir disiplin cezası ondan sonra uygulamaya geçeceksiniz” sözlerini kullandı. Diğer cezaevlerinde hiçbir ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü olan müvekkillerinin böyle bir uygulamayla karşılaşmadığına dikkat çeken Meral, “Hapishanelerde çok ciddi hak ihlalleri var, yayın ve görüş yasağından aile görüş kısıtlamasına kadar bir ton yasaklamalar yaşanıyor. Ama bu kadar kesintisiz uzun süreli bir tecrit uygulamasıyla esasta İmralı özgünlüğünde karşılaştığımızı söyleyebilirim. İsterse AYM, isterse AİHM reddetsin, bunun hukuki olduğunu söylemek mümkün değil” örneğini verdi.   ‘Tecridi ortadan kaldırmak için birlikte mücadele edilmeli’   2018’den bu yana ekonomik ve siyasal krizle de başlayan sürecin cezaevlerine çok ağır bir tecrit ve şiddet politikasıyla yansıdığının altını çizen Meral, “İmralı ve diğer hapishaneler bu açıdan birbirinden bağımsız değil. Eğer biz bu şiddet politikasını, ağır tecrit ihlallerini durduramazsak tabii ki hapishanelere yayılıyor. İmralı da bunun tipik örneklerinden biri. Gözümüzün önünde 23 yıldır süren çok ağır bir tecrit var. Mevcut devletin kanuni düzenlemesine aykırı olan bir tecrit politikasını bile durduramazken, hapishanelere yayılmasını engelleyemeyiz. Onun için İmralı ya da diğer hapishanelerde, ağırlaşan bu tecrit uygulamalarını ortadan kaldırmak için sadece hukukçular değil, aynı zamanda tüm demokratik kamuoyunun birlikte mücadele etmesi gerekir” vurgusunu yaptı.   ‘Tecrit herkesin temel gündemlerinden biri olmalı’   Hukuki mücadelenin tek başına yeterli olmadığını söyleyen Meral, “İsterse binlerce avukat bu meselede başvuru yapsın, uğraşsın, tek başına yeterli değil. Siyasi mücadele de bu açıdan çok önemli” diye belirtti. Ekonomik ve siyasi krizlerin cezaevlerine çok daha ağır bir şekilde yansıdığını dile getiren Meral, “Bu tecrit politikası sadece hukukçuların değil aynı zamanda siyasi partilerin, aydınların ülkenin geleceğiyle insan onuruna aykırı tecrit politikasına karşı çıkan her bireyin, her örgütün siyasi mücadelesinin bir gündemi haline getirmesi gerekir” mesajını verdi. Tecridin tek başına hukukçuların çözebileceği bir sorun olmadığını yineleyen Meral, “Çünkü bu yasaklamalar son beş yılda çok ağır bir şekilde yaşanıyor ama ondan önce de zaman zaman iki-üç yıl süren yasaklar olmuştu. Maalesef siyasi iktidarın kendi ajandasına dönük bu bazen esnetildi ama hala bir Ada Hapishanesi gerçekliği var. Hala tecrit politikası var ve şu an çok ağır bir şekilde. Herkesin temel gündemlerinden biri olması gerekir” çağrısını yaptı.