TÜRGEV ve ENSAR: Kangrenleşmiş yapılar geri dönüşsüz silinmeli 2022-06-03 09:06:19   Melike Aydın    İZMİR - AKP’nin TÜRGEV ve Ensar Vakfı üzerinden yurt dışına para transfer etmesine ilişkin konuşan TİP’li Adalet Kul, ana muhalefet partisinin sadece açıklamayla yetinmeyip yolsuzluğun üzerine gitmesi gerektiğine dikkat çekerek, “AKP’lilerin kaçmaya çalıştıkları ülkeler laik ülkeler. Kendi yaşam tarzlarını, sefalarını daim kılmak için toplumun karanlıkta yaşamasını istiyorlar” dedi.    Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde dijital medyadan yaptığı açıklamada AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ailesinin Ensar ve TÜRGEV Vakfı aracılığıyla yurt dışındaki paravan bir vakfa para aktardığını belgeleriyle kamuoyuna açıkladı.  CHP Lideri AKP’lilerin “ kaçış planı” olduğunu da sözlerine ekledi. AKP iktidarı boyunca yolsuzluklar sık sık gündeme gelirken, 40 çocuğa yönelik tecavüzle gündeme gelen Ensar Vakfı başta olmak üzere, tüm yurtta yayılan vakıf ve dernekler  yolsuzluğun yanı sıra tecavüz ve taciz ile de gündeme geliyor.    Türkiye İşçi Partisi (TİP) Çiğli İlçe Başkanı Adalet Kul, birçok AKP’li siyasetçinin yetiştiği Ensar Vakfı’nın çocuğa yönelik tecavüzler ile hatırlandığını ifade ederek bu vakıfların, kadın ve çocuğa tahakküm üzerinden toplumu şekillendirmeyi hedeflediğini ifade etti.    ‘Yolsuzluğun miktarı değil rotası önemli’   Ana muhalefet partisinin görevinin yolsuzluğu açıklamak değil üzerine gitmek olduğunun altını çizen Adalet, kangren haline gelmiş bu yapıların ülkeden geri dönüşsüz olarak silinmesi gerektiğini belirtti. Toplumda yolsuzluk miktarının küçük görülmesinin de vahim olduğunu söyleyen Adalet, “Dudak bükülen bu paraların bizim derin yoksulluğu yaşamamıza neden olduğunun bilinmesi lazım. Çizilen bir haritaydı. Halkın ürettiği değerlerin vakıflar eliyle nasıl dışarı aktarıldığı, hükümet mensuplarının bunda nasıl rol oynadığı görülüyor. Toplu taşımayı kullanamayacak hale gelen halka bu parayla kaçılır mı demek yüzsüzlük gibi geliyor. Bu, paranın rotasıdır. Ülkenin içi nasıl boşaltılıyor, paralel hayatlar nasıl kuruluyor gösteriliyor. Herkesin 15 Temmuz’u da düşünerek kargaşa olacak mı, halk bu kargaşayla baş başa kalıp tuzu kuru olanlar vakıflar yoluyla kaçacak mı gibi soruları sorması şaşılacak durum değil” dedi.   1950'den bu yana vakıflar   Cemaat ve vakıfların 1950 yılında çok partili sisteme geçildikten sonra Demokrat Parti eliyle oluşturulduğunu ifade eden Adalet, Ensar Vakfı yurtlarında yetişen Abdullah Gül’den Efkan Ala’ya kadar devletin yönetim kademelerinde yer alan birçok isimin geçmişlerinin bu tarihsel süreçlerle ilişkili olduğunu ifade etti. Adalet, “Bu dernek ve vakıflar başlarda bölgesel faaliyet yürütürken 12 Eylül faşist darbesi ve Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığı sürecinde ulusal çapta yayıldılar. Artık siyasetin onları şekillendirmesi değil onların siyaseti şekillendirmesi aşamasına geldi. Özellikle AKP zamanında ise bu vakıfların küreselleştiğini görüyoruz” vurgusu yaptı.   ‘Ülkenin değerleri vakıflara aktarılıyor’   Ensar Vakfı, TÜGVA ve TÜRGEV’in Milli Eğitim Bakanlığıyla (MEB) imzaladığı sözleşme ile örgün eğitimde eğitim vermek ve sosyal faaliyetlerde bulunmayı hedeflediğini ancak bu sözleşmeye karşı Eğitim Sen’in açtığı davayı kazandığını belirten Adalet “Danıştay ‘eğitim kamusal hizmettir kamu eliyle verilmesi gerekir, başka bir kuruma verilemez’ dedi. Fakat bu vakıfların örgün eğitim içinde etkinlikler düzenleme yolu serbest bırakıldı. Bu dernekler siyasetin elindeki rantla büyüyorlar. Bir yandan da kendilerini siyasi olarak garantiye alıyorlar. Devlet okullarında bu vakıflardan milyon dolarlardan, 5 bin kişilik yurtlardan bahsediliyor. Devlette ihale alacak işverenlerin belli bir komisyonla bu vakıflara para aktardığını da biliyoruz. Kamu eliyle bugün eşit, adil, bilimsel ve laik bir eğitim verilemiyorsa; bunun nedeni ülkenin değerlerinin vakıflara aktarılmasıdır” şeklinde ifade etti.    ‘Ülke adım adım karanlığa sürükleniyor’   2016 yılında 40 çocuğa yönelik tecavüz ile gündeme gelen Ensar Vakfı’nın ve bahsi geçen diğer vakıfların yatılı Kuran kurslar açtığını ve kamplar düzenlediğini aktaran Adalet, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu vakıflara aktarılan bu milyon dolarlarla ne kadar yurt yaptırılabilirdi? Çocuklarımız ne kadar güvenle barınabilirdi? Anadolu’da üniversite kazanan öğrenciler cemaat yurtlarına teslim edilmekte. Daha yakın zamanda tıp fakültesi öğrencisi cemaat evinde kalan gencin intihar ettiğini gördük. Görmediklerimiz neler? Bunun arkasında çok katmanlı sorunlar var. Soyut dünyaları algılamayacak yaşlardaki çocukları yatılı Kuran kurslarında nasıl bir istismarın içine atıyoruz? Kesinlikle dini cemaat ve vakıfların kapatılması gerekiyor. Ülkenin adım adım karanlığa gitmesini yolu bu vakıflara aktarılan kamu kaynaklarının büyümesi ve artık toplumu şekillendirir pozisyona gelmesidir.”   ‘Kadın ve çocuk tahakkümü üzerinden toplum şekillendirilmek isteniyor’   Siyasetin varlığını sürdürebilmek için cemaatlere dayanmak ve onların söylediği toplumsal yapıyı ortaya koymak zorunda kaldığını dile getiren Adalet, bu yapının da ilk olarak kadın ve çocukları hedef aldığına dikkat çekti. İstanbul Sözleşmesi’nin bir gecede feshedilmesinin cemaatlerin talebiyle gerçekleştiğini belirten Adalet “Çünkü onlar laik bir düzenden yana değiller. Aslında şeriatı çok istemiyorlar. Çocuklarını imam hatibe gönderin diyen politikacıların çocukları Amerikan Fransız Kolejlerinde okuyor. Kaçmaya çalıştıkları ülkeler laik ülkeler. Kendi yaşam tarzlarını, sefalarını daim kılmak için toplumun karanlıkta yaşamasını isteyenlerdir. Kadınlar üzerine o kadar çok baskı oluşturuyorlar ki dindarlığı gösterme şekli dürüst olmak, haram yememek değil; kadınlar üzerine kurulan tahakkümdür. Kadın ve çocuk üzerinde tahakküm kurduğunuz, kadınları evlere hapsedip bir eşya gibi değerlendirdiğiniz sürece dindarsınız. Bu toplumsal bir dizayn. Ataerkil toplumun sağlamlaştırılması ve din sosuyla perçinlenmesi şeriat karanlığıyla da üzerinin örtülmesidir” şeklinde konuştu.   ‘Cemaatler cezasızlık zırhıyla korunuyor’   Suudi Arabistan’ın Bilal Erdoğan’ın kontrolündeki TÜRGEV’e 99 Milyon Dolar aktarıldığını hatırlatan Adalet, bu para transferlerin yoksulluğu artırmak, otoriter rejimi kurmak ve ülkenin topraklarının satılabilir hale gelmesinin sağlamak için kullanıldığını kaydetti. Paralel bir yargının da oluşturulduğunu ifade eden Adalet “Her türlü dini cemaat ve vakıf normal hale geldi. Her türlü insanlık dışı uygulamalarda dahi başlarına bir şey gelmiyor. Yargı bütün muhaliflere ders verir nitelikte. Ana muhalefet partisi liderinin açıklamasını yayınlayan kanallara ceza verildi. Yargıda ‘daha ne olabilir ki’ noktasını geçtik” ifadelerini kullandı.   ‘Bu hayat tarzına karşı durmalıyız’   İki cemaatin rant paylaşımına sahne olan 15 Temmuz Darbesi’nin ardından OHAL’in ilan edildiğini anımsatan Adalet, duruma sınıf çerçevesinden bakmak gerektiğini dile getirdi. Tüm bu tablo karşısında olması gereken sosyal devlet dizaynı olduğunun altını çizen Adalet,  “Çocuğumu güvenli şekilde devlet yurtlarına göndermek istiyorum. Vakıflar suiistimal etmemeli. Dini vakıfların ve cemaatlerin kapatılması gerekiyor. Bunların hizmetlerine mal varlıklarına el konmalı; eğitime gençlere ayırılmalı. Bu vakıfların barınma imkanı olmamalı. Laik bir yaşam hakkımızı elimizden almaya çalışan her türlü gücün karşısında ortak tavır belirlemeliyiz. Eğitim, sağlık, güvenlik gibi devletin temel alanlarından vakıfların uzaklaştırılması gerekiyor. 5-6 yaşındaki kız çocuklarının hiçbir pedagojik formasyona dayanmayan vicdansızca kafalarını kapatarak eğitim verme hakkını kendilerinde nasıl bulabiliyorlar? Bu hayat tarzının karşısına durmalıyız” şeklinde konuştu.