Avukat Gözde Engin: Bölgede kadınlara dönük farklı politikalar yürütülüyor 2022-05-14 09:03:42   Şehriban Aslan   DİYARBAKIR - Diyarbakır’da 2018 yılından bu yana yapılan eylem ve etkinliklere katılan tüm kadınların “örgüt üyeliği”nden yargılandığını söyleyen Avukat Gözde Engin,  son 3 yıldır 2911’den hazırlanmış tek bir iddianame olmadığını belirtti.    Kadınlara yönelik şiddet, katliam her geçen gün artarken, hem bu politikalara hem de ülkede yaşanan hak ihlallerine, baskıya karşı alanlara çıkan kadınlara yönelik ağır saldırılar gerçekleşiyor. Özellikle bölgede kadınlara dönük gerçekleşen baskı politikası çok daha farklı boyutlarda hayata geçiriliyor. Bu baskıların bir örneği de, 2018 yılından bu yana Diyarbakır’da ve bölge kentlerinde kadınların katıldıkları eylem ve etkinlikler nedeniyle “örgüt üyeliği" iddiasıyla yargılanmaları.   Anayasada önceden izin almaksızın her yurttaşın eylem ve etkinlik yapabileceği güvence altına alınırken  eylem ve etkinliklere katılanların çoğu 2911 sayılı “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununa Muhalefet”ten yargılanıyor. Bölgede ise bu durum çok daha farklı işletiliyor. Yasal olan hakkın uygulandığı esnada soruşturma dosyalarının  en fazla bu maddeye göre hazırlanması gerekirken, 2018’den bu yana eylem ve etkinliklere katıldıkları gerekçesiyle gözaltına alınan, tutuklanan veya yargılanan tüm kadınlar “örgüt üyeliği”nden yargılandı ve haklarında hapis cezaları verildi.   Rosa Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi Avukat Gözde Engin Yüksek Lisans tezini yazarken Diyarbakır’da kadınlara yönelik toplu gözaltılar dâhil tüm soruşturma, kovuşturma, yargı süreçlerinde, toplanma ve gösteri yürüyüşleriyle ilgili 2911 sayılı yasa kapsamında düzenlenmiş tek bir iddianamenin olmadığını çalışmasında belirledi. Bölgede 25 Kasım, 8 Mart ya da herhangi bir kadın eyleminde gözaltına alınan kadınların hepsinin "örgüt üyeliği"nden yargılandığını belirtiyor.    ‘Aynı eylem İstanbul’da 2911 burada örgüt üyeliği’   Gözde, bölgeye dönük  kadın yargılamalarının batı kentlerinde olan yargılama pratiklerinden çok farklı olduğunu belirterek, 2018 ve 2021 yılları arasında gerçekleşen yargılamaları mercek altına aldıklarını kaydetti. Gözde, “Yaptığımız çalışmalarda şöyle bir şey fark ettik. Ankara, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır’dan kadın eylemlerine dönük iddianamelerini toparladık ve şunu fark ettim; ilk üç kentte eylem ne olursa olsun yani buradakiyle birebir aynı eylem dahi olsa 2911 yasaya muhalefetten ceza soruşturması yürütülüyor. Bunun sonrasında tutukluluk koruma tedbirine başvurulmuyor. Fakat Diyarbakır’da ki yargılamalarda birebir aynı eylemlerde bunu farklı bir şekilde görüyorsunuz. Örneğin Leyla Güven’in açlık grevi sürecinde kadınlar İstanbul’da destek için cezaevi önünde bir eylem yapmıştı. Diyarbakır’da ise Koşuyolu Parkı’nda yapılan bir eylem vardı. Aynı eylemlerden İstanbul’daki kadınlar 2911 yasaya muhalefetten, buradaki kadınlarda ise tabi sadece Rosa Kadın Derneği’ndeki kadınlar değil; aynı zamanda TJA ve sendikadaki kadınlarda ‘örgüt üyeliğinin’ bir delili olarak dosyalarda yer alıyor. Çok net bir şekilde farklı yargı pratiklerinin olduğunu görebiliyoruz” dedi.     ‘2911’den hazırlanmış tek bir iddianame yok’   2018 ve 2021 yılları arasında çıkmış olan raporların tamamını incelediklerini belirten Gözde, İHD ve ÖHD gibi birçok kurumla iletişime geçtiklerini ve onlara da durumu sorduklarını kaydetti. Gözde, “2911 sayılı yasaya muhalefetten açılmış iddianame var mı diye diğer kurumlarla birlikte inceledik. 3 yıl içerisinde hazırlanan iddianamelerin içerisinde bu yasadan hiçbir iddianameye ulaşamadık. Ulaşamamış olmamız da bir veridir. Ankara ve İstanbul’da aynı kurumlarla iletişime geçtiğimizde oralardan iddianameler geldi. İzmir’den 3 iddianameye ulaştık bundan 45 kadın, İstanbul’dan 5 iddianameye ulaştık bundan da 68 kadın yargılanıyor.  Ankara’dan 2 iddianameye ulaştık bundan da 38 kadın yargılanıyor. Fakat Diyarbakır’dan tek bir iddianameye ulaşamadık. Bu da devletin aslında Kürt kadın hareketinin yapmış olduğu eylem ve etkinlikleri, ‘terörize’ ve illegalize’ kılmak için bir çeşit sopasını göstermektir” şeklinde konuştu.   8 Mart nasıl bir şiddet eylemi olabilir?   Diyarbakır dışında açılan iddianamelerin toplu şekilde açıldığına dikkat çeken Gözde, davaların da toplu biçimde görüldüğünü ve gördükleri kadarıyla bu davaların beraatla sonuçlandığını söyledi. Diyarbakır’da yine aynı eylemden her kadın özelinde tek tek iddianame hazırlandığını kaydeden Gözde, “Birden fazla eylem de ekleniyor. Örgüt üyeliğinin eylemlerinin çeşitli yoğunluğu ve sürekliliği gerekçesi altında incelenerek birçok kadına cezalar verildi. 2911 sayılı kanunun ceza üst sınırıyla, TMK’nın 5’inci madde ve TMK 314/2’nci maddesinin üst sınırı çok devasa bir farktır. Yani bir suç unsuru taşısın ya da taşımasın, şiddete teşvik veya nefret söylemi olsun ya da olmasın bunlara dair hiçbir inceleme yapılmıyor. 8 Mart’a katıldılar deniliyor buna katıldılarsa nasıl bir şiddet eylemi olabilir? ‘Örgüt propagandasına’ dair ne olabilir. Sonra iddianamede TCK 103 maddesinde yargılanıyorlar. TCK 103’e dair yapılmış eylem her yerde eş zamanlı yapılan bir eylemdir. Buradaki eylem gidip iddianamede yer aldı” sözlerine yer verdi.   ‘6 ayda  7 farklı operasyonda 118 kadın yargılandı’   Devletin Kürt kadınlarına, “Ben eylemlerde herhangi bir inceleme yapmasam dahi senin katılmış olduğun her eylem, etkinlik senin iddianamende karşına minimum 6 yıl 3 ay hapis cezası olarak karşına çıkacaktır” mesajını verdiğini dile getiren Gözde, sözlerini şöyle sürdürdü: “22 Mayıs 2020 ile 20 Kasım 2020 arasında sadece Diyarbakır’da 7 farklı operasyonda 118 kadın yargılandı. 5 Nisan 2021’de ki operasyonu da eklediğinizde 142 kadın yargılandı. 5 Nisan ve 14 Temmuz 2021’de sadece kadınlara dönük operasyon yapıldı. Diğer operasyonlar her ne kadar karma görünüyor olsa da kadınlar ağırlıktaydı. Tüm bunlara baktığımızda burada çok daha sert cezalandırma politikaları var.”   ‘Devlet açısından Diyarbakır’daki kadın söylüyorsa terörist’   Bölgede kadınların yüksek cezalar verilerek bir kez daha ‘cezalandırılmaya’ çalışıldığını kaydeden Gözde, Ayşe Gökkan’a 30 Leyla Güven’e verilen 22 yıl hapis cezasına değinerek, “Yine Kobanê dosyasında yargılanan birçok kadın çok yüksek cezalarla karşı karşıya kalıyor. Dolayısıyla aynı şeyleri söylüyor olsak da devlet açısından bu sözü kimin kurduğu önemlidir. Bu sözü Kürt kadını söylüyorsa ‘terörist’ oluyor. Diyarbakır’da olmayan kadın söylüyorsa devlet açısından çok daha az tehlike teşkil ediyor” sözlerine yer verdi.   ‘Bağ kurabilmek için gizli tanık kullanılıyor’   Gözde, devamında şu ifadeleri kullandı: “Şu an içinse şöyle bir sistem oluşturuluyor; bir kişinin katılmış olduğu tüm eylem ve etkinlikler arşivleniyor. Çünkü 2014’lerden eylem fotoğrafları dosyaya konuluyor. Ne oluyor? Yargıtay içtihadının eylemlerin çeşitliliği, yoğunluğu ve sürekliliği olarak bir tik atılmış oluyor. Sonrasında bir organik bağ olmalı buna dair ne yapıyorlar? Bulabildikleri en kolay şey gizli tanık oluyor, çünkü gizli tanık bulmak çok kolaydır. O kadar gizli ki mahkemede soru dahi soramıyorsunuz. Mahkeme kendisi sizin sorularınız olmadan farklı bir tarihte istediğinde dinliyor. Bu gizli tanık çok tutarsız konuşuyor olabilir bunu da dosyalarda gördük. Mesela Rosa Kadın Derneği dosyasında olan gizlik tanığın söylediği her şey dernekler masasında da dernek sitemizde de vardı. Gizli tanık beyanları diğer tüm dosyalarda kopyala yapıştır yapılıyor. Tabi bunların hepsi AİHM’nde adil yargılama hakkının ihlali olarak Türkiye’ye geri dönüyor.”