‘Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın’: Tahliye edilinceye kadar mücadele edeceğiz 2022-04-22 12:24:45   İSTANBUL - Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk için gerçekleştirdikleri kampanyalarının seyrine ilişkin açıklama yapan “Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın” oluşumu, “Aysel Tuğluk için insanca yaşam koşulları ve tedavi imkanı sağlanıncaya ve tahliye edilinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi duyuruyoruz. Aysel Tuğluk’a ve hasta tutsaklara özgürlük” dedi.    “Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın” oluşumu, Kocaeli Kandıra 1 No’lu F Tipi Kapalı Cezaevi'nde tutulan ve demans tanısı konulan Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk için gerçekleştirdikleri kampanyalarının seyrine dair Beyoğlu’nda bulunan Aznavur Pasajı’ndaki Karşı Sanat Çalışmaları Salonu’nda basın toplantısı düzenledi. Toplantıda kampanya imzacısı kadınların yanı sıra Aysel’in ailesi ile avukatları da sağlık durumuna dair bilgilendirmelerde bulundu. Çok sayıda kampanya yürütücüsü ve imzacılarının katıldığı toplantıda, Halkların Demokratik Kongresi (HDK) üyeleri ile HDK Eşsözcüsü Esengül Demir, HDP İzmir ve İstanbul milletvekilleri Züleyha Gülüm ile Serpil Kemalbay, yüzlerce hukukçu, çok sayıda kadın örgütü ve insan hakları savunucuları bir araya geldi. Toplantının yapıldığı salona, Aysel’e gönderilen mektup ile “Aysel Tuğluk için Geç Olmadan Adalet” dövizleri asıldı.   Her alandan kadınlar Aysel için konuştu   Toplantıda Aysel’in kuzeni Gülsen Yüksel, Aysel’in son durumu ve ailesinin talepleri, Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) üyesi avukat Elif Taşdöğen, hastalığının teşhisi öncesi ve sonrasındaki hukuki süreç, dosyadaki hukuksuzluklar ve hukuki talepler, Dr. Emel Gökmen, demans hastalığının niteliği, seyri, tanısı ve cezaevi koşullarının hastalık üzerindeki olumsuz etkilerinin Aysel özelinde değerlendirilmesi, Dr. Pınar Saip, cezaevlerinde sağlığa erişim sorunları, oyuncu Deniz Türkali de kampanyanın taleplerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Moderatörlüğü ise kampanya yürütücüsü ve Tevgera Jinên Azad (TJA) aktivisti Hacer Özdemir üstlendi.   Ajansımızın görüntüleri ve Jülide Kural’ın seslendirmesi ile hazırlanan sinevizyon gösterimi dakikalarca alkışlandı. Ardından moderatör Hacer Özdemir, kampanya hakkında bilgi vererek, Aysel’in durumuna dikkat çekti.   Sinevizyonun ardından ise kampanya imzacılarından oyuncu Deniz Türkali basın metnini okudu. Deniz, “Aysel Tuğluk’a Özgürlük için 1000 Kadın çağrısıyla yola çıkmıştık. Bir gecede binlerce kadın olduk. Şimdi ise çağrımıza ses veren binlerce kadın olarak Aysel Tuğluk şahsında binleri aşan hasta mahpusun yaşam hakkını savunmaya devam ediyoruz” sözleriyle konuşmasına başladı. 2 Ocak günü demans başlangıcı teşhis edilen ve cezaevinde hayatını tek başına idame ettirmede güçlük çeken Aysel için çağrı yaptıklarını kaydeden Deniz, “Kadın örgütlerinden ve farklı çevrelerden birçok kadının, gazeteci, sanatçı, yazar ve akademisyenin katıldığı ortak bir tartışmayla Aysel Tuğluk ve ‘Hasta Tutsaklara Özgürlük Kampanyası’ çalışmaları başladı ve bu girişim kamuoyuna da ‘1000 Kadın Kampanyası’ olarak yansıdı. O tarihten bugüne çalışmalarımız devam ediyor” sözlerini kullandı.   ‘Aysel için birçok eylem gerçekleştirildi’   Deniz, kampanya kapsamında neler yaptıklarını şu sözlerle özetledi: “Kampanya kapsamında bir web sitesi kurduk, burada hem Aysel Tuğluk’a dair yazılara hem Tuğluk’un kendi yazılarına hem de farklı medya kuruluşlarında çıkan haber ve yazılara yer veriliyor. İmza kampanyası 8 dile çevrilerek sürdürüldü, 54 ülkeden destek gördü ve aralarında dünyaca tanınan Angela Davis ve Silvia Federici gibi feminist yazarların da bulunduğu binlerce kişi kampanyaya imza verdi. Pek çok kentte kadın platformları Aysel Tuğluk için kampanya çerçevesinde basın açıklamaları ve eylemler gerçekleştirdi, başta Aysel Tuğluk olmak üzere kadın tutsaklara dayanışma kartları gönderildi. Aysel Tuğluk’un avukat olması nedeniyle de Türkiye’deki tüm barolara harekete geçme çağrısı yapan mektup gönderildi. Çağrımızla 20 baro tarafından Aysel Tuğluk’a ilişkin ortak yazılı açıklama ve birçok ilde avukatlar ve avukat örgütleri tarafından basın açıklamaları yapıldı.   ATK’nin yanıtı ciddiyetten uzak   Uluslararası kurum ve kuruluşlara, yazar ve gazetelere mektup gönderildi. Bu mektuplarla birlikte uluslararası alanda da bir kamuoyu oluştu ve birçok yazar ve gazete Aysel Tuğluk’un durumuna ilişkin yazı yazdı ve haber yaptı. Matbu basının yanı sıra televizyon kanalları ve dijital medyada Aysel Tuğluk’un durumu gündemleştirildi ve birçok mecrada tartışmalar yürütüldü. ‘Aysel Tuğluk İçin 1000 Kadın’ metnimiz, İngiltere’nin tanınmış yayınevlerinden Pluto Press’in yayımlayacağı, Gültan Kışanak’ın ‘Kürt Siyasetinin Mor Rengi’ kitabının İngilizce baskısında yer alacak. Kampanya çerçevesinde gelen imzalar, Adalet Bakanlığı, Adli Tıp Kurumu ve TBMM’ye Aysel Tuğluk ve hasta tutsakların durumunu anlatan bir dilekçe ile birlikte gönderildi. Bu dilekçeye yalnızca Adli Tıp Kurumu’ndan yanıt geldi, gelen ciddiyetten uzak yanıt, başvurumuzun gerekçesi olan taleplerimize yanıt vermediği gibi, sorumluluğu da üstünden atan bir yanıt oldu.   İstanbul Barosu’nu harekete geçmeye çağırdık   Kampanya kapsamında ulusal ve uluslararası alanda değerli akademisyen, yazar, sanatçı ve kadın örgütü temsilcisi kadınlar mesajlarıyla Aysel Tuğluk’la dayanışma gösterirken, yetkilileri de hukukun gerektirdiği sorumluluklarını yerine getirmeye çağırdılar. Kampanya kapsamında Kadın Avukatlar Günü’nün hemen ertesinde, 6 Nisan’da Kandıra Cezaevi’ne giderek Aysel Tuğluk ile görüştü ve cezaevi önünde bir açıklama yaptı. Açıklamada, Aysel Tuğluk’un bir an önce serbest bırakılması vurgusu yapıldı, barolara konuyu gündemleştirme çağrısı yapıldı. Aysel Tuğluk’un İstanbul Barosu üyesi bir avukat olması nedeniyle İstanbul Barosu’nu da harekete geçmeye çağırdık. Bir siyasetçi ve hukukçu olan Aysel Tuğluk altı yılı aşkın bir süredir cezaevinde. Cezaevinde tek başına hayatını idame ettirmesinin gün geçtikçe imkansızlaştığı görmezden geliniyor. Siyasi saiklerle devam eden yargı sürecinde ve günlerce süren duruşmalarda, Aysel Tuğluk SEGBİS salonlarında beklemek zorunda bırakılıyor.”   ‘Aysel’in yoldaşlarıyla beraber mücadele sürüyor’   Sağlıklı yaşam hakkına ve insanca yaşama saygılı olan Aysel’in dostları, yoldaşları ve binlerce kadınla birlikte mücadelenin sürdüğünü vurgulayan Deniz, “Bugünkü buluşma bu mücadelenin bir parçasıdır. Aysel Tuğluk’un yaşadığı ağır hastalığa ilişkin yetkili sağlık kurumlarının hazırladığı ‘cezaevinde kalamaz’ raporlarının dikkate alınmasını, hukuka, insan haklarına uygun bir karar verilmesini, Aysel Tuğluk’un derhal serbest bırakılarak tedavi olmasının sağlanmasını, bunun için derhal harekete geçilmesini talep ediyoruz” çağrısında bulundu. Taleplerinin 54 ülkeden 6 bini aşkın kadının imzasını, çok daha fazla kadının da irade beyanını taşıdığını söyleyen Deniz, “Aysel Tuğluk’a karşı geliştirilen haksız tutumun aynı zamanda kadın mücadelesine yönelik tutumun da bir göstergesi olduğunu biliyoruz. Kadın mücadelesinin ve barış mücadelesinin bir parçası olan Aysel Tuğluk’a yaşatılanlar, biz kadınların haklarımız ve hayatlarımız için sürdürdüğümüz mücadelenin gerekçelerinden birisidir” dedi.   ‘Aysel ve hasta tutsaklara özgürlük’   Aysel’in kadınların yoldaşı ve kız kardeşi olduğunun altını çizen Deniz, “Aysel’in sağlığının geri dönülmez bir aşamaya doğru ilerlemesini izlememizi kimse bizden beklemesin. Onurlu ve insanca yaşama hakkına sahip çıkıyoruz. Bugün Aysel Tuğluk’un sağlık sorunlarının ciddiyetinden bahsediyorsak eğer, bunun en önemli sebebi haksız şekilde ve politik saiklerle hapiste tutulması ve annesinin cenazesinde kendisine, emniyet güçlerinin gözleri önünde, hiçbir adalet anlayışında yeri olmayan, büyük bir travma yaşatılmış olmasıdır. Bunun, tüm kadınların gasp edilmeye çalışılan hakları ile de ilgisi vardır. Kolektif olarak kontrol edilmeye çalışılan kadınlıkla, kadınların siyaset yapma hakkıyla, barış ve insan hakları mücadelesi ile yani özcesi hepimizin özgürlük hakları ile ilgisi vardır” diye konuştu.    Aysel şahsında tüm hasta tutsaklarla dayanışma çağrılarını yineleyen Deniz, “Aysel Tuğluk için insanca yaşam koşulları ve tedavi imkanı sağlanıncaya ve tahliye edilinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğimizi duyuruyoruz. Aysel Tuğluk’a ve hasta tutsaklara özgürlük” diye belirtti.   ‘Eski Aysel değildi…’   Daha sonra söz alan gazeteci ve Aysel’in kuzeni olan Gülsen Yüksel, “Halamın ölümü ve şokunu atlatmadan, daha onunla yüzleşmeden üstüne Aysel Tuğluk’un gelmesi bizi derinden yaraladı” diye konuştu. Pandemi sürecinin Aysel’in hastalığını oldukça kötü etkilediğine işaret eden Gülsen, pandemiden önce daha iyi olduğunu belirtti. Aysel’in artık cümle dahi kuramadığını söyleyen Gülsen, “Sürekli ‘şey’ diyor, çok iyi bildiği kişileri unutuyor. Demansla hayatımızda ilk defa tanışıyoruz. Eskiden ilk gittiğim zamanlarda unuttuğunu fark ettim ama D vitamini alsa iyileşir diyerek hepsine bir gerekçe bulduk. Pandemi süreci onu çok etkiledi” sözlerini kullandı. Aysel’in arkadaşlarıyla koğuşta görüşmesinin dahi kendisini olumlu anlamda etkilemediğini ifade eden Gülsen, “Şaşkın ve ürkek. Ayları bilmiyor, ilk kadın başbakanı sordum, Tansu Çiller’i söylemekte tereddüt etti. Artık Aysel o eski Aysel değildi. Artık eşit iki insan olmadığımızı anladım” dedi.   ‘Sağlık haklarından yararlanmasını istiyoruz’   Aysel’in kendisine çok fazla şeyi unuttuğunu söylediğini aktaran Gülsen, “Hiçbir zaman özne, cümle, tümleç kuramıyor. İzolasyon durumu da hastalığını tırmandırdı. Çok gecikmiş bir durum. Hastane git-gel süreci zaten bir eziyet. Sağlık haklarından yararlanmasını istiyoruz” şeklinde konuştu.   ‘Kimse bu hastalığa yakalanmasına ihtimal vermedi’   Ardından söz alan ÖHD üyesi avukat Elif Taşdöğen ise dün Aysel ile yaptığı görüşte basın toplantısını söylediğini aktardı. Aysel’in toplantı için çok duygulandığını ve tüm kadınları yürekten selamladığını paylaşan Elif, “Sayın Aysel Tuğluk’a açıklamadan bahsettim, çok mutlu oldu. Herkese çok selamlarını iletti, gözyaşlarıyla duygularını ve teşekkürlerini iletti. Pandemi sürecinin başlamasıyla birlikte Aysel’in hastalığının etkisini herkesin fark ettiğini vurgulayan Elif, “Herkes bunu yas sürecine bağladı ve yaşının genç olmasından dolayı kimse bu hastalığa yakalanmasına ihtimal vermedi. İlk defa 2021 yılında yapılan tedavi sonucu Kocaeli Üniversitesi tarafından demans teşhisi konuldu. Bu teşhisten sonra Kocaeli Tıp Fakültesi’nde  6 aylık bir tedavi süreci başladı ve 9 uzman doktor tarafından demans teşhisi konuldu. Kişinin tek başına ihtiyaçlarını karşılayamayacağı ve cezaevinde kalamayacağına dair bir rapor verildi. Bu teşhisten sonra bu rapor 1 Eylül’de, İstanbul Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.  3 Eylülde ATK, hastane raporuna rağmen ‘tek başına cezaevinde kalabilir’ raporu verdi. Sayın Aysel Tuğluk yeniden cezaevine gönderildi” aktarımını yaptı.   ATK’in verdiği raporun çelişkili olduğuna dair bir itiraz sürecinin olduğunu dile getiren Elif, “Şu an üst kurula gitti, beklemedeyiz. Henüz yargılanma süreci devam ediyor” bilgisini verdi. Aysel’e kötü muamelede bulunulduğuna dikkat çeken Elif, “Eksik raporlarla beraber çok hızlı bir karar verilerek mahkeme heyetine sunuldu. Avukat Reyhan Yalçındağ da, bu kararda bir kurulun bile imzasının bulunmadığını belirterek itirazda bulundu. Bu itiraz da bekliyor şu anda, aynı gün içerisinde uzman nörologla beraber sayın Tuğluk’un ‘kısmi savunma’ yapabileceği noktasında karar veriliyor. ‘Kısmi savunma’ denen bir tanım hukukta kesinlikle bulunmamakta, hem hukukla hem de insanların aklıyla oynuyorlar, hukuk terimleri yaratmaya çalışıyorlar. Verilen kararların objektif olmadığını görebiliyoruz. Türkiye İnsan Hakları Vakfı’ndan da (TİHV) bir görüş yazısı alınarak savcılığa sunuldu. Baş denetçiliğe şikayette bulunuldu hukuksuzluk anlamında” şeklinde konuştu.   ‘Yürümekte bile zorlanıyor’   Gözlemleri sonucunda inanılmaz değişimleri çıplak gözle görebildiklerini ekleyen Elif, Aysel’in yaşadığı mevcut zorlukları şöyle anlattı: “İnfaz memurları koluna girmediği sürece yürümekte zorlanıyor, yürüme noktasında bile karamsar bir şekilde yönlendirilmeyi bekliyor, kendisini güvende hissetmiyor. Bir kişi dışında odaklanamıyor, sürekli başkalarının olabileceğini unutabilecek duruma geliyor. Cümle kuramıyor, çok fazla kelime unutuyor, isimleri unutuyor. Kapalı görüşlerde telefon ahizelerini koyma konusunda sıkıntı yaşıyor. Hepsinin bir anda ortaya çıkması, 2018 yılından beri olan bir durumdan bahsediyoruz. 2021’de bunun ortaya çıkmasını arkadaşları uzun bir yas tutmasına bağlıyor. İnfaz memurları çok rahat bir şekilde bunu söyleyebiliyor. Zorlandığını biz de çok rahat görebiliyorduk, yaşının genç olmasından dolayı bu tanıyı koymak zor oldu. Hastane sevklerinde bile kendisini güvende hissetmiyor, bir arkadaşıyla sevk edilmek istiyor. Arkadaşları sıraya girmiş onunla birlikte gitmek için. İçerideki mahpusların desteğiyle kendisini bir şekilde var etmeye çalışıyor. ATK’nin niye bu kararları verdiğini herkes merak ediyor, Tuğluk için düşman hukuku uygulanmakta.”   ‘Meslek etiğine sığmıyor’   Daha sonra söz alan nörolog doktor Emel Gökmen de, Mart 2001 yılındaki raporlara kadar baş ağrısı ve baş dönmesiyle ilgili bir kayıt olduğunu belirtti. 2021’deki değerlendirmede hem MR incelemesi hem de demansla ilgili test uygulandığını söyleyen Emel, “Bu test sonucunda alzeihmer için var olan demans tedavisi başlanmış. Aynı ay içerisinde üniversite hastanesine sevki mevcut, aylar süren kayıtlarda nörolojik, psikolojik ve ATK olmak üzere ayrı ayrı değerlendirmeler mevcut. Bu gidiş gelişler de negatif etki yaratmış hastalığında. Belirli süreçlerde yıkım olduğu, cezaevi koşullarının uygun olmadığı, tetkiklerinin cezaevi dışında yapılması vurgulanmıştır. Hem üniversite hem de ATK aynı değerlendirmeleri yapıyor. ATK demans, üniversite de abartılı bir simülasyon olarak yorumluyor, yani yalancılık anlamına geliyor. Raporda dikkatimi çeken, tam tersi yapılan değerlendirmeye gerekçe sunulmamasıydı. Meslek etiğine sığmıyor bu” değerlendirmesinde bulundu.   ‘Sağlıklı koşullarda tedavi olmak çok ciddi bir sorun’   Cezaevlerinde sağlıklı koşullarda tedavi olmanın çok ciddi bir sorun haline geldiğinin altını çizen Doktor Pınar Saip ise, “Bu konuyla ilgili cezaevlerinde bize ciddi şikayetler gelmektedir. Bunu etik ve hukuk açısından değerlendirdiğimizde, insanlar hiç suçu olmadan da cezaevine düşebilirler. Bu bizim, ‘Tıbbi Evrensel Hakları Bildirgemizde’ de var. Buna göre hastalarımıza davranmak zorundayız” dedi. Hasta sevkleri yapılırken, neden sevk edildikleri ve hangi suçtan olduğunun yazıldığını söyleyen Pınar, “Maalesef bu da ötekileştirme ve ırkçılık gibi şeylere neden oluyor. Bizim bildirgelere göre hekimlik etiği açısından hastanın durumuna göre değerlendirmek gerekiyor. Bazı durumların tanısı zordur. Ama hekimlik uygulamasının, gerekli özenin gösterilip gösterilmediğini anlamak için çok daha geniş ve bağımsız bir kurul tarafından değerlendirilmesi gerekiyor. Buna göre bir demans teşhisinin konulması gerekiyor” ifadelerini kullandı.    ‘Bir an önce bağımsız kurullar oluşturulmalı’   Bağımsız bir sağlık kuruluşuna ihtiyaç olduğunu vurgulayan Pınar, “Bizim gibi bağımsız sağlık kuruluşları cezaevlerine gidip denetim yapamıyor. Gittiğimizde sadece cezaevi müdürleriyle görüşüyoruz. Bu yüzden cezaevinde kalan tutuklunun gerçekten ne yaşadığını, hangi koşullarda kaldığını öğrenmemiz mümkün olmuyor. Tüm hasta tutukluların bu tür uygulamalara maruz kalamaması içi bir an önce bağımsız kurulların oluşturulup tutukluların tedavisinde yer alması gerekiyor” çağrısını yaptı.   Alkışlarla sona erdi   “Aysel için adalet, kadınlar için adalet” sloganı ve alkışların ardından toplantı sona erdi.