‘6’ncı Yargı Paketi erkeklere ‘pişmanlık indirimi’ vadediyor’ 2022-04-15 09:03:31     Öznur Değer    ANKARA - ÇHD’li Avukat Ümran Hakverdi, 6’ıncı Yargı Paketi’nin kamuoyunu yatıştırmak için hazırlanan bir teklif olduğunu ve eril yargının sunduğu indirimler yerine “pişmanlık indiriminin” vaat edildiğini belirterek, “ Biz kendi milli şiddet yasamızı oluşturuyoruz bilinciyle hazırlanmış” dedi.    İstanbul Sözleşmesi’nin AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından 20 Mart 2021’de feshedilmesinin ardından, kadına yönelik şiddet ve kadın katliamlarında artış devam ediyor. Ajansımızın “Şiddet çetelesine” göre 2021 yılında 311 kadın katledilirken, 181 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Yargının cezasızlık politikasıyla ödüllendirdiği erkekler ise kadınlara yönelik şiddeti erkek iktidardan aldığı cesaretle en üst perdeden sürdürüyor. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi üzerine kadınlar sokağa dökülürken, AKP’nin kamuoyuna “müjde” olarak sunduğu 6’ncı Yargı Paketi şiddetle mücadele yerine kelime oyunlarıyla şiddetin uzun vadede kalıcılaşmasını getiriyor.    Meclis’e sunulan 6’ncı Yargı Paketi’ne ilişkin kadın örgütlerinin ve feminist hukukçuların tepkileri sürerken Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Ankara Kadın Komisyonu üyesi Ümran Hakverdi paketin içeriği ve kadınları nasıl etkileyeceğine dair değerlendirmelerde bulundu.    ‘Kadına karşı ‘milli yasamızı’ oluşturuyoruz bilinciyle hazırlandı’   İktidar tarafından hazırlanan yasa teklifinin kamuoyunu yatıştırmaktan öteye gitmediğini ifade eden Ümran, 6’ıncı Yargı Paketi’nin İstanbul Sözleşmesi’ne karşı “Biz kadına karşı kendi milli şiddet yasamızı oluşturuyoruz” bilinciyle hazırlandığını dile getirdi.  Söz konusu yasa teklifinin cezaların alt sınırlarının yükseltilmesi ve cezaların artmasından öteye gitmeyen bir teklif olduğunu vurgulayan Ümran, “Havaleyi ceza hukukuna atmış. Ama o mevcut yasalar dahi uygulanmazken, yine uygulanmayacağı çok belli olan birtakım yasaların getirilmesi kadına karşı şiddetle mücadele edildiği anlamına gelmiyor. Yasa teklifi hazırlanırken alanında uzmanlaşmış kadın örgütlerinden, barolardan görüş alınmadı. Cinsiyet eşitliğine dayanmayan bir yasa teklifinin uygulamadaki sorunları çözmesi mümkün değil” dedi.    ‘Öncelikle uygulamadaki sorunlar bilinmeli’   Yasa teklifi hazırlanırken, öncelikle uygulamadaki sorunların bilinmesi gerektiğine işaret eden Ümran, sorunların çözümünün araştırılması ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dayanan politikalarla bir teklif hazırlanması gerektiğini dile getirdi. İktidarın kadınların nafaka hakkını ellerinden almaya çalıştığını kaydeden Ümran, “Bir yandan hukuksuz bir şekilde İstanbul Sözleşmesi’nden çıkıyor bir yandan da ‘Biz kadına karşı mücadeleyle kendi milli yasamızla mücadele ediyoruz’ şeklinde bir bakışla bir yasa teklifi hazırlanıyor. Bunlar tutarlı değil. Bu yüzden de kadınların uygulamada görmüş olduğu sorunları çözebilecek güçte de değil” diye belirtti.          ‘Kamuoyunu yatıştırmak için yapıldı’   İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının hemen ardından İnsan Hakları Eylem Planı’nın yayınladığını ve İçişleri Bakanı’nın kadına yönelik şiddet verilerini açıkladığını anımsatan Ümran, bu kapsamda “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Komisyonu” oluşturulduğunu hatırlattı. Ümran, “Bu adımlar İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin ardından kamuoyunu yatıştırmak için yapıldı” diyerek İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin Danıştay’ın verdiği karara dikkat çekti. Ümran, “Danıştay görüşleri de kamuoyuna yansıyınca iktidar kendini aklama çabasıyla bir yargı paketi hazırladı. ‘Kadına karşı mücadele ediyoruz. Biz de kendi yasalarımızla mücadele peşindeyiz’ şeklinde bir görüşle paketi hazırladı. Aslında İstanbul Sözleşmesi’ne ikame olarak oluşturulmak istenen bir yasa teklifi” şeklinde konuştu.   ‘Şiddet karşısında nasıl önlemler alınması gerektiği yok’   Yasada “tanımlar” kısmının olmamasının dikkat çekici olduğunu belirten Ümran, kadına karşı şiddet tanımı yapılmadan derinlemesine bir tespit yapılamayacağına işaret etti. Ayrıca toplumsal cinsiyet eşitliği, farklı cinsiyet kimlikleri ve bunlarla mücadelede ne tür önlemler alınabileceğine dair de bir madde olmadığını sözlerine ekleyen Ümran, “En çok görmek istediğimiz, şüpheli kadın ölümlerine dair bir düzenleme yapılmasıydı. Ancak buna da yer verilmemiş. Kadına yönelik ‘sözde vaat’ şeklinde sunulan şeyler cezaların alt sınırlarının yükseltilmesi, kadına karşı birtakım suçların katalog suçlar içinde yer alması ve ısrarlı takibin bir suç başlığı olarak kanun kapsamına alınması. Erkeklere karşı da ‘cezaların miktarını artırıyoruz ve takdir indirim nedenlerini ortadan kaldırıyoruz’ şeklinde bir ceza politikası uygulanmış durumda” şeklinde konuştu.    ‘10 yıl ceza alan erkek 4 yıl kalıyor 3 yılı denetimli’   Ceza miktarının arttırılmasını “bir ceza miktarının 6 aydan 9 aya çıkarılmasının uygulamada hiçbir karşılığı yok” sözleriyle açıklayan Ümran, uygulamadaki sorunun ceza miktarları ya da TCK’daki düzenlemeler ile ilgili değil, hükmedilen ceza miktarlarının infaz edilmemesi ile ilgili olduğunu ifade etti. 10 yıl ceza alan bir failin cezaevinde yalnızca 4 yıl kaldığına dikkat çeken Ümran, “Bu 4 yılın da sadece bir yılını kapalı cezaevinde geçirdikten sonra denetimli serbestliğe tabi olarak dışarı çıkıyor. Bu cezanın 6 ya da 7 yıl olduğunu düşünürsek bir erkeğin aslında hiç cezaevine girmediğini görüyoruz. Yasa teklifi ceza hukukuna havale ediyor ama bunların infaz yasası kapsamında hiçbir karşılığı yok. Önemli olan cezaların artması değil, infaz yasasında bir değişikliğe gidilmesi” sözlerine yer verdi.      5 milyon erkeğe kim, nasıl eğitim verecek?   Yasa teklifinin  İçişleri Bakanlığı’nın yayınladığı “Kadına Karşı Şiddetle Mücadelede Faaliyet Planı” başlıklı genelgesine dayandırıldığını  söyleyen Ümran, bu genelgenin sorunlu düzenlemeler içerdiğini kaydetti. Ümran, “Bu genelgede 5 milyon erkeğe eğitim verileceği söyleniyor.  Söz konusu erkeklerin kimler olacağı, eğitimlerin ne olacağı, eğitimlerin kim tarafından verileceği belli değil. Eğitimler, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayanacak mı belli değil. Eğitimciler, bu görüşü benimsemiş, aslında uzman kadınlar mı olacak yoksa iktidar görüşüne yakın, iktidarın izin verdiği konuları anlatacak bir eğitimci mi olacak? Belli değil.  Genelgede, ‘Gizlilik kararlarını derhal vereceğiz’ şeklinde bir vaat var. Bu zaten mevcut yasayla koruma altına alınan, 6284 sayılı yasada var olan bir düzenleme. Mevcut yasadaki bir durumun yeni bir şeymiş gibi vadetmenin aslında sadece toplumu, kamuoyunu oyalamaktan ibaret olduğunu söyleyebiliriz” şeklinde konuştu.        ‘Kolluk personeli sığınma evlerinin adresini paylaşıyor’   Düzenlemede yer alan kadın konukevlerinin arttırılması hedefine değinen Ümran, bu tanımın da hatalı olduğunu söyledi. Kadın konukevinin yanlış bir tanımlama olduğunu kaydeden Ümran, “Kadın sığınma evi denilmesi gerekiyor. Kadınlar buraya konuk olarak gitmiyorlar. Uygulamadaki sorun sadece sayılarının artması değil, sığınma evleri kadınlara devam eden bir şikâyetinin olup olmadığını soruyor. Hiçbir yasal dayanağı yok, bunun kaldırılması lazım. Uygulamadaki diğer sorunlarda, kolluk personeli görevini kötüye kullanarak bazı sığınma evlerinin adresini paylaşıyor, sığınma evine yerleşmek isteyen kadınlara yeterince yardımcı olmuyor. Biz burada tek sorunun sığınma evlerinin artırılmaması olmadığını söyledik. Yine genelgenin 81 ile dağıtılacağından bahsediliyor ama zaten iktidar senede bir ya da birkaç defa böyle genelgeler yayınlıyor ve 81 ile gönderildiğini söylüyor. Burada önemi olan genelgenin 81 ile gönderilmesi değil, 81 ilde bu genelgelere ne kadar riayet edildiğidir. Uygulamada ne kadar hukuka uygun davranılıyor? Riayet edilmeyenlere yaptırım öngörülüyor mu? Önemli olan bunlar” diye belirtti.      ‘İyi hal’ indirimi yerine ‘pişmanlık’ indirimi!   Yasa teklifinde iyi hal ve takdir indirimi yerine “pişmanlık indirimi” şeklinde bir başlık getirildiğini ifade eden Ümran, failin pişmanlık indiriminden faydalanılabilmesi için “Ben öldürdüm ama pişmanım” demesinin yeterli olacağını belirtti. Bu indirimin mevcut iyi hal indiriminden, kravat, takım elbise indiriminden farksız olmayacağını dile getiren Ümran, “Takdiri indirim nedenlerinin suç bazında gerekirse tamamen kaldırılması, ya da takdir indirimleri bu kadar tartışılırken haksız tahrik indirimlerinin de tartışılmasını beklerdik. Örneğin ‘Aldattı, yatağına almadı, başkasına güldü’ gibi gerekçelerle erkekler haksız tahrik indiriminden faydalanıyorlar. Son zamanlarda Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Hatice Kaçmaz dosyasında vermiş olduğu kararda da gördük. ‘Duygusal çöküntü anlık hiddetle işlenmiş bir suç’ diyordu ve bu sebeple de alt sınırdan bir cezaya hükmedilmişti. Tek sorun takdir indirimi sebepleri değil, haksız tahrik indirimlerinin çerçevesinin tam olarak çizilmesi, metnin düzeltilmesi ve bunun uygulamada işlerlik kazanmasıydı” şeklinde konuştu.     Israrlı takip   Pakette yer alan “ısrarlı takip” düzenlemesine de dikkat çeken Ümran, ısrarlı takibin “Kişi huzur ve sükûnunu bozma” suçu üzerinden cezalandırma yoluna gidildiğini ifade etti. Ümran sözlerini şöyle sürdürdü: “Kişi huzur ve sükûnunu bozma suçunun üst sınırı dahi doğrudan denetimli serbestliğe tabi olan bir ceza gerektirdiği için bu konuda hüküm giyen hiçbir erkek cezaevine dahi girmiyor. Israrlı takipte de nitelikli haller bazında dahi üst sınır, 1 yıldan 3 yıla kadar belirlenmiş durumda. Bu da İnfaz yasası kapsamında erkeğin hiç cezaevine girmeyeceği anlamına geliyor. Israrlı takibi düzenlemişler ama şikayete tabi suçlar başlığı altında düzenlemişler. Re’sen araştırmaya tabi değil, kamu davasına dönüşmüyor, uzlaştırmaya tabi. Yine ısrarlı takibin elektronik ortamda işlenmesine dair hiçbir düzenleme yok. Dijital çağda yaşayan bir toplum olarak ısrarlı takip suçunun en çok dijital alanda işlendiğini biliyoruz. Israrlı takip suçunda kelime seçimleri dahi hatalı. Bir suçu ceza yasasına sokacaksak,  çerçevesinin net ve belirli olması lazım. Ama ısrarlı takip suçunda, ‘ciddi huzursuzluk veren’ tabiri, hakiminden savcısına, kolluğuna hatta sanık müdafine kadar farklı yorumlanacak bir tabir. Biz yasa tekliflerinde daha net, çerçevesi çizilmiş ve belirlenmiş bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu düşünüyoruz.”     ‘Kolluk personellerine karşı yaptırım öngörülmüyor’   Kadına yönelik şiddet yasası tartışılırken 6284’ün uygulanmasındaki sorunlara değinen Ümran, “Kolluk personellerine karşı yaptırım öngörülmüyor. KADES uygulaması güzel bir uygulamaydı ama biz uygulamada kolluk personelinin evi, kadını hatta erkeği arayarak, ‘Kadın gerçekten şiddete uğruyor mu?’ diye teyit ettiğini, karakoldan çıksa dahi gelmediğini gördük. Bu konuda şikayetler de sunduk ama bu şikayetlerin karşısında hiçbir yaptırım söz konusu olmadı. Yasanın uygulanabilirliğinin artırılması, yasaya riayet edilmeyenlere yaptırım uygulanması ve bununla birlikte kadına karşı şiddetle mücadele edilmesi lazım” dedi.   Katalog suçlar başlığı    Kadına yönelik işlenen suçların katalog suçlar arasında yer alacağına dair pakette yer alan düzenlemeye de vurgu yapan Ümran, “Katalog suçlar başlığı altında kadına karşı işlenen yaralama suçları ve beden ve ruh bakımından kendini savunamayacak kişilere karşı canavarca hisle işlenen suçlar sayılmış durumda. Bizim katalog suçlar dediğimiz şey, somut delilin varlığı halinde kuvvetli şüphe de varsa tutuklama gerektiren suçlar. Mevcut katalog suçlar arasında zaten kasten öldürme, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama, silahla yaralama zaten var. Yasa teklifinde sadece bunların ‘kadına karşı’ şeklinde bir ibare getirilmesinden ibaret bir yasa teklifi. Kasten öldürmenin önüne ‘kadına karşı’ şeklinde bir ibarenin getirilmesinin çok bir ehemmiyeti yok. Mevcut kasten öldürme suçunun delilleri derhal toplanırsa, soruşturması etkin yürütülürse, kovuşturması sürüncemede bırakılmazsa zaten mücadele edilmiş olacak" diye kaydetti.    ‘Kelime oyunlarına gerek yok’   Yasa teklifinde suça maruz kalan özneye ilişkin ‘kadına karşı’ denilmiş olmasının diğer farklı cinsiyet kimliklerinin dışlanması anlamına geldiğine işaret eden Ümran, “Yine eşe, boşanmış eşe ayrılık süresi dahilinde olan ‘eşe karşı’ bir düzenleme söz konusu. Bu da medeni hal ayrımına götürür. Bu şekilde kelime oyunlarına gerek kalmaksızın mevcut kasten öldürme katalog suçlar içinde yer alan kasten öldürme, yaralama suçları etkin soruşturulsa sorun kalmayacak” sözlerini kullandı.