Fatma ve Mehmet Öcalan: Önderliğin evi 4 Nisan’da herkese açık 2022-03-30 09:01:29     URFA - PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan ağırlaştırılmış tecride dikkat çeken kardeşleri Fatma ve Mehmet Öcalan “Sorunları çözecek kişi Önderliktir. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de çözülecek hiçbir sorun yoktur” dedi ve herkesi 4 Nisan’da Amara’ya çağırdı.   PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 73’üncü yaşı için doğduğu Amara’da hem ailesinin evinde hem de halklarda büyük bir heyecanın yanı sıra tecride ve komploya yönelik büyük bir öfke hakim. Uluslararası komployla 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkan, 15 Şubat 1999’da İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne konulan PKK Lideri Abdullah Öcalan 23 yıldır ağır tecrit koşullarında tutuluyor. Milyonların bu yıl Newroz alanından haykırdığı ve 4 Nisan’a taşıdığı  “Be serok jiyan nabê” sloganı halkların tek talebinin,  PKK Lideri’nin fiziki özgürlüğü olduğunu bir kez daha özetliyor.    PKK Lideri Abdullah Öcalan 4 Nisan 1949 yılında Urfa'nın Halfeti ilçesinde bulunan Ömerli (Amara) köyünde dünyaya gelir. Henüz çocuk yaşlarındayken arayış içerisinde olan Abdullah Öcalan, ilk isyanını ailesine yönelik yapar. Ailesine yaptığı isyan topluma ve gerici düzeyliğe yapılan bir isyandı. Sürekli arayış içerisinde olması onu “Kürdistan’ın işgal altında olduğu” fikrine götürür. 1972 yılında “Kürdistan Sömürgedir” teziyle Kürdistan'ı işgal edenlere karşı isyan başlatır. O günden bu yana başta Kürt halkı olmak üzere dünyanın her yerinde halklar  PKK Lideri Abdullah Öcalan’a “Serok” ve  “Önder” diye hitap ediyor.     Yaklaşık 20 yıldır halklar her yıl 4 Nisan’da Amara’ya giderek “Güneşe yolculuk” şiarıyla yürüyüş gerçekleştiriyor ve Abdullah Öcalan’ın doğum gününü kutluyor. Ancak son 6 yıldır devletin baskısı ve Amara’ya giden yolların kapatılması nedeniyle söz konusu eylem engelleniyor.    Komployla beraber 23 yıldır İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan tecrit politikası ağırlaştırılarak sürdürülüyor. Ailesi ve avukatları bir yıldır kendisinden hiçbir haber alamazken, görüş için ilgili makamlara yapılan başvurular da reddediliyor. Bu durum ailesini ve avukatlarını tedirgin ederken, kamuoyunun tepkisi giderek büyüyor.   4 Nisan’a sayılı günler kala PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kardeşleri Fatma ve Mehmet Öcalan,  ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.    ‘Sürekli kitap okuyordu’   Fatma, Abdullah Öcalan’ın çocukluğundan bahsederken, köydeki neredeyse tüm işleri beraber yaptıklarını ifade etti. Fatma, “Tarlaya ektiğimiz ekinleri beraber biçmeye gidiyorduk. Tarlaya ektiğimiz üzümler de vardı. Onları kesmeye de beraber gidiyorduk. Bütün işleri ayrı ayrı yapıyordu. Beraber ekin biçmeye gideceğimiz zaman bizden önce biçip eve döndüğünü görüyorduk. Çoğu zaman geceden tarlaya gidip ekinleri biçiyordu. Biz sabah tarlaya gittiğimizde ise çoğu ekinin biçilmiş olduğunu görerek eve dönüyorduk. Genelde boş zamanlarında evin arkasında oturup kitap okuyordu. Sürekli bizden önce dönüp kitap okuyacağını söylüyordu. Çoğu zaman vaktini bu şekilde geçiriyordu” dedi.   ‘Senin çocuğun bize ders veriyor’   Abdullah Öcalan’ın köyde yaşayan halkla da iletişimin iyi olduğunu söyleyen Fatma, “Çok sayıda arkadaşı vardı. İnsanları sevmekle birlikte çok içli dışlıydı. Arkadaşlarıyla çok vakit geçirirdi. Sürekli etrafında toplanırlardı. Annem ‘çocukları getirme neden bunları getiriyorsun’ derdi. O da ‘Onlar benim arkadaşım’ diyordu. Arkadaşlarıyla beraber Cibin köyünde olan okula gidip okuyordu. Çoğu zaman köyde öğretmen olmadığı için o çocuklara ders veriyordu. Babam bir gün Abdullah’ın derslerini öğrenmek için okuduğu okula gitti. Öğretmen de babama ‘okula gelmene gerek yok. Zaten senin çocuğun bize ders veriyor’ dedi.  Ondan sonra da Nizip’te okumaya gitti” diye anlattı.   ‘Hiç kimse beni engelleyemez diyordu’   “Abdullah kadınlara karşı çok hassastı” diyen Fatma, “Bize çok iyi davranıyordu. Hiçbir şekilde tartışma çıkarmıyordu. Çoğu zaman işler konusunda bize yardımcı oluyordu. Görüşe gittiğimde de bana ‘benim için kadınlar her daim erkeklerin önündedir’ diyordu. Sürekli Şeyh Sait gibi değerli insanlardan bahsediyordu. Kürtleri anlatıyordu. Hatta babam ona ‘sen yapamazsın peşine düşme diyordu’ ama o ‘hiç kimse beni engelleyemez ‘ diye karşılık veriyordu. Bu şekilde dediklerinin arkasından gitmeye başladı. Onun yapmış olduğu şeylerle biz de çok onurlandık” sözlerine yer verdi.   ‘Kürt halkına unutturmaya çalışıyorlar ama kimse unutmuyor’   Görüş için İmralı Adası’na gittiklerinde Abdullah Öcalan’ın kendilerine moral verdiğini belirten Fatma, “Sürekli köyü ve halkı soruyordu. Aynı zamanda ‘ben çoğu şeyi yaptım şimdi halkın da yapması gerekiyor’ diyordu” dedi.   6 yıla yakındır hiçbir şekilde Abdullah Öcalan’la görüşemediklerini de söyleyen Fatma, sözlerine şöyle devam etti: “Türkiye hükümeti görüşe gitmemize izin vermiyor. Öldü mü yoksa yaşıyor mu onu dahi bilmiyoruz. İletişime geçmek istiyoruz ama izin vermiyorlar. Newroz’ da binlerce halkı bir araya gelmesi gerçekten bizi de çok sevindirdi. 4 Nisan yaklaşıyor. Fakat hükümet halkın buraya gelmesine izin vermiyor. Halkın buraya gelmesi gerçekten bizi sevindiriyordu. Ama şimdi kimsenin gelmemesi için bütün köyü abluka altına alıyorlar. Bu şekilde Kürt halkını yıldırmaya çalışıyorlar. Aynı zamanda Kürt halkına unutturmaya çalışıyorlar. Ama kimse onu unutmuyor. Artık bırakılması gerekirken bırakılmıyor. Normal koşullarda tutulmasını istiyoruz. Kendisiyle iletişime geçmek istiyoruz.”   ‘Çocukların ezilmesine izin vermiyordu’   Abdullah Öcalan’ın çocukluk dönemini anlatan Mehmet ise konuşmasına ilk olarak şu sözlerle başlıyor: “Abdullah 1 yıl benden büyüktü. Uzun bir zaman beraberdik. Hayatının çoğu burada geçti. Ne çok zengin bir aileye mensuptuk ne de çok yoksul. Tarlalarımız vardı ve onlarla geçimimizi sağlıyorduk. 8 yaşlarında beraber bağ ve bahçeye gidiyorduk. Hayvanlarımız vardı. Onunla beraber hayvanları tarlaya götürüp bakıyorduk. Köyümüzde okul yoktu. Sadece Ermenilerin ve Türkmenlerin ağırlıkta olduğu Cibin köyünde okul vardı. Sabahları arkadaşlarıyla 1 saat uzaklıkta olan okula yürüyerek gidiyorlardı. Akşam geç saatlerde eve dönüyorlardı. Çocuklarla diyalogları çok iyi idi. Bazı çocuklar sürekli kavga ediyordu. O çocuklara da karşı çıkıyordu. Masum olan çocukların ezilmesine izin vermiyordu. Karne dönemi geldiğinde karnesinde sürekli pekiyi notu yazılıydı.”     ‘Sürekli bir arayış içerisindeydi’   Abdullah Öcalan’ın yaz aylarında köye gittiğini ve kuşları çok sevdiğini sözlerine ekleyen Mehmet, mısır tarlasında sürekli kuş tutmaya çalıştığını dile getirdi. Mehmet, “Sürekli arkadaşlarla beraber tarlalara gidiyorduk. Annemiz de ablalarımızı peşimizden gönderip nereye gittiğimizi öğrenmeye çalışıyordu. Annem sürekli ‘ateş gibi yerinde durmuyorlar’ diyordu. Annem ben ve Abdullah’a ‘siz hiç durmuyorsunuz, sizi odaya kapatacağım’ diyerek bizi odaya koyup kapıyı üzerimize kilitledi. Komşumuzun çocuğu vardı ve o gelip kapıyı açtı ancak o şekilde içeriden çıkabildik. Ama Abdullah sürekli bir arayış içerisindeydi. Derslerinin iyi olması ona yetmiyordu. Zamanının çoğunu gezerek geçiriyor, diğer yarısını ise kitap okumakla geçiriyordu. Tabi onun çocukluğuna dair bir şeyleri anlatmak kısa bir zamana sığmıyor” dedi.   ‘Okuduğum kitaplardan kaynaklı beni tutuklayabilirler’   Abdullah Öcalan’ın öğrenimini sürdürmek adına farklı şehirlerde okullara gittiğini de ifade eden Mehmet, “Daha sonra köydeki okulu bitirdikten sonra Ortaokula gitmek için Nizip’e gitti. Ortaokulu orada okudu. Bu öğrenimlerini bitirdikten sonra sınava girip Ankara’da Tapu ve Kadastro bölümünü kazandı. Bu şekilde Ankara’ya gitti. Okullar 15 gün tatil edildiği zaman okuldan geldi. O zaman ‘eğer yatakhanede arama yapılırsa beni alabilirler’ dedi. Annem ve babam nedenini sordu. O da ‘Okuduğum kitaplardan kaynaklı olabilir’ dedi. Abdullah tapu ve kadastro okulunu bitirdikten sonra geldi. 2 yıla yakın Diyarbakır’da memurluk yaptı. Ondan sonra tekrardan sınava girdi. İstanbul Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Bundan dolayı İstanbul’a gitti. Ondan sonra Ankara Siyasi Bilimler Fakültesi’ne geçiş yaptı. Geçiş yaptığı okul o dönemin koşullarına göre çok iyi bir üniversiteydi. O süreçte ben de Genelkurmay’da askerlik yaptığım için beni de ziyaret etmeye geliyordu” diyor.   ‘Onların kendi yasaları ve kanunları doğrultusunda yaptıkları şeyler doğru değildir’   1973 yılında idam edilen Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının döneminde Abdullah Öcalan’ın okulda çok aktif olduğunu belirten Mehmet, konuşmasını şu sözlerle sürdürüyor: Mahir Çayan’ın katledilmesi sonrası okulda boykot başlattıklarını ve kendilerinin yüksek ihtimalle tutuklanacağını söylemişti. Bunun üzerinden bir hafta geçmeden Önderlik tutuklandı. Mamak 12 No’lu cezaevine götürüldü. O sırada bana mektup gönderdi. Mektupta görüşüne gitmem için ne yapmam gerektiğini söylemişti. Ben de ondan sonra hemen görüşüne gittim. Beni bir saat boyunca bir odada beklettiler. Ve sonra beni arabaya bindirip Genelkurmay’a götürdüler ve orada bana ‘siyasi tutsakların görüşüne gittiğin için seni gözaltına alıp mahkemeye çıkaracağız’ dediler. Orada bana 10 gün boyunca disiplin cezası verdiler ve mahkemem de devam etti.   Önder tekrardan bana mektup yollayıp neden gelmediğimi sormuştu. Ben de beni mahkemeye verdiklerini söyleyerek gelmeme izin vermediklerini belirtim. O da ‘onların kendi yasaları ve kanunları doğrultusunda yaptıkları şeyler doğru değildir’ dedi. Tekrardan köye döndüğümde babam ‘bize ceza gelmiş’ dedi. Ceza da tapu ve kadastro işinde mecburu işini tamamlamadığı için gelmişti. O dönem de zaten Önderlik 6 ay cezaevinde kalmıştı. Mahkemeye çıkarıldıktan sonra ise serbest bırakılmıştı. Bu sorunu çözmek için avukatlar tutmuştuk ve o da Ankara’da kalmıştı. Önderlikle beraberliğimiz bu şekilde geçti.   Sadece 1999’da yakalandıktan sonra görebildik   Babam 1975’te vefat ettiğinde Önderlik vefat ettiğini bilmiyordu. Eruh köyünde olan bir köylü Ankara’ya gittiğinde ancak öğrenebilmişti. Öğrendikten son 3 arkadaşıyla beraber gelip 2 gün köyde kaldı. Bu süre içerisinde Gogan (Yukarıgöklü) ve Eruh (Ortayol) köylerinde muhtarın evinde toplantı yapmışlardı. Bu toplantıdan sonra gittiğinden beri ne bir daha memlekete döndü ne de köye bir daha geldi. Son olarak 1977 yılında Antep’te toprakların vekâletnamesini almak adına görüştük. O sırada Önderliğin peşinde oldukları için takip ediliyordu. Yemek yediğimiz restorandan çıkıp gitti. En son görüşmemiş bu oldu.  Uzun bir süre kendisini görmedik. Sadece 1999’da yakalandıktan sonra gördük.”   ‘Tecridin daha da üstünde uygulanan bir uygulama’   Tecridin giderek ağırlaştırıldığına dikkat çeken Mehmet, “ Bazen avukatlar gidebiliyordu. Tecridin bir nebze kırılması için biz de başvuru yapıyorduk ve kimi zaman görüşebiliyorduk. Fakat 2015’ten bu yana yürütülen bu uygulama artık tecrit değil. Tecridin daha da üstünde uygulanan bir uygulama. 2015’ten bu yana da sadece bir kez açık görüşe gidebildik. Ondan sonra sadece biri 25 dakika biri de 4 dakika olmak üzere iki telefon görüşmesi gerçekleştirebildik. 25 Mart’ta yapılan telefon görüşmesi ise yarıda kesildi. Telefon kesilmeden önce bana dediği şey ‘Avukatlarımın davayı devam etmesi yanıma gelmesi istiyorum’ dedi. Sosyal medya üzerinde yapılan kirli paylaşımlardan sonra ne olursa olsun oraya ulaşmaya çalışacağız dedim.”   ‘Mesele Kürtlük ve Kürt halkı’   Abdullah Öcalan’ın ailesiyle yaptığı son telefon görüşmesine de değinen Mehmet, “Medyada yapılan haberlere göre iki defa telefon görüşmesi yapıldığı söyleniyor. Ama son yapılan görüşme resmen kandırmacaydı. Bundan sonra İmralı Adası’nda ne yapılıyor? Orada 4 arkadaş var. Hala oradalar mı ya da değiller mi buna dair hiçbir haberimiz yok. Dünyada yer alan yasalara göre hiçbir yerde böyle bir uygulama yok. Önderlik Kürt halkının yanı sıra Ortadoğu, Türkiye ve Arap ülkelerinde önemli bir yere sahip. Hala da bu yerlerde kanlar dökülüyor. Bunun için İmralı kapısının heyetlere ve avukatlara biran önce açılması gerekiyor. Halkın tepkisini ortaya koyması gerekiyor. Mesele sadece Önderlik değil. Mesele Kürtlük ve Kürt halkıdır. Bunun için de her şeyi yasaklamışlar. Bunlar da kabul edilecek şeyler değildir” diye vurguladı.   ‘İmralı kapıları açılmalıdır’   Mehmet, uygulanan tecrit politikasının asıl temelinin Kürtlük ve demokrasi meselesi olduğunu da vurgulayarak, “Bizim bu konuda zaten Türkiye siyasi partilerine bir çağrımız yoktur. Çünkü onlar Kürt halkının nefes dahi almasını istemiyor. HDP zaten bu konuda üzerine düşeni yapıyor. İktidar ve muhalefet de sadece çıkarları doğrultusunda Kürtleri yok edip miraslarını birbirine bölüştürme peşindeler. Bunlar da ahlaki değerlere sığmayan şeylerdir. Sadece kör, sağır ve dilsizler. Bunlar doğru değil. Çağırımız şudur ki eğer dökülen bu kanların durdurulmasını istiyorlarsa İmralı kapıları açılsın. Çünkü bu sorunları çözecek kişi Önderliktir. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye’de çözülecek hiçbir sorun yoktur. Hepsi de bununla bağlantılıdır” diye ekledi. ‘4 Nisan’da kapımız herkese açıktır’   6 yıldır 4 Nisan kutlamalarının yapılmaması için yasaklandığını da ifade eden Mehmet, “4 Nisan’da Önderliğin evi herkese açıktır. 2004’ten 2015’e kadar Önderliği seven milyonlarca insan buraya geliyordu. Ve burada hiç kimsenin burnu dahi kanamadı. 2009’da devlet kutlamaların önünü kesti. Birecik ve Halfeti arasında Mustafa ve Mahsum şehit düştü. Keşke bu olay gerçekleşmeseydi. Ondan sonra 5 yıl boyunca yasaklamadılar. Yüzlerce insan bu eve geliyordu. Bunun için 4 Nisan’da Önderliğin doğum günü için kapılar herkese açık. Önderliğin misafirleri memleketine ve evine gelsin istiyoruz.”