Filiz Kerestecioğlu: İstanbul Sözleşmesi’nin yerini hiçbir yasa tutamaz 2022-03-29 09:04:31   Marta Sömek   İSTANBUL - AKP ve MHP'nin yeni kanun teklifine ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu, “İstanbul Sözleşmesi’nin yerini hiçbir değişiklik tutamaz. Yargıda toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ilişkin zihniyeti geliştiremediğiniz zaman cezalarla sonuç alamazsınız. Yapılması gereken şey KEFEK’in kendi ‘asli görevini’ yerine getirmesi” dedi.   AKP ve MHP ortaklığıyla hazırlanan “Kadına Karşı Şiddet ve Sağlıkta Şiddetle Mücadele Kapsamında Yapılması Öngörülen Değişiklikler Hakkında Kanun Teklifi” geçtiğimiz günlerde TBMM Başkanlığı'na sunuldu. 18 maddelik teklifte, kadına yönelik işlenen şiddet suçlarında cezai arttırımlara ve iyi hal indirimlerinde kimi kısıtlamalara gidiliyor. Teklif, TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nda (KEFEK) da görüşülerek benimsendi ama daha en başından teklif görüşülürken KEFEK’in “asli” değil de “tali komisyon” çalıştırılmasını kadınlar tepkiyle karşıladı.   Teklifin bugün Meclis’te Adalet Komisyonu’nda görüşülmesi bekleniyorken biz de  KEFEK’te yer alan ve teklife şerh de koyan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara Milletvekili Filiz Kerestecioğlu ile iktidarın kadına yönelik politikalarını ve yeni getirilen kanun teklifini konuştuk.   *Kadın hareketinin “Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu” ismini önerdiği fakat süreçte AKP’nin bu önerileri dikkate almadığı ve sonunda “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği” ismiyle  2009 yılında kurulan “Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu” daha başından ismin konulmasında bile AKP engeliyle karşılaşılmasıyla kurulmuş bir komisyon. Sözleşmenin kaldırılması sürecinde KEFEK’in tutumu ne oldu? KEFEK gerçekten görevini yapıyor mu?   Bizim yıllardır söylediğimiz şey bir Kadın Bakanlığının kurulması. Hatta Çocuk Bakanlığı kurulması konusunda da teklif verdim. Çünkü Kadın Bakanlığı sadece kadın cinayetleri açısından değil, kadın emeği, kadın yoksullaşması, bunun dışında hayatın her alanındaki ayrımcılık, toplumsal cinsiyet eşitsizliği, sadece kadınlara değil LGBTİ+’lara, cinsiyet kimliklerine yönelik de ayrımcılıkları içerebilecek şekilde çalışmalar yapabilirdi. Ama biz geçmişten bugüne Kadın Bakanlığı derken sonunda Aile Bakanlığı’na, Aile ve Sosyal Hizmetler Çalışma Bakanlığı’na ve üç yoğun işin bir araya getirilerek tek bakanlıkta toplanmasına ve ondan sonra bu işlemezliğin farkına vararak yine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na dönüşmesini yaşadık. AKP sürekli olarak kavramların içini boşaltmaya çalışıyor ve kendine göre kavramlar uydurmaya çalışıyor. Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu aslında komisyonun adı böyle olmalıydı ama onlar fırsat lafını koyarak kendileri bir şey uydurmuş oldular.   Gerçek niyet küçücük bir erkek grubunun oyunu alabilmekti   Bütün partilerin ortak kararıyla İstanbul Sözleşmesi’nin Uygulanması ve İzlenmesi Komisyonu’nu kurduk ve bir buçuk yıl boyunca çalıştık bu komisyonda. Bütün partilerden vekiller uyumlu çalıştılar. Türkiye’deki çok geniş kapsamlı alanlarda çalışanlar, barolar, kadın örgütleri, başka kurumlar, sağlık örgütleri, sendikalar, işçi örgütleri hepsi gelerek bu komisyonda sorunları ve çözüm önerilerini dile getirdiler. Bir buçuk yılın sonunda komisyon çalışmalarını tamamladık. Daha sonra rapor hazırlanacaktı, bunu da bir yıl salladılar. Komisyonun tek üyesiydim HDP adına. Bir yıl boyunca defalarca alt komisyonun raporunu ne zaman hazırlayacaklarını, şerhlerimizi ne zaman yazacağımızı, rapora ne zaman katkıda bulunabileceğimizi sordum. Hep oyalandı, hazırlanıyor dendi. Aslında gerçek niyet küçücük bir erkek grubunun sırf oyunu alabilmek için o manipülasyonla İstanbul Sözleşmesi’ne bir takım olumsuz ögeler atfederek bir gece Erdoğan’ın kararıyla Sözleşmeden çekilme kararı açıklandı.   Bu gerçekten Türkiye’nin çok ciddi bir kaybı çünkü Türkiye bu sözleşmeyi büyük bir sevinçle ve önemli bir şey yaptığını ifade ederek onaylamıştı. Sözleşmenin ilk imzacısı olmakla ve imzalandığı şehir olan İstanbul’un adını taşımasıyla övünüyordu. Bu neden çünkü kadın hareketi çok güçlü bir hareket, Türkiye’de sokaklardan, alanlardan hiç vazgeçmeyen bir hareket. AKP giderek aşağı doğru gidiyor, hem yoksulluk, hem ekonomik kriz, hem bütün alanlardaki ayrımcılıklar ve bütün protesto, toplantı, gösteri hakkını engelleme çabalarıyla bu da bunlardan biriydi. Nafakayla ilgili de aynı şey söz konusu, sanki sonsuza kadar bir nafaka varmış ve bunun değişmesi mümkün değilmiş gibi manipülasyonlar yaratılıyor. Kadınların nafaka hakkı da aynı nedenlerle gasp edilmeye çalışılıyor. Türkiye’de şu anda genel istatistiklere baktığınızda, ödenen nafaka ortalaması 500 lira bile değil ve kadınlar bunu tahsil edemiyorlar.   Yapmak istedikleri mücadeleyi kırmak   Yapmak istedikleri  şey aslında mücadeleyi, örgütlenmeyi kırmak, moral bozmak. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin olması gerektiğine inanmıyorlar, bunu geçmiş söylemlerinde de defalarca ifade ettiler; bugün de ‘hayır biz şiddeti önlemek istiyoruz’ diyorlar. Nitekim İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeden bir ay önce Samsun’da sokak ortasında bir kadının eski eşi tarafından çok ciddi bir şekilde şiddete uğraması bütün kamuoyunda ve Meclis’te infial yarattı. Bütün partilerin kararıyla Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi diye bir komisyon kuruldu. Biz Semra Güzel vekilimizle beraber bu komisyona da girdik ama sonradan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını meşrulaştırmasın diye komisyonu terk ettik. Çünkü İstanbul Sözleşmesi zaten topluma, kurumlara, devlete, iktidarlara her türlü sorumluluk ve yükümlülüğü getiriyor. Bu nedenle yeni bir komisyon kurulmasına gerek yok, komisyon göstermelik olmaktan öte bir şey değildi.   * KEFEK’in teklifi tali komisyon olarak görüşmesini nasıl yorumluyorsunuz?   TCK’da bir değişiklik yapılacağı zaman, oradaki maddeler hem Sağlık Komisyonu’nu, hem Adalet Komisyonu’nu, hem de Kadın Erkek Eşitliği Komisyonu’nu ilgilendiriyor. Bir karma komisyon olabilirdi, bu üç komisyon üyeleri ile her yönüyle ve hep birlikte tartışabilirdik ama bunu yapmadılar. KEFEK tali değil asli komisyon olmalıydı. Çünkü bu ‘ısrarlı takip’, ‘eziyet suçu’ gibi kadınlara yönelik suçları ilgilendiren bir değişiklik. Bu değişikliğin ‘asli komisyon’ olarak KEFEK’te detaylı konuşulması gerekiyordu.   Erkek yargı meselesi…   Mesele gerçekten kadına yönelik şiddeti önlemekse o zaman bütün komisyon üyelerinin detaylı olarak görüşlerinin alınması ve madde değişikliklerinin yapılması gerekiyordu. Bundan sonra da Adalet Komisyonu’na sunulması gerekiyordu. 26 Mart’ta muhalefet şerhimizi gönderdik ama yapılan şey göstermelik bir şey. İstanbul Sözleşmesi’nin yerini hiçbir değişiklik tutamaz, bir Türk Ceza Kanunu (TCK) değişikliği üç beş maddede bunu sağlayabilir mi, istediğiniz kadar cezaları arttırın. Bir de çok konuşulması gereken erkek yargı meselesi var, sadece yasalardaki değişiklikler değil, o yasaların nasıl uygulandığı meselesi var. Gülistan Doku kaç yıldır kayıp, bunun için baş şüpheli olarak görülen Zainal Abarakov ifadesi alındıktan sonra serbest bırakılıyor. Devlet sadece barajı boşaltıp Gülistan’ı orada arıyor, onun dışında gösterilen işaretlere bakmıyor. En son Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararı, Hatice Kaçmaz’ı bıçakla öldürme niyetiyle giden adama, ‘evlenme teklifini reddetmeseydi onuru kırılmaz ve öldürmezdi’ diyor. Bundan daha korkunç bir karar olamaz ve burası en üst, artık bir itiraz yeri olmayan bir mercii.   *Teklifte yer alan maddeleri nasıl görüyorsunuz? Bu değişiklikler erkek şiddetini önler mi?   Biz böyle bir yargıyla çevrilmiş durumdayız. Yargıda toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ilişkin zihniyeti geliştiremediğiniz zaman cezalarla sonuç alamazsınız. 2 yıl olan bir cezayı 6 ay yaparak, 6 ay olan bir ceza artırımı getirerek bir sonuç alamazsınız. TCK’nin bazı maddeleriyle ilgili, CMK’da ve sağlıkla ilgili konularda değişiklik yapılmasına dair kanun, birinci maddede deniyor ki toplumda hep ‘kravat, iyi hal indirimi’, mahkemedeki tavırları nedeniyle erkekler indirim alıyorlar ve biz bu indirimi kaldırıyoruz diyorlar. Mahkemedeki tavırları ve davranışları değil, gerçekten yaptığı işe yönelik pişmanlığı ve yargılamayı kolaylaştırıcı faaliyeti ve buna yönelik pişmanlığını ele alacağız. Hakimler kravat taktıkları için değil erkek oldukları, empati kurdukları için veriyorlardı iyi hal indirimlerini.   Yargı her şeyi yapabilirim diye düşünenlere müsaade ediyor   Şimdi de kravat takmak indirim sağlamayacak ama ‘pişmanım’ diyecek. Hangi kadın başvurduğunda ihmal veya kasıtla tedbir verilmediğinde, kadın öldürüldüğünde ya da yaralandığında hangi hakim bundan dolayı sorumlu tutuldu. Hangi kadın tazminat istediğinde, tazminatı kadın aldığında hakime rücu edildi, bütün bunlara baktığınızda bu madde hiçbir şeyi getirmiyor. Bunun dışında ‘ısrarlı takip’ var, 6284’te de olan ve uygulanması gereken bir suçtur. Fakat hiçbir şekilde böyle bir uygulama olmadı, bugüne kadar sadece Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyım olarak atanan Rektörü Naci İnci’ye uygulandı. Hiçbir kadına uygulanmadı bugüne kadar ‘ısrarlı takip’. ‘Eziyet suçu’ da aynı muameleye tabii, cezası 2 yıl 6 aya çıkartıyorlar. Ama o kadar fazla cezaevine girme, tutuklama derecesinin altında kalıyorlar ki, tutuklanmıyorlar. Tutuklanmadıkları zaman da ‘her şeyi yapabilirim’ diye düşünüyorlar ve yargı da buna müsaade ediyor.   Hepsi için ayrı ayrı önergeler verdik ve dedik ki kadınlara, cinsel kimliklere, çocuklara yönelik suçlarda hiçbir indirim, iyi hal uygulanamaz. Ayrıca ‘haksız tahrik’ nedeniyle de sürekli indirim uygulanıyor, yine kadınlara, cinsel kimliklere, çocuklara yönelik suçlarda ‘haksız tahrik’ indirimi uygulanamaz dedik. Yapılması gereken şey KEFEK’in kendi ‘asli görevini’ yerine getirmesi. Türkiye’de, kadın yoksulluğunda, cezaevlerinde neler oluyor, Aysel Tuğluk cezaevinde, ağır hasta kadın mahpuslar, gebe kadınlar, çocuklar var. Bunlarla ilgili en ufak bir çalışma yapmaz mı komisyon, adında kadın olan bir komisyonun bunlara bakmaması, kadın yoksulluğuna yüzünü dönüp bakmaması ve yeni teklifler hazırlamaması, sadece Meclis’e tepeden inme gelen şeylerde bir noktada müdahil olması bir komisyon işlevini asla yerine getirdiğini göstermez.   Kadın örgütlerinin müdahilliğinin kabul edilmesi gerek!   Sırf kadın olmasından veya toplumsal cinsiyet kimliğinden kaynaklı işlenen hiçbir suçta indirim uygulanamaz dedik. Boşanmalarda ya da başka konularda ‘uzlaşma’ getirmeye çalışıyorlar, bunu da aynı şekilde kadınlara yönelik suçlarda, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan konularda asla uzlaşma olmaz diye ekledik. Çünkü ‘ısrarlı takip’ suçunu ‘uzlaşmanın’ dışında bırakıyorlar ama bu yetmez. ‘Israrlı takip’in dışında kadına yönelik olan bu eşitsizliğe ve bundan kaynaklı olan bütün suçlarda ‘uzlaşma’nın dışında bırakılması lazım. Yaralama suçlarında ‘zorunlu müdafilik’ ile barolardan avukat ataması, barolar zaten bu işlevleri yerine getiriyorlar ama mahkemelerin sadece bu belirlenen suçlarda değil, yine toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı işlenmiş suçların hepsinde ‘zorunlu müdafilik’i esas tutması lazım, kadınlara müdafi atanması lazım barolardan mahkeme kararıyla. Kadın örgütleri yıllardır bu davalarda müdahil olmak isteriz ve müdahilliğimiz kabul edilmez. Kadın örgütleri bu alanda çalışan örgütler ve bazen kadın öldürülmüş oluyor, o davalarda özellikle kadın örgütlerinin de müdahilliğinin kabul edilmesi gerekir diye önerdik.   *İktidar İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasından sonra bazı kanunlarla birtakım “adımlar” atmaya başladı. Bunu bir seçim yatırımı olarak görüyor musunuz yoksa iktidarı bu adımları atmaya her geçen gün artan şiddet mi zorluyor? Yapılanlar sadece seçim yatırımı değil aynı zamanda yıllardır var olan bir bakış açısının sonucu. Ama yerine yapılmak istenen, birçoğu zaten yasalarda var olan ‘yenilikler’in nedeni hem şiddetin çok görünür bir şekilde artıyor olması, hem de günah çıkarmak. Herkesi aydınlığa çıkarabilecek olan İstanbul Sözleşmesi’nden çekilinmesi kendi tabanlarında, iktidara yakın olup da kadın çalışmaları yapan insanlar arasında da rahatsızlık yarattı. Şimdi bir anlamda günah çıkarmaya çalışıyorlar fakat sanki soruna bir çözüm üretecekmiş gibi sunulan bu değişiklikler AKP’nin sorunu görmezden gelme; halkı manipüle etme çabasından ibaret. Çünkü zaten siyaset yapma tarzları böyle, buna inananlar var ama biz inanmıyoruz. Ve kadınlar sonuna kadar İstanbul Sözleşmesi için verdikleri mücadelenin arkasında olmaya devam edecek. Nitekim, Danıştay savcıları tarafından sözleşmeden Cumhurbaşkanlığı kararı ile çekilmenin hukuka aykırı olduğu yönünde, İstanbul Sözleşmesi’nden ancak meclis kararı ile çekilmesinin mümkün olabileceği üzerine verilen önemli iki mütalaa var, bu bu umut verici bir şey, hala bunu diyen savcılar, hakimler var demek adına da umut verici. Biz kadınlar da bu mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz.