Kadınlardan ATK tepkisi: Bu raporları verenler de yargılanacak 2022-02-17 09:03:37     Dilan Babat    ANKARA -  İHD Ankara Şube Eşbaşkanı Sevil Turgut, ATK’nin kendisini mahkemelerin yerine koymadan Aysel Tuğluk hakkında bilimsel bir rapor hazırlaması gerektiğine dikkat çekerken, HDP Ankara İl Kadın Sözcüsü Zeyno Bayramoğlu ise, ATK’de bulunan doktorların Nazi kampında bulunan doktorlara benzediğini söyledi.   Kocaeli Kandıra 1 No’lu F Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutulan ve “demans” teşhisi konulan Kürt siyasetçi Aysel Tuğluk’un 1 Şubat 2022 tarihinde götürüldüğü Adli Tıp Kurumu (ATK), bir kez daha "cezaevinde kalabilir” raporu verdi.  Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara İl Kadın Meclisi Sözcüsü Zeyno Bayramoğlu ve İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şube Eşbaşkanı Sevil Turgut, hasta tutsaklar ve özelde Aysel Tuğluk’un durumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Düşman hukukunun ötesinde bir durum’   Aysel Tuğluk’un Kürt siyasi mücadelesinde ilk kadın eşbaşkan olmasının Türkiye siyasetinde kadınları bir adım öne taşıyan bir durum olduğunu söyleyen Zeyno, hayatının çoğunun saldırılarla geçmesine rağmen Aysel’in mücadelesinden asla vazgeçmediğini kaydetti. Zeyno, “Cezaevine girdiği zaman çok büyük şeyler yaşadı ve bizler bunun canlı tanıklarıyız. Aysel’in mücadele kimliği ve direngenliği iktidarı rahatsız ediyordu. Bu durumda iktidar mücadelesi ile baş edemediği birini şuan cezaevinde zayıf gördüğü yerde baskılamaya çalışıyor. İktidarın Aysel Tuğluk’a dönük yaklaşımlarını ‘düşman hukuku’ olarak görmüyorum. Düşman hukukunun bile belirli  kriterleri vardır ama bu durum çok öte bir şey. İktidar ve ATK’nin bu tavrı ‘zevk alma’ haline gelmiş  durumda. Bu ülkenin hala bir ‘anayasası ve hukuku’ var ve iktidar bunu uygulamak zorunda” dedi.    ‘Cezaevlerinden gelecek bir direnişi istemiyorlar’   Aysel Tuğluk şahsında kadınların hedef alındığını dile getiren Zeyno, sözlerine şöyle devam etti: “Kadınlar nerede dayanışıyorsa oraya hemen müdahale ediliyor. Aysel Tuğluk ve Kürt kadınları cezaevinde çok güçlü bir şekilde ayakta duruyor. Müthiş bir mücadele azmi ile bunca vahim duruma rağmen dik duruyorlar. İktidar güçsüz ve kadınların mücadelesi de bir o kadar güçsüzleştiriyor. Bundan kaynaklı iktidar bu güçsüzlüğünü cezaevlerine saldırıyla kapatmaya çalışıyor. Garibe Gezer’in öldürülmesi ve arkasında cezaevlerinde tabutların çıkması durumu özetler nitelikte. Kürt kadın mücadelesi büyük bir direnişle bugünlere geldi ve bu direnişin karşısında bir rahatsızlık ve zulümde geliyor. İktidar Kürt kadınlarından gelecek bir direnişi, hele hele cezaevinden gelmesini hiç istemiyor ve hemen ölümü dayatıyor”   ‘Bu raporları verenler de yargılanacak’   ATK’nin hasta tutsaklara dönük verdiği “cezaevinde kalabilir” raporlarına da değinen Zeyno,  “Bu kadar bilimden uzak ve taraflı olarak verilen bir raporu kabul etmiyoruz. Bu zamanlar geçecek ve bu iktidar değişecek ve yargılanması gerekenlerden biri de bu raporları verenler olacak. Biraz etik ve tıp bilgisi olan kimse Aysel Tuğluk’u cezaevine yeniden gönderemez. Ama iktidar, insanları bir taraftan donarak ölüme mahkum ediyor diğer taraftan da cezaevlerinde bırakarak öldürüyor. ATK ‘de bulunan doktorlar şuan Nazi kampındaki doktorlara benzemeye başladı” diye konuştu.   ‘O dönem sanatçılar hem devlet hem de cezaevleri ile görüşmüştü’   Cezaevlerinin tecrit mekanları olduğuna vurgu yapan Zeyno, dayanışmanın ve kampanyaların daha fazla büyümesi gerektiğini belirtti. “Daha çok sessimizi çıkarmalıyız, çünkü yüzlerce hasta tutsak var. Cezaevlerinde durum çok vahim ve cezaevlerine sahip çıkamayan bir ülke var” diyen Zeyno, 9 Aralık 2000 ölüm oruçlarında aralarında Orhan Pamuk, Yaşar Kemal, Zülfü Livaneli gibi sanatçıların kendilerine tarihsel bir misyon yüklediğini ve o süreçte hem iktidar hem de cezaevleri ile görüşmeler sağladıklarını hatırattı.    ‘Dayanışmak için illa açlık grevi eylemleri gerekmiyor’   Sanatçıların o süreçte tavır koyup kamuoyunu harekete geçirdiğine dikkat çeken Zeyno, şu anda aydın ve sanatçı olarak kabul gören kesimlerin de aynı tarihsel misyonu üstlenmesi gerektiğine işaret etti. Dayanışmak için illa açlık grevi eylemlerin olması gerekmediğine dikkat çeken Zeyno “Cezaevlerinde her gün işkence haberleri geliyor, tabutlar çıkıyor. 12 Eylül’den sonra cezaevlerini biliyoruz ve şuan yine aynı sürecin içerisindeyiz. Bu yalnız İHD’nin ve HDP’nin sorunu olmamalı. Cezaevleri herkesin sorunu olmak zorunda. Cezaevlerine sırtımızı döndüğümüzde yarın aynısını bizde dışarıda görüyoruz” şeklinde konuştu.   ‘Aysel şahsında evrensel hukuk kuralları çiğneniyor’   Cezaevlerinin uzun yıllardır her dönemin kanayan ve kapanmayan yarası olduğunu söyleyen Sevil ise, İHD’nin verilerine göre cezaevlerinde bin 600’den fazla hasta tutsağın olduğunu bunlardan 605’in ise “ağır hasta tutsak” olduğunu hatırlattı. Sevil, “Birçoğunun yaşı çok büyük, cezaevinde kalma koşulları mümkün değil. Aysel Tuğluk iyi bir insan hakları savunucusu, çok farklı bir yaşam yaşayabilmesi mümkünken o tercihini halkların özgür ve eşitlik mücadelesine adadı. Aysel Tuğluk, evrensel hukuk kuralları hiçe sayılarak tahliye edilmiyor. Aysel’in şahsında bir düşman hukuku uygulanıyor” dedi.    ‘ATK’ler özel mahkemeler gibi davranıyor’   Aysel Tuğluk şahsında Kürt kadınlarının cezalandırıldığına dikkat çeken Sevil, “Hak mücadelesi veren kadınlar tutsak durumdalar. Dava dosyalarına bakıldığında içeriği olmayan ve siyasi olmalarından kaynaklı hapiste tutuluyorlar. Hukuk işlemiş olsaydı bugün hiçbiri hapiste olmayacaktı. ATK’ler özel mahkemeler gibi davranıyor. Bilimsel rapor vermek zorundalar, ATK’de bulunan doktorların kendilerini mahkeme yerine koymayarak ona göre bir rapor hazırlanması gerekiyor. Bu ülke koşullarında ülkedeki STK’ların hak savunucuların ve kadın örgütlerin iktidar tarafından taleplerinin bir kıymeti yok.  Tamamen politik bakılıyor. Normal hukuk kuralları işletildiğinde Aysel Tuğluk’un şimdiye kadar dışarıda olması gerekiyor. Hak savunucuları olarak hasta tutsakların özgürlüklerini istemeye devam edeceğiz” diye belirtti.