Barodaki görevinden istifa eden Gizay Dulkadir: İşkenceler ifşa edilmeli 2022-02-12 09:07:50   Öznur Değer   ANKARA - Ankara TEM’de yaşanan işkenceye dair raporun Ankara Barosu tarafından sansürlenmesine tepki olarak 5 arkadaşıyla birlikte barodaki görevinden istifa eden Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Gizay Dulkadir, işkencenin sebebinin cezasızlık kültürü olduğunu vurgulayarak, işkencelerin ifşa edilmesi gerektiğinin altını çizdi.   Ülkede yaşanan siyasal, askeri, ekonomik, yönetim ve demokrasi krizi yaşamın her alanında her geçen gün kendini daha görünür kılıyor. Ülkedeki demokrasi ve hukuk sorunu beraberinde işkence ve hak ihlallerini de getiriyor. Gözaltı merkezleri ve cezaevleri işkence ve hak ihlallerinin merkezi haline bürünse de buna yönelik direniş de kendini sürdüyor. İşkence, insanlık dışı uygulama ve hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı kentlerin başında ise Ankara geliyor.   Ankara Barosu ihlallere imza atıyor   17 Ocak’ta Ankara merkezli yapılan bir operasyon kapsamında çok sayıda kişi gözaltına alınmış ve gözaltı sürecinde ağır işkencelere maruz kaldıkları kamuoyu gündemine oturmuştu. İşkenceye maruz kalan yurttaşların Ankara Barosu’na ulaşması ve maruz kaldıkları işkenceye dair başvuruda bulunması sonucunda Baro İnsan Hakları Merkezi bir grup avukatı görevlendirerek işkencenin yaşandığı belirtilen Ankara Terörle Mücadele (TEM) Şubesi'nde gözlem yaptı. Yapılan gözlem sonucunda hazırlanan raporun Ankara Barosu Yönetim Kurulu tarafından incelenmesi sonucunda rapor Ankara Barosu Başkanlığı imzasıyla “sansürlenerek” paylaşıldı. Raporun tamamının paylaşılmamasına tepki gösteren Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkanı Rıza Türmen, Merkezi Başkan Yardımcıları Gizay Dulkadir ile Sercan Aran ve Divan üyeleri Nadire Nurdoğan, Rümeysa Budak ve Deniz Can Aydın barodaki görevlerinden istifa etti.   İstifa eden isimler arasında yer alan Ankara Barosu İnsan Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Gizay Dulkadir, istifa sürecini anlatarak gözaltı merkezi ve cezaevlerinde artan işkencelere dikkat çekti.    Baro işkenceyi sansürledi   25 Ocak’ta Ankara Emniyeti TEM şubesinde işkence yaşandığına dair dijital medyadan çok sayıda paylaşım gerçekleştiğini ve baronun mailine de bu anlamda başvuru gönderildiğini ifade eden Gizay, bunun üzerine İnsan Hakları Merkezi Divanı olarak yönetim kuruluna iddiaların belirtildiği TEM şubede gözlem yapılması gerektiği yönünde başvurduklarını kaydetti. Bu şekilde baro merkez üyelerinden oluşan bir heyetin işkenceye maruz kaldıkları iddia edilenlerle görüşmek üzere TEM Şube’ye gittiklerini söyleyen Gizay, “Arkadaşlarımız bu insanların beyanlarını aldılar, tutanaklar tuttular. Biz de gözaltı sürecinin devam etmesi nedeniyle hızlı davranılması gerektiğini, ivedi şekilde net ve sert bir açıklama yapmak gerektiğini, 26 Ocak’ta hazır olan bu raporu da açıklamayla birlikte yayınlamanın faydalı olacağını, genel anlamda işkence ve kötü muameleyle mücadele prensipleri bakımından daha doğru olduğunu, gözaltı süreci devam ettiği için iddiaların son bulması açısından bunun fayda sağlayacağını söyledik. Baro Yönetimi ise kamuoyuna hazırladığımız açıklamayı sansürleyerek, içini boşaltarak yayınlama taraftarı oldu. Biz de İnsan Hakları Merkezi ve bu alanda çalışan avukatlar olarak, böyle bir açıklamanın merkez adına yapılmasını talihsiz bulduğumuzu ve doğru bulmadığımızı söyleyince de açıklama Ankara Barosu Başkanlığı imzasıyla yayınlandı. Raporu hiç yayınlamama kararı alındı. Rapor ve ekleriyle birlikte konuya dair Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulacağı söylendi” sözlerine yer verdi.   ‘Mevcut yönetimle mücadele vermek mümkün olmadı için istifa kararı aldık’   Baronun bu tavrını etkisiz bir tavır olarak bulduğunu ifade eden Gizay, Baro’nun suç duyurusunda bulunmaktan daha fazla imkanı olduğunu ve bu imkanlarını sonuna kadar zorlaması gerektiğini vurguladı. Baronun hak mücadelesi adına her yolu deneyip zorlaması gerektiğini dile getiren Gizay, “Mutlak yasak olan işkence ve kötü muamele iddiası karşısında bunu sonuna kadar götürmeli ve daha net bir duruş sergilemelidir. Biz de bu sürecin hem mevcut raporla alakalı olarak hem de bu rapora gelene kadar geçmişte yaşanan bazı sansürler, bazı taleplerin reddedilmesi, ayrımcılık olarak gördüğümüz bazı eylem ve söylemlerin son bulması, daha sağlıklı bir çalışma yürütebilmek ve son raporun yayınlanabilmesi adına yaklaşık 8-9 gün süren bir mücadele verdik. Ancak günün sonunda mevcut yönetimle bu mücadeleyi vermenin mümkün olmadığını gördüğümüz için istifa etme kararı aldık” şeklinde konuştu.   ‘Tepkimizi net ve tutarlı bir şekilde gösterdik’   Süreci şeffaf yürüttüklerinin altını çizen Gizay, ilkelerini, fikirlerini net bir şekilde ortaya koyduklarını belirtti. Bu durumu kamuoyuna da açıkladıklarını sözlerine ekleyen Gizay, “Tepkimizi de net ve tutarlı bir şekilde gösterdik. Kapalı kapılar ardından bir şeyler yapmayı çiğlik olarak görüyorum. Böyle bir sürecin içerisinde ne ben ne de arkadaşlarım olmaz. Tavrımızın da insan hakları mücadelesi adına doğru olduğunu düşünüyorum. Biz bireysel olarak bu alanda çalışan insanlardık. Bu nedenle bu merkezde görevlendirilmiştik. Bugüne kadar nasıl yaptıysak bundan sonra da bireysel olarak veya hak mücadelesinin başka bileşenleriyle mücadelemizi devam ettiririz” diye belirtti.   ‘İşkencenin sebebi cezasızlık kültürü’   Bir ülkede gözaltı merkezleri veya cezaevlerinde işkence ve kötü muamelenin devam ediyor olması ve önüne geçilmiyor olmasının nedenini “cezasızlık kültürü”ne bağlayan Gizay, “İşkence veya kötü muamelenin failleri yargı veya idare tarafından cezalandırılmayacaklarından emin oldukları müddetçe bu işlemleri yapmaya devam edeceklerdir. Cezasızlık kültürü nedeniyle hak ihlalleri son bulmuyor. İşkence ve kötü muamele de bunlardan biri. Cezasızlığın var olduğunu gören kamu görevlileri, buna tevessül edecek mahiyetteki kamu görevlilerinden bahsediyorum, bu cezasızlığı görenler de bu işi yapmaya devam edecektir. Cezasızlık kültürünün aşılması gerektiğini düşünüyorum. Aksi halde bir talimat gelip gelmemesi de çok önemli olmayacaktır diye düşünüyorum” dedi.   ‘En büyük problem hasta tutsaklar’   Gözaltı merkezlerinin yanı sıra cezaevlerinde de kötü muamele ve işkencelerin yaşandığına dikkat çeken Gizay, en büyük problemin “hasta tutsaklar” olduğunu dile getirdi. Bu noktada ciddi bir hak ihlali olduğunu kaydeden Gizay, “İdarenin infaz ertelemede ciddi bir direniş gösterdiğini görüyoruz. Cezaevlerinde yaşanan keyfi uygulamalar var. Silivri Cezaevinde askeri öğrencilerin maruz kaldığı ihlaller vardı yine Bünyan Cezaevi son süreçte gündemde. Cezaevlerinde ciddi iddialar var ve etkili soruşturma yürütülmüyor. Bunun sonucunda da ortaya çıkan bir cezasızlık kültürü var” ifadelerini kullandı.   ‘İşkenceler ifşa edilmeli’   İşkence, kötü muamele ve insanlık dışı muameleye maruz kalmış insanların bu süreci yaşadıktan sonraki ruh hallerini anlağını kaydeden Gizay, her insanın bir şekilde bunu ifşa etmesi gerektiğinin altını çizdi. Gizay sözlerini şöyle sonlandırdı: “Türkiye’de yaşanan, özellikle kadınlara uygulanan çıplak arama gerçeği ve bunun gündeme geldiği o süreçte ciddi bir eşiğin aşıldığını düşünüyorum. Toplumun her kesiminden her inançtan ve siyasal görüşten, her yaştan kadınlar açıkça çıplak arandıklarını, ne kadar insanlık dışı bir uygulamaya maruz kaldıklarını açıkça kamuoyuna deklare ettiler. O noktada çıplak arama açısından büyük bir farkındalık ve mücadele oluştu. Belki çok zor ama işkence, kötü muamele ve insanlık dışı, onur kırıcı herhangi bir muameleyi, maruz kalanların bir şekilde konuşması ve gerçeği ortaya koyması gerekiyor. İfşa kültürünü çok önemsiyoruz. Bunu bitirmeye yönelik bir hukuk anlayışının ülkede hakim olması gerekiyor. Etkili soruşturmalar yapılması ve bu insanların cezalandırılması gerekiyor.”