Av. Ruşen Seydaoğlu: Üniformalılar planlı bir şekilde bölgeye getiriliyor 2022-02-11 09:06:13   Şehriban Aslan   DİYARBAKIR - Avukat Ruşen Seydaoğlu, bölgede yürütülen özel savaş politikasına ve üniformalılar aracılığıyla kadınların hedef alınmasına dikkat çekerek, devletin üniformalıları planlı bir şekilde bölgeye getirdiğini vurguladı.    Bölge kentlerinde 1990’lı yıllardan bu yana kadına ve çocuğa dönük taciz, tecavüz ve katliam suçunu işleyen üniformalıların neredeyse hiçbiri cezalandırılmadı ya da ödül gibi cezalar verildi. Üniformalıların şiddetine karşı hiçbir baskıyı ve cezasızlığı kabul etmeyen ve örgütlülüğü büyüten kadınlara da geri adım attırmak için cezalar yağdırıldı ve yağdırılmaya da devam ediliyor.   Son süreçlerde yaşanan bazı üniformalı şiddetler:   *Gülistan doku’nun 2019 yılından bu yana kayıp olması ve failleri olarak isimleri geçen Zainal Abarakov ile polis olan üvey babası Engin Yücel hakkında etkin bir soruşturma yürütülmeyerek korunmaları,   *Siirt’te İpek Er’e tecavüz eden ve intihara sürükleyen fail uzman çavuş Musa Orhan’ın 10 yıl ceza alması ve tutuksuz yargılanması,   *1 Şubat’ta Bingöl’ün merkez Ulubağ Mahallesi'nde Merve A. (18) adındaki kadın yaşadığı evde şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi. İntihar ettiği ileri sürülen Merve’nin cenazesi otopsi işlemlerinin ardından merkeze bağlı Kuşburnu köyünde defnedildi. Merve’nin yaşamını yitirmesinden bu yana olaya dair herhangi bir gelişme yaşanmadı. Kaçtığı iddia edilen uzman çavuşla ilgili ise bir bilgiye ulaşılamaması,   * Yüksekova'da Sürmi İnce'nin katledilmesine ilişkin uzman çavuş Ali Dalgıran hakkında açılan davanın karar duruşmasında sanık hakkında mahkeme heyetinin “iyi hal” indirimi uygulayarak, 3 yıl 10 ay 20 gün ceza verilmesi,   *Batman’ın Beşiri ilçesinde Zeynep Sevim, evli olduğu erkek ve uzman çavuş olan kardeşi tarafından işkenceye ve tehdide maruz bırakıldı. Uzman çavuşun, Zeynep’in kaldığı evi basarak, “Biz buraya kan dökmeye geldik, devlet biziz” diyerek Zeynep’i ve ailesini tehdit etmesi,   * Şırnak’ın Cizre ilçesinde 8 Nisan’da polis Enes A., S.S. adlı kadına tecavüz etti. Polisler tarafından intihara sürüklendiğini anlatan S.S., şikâyetçi olduğunu ancak savcıdan doktoruna, polisine kadar herkesin olayın üstünün kapatması için çabalaması,   * Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 2013 yılında ailesi tarafından “kayıp” ihbarı yapılan ancak katledildiği ortaya çıkan Ayşe Çeçen’in (17) cenazesi 2019 yılında Kuzey ve Doğu Suriye’nin Qamişlo kentinde toprağa defnedilmiş şekilde bulunmuştu. Cenaze aile tarafından teşhis edildi. Başlatılan soruşturma kapsamında Ayşe’nin babası tarafından katledildiği ortaya çıkmıştı. Kızıltepe’de E.T. adında bir uzman çavuş tarafından tecavüze uğradıktan sonra sığınma evine gönderilen, ardından babası tarafından alınan Ayşe’nin aile tarafından katledildiği bilgisine ulaşılmıştı. Yapılan savunmaların ardından savcılık, sanıkların cezalandırılmasını isterken, mahkemenin delil yetersizliği iddiasıyla sanıkların beraatına karar vermesi.   Avukat Ruşen Seydaoğlu da bölgede yürütülen üniformalı şiddete ve özel savaş politikalarına ilişkin değerlendirmede bulundu.   ‘Üniformalılarla birlikte asimilasyon politikaları devreye konuluyor’   Ruşen, uzun zamandır özel savaş politikalarına karşı ele aldıkları üniformalı şiddet meselesinin tarihte ilk kez ve Kürt kadınların yaşadığı bir mesele olmadığını söyledi. Ruşen, “Sıcak ve soğuk savaşın yaşandığı dünya ülkelerinde de üniformalıların eliyle kadınlara yönelik şiddet biçimleriyle asimilasyon politikaları hayata geçirildi. Türkiye’de de 90’lı yıllardan bu yana bu pratiğin sürdürüldüğünü görüyoruz. Üniformalı şiddete bakarken sadece pozitif liberal hukuk çerçevesinde bakmamak gerekiyor. Çünkü salt delillerle yürütebilecek ve adaletin sağlanabilecek dosyalar değil bunların bir arka planı var. Aslında bu üniformalılar planlanıp buraya getiriliyor. Özellikle genç Kürt kadınları üzerinde bir politika yürütülüyor. Zaten savaşın getirdiği bir ruh hali var. Mücadeleden kopartılmaya çalışılan kadınlar var” dedi.   ‘Sivil ölümler gerçekleşiyor’   Üniformalıların sadece kolluk güçleri olarak düşünülmemesi gerektiğini kaydeden Ruşen, devletin bütün kurumları içerisindeki memurların ve o aklı sürdürmeye çalışanların farklı biçimlerde kadınların hayatına sirayet ettiklerini ifade etti. Ruşen, bahsedilen asimilasyon politikaları aracılığıyla kadınlara ve halka, kültüründen, mücadelesinden, dilinden en önemlisi de kadın kimliğinden uzaklaştırılmaya çalışılan yaşamların dayatıldığını söyledi.  Ruşen, “Bu savaş politikaları içinde zaman zaman kadınlar bu saldırılar karşısında aşk veya sevgi adına yanılabiliyor. Sonrasında sivil ölüm dediğimiz şey gerçekleşiyor. Dosyalara bakıldığında ise ısrarla, ‘rıza var mıydı’, ‘deliller nelerdir’, ‘hadi ATK’ye gönderelim bedeninde bir hasar oluşmuş mu oluşmamış mı’ gibi çok daha tali meseleler üzerinde duruluyor. Buna itiraz etmek lazım. Hukukun aslında bahsettiğimiz sosyolojik arka planını görerek kendini gerçekleştirmeye yönelmesi gerekiyor” sözlerine yer verdi.   ‘Her kadın devlet aklı yüzünden risk altında’   “Şunu da biliyoruz; daha önceki yargılamalarında da kadın tarihini, sosyolojik yapısını bilmeyen, salt hukuk eğitimi almış yargıçlar tarafından bu tip davaların görülüp karara bağlanmasının kendisi de bir problem” diyen Ruşen, şöyle devam etti: “Yani kadınların neden mücadele ettiğine dair çoğu yargıcın en ufak bir fikri yok. Haliyle bu birbirine zincirle bağlanan bütün bu olaylar kadınların yaşadığı dünyanın ayrımcılık ve eşitsizliği tam olarak idrak edememenin sonuçları olarak da ortaya çıkıyor. Bir tarafta liberal hukukun dayattığı yasalar var diğer tarafta da savaş gerçekliği var. Savaş gerçekliğinin yarattığı bir sosyoloji var. Bizler zaten savaşın kadın ve çocuklara ne yaptığını biliyoruz. Yaşanan bu durumun bir özel savaş politikası olduğunu biliyoruz. Biz bunu bir tarih okumasıyla beraber yürütmek durumundayız ve savunmalarımızda da bunu yansıtmak zorundayız. Çünkü kadınlar tüm geleneksel geri algılardan yaratılan bu sahte dünya içerisine girebiliyor. Üniformalıların onlar yönelimlerini sevgi sanabiliyor. Fakat Kürt kadın mücadelesinin ortaya koyduğu sevgi ve aşk sahiden de eşitlik, özgürlük mücadelesi yürütme ve bu ayrımcılığı ortadan kaybettirme üzerine gelişiyor. Bu da bizlerin birbiriyle kuracağı ilişki salt bir avukat olarak değil; mücadele eden birer aktivist müvekkillerimize, ailelerine taşıyan bir zihniyete bürünmemizle sağlayabileceğimizi düşünüyorum. Bu gücü büyütmemiz gibi bir zorunluluğumuz var çünkü bu örgütlü hayat içinde dayanışamadığımız her kadın şu an devlet aklı yüzünden risk altında.”     ‘Devlet her yeri kendisine göre dizayn ediyor’   “Devlet kendisini toplumun her hücresine kadar taşır” derken bunu sadece bir slogan olarak dile getirmediklerini kaydeden Ruşen, bununla bir gerçekliği ve hakikati ortaya koyduklarını belirtti. Bunu nasıl gördüklerine değinen Ruşen, devletin erkek eliyle kendini ailenin içine taşıdığını söyledi. Ruşen, “Devlet kendini aile içine taşıyor; gölgesi, sesi ve nefesi oluyor. Bu da kadını o alanlarda daraltıyor. Sokakları, kurumlarını buna göre dizayn ediyor haliyle yaşanılan şiddet karşısında sesini yükselten kadın örgütlerine, ‘sus sen bunun hakkında konuşamazsın. Biz devlet, aile, hanedan geleneğini sürdürüyoruz. Kol kırılır yen içinde kalır’ denilerek ceza uygulanmaya çalışılıyor. Çünkü devlet sokakların da sahibi olarak kendisini görüyor. Kadına tecavüz eden erkekte aslında devlet koruması altında olduğunu biliyor ve ona dair bir şey söylemek devletin zaafını ortaya çıkarıyor” ifadelerine yer verdi.   ‘Kadına dönük tecavüz ve şiddet politiktir’   Ruşen son olarak ise erkek-devlet aklıyla yapılan her şeyin politik olduğunu vurgulayan Ruşen son olarak şu sözleri kullandı: “Kadın cinayetleri, kadına dönük şiddet politiktir. Aslında kadın olmaktan kaynaklandığı için tüm bunlarla karşı karşıya olduğumuzu görmek gerekiyor. Bir toplum içerisinde iki cinsiyet arasında bir ayrım yapılıyor. Fakat bu ayrım sadece cinsiyetler sebebiyle de değil kadının taşıdığı değerler ve değiştirme gücü sebebiyle devreye konuluyor. Kadınların aile, ev, iş ve çevreleri içerisinde varlıklarının tamamı politiktir. Devlet aklı çok iyi biliyor ki kadının aklı üretim biçiminin kendisi politiktir ve buna karşı politika üretmek zorunda kalıyor. Bunu bir özel savaş politikası olarak sadece bugün değil bin yıllardır kadına dönük sürdürüyor. Biz bunların hepsinin birbiriyle ilintili kadının politikası ve devletin karşı politikası üzerinden bir özel politika olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.”