Deniz Poyraz’ın avukatı: Fail mahkemede arkasındaki güce mesaj verdi 2022-01-27 09:02:41   Melike Aydın   İZMİR - Deniz Poyraz’ı katleden Onur Gencer’in duruşma sürecinde göstermiş olduğu tavırla arkasındaki güçlere mesaj verdiğini belirten Deniz Poyraz davsı avukatlarından Türkan Aslan Ağaç, 29 Nisan’da görülecek duruşmaya da katılım çağrısı yaptı.   17 Haziran 2021 tarihinde Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Binası’na yönelik saldırıda Deniz Poyraz’ı katleden Onur Gencer hakkında görülen davanın ikinci celsesi 24 Ocak’ta Bayraklı Adliyesi’nde görüldü. Mahkeme sürecinde katliam faili Onur Gencer’in rahat tavırları ve salondakilere dönük tehditleri dikkat çekerken, ilk mahkemede avukatların etkin bir soruşturma yürütülmediği ve delillerin tamamının iddianame içine konmadığı yönündeki itirazları ikinci duruşmada da devam etti.    Deniz Poyraz davası avukatlarından Türkan Aslan Ağaç ile davanın gidişatını ve mahkemenin faile karşı tutumunu konuştuk.    “Dosyanın Şakran’a götürülmesi davanın kamuoyundan kaçırılması anlamına gelecekti.”   *29 Aralık 2021 tarihinde Deniz Poyraz’ı katleden Onur Gencer’in yargılanmasına başlandı. Öncelikle ilk duruşmada ne yaşandı? Neler talep edildi?    İlk duruşmada iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğu yönünde değerlendirmemizle yargılama süreci başladı. Yargılama sefahati esnasında 17 Haziran’dan hemen sonra yaşanan süreçte soruşturmanın yüzeysel yapıldığını, asıl bu olayın maddi boyutunun hakikatin ortaya çıkarılmasına hizmet etmeyen bir yaklaşımla, savcılığın ve kolluğun hareket ettiğini mahkemeye ayrıntılarıyla anlatmaya çalıştık. Sayısız miktarda delillerin toplanmaması, delillerin karartılması noktasında tespitlerimiz vardı. Uzun uzadıya bunları mahkemeyle paylaştık.   Özellikle konferans salonunda mahkemenin ilk kez duruşma yapıyor olması nedeniyle sanığın nereye getirileceği, müştekilerin nerede oturması gerektiği, sanığın da ona göre daha önlem alınarak salona alınması noktasında mahkeme heyetinin salonu bilmemesi nedeniyle sıkıntılar yaşadık. Sanığın oturduğu yer itibariyle ailenin önünden geçirilmiş olması nedeniyle, sanığın aileyi tahrik eden mimikler ve hareketleri sebebiyle gergin başladı ve kısmi olarak yargılama aksadı. Sanık sandalyesine oturduktan sonra da devam ediyor olma nedeniyle mahkeme heyetine önlem alması yönünde itirazda bulunduk. Sanık bu davranışı sürdürünce mahkemenin ara kısmında özellikle Deniz Poyraz’ın yakınlarına ettiği küfürle arbede yaşandı. Bu sebeple mahkeme 4 Ocak tarihinde mahkemenin Şakran Cezaevi’ne taşınması yönünde bir ara karar alacağını söyledi.   Şakran’a götürülmesi davanın kamuoyundan kaçırılmasıdır   Dosyanın Şakran’a götürülmesi davanın kamuoyundan kaçırılması anlamına gelecekti. Hazırlık yapmak için sürenin yetersizliği, dosyayı takip etmek için Türkiye’nin farklı noktalarından gelen yetkilendirmeyle 600 avukatı da düşününce, 4 Ocak tarihine ve Şakran’a dosyanın taşınmasına itiraz ettik.    İtirazımız haklı bulunarak, 24 Ocak tarihine ve 13’üncü Ağır Ceza’nın kullanılmasına karar verildi. Ancak 24 Ocak’taki duruşma öncesinde yine aynı salonun tahsis edildi. Dilekçe ile itiraz etti. Ama duruşmada Adalet Komisyonu Başkanı mahkemede kendisine ait başka bir duruşmanın görüşüleceği şeklinde yanıt vermiş. Bu nedenle 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde 2’nci duruşma görüldü.    “Bu saldırı toplumsal barışa yapılan saldırı, kaos ortamı yaratmaya yönelik bir saldırıdır. Bu saldırıda davaya katılan bütün kurumların zarar görme sıfatının olduğunu düşünüyorum.”   *Davayı takip etmek isteyen bir çok STÖ ve kadın örgütlerinin müdahillik talebi ‘zarar gören taraf olmadıkları’ gerekçesiyle reddedildi. Bunun amacı nedir? Nasıl yorumlanmalı?   Zarar görme kavramının çok geniş yorumlanması gerektiğine inanıyorum. Yargının bu konuda kötü karalarının tekrar edilmesini, referans alınmasını doğru bulmuyorum. Çünkü bu saldırı toplumsal barışa yapılan saldırı, kaos ortamı yaratmaya yönelik bir saldırıdır. Bu saldırıda davaya katılan bütün kurumların zarar görme sıfatının olduğunu düşünüyorum. Özellikle HDP’nin bileşeni olan partilerin mağdurluk sıfatı açısından bu davada asli unsur oldukları kanaatindeydim. Hukuk kurumları da aynı şekilde. Kadın cinayeti olduğu için de kadın kurumlarının müdahillik sıfatı olduğunu düşünüyorum.   *Mahkemede fail Onur Gencer’in yargılamasına avukatlar olarak müdahil olabildiniz mi? Soru sorabildiniz mi?    Özellikle sanık ağzından çıkan her kavramla başta aile olmak üzere, parti temsilcileri olmak üzere, hepimizin sinir uçlarıyla oynayan cümleler kurdu. Onun yarattığı o atmosferde sorma hakkımızı kullanamadık duruşma salonunda bir gerginliğin yaşanmasına yol açtı. O koşullarda sağlıklı sorma hakkımızı kullanamayacağımız için hakkımızı 29 Nisan’daki duruşmaya bıraktık. Mahkeme bir kısım tanığın dinlenmesine karar verdi. Dinlenen tanığın bir kısmı olay gününde iş merkezinde bulunanlardı. Dinlenmesi öngörülen bir kısım tanık ise bizim çapraz sorgu ile dinlenmesi gereken kişiler dosyadaki kritik kişiler. O kişiler sanığa doğrudan soru yöneltmeden onların ifadesine başvurulmasının maddi gerçekliğin ortaya çıkarılmasında olumsuz bir etken olacağını düşünerek mahkemeden o tanıkların dinlenmesinin de sanığa doğrudan soruların yöneltilmesinden sonra yapılmasını talep ettik. Mahkeme de sonraki duruşmaya bıraktı. Önümüzdeki celse sanığa doğrudan sorular sorulacak, duruşmaya gelecek tanıklara çapraz sorguyla soru sorulacak.   *Fail Onur Gencer bu katliamla ayrıca nefret suçu da işlemiş olmuyor mu? Neden nefret suçuna dair bir suçlama yok hakkında?   Nefret söylemleri ceza kanununda düzenlenmiş ama basit haliyle düzenlenmiş. TCK 82. Maddesi’nde kasten öldürme suçuna da ağırlaştırıcı bir unsur olarak dâhil edilmesi gerekiyor. Türkiye’de nefret suçları çok sık işlenmeye başladı. Ama tanımlama üzerinden bir soruşturma yapılıp ona göre iddianameler açılmıyor. Özellikle bu ırkçı nefret suçu noktasındaki işlemlerin tamamı bireysel suçlar olarak nitelendirilip tamamıyla üzeri örtülü noktadan genel hükümler üzerinden davalar açılıyor. Bu dosyada Deniz Poyraz’ın öldürülmesi ve HDP’ye saldırı dosyasında aynı mantıkla hareket edilmiş. Hem örgüt boyutu göz ardı edilmiş hem de bunun ırkçı nefret suçu olduğu kısmı da iddianamede yok. Yasa koyucuların da nefret suçunu ırkçı saiklerle işlenen suçları kasten öldürme suçunun unsurları arasına koymaları ve bu noktadan düzenleme yapmaları gerekir. Bu davada hem yasal düzenleme eksik hem de iddianamenin tanzim edilme şekli itibariyle siyasi cinayet olduğu göz ardı edildiği için iddianame bu boyutuyla da eksik.   Mahkeme, ses ve görüntü çözümlemesi yaptıktan sonra savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarına dair bir ara karar kurdu. Biz kendi açımızdan sanığın hedef gösterdiği, kişiler ve Deniz Poyraz’ın ailesine yönelik sözler sebebiyle suç duyurusunda bulunacağız. Mahkemenin de resen bu işlemi yapması gerekir.   “Sanığın dosyadaki adımlarını izlerseniz banka hareketlerinden, görev aldığı Suriye’ye gitmesi, HTS kayıtlarında ilişki içinde olduklarıyla profile bakın bunların hepsini takip edince örgütlü bir yapının içinde olduğu kesinlik kazanıyor.”   *iddianame adli bir olay gibi hazırlanmış. İddianameye dair neler söylenebilir? Tüm deliller iddianameye konulmadı. Bu deliller nelerdi?   Biz Türkiye gerçekliğinde buna benzer işlenen siyasi cinayetlerin devlet içinde suça bulaşan örgütlü yapılar tarafından bu profile sahip kişilerin de tetikçi olarak kullanıldığını biliyoruz. Sanık saldırıyı tek başına işlediğini söyledi. Hatta neredeyse 4-5 yaşında planladığını söyleyecek kadar kendini komik duruma düşürecek, kamuoyunu buna inanacak kadar bizleri de saf görüyor hali de kabul edilebilir bir durum değil. Kişinin duruşma salonundaki rahatlığı ağzından çıkan kelimler kendisine vaat edilen şeylerin çok büyük olduğunu gösteriyor. Kendisini ekonomik açıdan finanse edenlerin kimler olduğunu biliyoruz, kendisine lojistik destek sunan eğitenlerin olduğunu biliyoruz. Beyanlarından birinde ‘attığımı ıskalamam’ demişti. Suriye Minbiç’te sağlıkçı olarak görevlendirilmesine rağmen o görevini değil uzun namlulu silahları kullandığını, farklı bir eğitimden geçtiğini görürsünüz. Sanığın dosyadaki adımlarını izlerseniz banka hareketlerinden, görev aldığı Suriye’ye gitmesi, HTS kayıtlarında ilişki içinde olduklarıyla profile bakın bunların hepsini takip edince örgütlü bir yapının içinde olduğu kesinlik kazanıyor. Sadece bunun gün yüzüne çıkarılması sorunu var. Biz savcılıktan talepte bulunuruz. Bu talepleri layıkıyla yerine getirilmesi artık onların yapması gereken şey. Bunları ortaya çıkarma davayı yürüten bizler açısından mümkün değil. Bu devletin sorumluluğu. Hukuk devletine yaraşır şekilde yargılama araştırma topladığı delillerle mümkün. Olayın yaşandığı gün Devlet Bahçeli’nin yaptığı açıklamalarda bu işin tek başına yapılamayacağını söylüyor. Yani bu yapının içinde geçirmiş kişiler dahi sanığın örgütsel bir yapı ile yol aldığını bize göstermesi açısından önemli. Savcılık bu yolu takip etmiş olsaydı buna uygun şekilde araştırmalar yapardı. Biz elimizdeki sınırlı imkanlarla dahi sanığın örgütlü güce arkasına aldığını görmekteyiz.   Böyle olunca saldırının siyasi organize yanı araştırılmamış oldu. Dava tasarlayarak öldürmekten, konut dokunulmazlığından açılmış. Böyle olunca savcının örgüt ve organize olma kısmını iddianamenin dışında tutuğu için zaten ihtisas mahkemelerinde değil İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemelerine gelen bir dosya.   “Ek kararla babanın ve kız kardeşin soruşturmanın belli aşamasında şüpheli sıfatıyla dahil edildiği, kararın kendisinde görüyoruz. Şüpheli sıfatıyla dahil olmalarına rağmen, haklarında hiçbir araştırma yapılmamış.”   Sanık dışında şüpheli sıfatıyla kimse yok   İlk gün verdiğimiz dilekçelerde mobese kayıtlarının toplanması, kişinin HTS kayıtlarının getirilmesi yönünde tez elden taleplerimiz oldu. Arkasından 18 Haziran’da o anda toplanmış ve incelediğimiz evraklar üzerinden yaptığımız talepler var. 100’ü aşkın talepte bulunduk. Savcılık ilk etapta hem müracaat savcısını hem de terör suçlarına bakan savcıyı görevlendirdi. Müracaat savcısının görevi ertesi sabah sona erdi. Soruşturma dosyasının bırakıldığı yer savcılık kalemi. Terör suçları savcısını oldukça geniş yetkileri var. Savcının kolluğa verdiği ilk talimat 24 saatle sınırlı ve gözaltı sürecinde tutulması noktasında. Diğer talimatı ise bağlı bulunduğu yapının araştırılması noktasında. 20 saat içinde bir kişinin bağlantılarının ortaya çıkarılması için yeterli bir zaman dilimi değil. Gözaltı sürecinin 24 saatle sınırlandırılmış olması işin örgütsel tarafının olmadığını düşünen bir iradenin olduğunu gösterir. Olayın yaşandığı ilk gün İl Emniyet Müdürünün parti yetkilileriyle görüştüğünde bu olayın tekil olarak gerçekleşen bir olay olduğunu söylemesidir. Bunları bir araya getirdiğinizde zaten iradenin savcılığın ve soruşturma makamının olayı aydınlatma noktasında olmadığını görürsünüz. Sanığın o gün, bir gün önce konuştuğu kişileri, en az bir yıllık konuşma kayıtları, oradaki insanların isimleri ne kadar sıkılıkla görüştükler, meslekleri analizi şeması çıkarılır. O insanları da bu soruşturmaya sanık dışında şüpheli sıfatıyla dâhil edersiniz. Bu dosyada sanık dışında şüpheli sıfatında kimse yok.   Garip bir ek kararla babanın ve kız kardeşin soruşturmanın belli aşamasında şüpheli sıfatıyla dahil edildiği, kararın kendisinde görüyoruz. Şüpheli sıfatıyla dahil olmalarına rağmen, haklarında hiçbir araştırma yapılmamış. Ek kararda bunlar hakkında tasarlayarak öldürme suçuyla, silahlı terör örgütüne üye olmak suçundan ek takipsizlik kararı verilmiş. Sanık hakkında da silahlı terör örgütüne üye olmadığı noktasında bir ek takipsizlik kararı verilmiş. Eğer siz baba ile kız kardeşini davaya şüpheli sıfatıyla dâhil etmişseniz bu durumda onlara ilişkin geniş araştırma yaparsınız.   Sadece HTS kayıtları istenmiş o da belli bir zaman dilimiyle. Gözaltı sürecinde 20 saat tamamlanmış, tutuklanmış cezaevine gönderildikten sonra biz talepte bulunmuşuz. Analizler ona göre sınırlı yapılmış ama o insanlar da şüpheli sıfatıyla dahil edilmemiş. Bir katilin bir gün önce konuştuğu kişileri, sıkça görüştüğü kişileri, kız kardeşini şüpheli sıfatıyla gözaltına almıyorsanız dosyaya dahil etmiyorsanız, kendisini arayanları gözaltına almıyorsanız ya da telefonla yönlendirdiği kişiyi şüpheli sıfatıyla gözaltına almıyorsanız, o zaman siz hakikat aramak istemiyorsunuz. Örgütsel yapıyı zaten ortaya çıkarmak istemiyorsunuz anlamına gelir.   *Onur Gencer’in yargılandığı davanın 3’üncü duruşması 29 Nisan’da görülecek. Davaya dair bir çağrınız olur mu?   Dava ilk gününden itibaren güçlü şekilde sahiplenildi. Bu sahiplenmenin bütün duruşmalar açısından faydalı olduğunu düşünüyorum. Her ne kadar kağıt üzerinde hukuk devleti olduğumuz söylense de fiilen yasanın, Anayasa’nın rafa kaldırıldığı bir süreç yaşıyoruz. Bu nedenle de kamuoyu desteğinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. 29 Nisan’da da daha büyük bir destek ile herkesi davet etmek isterim.