'En zararlı ekonomik faaliyetler askeri harcamalardır' 2022-01-09 09:03:56     Melike Aydın    İZMİR - Ekonomik krizin nedenleri arasında ilk sırada yer alan silah teknolojisine ayrılan bütçeye dikkat çeken tarih bilimci ve yazar Ayşe Hür, bu bütçe ile elde edilen silahların ise Kürtlere, Alevilere dönük kullanıldığına dikkat çekti. Ayşe, bu duruma karşı örgütlenmenin önemini vurguladı.    Türkiye’de son yıllarda derinleşen ekonomik kriz, yurttaşları her geçen gün daha fazla etkilemeye devam ediyor. TL’nin değer kaybetmesiyle beraber temel ihtiyaçların bile alınamayacak duruma gelmesine yol açan artan fiyatlar ve üst üste yapılan zamlar yurttaşları nefes alamaz duruma getirdi.  Krizin nedenleri arasında gösterilen özel savaş politikaları kapsamında silah teknolojisine yapılan yatırımın sona ermesi halinde krizin de ortadan kalkacağı ise son dönemde getirilen çözüm önerilerinin başında yer alıyor.    Tarih bilimci ve yazar Ayşe Hür, savaş ve ekonomi üzerine ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.    ‘Devletler silahları kullanacak alanlar arıyor’   Savaş teknolojisini elinde tutan bazı ülkelerde ekonominin büyüdüğüne dair bir iddia söz konusu olduğunu dile getiren Ayşe, asıl meselenin ekonominin büyümesi değil, büyüyen ekonomiden kimlerin ne kadar pay alması olduğunu söyledi. Türkiye gibi ülkelerde ise emekçilerin aleyhine dönük bir pay edilme durumuna işaret eden Ayşe, “Ulus devletler, kendi halklarına yönelik saldırılar için gereken dayanakları bulamadıkları, en azından uluslararası normlar değerler sistemi içinde açıkça kendi halklarına saldıramadıkları durumlarda silahları kullanacak yeni alanlar arıyorlar. Bu alanlar bazen o ülkenin tarihsel açıdan hak iddia ettikleri topraklar, bazen o ülkenin iç düşman olarak tanımladığı halkların kardeşlerinin, soydaşlarının yaşadığı topraklar olabiliyor. Bazen tamamen uzak bir coğrafyada filler tepişirken arada biz de kendimize bir pay çıkarırız diye baktığı ülkeler olabiliyor” diye belirtti.    ‘Silah endüstrisi ve Silikon Vadisi birlikte çalışıyor’   Pentagon etrafında konuşlanan silah endüstrisiyle, Silikon Vadisi’nde konuşlanmış olan “Soft Power’ın” parçası olan bilgisayar, müzik ve moda gibi sektörlerin işbirliği içinde çalıştığını dile getiren Ayşe, “Bir ara bunların içinde çelişkilerin olduğunu ve Silikon Vadisi’nin Pentagon’a galip gelmesi ihtimali olduğunu düşünüyordum ama öyle olmadığını işbirliği içinde olduklarını görüyoruz. Birbirlerine bilgi aktarıyorlar, birbirlerini tamamlıyorlar. Biri yıkıyor, biri oraya mal satıyor. O doyuma uğrayınca tekrar silah endüstrisi işin içine giriyor. Henüz yeterince yıkmadıklarını düşünüyorum çünkü fark ettik ki doğayı, çevreyi, gezegenimizi koruyan bir yaklaşım içinde değiller. O konuda bir bilinç ortaya çıkmış değil. İklim sözleşmelerine giriyorlar çıkıyorlar, fonlara katılıyorlar çıkıyorlar. O bilinç ortaya çıktıktan sonra belki bu yıkım işine ara verip belki inşa işinden para kazanma yoluna gideceklerdir. Her halükarda sistem onlara hizmet ediyor” diye ifade etti.    Tekrar eden yıkım ve inşa   Yıkımın henüz tamamlanmadığını, bu yüzden de inşa dönemine de başlanmadığını vurgulayan Ayşe, “Yine onların işbirlikçisi, sermaye grupları pastadan pay alacak. Yine emekçiye pay olmayacak. İnşaat işçisi pay almayacak, inşaat şirketi kazanacak. Bu mekanizma çok tanıdık bir mekanizma. Ama sürekli tekrarlanıyor ve taraflar buluyor. Çünkü devletler,  toplumu o siyasetle nasıl formatlayacaklarını, nasıl ikna edecekleri konusunda çok tecrübeliler. ‘Şehitlik, vatan, millet, terör’ gibi birçok başlıkla bu alana akıtıyorlar” sözlerini kullandı.    ‘Silahlar Kürtlere ve Alevilere karşı kullanıldı’   Türkiye’de ise savaş sanayisini elinde tutanların çoğunlukla devlet ve devlet destekli özel girişimlerin kontrolünde olduğunu ifade eden Ayşe, silahların ise Kürtlere karşı kullanıldığına dikkat çekti. Uzun yıllar devletin başında askerlerin bulunduğunu, askerlerin istifa etmesinin ardından askeri zihniyette olanların sivil siyaseti elinde tuttuğunu vurgulayan Ayşe, “Sonra bölge müfettişleri, umum müfettişleri adı altında sıkıyönetimvari şekilde yönettiler. O yönetim sırasında kendi ülkesinin halkına Kürt, Alevi ya da Kızılbaş diye bomba attılar. Askeri baskı uyguladılar ve o kesimleri belli bir ölçüde kontrol altına aldıktan sonra silah göstererek korkutma üzerinden inşa ettiler” diye sözlerine devam etti.    Kürdistan coğrafyası askeri operasyon alanı haline geldi’    “Kürt meselesi” diye kodlanan siyaset içinde 1980’lerden 2000’lere kadar bölgede yoğun askeri harekâtın yürütüldüğünü anımsatan Ayşe, bu süre zarfında yaşananları şöyle özetledi: “Köyler dost ve düşman köyler diye ayrıldı, bir kısmı göçertildi bir kısmı imha edildi, öldürüldü. Müthiş bir askeri operasyon alanı olarak kullanıldı. Bu dönem bir şekilde hem uluslararası güçlerin etkisiyle hem de içerdeki demokratik kamuoyunun da baskısıyla yürütülemez olunca bu sefer silahlı güçler, Kürtlerin yaşadığı diğer coğrafyalara yöneldi.”   ‘Savaş siyasetinin halklara bir getirisi yok’   Türkiye’nin Efrîn, Kobanê ve Şengal’e yönelik saldırılarına da değinen Ayşe şu ifadeleri kullandı: “Oradaki zenginlikler Türkiye'ye getirilip satılıyor. Türk parası kullanılarak ekonomik hakimiyet yaratılmaya çalışılıyor. PTT, üniversite, kaymakam atanarak militarist güçler orada eski Osmanlı coğrafyasındaki hegemonyasının bir benzerini kurmaya çalışıyor. Bu siyasetin halklara bir getirisi olmadığını biliyoruz. Silah karın doyurmaz, ev yapmaz, çocuk okutmaz, öldürür, evi yıkar, toprağı verimsiz hale getirir, havayı kirletir, sesiyle çocuklarımızı delirtir, organlarımızı yok eder. Askeri harcamalar inanılmaz zararı olan ekonomik faaliyetlerdir.”    ‘Karşı durmak hepimizin görevi’   Türkiye’nin halkların aleyhine ve geleceğine yönelik militarist politikalarını sürdürdüğüne işaret eden Ayşe, “Ekstra bir şey demiyoruz,  ama denenmiş bir daha deneniyor. İki dünya savaşı görmüş bir ülke, Avrupa iki kez imha olmuş, bölgesel savaşlarla toplumlar mahvolmuş, şimdi belli belirsiz o yöne doğru akıp planlanıyor. Belki bir cihan harbi olmasa bile bölgesel savaşlar yoluyla dünyanın her yerini savaş alanına çevirerek askeri tekeller Pentagon çevreleri, onların işbirlikçileri, Türkiye’de veya Ortadoğu’daki uzantıları, dünyanın en azından bu bölgesi sürekli bir savaş alanı, sürekli silahtan kar etme alanı olarak görülüyor. Buna karşı durmak elbette hepimizin görevi” diye kaydetti.    ‘Örgütlenmek gerekiyor’   “Biraz yolumuz var. Pandemi biraz umutlarımızı artırmıştı, sistemin ayaklarının titrediğini düşünmüştük. Ama emperyalistlerin ondan da yararlanarak çıktığını düşünüyorum” diyen Ayşe, son olarak tüm bunlar karşısında örgütlenmenin gerekliliğini vurguladı.