Kobanê Davası’nda yargılanan Gülfer Akkaya: Demokrasi yargılanıyor 2021-12-28 09:05:23     Öznur Değer   ANKARA - Kobanê Davası’nda yargılananın HDP değil barış ve demokrasi isteyen herkes olduğunu vurgulayan yargılananlardan Gülfer Akkaya, “Ben bir Aleviyim, Kürdüm ve kadınım. Osmanlı’dan devralınan Türkiye Cumhuriyeti’nden bu yana kadın sorunu da Kürt sorunu da Alevi sorunu da çözülmedi” diyerek, yargılananın ‘demokrasi’ olduğunu vurguladı.   Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ile Selahattin Demirtaş ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) eski Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel’in aralarında bulunduğu 21’i tutuklu 108 isim hakkında açılan Kobanê Siyasi Soykırım Davası 8’nci duruşmasıyla Sincan Cezaevi Kampüsünde görülmeye devam ediyor.   Davada tutuksuz yargılanan ve 2014’de HDP Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi olan yazar Gülfer Akkaya davaya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.   ‘Siyasi kaygılarla açılmış bir dava’   Davanın bir kumpas davası olduğunu ve 6-8 Ekim Kobanê olaylarından yaklaşık 6 yıl sonra açıldığını ifade eden Gülfer, konu kapsamında 6 yıl önce birçok ismin savcılığa ifade verdiğini hatırlattı. Davanın siyasi bir dava olduğuna işaret eden Gülfer, “Hukuki kaygılardan ziyade siyasi kaygılarla açılmış bir dava. Bu dava 6-8 Ekim’de Türkiye’de neler olduğunu öğrenmek için açılan bir dava değil. Çünkü bu konuyla ilgili yapılması gereken araştırmalar yapılmadı ve HDP’nin Meclis’te verdiği araştırma önergeleri AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Ama 6 yıl sonra o dönemin HDP MYK’sı hedef gösterilerek dava açıldı. İddianamesi de hukuk eğitimi almış kişiler tarafından değil yine siyasi kişiler tarafından bizzat AKP ve MHP tarafından hazırlanmış. Bu iddianamenin ardından nasıl bir kapatma davası açılabilir diye planlanmış” sözlerine yer verildi.   ‘Bu dava 108 kişiye mi açılmış MYK’ye mi açılmış?’   “Bu dava 108 kişiye mi açılmış MYK’ye mi açılmış?” diye soran Gülfer, iddianamenin de kopyala-yapıştır ibarelerle hazırlandığını belirtti. Gülfer, davanın HDP’den intikam alma davası olduğunun altını çizerek, “Başta hukuki olmak üzere diğer tüm açılardan birçok sorunu içinde barındırıyor. HDP çoğulcu, birbirinden farklı ama eşit yaşamak isteyen siyasal ve toplumsal kesimlerin bir arada olduğu bir amaç. Bu dava, Türkiye’de böyle bir ortamın yaratılmasını, insanların barış içinde, birlikte, eşit ve özgürce yaşamak istediği bir idealin, fikrin kendisini kendi politikaları açısından zararlı gören bir siyasi fikrin açmış olduğu bir kumpas davası” diye belirtti.   ‘Seçime doğru hukuk araçsallaşıyor’   Gülfer, davanın HDP ile iktidarın birlikte yürüttüğü çözüm sürecine de açılmış bir dava olduğuna dikkat çekerek, başka bir zeminde hesaplaşmanın olduğu bir dava olduğunu söyledi. Bu davanın 7 Haziran 2015 seçimlerinde AKP’nin aldığı yenilgiyle de bir bağlantısı olduğunu ifade eden Gülfer, “HDP’nin Türkiye toplumuna önerdiği siyasal biçimin toplum tarafından kabul görmesi ile HDP’nin oylarının yükselmesi ve buna ters olarak da AKP’nin oylarının düşmesi sonucunda gerçekleşen ‘iktidarı kaybetme korkusu’ davaya zemin sundu. O süreçten sonra da ülkede çok kötü şeyler yaşanmaya başlandı. Bombalar patlamaya başladı. Çok sayıda insan yaşamını yitirdi. Kobanê Davası HDP Kapatma Davasına bir zemin oldu. Yine birkaç gün önce HDP MYK’sına 24 Nisan’da yaptıkları açıklamada kullandıkları, ‘Ermeni Soykırımı’ ifadesi için fezleke hazırlandı ve Adalet Bakanlığı’ndan dava açılması için izin isteniyor. Tüm bunlar önümüzde bir seçim süreci olduğunu ve seçime doğru giderken iktidarın hukuku aracı olarak kullanmaktan geri durmadığını bize gösteriyor” ifadelerini kullandı.   ‘Yargılananlar şahsında korku iklimi yaratılmak isteniyor’   Davada yer alan çok sayıda insanın Türkiye ve dünya kamuoyunun yakından tanıdığı isimlerden oluştuğunu söyleyen Gülfer, bu isimlerin demokratik alanda siyaset yapan ve çeşitli alanlarda mücadele yürüten insanlar olduğunu vurguladı. Bu isimler şahsında bir tehdit ve korku ikliminin yaratılmaya çalışıldığını sözlerine ekleyen Gülfer, “Yargılandığımız dava bir Türkiye davasıdır. Çünkü Türkiye meselelerinin de içinde yer aldığı, Türkiyeli siyasetçilerin yer aldığı, Meclisin üçüncü büyük siyasi partisinin bir şekilde denetlenmeye, kontrol altına alınmaya çalışıldığı bir siyasi dava. Bununla birlikte yandaş, siyaset yapmayanları da korkutan, tepede duran bir kılıcın olduğunu göstermeye çalışan bir dava. Buna demokrasi isteyen tüm çevrelerin kulak kabartması gerekmekte” şeklinde konuştu.     ‘Ben bir Aleviyim, Kürdüm ve kadınım’   Mahkemedeki heyet değişikliğine de dikkat çeken Gülfer, asıl dava yöneticilerinin heyet üyeleri olmadığını hakim ve savcıların da baskı altında olduğunu dile getirdi. Davada yargılananların savunmalarına değinen Gülfer, yargılanan siyasetçilerin her bir mimiğinin bile bir mesaj içerdiğini ifade etti. Gülfer, “Siz mesaj verme derdinde olmasanız da orada söyledikleriniz bir mesaja dönüşür. Ben de savunmamda kendimi anlattım. Çünkü o mahkemede beni de yargılıyorlar. Türkiye’de yaşarken nelerle karşılaştığımı anlatmaya çalıştım. Ben bir Aleviyim, Kürdüm ve kadınım. Bunlardan bahsettim ve bahsettiğim şeyler Türkiye’de Cumhuriyet’in kuruluşunun temelinde sorun olarak duran ve bugüne kadar çözülemeyen temel başlıklar. Osmanlı’dan devralınan Türkiye Cumhuriyeti’nden bu yana kadın sorunu da Kürt sorunu da Alevi sorunu da çözülmedi, emek sorunu da çözülmedi. Ben de bunları hem kendi hayatımdan hem Cumhuriyetin yüzyıllık ömründen hem de verdiğimiz mücadeleler çerçevesinde anlatmaya çalıştım. Hakiki bir şeyden bahsettim, olmayan bir şeyden bahsetmedim. İktidarın kendine muhalif olan çevreleri engellenmeye çalıştığını, siyaset yapmak isteyen aktivistlerin de ne tür bedeller ödeyerek buralara kadar geldiğini anlatmak istedim” dedi.   ‘Bu dava sadece HDP’ye açılmış bir dava değil’   Bir Kürt, kadın, Alevi ve emekçi olarak varlığını sürdüreceğini aktaran Gülfer, bunların engellenemez şeyler olduğunun altını çizdi. Şimdiye kadar yaptıklarını yapmaya devam edeceğini söyleyen Gülfer sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdiye kadar olan kısım neyse bundan sonraki kısım da öyle gider. Birdenbire sermaye sınıfına ait olup, erkek cinsine geçip, Türkleşip, Sünni olamayacağıma göre ben bugün kimliklerim ve sınıfsal aidiyetlerimle aynı yerde durduğum için temel insan hakları konusundaki mücadelem de devam edeceği için burada duruyorum. Bu dava sadece HDP’ye ya da içinde yer alan 108 kişiye açılmış bir dava değil. Bu dava bu toplumun yan yana gelmesinin, farklı siyasal talepleri olan kesimlerin birlikte taleplerini yan yana getirip güçlendirerek ortak bir yerden ifade etmesinin engellenmeye çalışıldığı bir dava. Barışı isteyenlerin, doğa katliamına karşı duranların, kadınların eşit ve özgürlüğü için mücadele verenlerin, hayvanlar için mücadele verenlerin, Kürt ve Alevilerin eşit yurttaşlığı için mücadele verenlerin yana yana gelip daha güçlü bir şekilde mücadele vermelerinin önüne geçilmeye alışıldığı bir hamledir. Bunun için yan yana gelişlerin daha güçlendirilmesi gerekir. Bu dava, demokratik bir Türkiye’nin inşa edilmesi için önemli. Onun için kamuoyunun davayla daha çok ilgilenmesi lazım.”