CİSST Koordinatörü: Cezaevlerindeki ölümler tecridin sonucu 2021-12-25 09:03:00   İSTANBUL - Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerinin, yaşanan ölümlere neden olduğunu ifade eden CİSST Koordinatörü Jiyan Ay, “Yoğun baskı, kısıtlama, hak ihlalleri ile cezaevlerinde artan bir tecrit söz konusu. Ölümlerin gerçekleşmesi bu baskıların sonucudur” değerlendirmesinde bulundu.   Türkiye ve bölge cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri her geçen gün derinleşiyor. Yine Adli Tıp Kurumunun (ATK) bağımsız karar vermemesi tedaviye erişemeyen birçok tutsağın yaşamını yitirmesine sebep oluyor. Cezaevlerinde hayata geçirilen tecrit rejimine karşı aileler, “Adalet Nöbetleri”ne devam ederken, son bir ay içerisinde tedavisi engellenen ve cezaevinde kalamaz durumda olmasına rağmen tahliye edilmeyen 5’i ağır hasta tutsak olmak üzere toplamda 7 kişi cezaevinde yaşamını yitirdi. Yaşamını yitiren kişilerin otopsi işlemlerine avukatların alınmaması ve cenazelerin ailelerden kaçırılmaya çalışılması bu ölümlerin tesadüf olmadığına işaret ediyor.    ‘Çeşitli gerekçelerle tedavi hakkı engelleniyor’   Son süreçte tutsaklara dönük hayata geçirilen konsepti ve yaşananları değerlendiren Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) Koordinatörü Jiyan Ay, pandemiyle birlikte cezaevlerinde ölümlerin arttığını ve son bir ayda da cezaevinde 7 kişinin yaşamını yitirdiğini ifade etti. Jiyan, tutsakların hastaneye sevklerinin de çeşitli gerekçelerle durdurulduğunu belirterek, “Hastaneye sevklerin durdurulması sistematik hale döndü. Mahpuslar tedavi haklarına herhangi bir şekilde erişemiyorlar. Ring aracının olmaması, doktorun bulunmaması gibi gerekçelerle tedaviler engelleniyor. Ağır hasta mahpuslar için düzenli bir tedavinin uygulanması gerekiyor. Kişilerin tedavi edilmemesi ölüme neden oluyor. Kanun içerisinde 16. Madde. Bu maddede hastane heyeti ya da Adli Tıp Kurumu bu kişi sağlık koşulları sebebiyle cezaevinde kalamıyor diye rapor hazırlarsa infaz ertelemeye gidilir ve kişi iyileştikten sonra cezasını tamamlayabileceği yer almakta ama var olan sistemin kullanılmaması söz konusu. Mandela Kurallarında da kişinin hangi şartlarda cezaevlerinde tutulması nasıl tedavi edilmesi gerektiği yer alıyor, bunlar referans alınabilir” dedi.   ‘Sorunları söylemek yetmiyor’   ATK raporlarının devletin belirlediği hastanelerden alındığında geçerli olduğunu, devletin geçerli kabul etmediği hastaneden alınan “cezaevinde kalamaz” raporunun bir anlam taşımadığını belirten Jiyan, “Geçen yıllar içerisinde ATK cezaevinde kalamaz demesine rağmen cezaevinde tutulan durumu ağırlaştıktan sonra tahliye edilmesinin ardından sonra yaşamını yitiren mahpuslar oldu. Bu konuda büyük bir hak ihlali var. Sorunları söylemek yetmiyor. Sorunun gerçek anlamda ortaya konulup ona göre çözüm bulunması gerekiyor” ifadelerini kullandı.   ‘Cezaevi sorunun üstünü örtmek için elinden geleni yapar’   Cezaevlerinde uzun süredir sistematik hale gelen hak engelinin tutsaklara ceza içerisinde cezalandırma yöntemi olarak kullanıldığını ifade eden Jiyan, aynı zamanda cezaevlerinde kapasitesinin üstünde 30 bin tutsağın bulunduğuna dikkat çekti. Jiyan, “Kişi hapishaneye girerken sağlık koşulları gayet iyi bir durumda iken beş yıl içerisinde bir sürü sağlık sorunu ile karşı karşıya geliyor. Cezaevlerinin koşullarının iyileştirilmesi için gözlem yapan sivil toplum kuruluşlarının cezaevlerine gidip gözlem yapabilmesinin yollarının açılması gerekiyor. Yaptığımız başvurular, ceza ve izleme kurulları tarafının verdiği raporlarla sonuçlanıyor. Onlarda cezaevi müdürüne soruyor o da ‘herhangi bir sorun yok’ diyor ona göre cevap veriyor. Elbette cezaevi müdürü ‘sorun yok’ diye söyler. Sorunun kaynağı orasıysa sorunun üstünü örtmek için ellerinden geleni yapar” diye belirtti.   ‘Yaşam hakkı ihlali söz konusu’   Hangi suçtan olursa olsun cezaevinde bulunan kişilerin can güvenliğinin devlet tarafından sağlanması gerektiğini ve bunların kanunlar tarafından güvence altına alındığının altını çizen Jiyan, şöyle devam etti: “Türkiye’de Anayasa’nın 17’nci Maddesi Avrupa insan Hakları Sözleşmesi’nin 2’inci maddesi gereğince kişilerin yaşam haklarının kanunlar kapsamında da yasal olarak korunması gerektiği söyleniyor. Burada kanuna ve uluslararası sözleşmelere aykırı bir durum söz konusu. Cezaevlerinde yaşanan ölümler yaşam hakkı ihlalinin olduğunu gösteriyor. Yoğun baskı, kısıtlama, hak ihlalleri ile cezaevlerinde artan bir tecrit söz konusu. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almayan mahpuslar da herhangi bir şey gerekçe gösterilmeden hücrelerde tutuluyor. Ölümlerin gerçekleşmesi bu baskıların sonucudur. Garibe Gezer’in yazdıklarında da bunları görebiliyoruz.”   ‘Eylemsellik olmasın diye ölüm nedenleri gizli tutuluyor’   Avukatların ATK’de gerçekleştirilen otopsi işlemine dahil olma haklarının olduğunu belirten Jiyan, “Otopsi raporlarının avukatlara verilmemesinin birçok nedeni olabilir. Aile ile ölüm nedenine dair bilgiler ne kadar paylaşıldı bunun da tartışılması gerekiyor. Bilgi alması gereken birinci kişi aile sonuçta. Aile ne kadar bilgi aldı ki avukat da alsın. Birçok ölüm gerçekleşti cezaevlerinde ve bu yankı uyandırdı toplum içerisinde. Ne kadar az sayıda insan bu kişilerin neden öldüğünü bilirse kamuoyu içerisinde daha az eylemsellik olabilir diye düşünülüyor. Bu yüzden ölüm nedenleri gizli tutuluyor olabilir. Ayrıca avukatların sadece otopside yer almaları engellenmiyor aynı zamanda hapishanelere gidip yaşanan hak ihlallerinin gözlemleme raporlamaları da engelleniyor. Bu zaten yaşanan bir durumdu ama son zamanlarda artık kamuoyu da duydu bu yaşananları” sözleri ile son süreçte cezaevlerinde yaşanan ölümlere dikkat çekti.   ‘Cenazelerin kaçırılması insan haklarına aykırı’   Cenazelerin ailelerden kaçırılmasına da değinen Jiyan, bunun insan haklarına aykırı olduğunu ifade ederek, “Cenazeler üzerinden aileye, topluma farklı mesajlar verilmeye çalışılıyor olabilir. Bunlar süreci daha zorlaştıran durumlar” diye ekledi.