‘Kürdistan’da özel savaş politikalarıyla üniformalı failler korunuyor’ 2021-12-11 09:08:47   İSTANBUL - Kadın katliamları ve bölgedeki özel savaş politikalarına ilişkin ajansımıza konuşan siyasetçi ve feminist kadınlar, üniformalıların işlediği suçların yargı eli ile örtündüğünü, kollandığını belirterek, aynı yargının mücadele eden kadınları, hasta tutsakları tahliye etmeyerek tecridi arttırdığı değerlendirmesinde bulundu. Kadınlar tüm bu baskılar karşısında çıkarılan her sesin mücadeleyi kazandırdığını vurguladı.    Kürt illerinde özel savaş politikaları arasında çocuk ve kadınların asker ile polisler tarafından tacize, tecavüze uğraması yer alırken, son zamanlarda fuhuş ve uyuşturucuya sürüklenen gençler ile kadınlara ilişkin haberler de artmış durumda. Batman’ın Beşiri ilçesinde yaşayan ve geçtiğimiz yıl intihara sürüklendikten sonra tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitiren 18 yaşındaki İpek Er’in uzman çavuş Musa Orhan tarafından Siirt'te tecavüze uğradığı ortaya çıkmıştı. Yine geçtiğimiz hafta Van’da görev yapan uzman çavuş Talip K.’nin iki çocuğa tecavüz ettiği öğrenilmişti. Öte yandan kadın katliamları da “hız kesmeden” artış gösteriyor. Neredeyse her gün bir kadın katlediliyor. İstanbul Sözleşmesi’nin de yürürlükten kaldırılmasının ardından failler erkek yargının cezasızlık politikaları ile adeta “ödüllendiriliyor”.   Siyasetçi ve feminist kadınlar, bölgedeki özel savaş politikaları, her geçen gün artan kadın katliamları, yargının işlememesi, faillerin korunması ve kadınların tüm saldırılara karşı sürdürdükleri mücadelelere ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.   ‘Erkekleri suça teşvik eden bir mekanizma söz konusu’   Özellikle kadınlara yönelik suçlarda devletin ve koruma mekanizmalarının ciddi bir teşvik etme hali olduğunu vurgulayan HDP Sözcüsü ve Mardin Milletvekili Ebru Günay, “Kadınlara yönelik suçları cezasız bırakan, erkekleri bu konuda suça teşvik eden bir mekanizma söz konusu artık” dedi. Ebru, “Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmeyle beraber ve yine pandemi gerekçesiyle cezaevleri boşaltılırken siyasi mahpusların tutuklu kalıp, kadına yönelik suç işleyen tecavüzcülerin, katillerin serbest bırakılmasıyla beraber kadına yönelik suçlarda bir teşvik hali daha da somutlaştı” diye belirtti. Geçmişten günümüze dek erkek egemen ve erkek devletin kadına yönelik suçu teşvik ettiğinin altını çizen Ebru, son dönemlerde bunun daha açık, aleni ve gizlenmeye ihtiyaç duyulmadan yapıldığını aktardı.   ‘Direnen bir kadın yapısı var’   Gelişen ve güçlenen kadın gücünden kaygı duyan bir erkek aklının var olduğunun altını çizen Ebru, “Özellikle Kürdistan’a geldiğimizde Kürt illerinde kadınların daha güçlü bir kadın mücadele sürecinin olması, bütün baskı politikalarına rağmen çok kesintisiz ve etkili bir kadın mücadelesi yürütüyor olmasına karşı devletin, iktidarın ya da erkeklerin duyduğu bir öfke hali var, bunun bir yansıması söz konusu oluyor” ifadelerini kullandı. Kadınların güçlenmesi, birlikte ve yan yana durmasının Türkiye toplumunda birçok şeyin değiştirileceği anlamına geldiğini belirten Ebru, pandemi sürecinde dahi iktidarın bütün baskı politikalarına karşı sokakta direnen bir kadın yapısı olduğuna dikkat çekti.   ‘Katiller korunuyor, teşvik ediliyor’   Ebru, her alanda çok aktif bir şekilde dayanışma ile mücadele eden bir kadın gerçeğinin olduğunu vurguladı ve bu durumun da erkek-devlet aklını rahatsız etmeye başladığını kaydetti. Ebru, devamında şöyle konuştu: “Bunun karşısı olarak da kadınlara yönelik saldırıların daha da belirginleştiği, katillerin korunduğu, teşvik edildiği, cezasızlık politikasının çok daha keskin bir şekilde uygulandığı bir süreci ifade ediyor. Türkiye’de bir erkek, ‘Ben güçsüz olduğu için o kadını seçtim, öldürdüm’ diyebiliyorsa bu devletin yürüttüğü politikayla çok doğru orantılıdır. Çünkü bu hükümetin sözcüleri, yetkilileri vakıflarda tecavüzler söz konusu olduğunda bunu ‘Bir kereyle ne olur’ deyip meşru ve doğal gören, aslında koruyan bir yapıya sahipler. İki zihniyet arasında hiçbir fark yok, bu zihniyet şimdi de mücadele eden kadınlara yönelik böylesi bir politikayı yönetiyor.”   ‘Kadınlar sayesinde Musa Orhan yargılandı’   Kadınların dayanışması sonucunda Batman’da uzman çavuş Musa Orhan tarafından intihara sürüklenen İpek Er’in dosyasında failin “yargı” sürecinin başladığının altını çizen Ebru, ayrıca Musa Orhan’ın cezasızlık politikasının da en somut örneklerinden biri olduğunu sözlerine ekledi. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun da fail Musa Orhan’ı koruyan cümleler sarf ettiğini anımsatan Ebru, “Tutuklanmaması ve aksine çok pişkin bir şekilde sosyal medya üzerinden İpek Er dosyasıyla dayanışan kadınlara yönelik açtığı ceza davaları ve şikayetçi olma hali aslında erkek pişkinliğinin en somut halini gösteriyor. Kadınların yargılama sürecini başlattığı süreçteki dayanışma, tecavüzcü Musa Orhan’ın yakalanması ve ceza alması sürecini birlikte omuz omuza ördüğümüz bir süreçtir. Çünkü kadınların mücadelesi yargı sürecini başlattı, ona ceza aldırdı” yorumunu yaptı.   ‘Birlikte dayanışarak güçlüyüz!’   Erkek yargının birçok faili koruduğu gibi Musa Orhan’ı da koruduğunu paylaşan Ebru, “Erkek yargı, hakkında yakalama kararı çıkarmadı ceza verdi sadece, şunu da biliyoruz kadın mücadelesi, kadın aktivistleri söz konusu olduğunda da anında tutuklama kararı verip, yakalama kararı çıkartan ve çok üst düzey sınırdan cezalar veren bir erkek yargı aklı da var” diye konuştu. Kadınların birlikte dayanışarak güçlendiklerinin altını çizen Ebru, şu mesajı verdi: “Türkiye’nin her yerinden ve kesiminden kadınların bir arada bir tecavüzcünün tutuklanması ve ceza alması için yürüttüğü aktif mücadele süreci bundan sonrası için de bizim temel mücadele hattının ruhunu ifade ediyor. Biz birlikte dayanışarak güçlüyüz.”   ‘Erkek şiddeti münferit değil’   Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Konferans Hazırlık Komisyonu üyesi Benazir Coşkun ise “Devlet ile erkeğin tam anlamıyla bütünleştiğini görüyoruz” dedi. Patriarkanın tüm unsurlarıyla kendisini ortaya çıkardığını ifade eden Benazir, “Tüm bu süreçte bütün kurgunun erkekleri korumak ve dizginlenen, denetlenebilen yeni kadın yaratımı üzerinden kurgulandığını düşünüyoruz” diye konuştu. Benazir ayrıca kadınları pek çok alandan çekmek için erkek-devlet şiddetinin de ciddi bir şekilde uygulandığının altını çizdi. Benazir, konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Ne erkek şiddeti münferit ve tesadüfi olarak uygulanıyor, ne de onun devletle kurduğu ilişki ve devletin özellikle yargısıyla da birlikte kurduğu pek çok ilişki tesadüfi olarak ilerliyor.”   Kadınlara yönelik topyekün bir saldırı ve savaş halinin var olduğunu dile getiren Benazir, erkek şiddetinin kadın kırımına vardığını paylaştı. İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlükten kaldırılması ve kürtaj yasağı tartışmaları ile başlayan süreçleri “kadınların haklarına el koymak” şeklinde yorumlayan Benazir, “Biz 6284’ün de tartışma içerisinde olduğunu ve özellikle LGBTİ+’ları ilgilendiren maddelerinin tamamen feshedilerek belki yeniden AKP-MHP eliyle yeni bir yasanın yayılacağının da Meclis kulislerinde ciddi bir biçimde konuşulduğunu biliyoruz” dedi.   ‘Tecrit bütün kadınlara yayılarak devam ediyor!’   “Devlet erkekle o kadar bütün ki, erkeğe verdiği her cezayı kendisine vermiş sayıyor” diyen Benazir, özellikle mücadele yürüten Kürt ve trans kadınlara yönelik bu durumun daha da şiddetlendiğini, tecridin  bütün kadınlara  yönelik yayılarak devam ettiğini vurguladı. Benazir şu değerlendirmelerde bulundu: “Artık bir geleceği, yaşamı olmayan İpek Er hiç düşünülmeden, Musa Orhan’a geleceği düşünülerek ‘adı üstünde’ 10 yıl ceza verildi. Aynı biçimde Kürt kadın ve feminist mücadele yürüttüğü için Ayşe Gökkan’a 30 yıl gibi ciddi bir ceza verildi, Leyla Güven’e 22 yıl hapis cezası verilmişti, rehin alınmıştı kadın arkadaşlarımız. Ekstra 5 yıl daha hapis cezası verildi Leyla Güven’e, yine 51 kadına hapishanede halay çektikleri gerekçesiyle tekrardan ardı ardına bir biçimiyle cezalar yağıyor. Bütün bu sistem son 6 yılda katmerlendi ama kadın kurtuluş mücadelesinin Türkiye-Kürdistan feminist hareketinin bunlara tabii ki de çok ciddi cevapları var. Hem Türkiye’de hem de dünyanın birçok noktasında bu saldırılara karşı kadınların da direnişi devam ediyor.”   ‘Mücadelemiz karşılık buluyor’   Hem yaşamsal hem de kadın olarak eşit ve özgür bir biçimde yaşamak için mücadele vermekten başka bir çare olmadığını kaydeden Benazir, tüm saldırılar karşısında kadın kurtuluş mücadelesinin temel ilkelerinin kadınlar olarak çok ciddi bir biçimde sahiplenildiğini dile getirdi. Mücadelelerinin karşılık bulduğunun altını çizen Benazir, “Her eve bir feminizm’ sloganının aslında bu süreçte karşılık bulduğunu ve gerçekleştiğini de görüyoruz. Bizim açımızdan sadece haklarımıza değil, tablo ölümümüze varana kadar çok ciddi bir saldırı ama karşısında mücadelemizin de karşılık bulduğu bir gerçeklik de var” mesajını verdi.   ‘Yargı erkekleri koruyan bir araç olarak kullanılıyor’   Kadınların Kurtuluşu üyesi Yeşim Tükel de erkek-devletin bütün aygıtları ve araçlarıyla kadınlara topyekün bir saldırı ve savaş açmış durumda olduğunu hatırlattı. Yeşim, aynı hafta içerisinde Çilem Doğan’a kendisini fuhşa zorlayan ve şiddet uygulayan eskiden evli olduğu erkeği özsavunmasını kullanarak öldürdüğü için hapis cezası verilmesini, 1 Mayıs Mahallesi’nde bir kadını kaçıran, cinsel şiddet uygulayan erkeğin tüm delillere rağmen bir gece gözaltında tutularak serbest bırakılmasını örnek verdi. Yeşim ayrıca tüm bu saldırılar karşısında mücadeleyle kazandıkları haklarının ellerinden alınmasının da somut bir örnek olduğunu belirterek, “Yargıyı aslında hem kadınları cezalandıran, sokaktan çekmeye çalışan ve erkekleri koruyan, kollayan, cesaretlendiren bir araç olarak kullanıyor şu an AKP-MHP faşizmi” dedi. Kadınlar olarak sokaklarda adalet mücadelelerinde katledilen, tecavüze uğrayan ve tutsak edilen kadınlar için “erkek adalet değil gerçek adalet” şiarını haykırdıklarını vurgulayan Yeşim, bu şiarı gerçekleştirecek olanların yine kadınların örgütlü birleşik mücadelesi olduğunu vurguladı.    ‘Patriarkal kapitalizmi yok etmeyi amaçlayan bir mücadele örüyoruz’   Bulundukları her yerde mücadeleyi ördüklerini söyleyen Yeşim konuşmasını şu sözlerle sürdürdü: “Sokaklarda, hapishanelerde katledilen, şiddete uğrayan her bir kız kardeşimiz için, istismara uğrayan her çocuk için, şu an tutsak edilen tüm yoldaşlarımız için devleti, patriarkal kapitalizmi karşısına alan bütün kurumlarıyla yok etmeyi amaçlayan bir mücadele örüyoruz. Ne elektronik kelepçeleri, ne hapis cezalarını, ne gözaltıları, ne de işkenceleri kabul etmeyerek bunu aşmaya yönelik bir mücadele yürütmek gerek. 6284 yasası aslında kadını korumaya yönelik bir yasa, Boğaziçi’ndeki kayyım rektör için bu yasa üzerinden koruma kararı alındı ama bunun karşısında infaz yasasıyla tahliye edilen kadına karşı suç işlemiş kadın katilleri, istismarcılar, tecavüzcüler evlerine döndü, kadınlara zarar vermeye devam etti.”   ‘Çıkarılan her bir ses mücadeleyi kazandırıyor’   Yasalar, işkenceler ve baskılar karşısında kendi yöntem ve mücadelelerini ortaya koyduklarını ekleyen Yeşim, “Hapishaneler, evler, sokaklar, bize işkence ettikleri alanların her biri bizim mücadele mevzilerimiz, her birinde çıkarılan ses mücadeleyi kazandırıyor, bu şekilde kazanacağımıza inanıyoruz” çağrısında bulundu.