Türkiye’de insan hakları günü: Korku iklimi yaratmak isteniyor 2021-12-10 09:01:20   Dilan Babat    ANKARA - İnsan hakları ihlallerinde yaşanan artışa ilişkin konuşan İHD MYK üyesi Nuray Çevirmen, Türkiye’de haklar noktasında geriye gidiş söz konusu olduğunu vurguladı. Nuray, iktidarın politikalarına dikkat çekerek, “Türkiye’de insanlar üzerinde korku iklim yaratmak istiyorlar” dedi.    1939-1945 yılları arasında yaşanan 2. Dünya Savaşı’nda 60 milyonunun üzerinde insan hayatını kaybetti, milyonlarca kişi yaralandı. Savaş sonrası devletler bireylere tanınan "hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması için" birleşti. Savaş bittikten 3 yıl sonra da sivil yurttaşların haklarını korumaya yönelik İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi kabul edildi. Bildirge, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu tarafından Haziran 1948'de hazırlandı ve 10 Aralık 1948'de Genel Kurul'un Paris'te yapılan oturumunda kabul edildi. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, sadece belli bir ülke veya kesimi değil tüm dünyayı kapsıyor. Bildirge, ırk, dil ve din ayrımı gözetmeden bütün insanların temel haklarını beyan ediyor.    Birçok ülkenin altına imza attığı bildirgeyle beraber dünya genelinde her yıl 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü olarak kabul edildi.    Türkiye’de ise bildirge 6 Nisan 1949’da kabul edildi ve 27 Mayıs 1949’da Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. O günden bugüne Türkiye’de hak ihlallerine dikkat çekmek için 10-17 Aralık tarihleri arasında birçok eylem ve etkinliklerle insan haklarının önemine dikkat çekiliyor.    Türkiye’de her geçen yıl insan hakları farklı bir boyuta evrilirken, son 20 yılda ise neredeyse haklar rafa kaldırılmış durumda. AKP iktidarının politikaları sonucunda ciddi oranda büyüyen ihlallere son yıllarda yenileri de eklendi. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) yılın ilk 10 ayına dair hazırladığı verilere göre en az 167 kişi kaçırılma ajanlaştırma ve tehdide maruz kaldı. İHD’nin İstanbul şubesine 36, Ankara şubesine 10, İzmir şubesine 7, Diyarbakır şubesine 3, Van şubesine 2, Batman şubesine 1, Dersim şubesine 1, Mardin şubesine ise 1 kişi başvuru yaparak hukuki destek talebinde bulundu.     İHD Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Nuray Çevirmen, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü kapsamında yaşanan ihlallere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.    ‘İnsan hakları alanında geriye gidiş var’   Derneğe gelen başvurular doğrultusunda, hak ihlallerinin yaşandığı noktaları izlediklerini söyleyen Nuray, bu ihlallere dair rapor hazırladıklarını belirtti. Nuray, “Türkiye’de uzunca bir süredir insan hakları alanında sürekli geriye gidiş yaşanıyor. En temel insan hakları bağlamında bile herhangi bir çözüm üretilmemesinden kaynaklı sorunlar medyana geliyor ve hem maruz kalanlar hem de insan hakları örgütü olarak bu sorunlarla ilgileniyoruz. Türkiye’de çevre haklarından tutalım, ekonomik ve sosyal haklar, birincil haklar, yaşam hakkı, çalışma hakkı ve ifade özgürlüğü bağlamında ne yazık ki ihlaller yaşanmaya devam ediyor” dedi.    ‘Düşünce ve ifade özgürlüğü noktasında çok fazla ihlal var’    Ankara üzerinden yaşanan ihlallere dikkat çeken Nuray, kentin siyasetin merkezi olmasından dolayı düşünce ve ifade özgürlüğü, muhalif kesimlere dönük büyük bir baskı olduğuna işaret etti. Nuray, “Gözaltı süresince işkence ve kötü muamelenin ötesinde pek çok alanda faaliyet yürüten kişilere dönük ajanlaştırma, baskı, korkutma, ailelerin telefonla aranması gibi uygulamalar devrede. Yaklaşık 6 yıldır Ankara’da bu uygulamanın yoğun bir şekilde yaşandığını görüyoruz. Bununla ilgili maruz kalanların ne yazık ki çok azı kurumlarımıza başvuru yapabiliyor. Pek çok kaygı söz konusu ve tehditlerin de üzerlerine bir baskı unsuru olmasından kaynaklı insanlar çekiniyor. Ama bize gelen herkese şunu söylüyoruz; mutlaka başvurularınızı yapın ve kayıt altına alınsın. Bunlar çok önemli veriler ve üzerinde durulması gerekiyor” diye belirtti.    ‘Korku iklimi yaratmak istiyorlar’   Nuray, Ankara’da yaşanan ihlallere ilişkin daha önceki yıllarda hazırladıkları raporları, Meclis’te ilgili birimlere sunduklarını dile getirdi. Nuray devamında şunları dile getirdi: “Bununla ilgili bir çözüm üretilmesi gerektiğini belirttik. Ankara’da kurum olarak bu aya kadar yaklaşık 10 başvuru aldık. Başvuruların içerisinde kaçırma vakalarının yanı sıra ailelerini telefonla aranarak kişilerin üzerinde baskı kurma, özel yaşamlarına ilişkin tehdit etme, iş bulma ya da işlerinden etme noktasında vaatler ve tehditler çok fazlalaştı. Bununla ilgili kolluk gözetim komisyonuna yazılar yazarak bu konunun araştırılmasını istiyoruz. Kaçırılmaya maruz kalanlar hem eşkal tarifi yapabiliyorlar hem de bulundukları konumu net araştırılması için başvurulara bunları da yazıyoruz. Ama ne yazık ki bir cezai yaptırımdan ya da bir soruşturma açılmamasından kaynaklı bir sonuca ulaşamıyoruz. Ama kayıtlara geçmesi açısından bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Çok pervasızca bir tutum ve bunu bilerek, isteyerek ve göstererek yapıyorlar. Bunu da bir korku iklimi oluşturmak için legal olan faaliyetleri illegal bir durum gibi göstererek, hem kişilere hem de aileler üzerinde bir korku yaratma hedefleri söz konusu.”   ‘İstisnai olan ne varsa rutinleşti’   İktidarın işkenceye dair bakış açısını anlayamadıklarını kaydeden Nuray, insanları fiziksel ve psikolojik açıdan etkileyen her türlü eylemin “işkence” olduğunu vurguladı. Nuray, “Hem açık alanlarda hem de ev baskınlarında gecenin bir yarısı, ailelerinin yanında işkenceye maruz bırakılarak, herhangi bir ifadesi olmamasına rağmen çağrıldıklarında ifade vermeye gidecek olan insanların işkenceye maruz kalması bir baskı aracı. İstisnai olan ne kadar vaka varsa şu an uygulamalarda ve rutin hal almış durumda. Uluslararası sözleşmelerde, Türkiye’nin kendi yasalarının içerisinde bu tür eylemler suçtur, ama bunu yapan kişilerle ilgili bir cezai yaptırım uygulanmıyor. İktidarın içerisinde bu tür eylemler suçtur. Ama bunu yapan kişilerle ilgili cezai bir yaptırım uygulanmıyor. İktidarın bunu bir politika olarak ortaya konmasından kaynaklı sürekli devam ettirilen ve bir tutum haline gelmiş durumda” diye konuştu.