KADAV’dan Zehra Karahan: Göçmen kadınlar çok fazla şiddete maruz kalıyor! 2021-12-07 09:02:13   Marta Sömek   İSTANBUL - Mülteci ve sığınmacı kadınların psikolojik, ekonomik, fiziksel, cinsel ve çok fazla şiddete maruz kaldıklarını vurgulayan KADAV Sosyal Hizmet Uzmanı Zehra Karahan, “Devletin politikaları bize hep diyor ki ‘Kadınsınız, güçsüzsünüz’. Hayır dayanışmayla birlikte çok daha güçlüyüz. Tüm kadınlarla birlikte dayanışmak için buradayız” mesajını verdi.   Yoksulluk, şiddet, emek sömürüsü, taciz, tecavüz, savaş… Göçün nedenleri arasında birçok sebep yer alıyor ve bu sürecin en ağır bedelini de kadınlar ve çocuklar yaşıyor. Resmi yollarla iltica etmek imkansıza yakınken, buna karşı hayatları pahasına farklı ülkelere göç etmeye çalışanların sayısı artıyor. Göç yollarını seçmek zorunda bırakılan kadınlar, “insan kaçakçılarının” gönderdiği evlerde günlerce tutulup, burada tacize, tecavüze maruz kalabiliyor. Yine “illegal” yollarla yapılan göç esnasında da kadınlar, ülkelerin kolluk birimleri tarafından kadınları benzer uygulamalarla hedef alınıyor. Öte yandan göç eden bir kişinin eşi farklı bir ülkede ise, kişi gittiği Avrupa ülkesinde mülteci statüsünü aldıktan sonra “aile birleşimi” yapma hakkına erişebiliyor. Aile birleşimi vizesinde, çocuk Avrupa’ya giderken 18 yaşından küçük olmalı.   Almanya en çok göç alan ülke   İltica etmek için ise direkt olarak farklı bir ülkeye gitmek gerekiyor ya da gidilen başka bir ülkede Birleşmiş Milletler (BM) üzerinden İltica Başvuru Merkezleri’ne başvuru yapılıyor. Daha sonra BM bu kişiler için dosya açarak, 6 ayda bir o havuzu göçmen kabul eden ülkelerle paylaşıyor. Yıllık göçmen alım sayısına göre ise ülkeler dosyaları inceleyerek kişilerle görüşmeler yapıyor, Avrupa’da en çok göç alan ülke ise Almanya olarak biliniyor.   Ancak bu prosedüre geçene dek zorlu göç yollarına mecbur bırakılan binlerce mülteci, bindikleri botlarda yaşamını yitirdi, yitirmeye devam ediyor. Tek kullanımlık botlarla denize açılan mülteciler, bir daha karaya varamıyor.   Kadınlar ‘aile birleşimi vizesi’ için evlenmeye zorlanıyor   Yine aile birleşimi vizesi aracılığıyla evlendirilmek istenen, şiddete maruz kalan kadınlar ve kız çocukları da oluyor. Kapalı kapılar ardından yaşanan bu olayları ne basında ne de resmi belgelerde görmek mümkün. İltica mekanizmaları için ise yalnızca havalimanı içlerinde İltica Başvuru Merkezleri’ne giderek talepte bulunulabiliyor. Tüm bunların yanında bir de göçe direnen kadınlar oluyor. Kimi kadınlar aileleri tarafından Avrupa’daki mültecilerle evlendirilmeye ve bunun için de aile birleşimine zorlanıyor. Yine Avrupa’dan “resmi olmayan” yollarla Türkiye’ye gelerek kadınları katleden erkekler mevcut, böylelikle hukuki olarak da yargılanmıyorlar çünkü “resmi” olarak farklı bir ülkede yaşam sürdükleri biliniyor.   Atölyelere 600 kadın katıldı   Kadınlarla Dayanışma Vakfı (KADAV) da göçmen ve mülteci kadınlara dönük çalışma yapan sivil toplum örgütlerinden. KADAV’ın 5 yıldır çoğunlukla göçmen kadınlar ile oluşturulan atölyelerine toplam 600 kadın katılırken, pandemi sürecinde ise vakıf 140 kadınla ilişkilendi. Şu anda 30 kadının katıldığı atölyelerde, her kadının talebine göre eğitim veriliyor. Güçlendirme, dikiş nakış gibi atölyeler ile göçmen ve Türkiyeli kadınların emek ve üretimlerinden oluşan çalışmaları vakfın binasında da görmek mümkün. Kadınların atölyeye katılımını kolaylaştırmak için vakıf binasında kreş de bulunuyor.    KADAV Sosyal Hizmet Uzmanı ve Vaka Ekibi Koordinatörü Zehra Karahan, mülteci kadınların yaşadıkları sorunlar, kollukta maruz kaldıkları muamele, başvurucu kadınlara ilişkin izlenen yöntem ve süreç ile vakıf çalışmalarına dair ajansımıza konuştu.   ‘Kadına yönelik politikalar göçe zemin yaratıyor’   Göç etme nedenleri arasında birden fazla sebebin yer aldığına dikkat çeken Zehra, bu sebepleri savaş, ekonomik zorluklar, kadınlar özelinde şiddet şeklinde sıraladı. Zehra, “Ortadoğu’dan gelen göçlere baktığımızda savaş ve kadına yönelik politikaların yaşanılabilir bir zemin yaratmaması sebebiyle göç olabiliyor, Türki cumhuriyetlere baktığımızda da daha ziyade ekonomik temelli göçler görüyoruz” diye konuştu.   ‘Failler kadınların başka bir ile kayıtlı olmasını kötüye kullanıyor’   Göç etmek zorunda kalan kadınların uğradığı hak ihlallerine işaret eden Zehra, KADAV olarak spesifik çalışma alanlarının kadına yönelik her türlü şiddetle mücadele kapsamında bireysel destek ve güçlendirme olduğunu aktardı. Mülteci ve sığınmacı kadınların psikolojik, ekonomik, fiziksel, cinsel ve çok fazla şiddete maruz kaldıklarını dile getiren Zehra, “Suriyeli kadınlar geçici, uluslararası koruma veya ikamet izni gibi statülerle yasal olarak Türkiye’de kalabiliyorlar ama geçici koruma kaydı olan birinin, hangi ile kayıtlıysa orada ikamet ediyor olması lazım” ifadelerini kullandı. Zehra, kayıtlı olduğu ilde iş bulamadığı için başka bir ile taşınan ve aynı zamanda da evli olduğu erkekten şiddet gören bir kadının artık şiddete “dur” demek istediğinde failin kadının başka bir ile kayıtlı olması durumunu kötüye kullanabildiğini paylaştı.   ‘Kamplarda taciz edildiler, tecavüze uğradılar’   Mülteci ve sığınmacı kadınların farklı bir ülkeye gitmeleri, yer değişikliği yapmaları ve adaptasyon süreçlerinin kendilerini zorladığını vurgulayan Zehra, ayrıca erkeklerin kadınların sosyalleşmesini istemediklerini de ekledi. “Çünkü kadının haklarını öğrenmesi, failler tarafından bir ‘özgürleştirme’ riski. Kadınları daha izole bir hayata mahkum etmeye çalışıyorlar” diyen Zehra, “Suriyeli kadınlar savaştan kaçtılar, sınırdan geçtiler ve o sınırda kalma, geçme sürecinde çok fazla şiddete maruz kaldılar, bu aynı zamanda kamusal bir şiddet. Çünkü kadınlar kamplarda ciddi şiddete uğradılar, taciz edildiler, tecavüze maruz bırakıldılar, birçok hakları ellerinden alındı, iradeleri yok sayıldı” şeklinde konuştu.   Dünyanın birçok yerinden kadın başvuruyor   Zehra, kadınlar Türkiye kentlerine yerleşmeye başladığında hiçbir hakları konusunda bilgi verilmediğini vurgularken, birçok kadının şiddete maruz kaldığında 155’i arayabileceğini bilmediğini kaydetti. Zehra, sözlerine şöyle devam etti: “Bu çok büyük bir sorun, madem ülkenin politikası göçmen alacak bir seyirde ilerliyor, o zaman o göçmenlerin Türkiye’nin var olan yapısıyla hukuki, toplumsal boyutlarıyla nasıl uyum sağlayacağını da politik olarak belirlemek ve zeminini yaratmak gerekiyor ama var olan politikalar bunu önemsemedi. Zaten Türkiye’de hali hazırda göç öncesinde yaşayan kadınları ne kadar önemsediğini de biliyoruz, İstanbul Sözleşmesi sürecinde de bunu gördük, görüyoruz hala.”   Çoğunlukla Suriyeli kadınların KADAV’a ulaştığının bilgisini veren Zehra, Afganistan, Özbekistan, Gürcistan, Irak ve Rusya’dan da gelen birçok kadın olduğunu sözlerine ekledi.   ‘Şiddet her kadına yayılmış durumda’   KADAV’ın pek çok ayağı olduğuna değinen Zehra, bireysel destek, üretim atölyeleri gibi farklı bağlar ile kadınlarla dayanışma gerçekleştirmeye çalıştıklarını dile getirdi. Zehra, kadınların yalnızca şiddete maruz kaldıkları için değil, atölyelerde sosyalleşmek, özerklik inşasının gerçekleşebilmesi, karar verebilme mekanizmalarının güçlenmesi için de vakfa geldiklerini belirtti. Zehra, “Üretim atölyesine gelen bir kadının şiddete uğradığı fark ediliyorsa vaka ekibinin bilgilendirmesi yapılıyor, sosyal hizmet uzmanları ve avukatlara yönlendiriliyor. İnternet üzerinden ve işbirliği yaptığımız kamu ve sivil toplum kuruluşları bağlantılarımız üzerinden de kadınlar bize ulaşabiliyor” dedi.   ‘Kamu mekanizmalarını işletmeye çalışmak çok zorluyor!’   Evlendirilen ve şiddete maruz kalan bir kız çocuğu örneğini veren Zehra, şu yorumda bulundu: “Çocuğun evli olduğu erkek madde bağımlısı ve çocuktan telefonu aldığı için bizimle iletişime geçemiyor. Annesi KADAV’la iletişime geçiyor, biz de 183 üzerinden çocuğun o evden alınmasını sağladık bir şekilde ama bu o kadar zorlu bir süreçti ki, tüm riskleri gözetip bir yandan da kamu mekanizmalarını ‘gerçekten’ işletmeye çalışmak çok zorluyor. 183 üzerinden jandarma gönderdik, çocuk oradan alındı sığınağa yerleştirildi ama şiddet bu kadar görünürken sığınağa yerleştirmekte bile sorun yaşadık. Suriyeliler başka bir ülkeden geliyorsa geçici, uluslararası koruma alıyor. Bir kadın geçici koruma kimlik kaydı alıyorsa, ayrıca vatandaşlık alamıyor çünkü tanınmış bir statüleri oluyor.”   Feminist sosyal hizmet uygulaması   Şiddet gördüğü için geçici koruma kimlik kaydının, kayıtlı olduğu ilin dışında yaşamak zorunda olan kadınlar için olduğunu dile getiren Zehra, ailesi Bursa’da kendisi de Konya’da yaşayan ve şiddete maruz kalan bir kadının Bursa’ya göç etmek zorunda kaldığını ve orada da hiçbir haktan faydalanamadığını ifade etti. “Bu da ülkenin benimsediği kadınlara yönelik şiddetle ilgili politikaları gözler önüne seriyor” diyen Zehra, KADAV’da feminist sosyal hizmet uygulaması gerçekleştirdiklerine ışık tuttu. Zehra, danışmanlık verdikleri kadınların genel olarak şiddete maruz kalmaları nedeniyle krizle mücadele ve çözüm odaklı yaklaşımla feminist sosyal hizmet uygulamasını birleştirip, bu yönde bir vaka yönetim biçimi benimsediklerini kaydetti.   ‘Kamu mekanizmaları kadını desteklemiyor’   Zehra, vakıflarına gelen başvurularda izledikleri yönteme dair şunları söyledi: “Bize ulaşan kadınlardan ilk önce talepleri alınıyor, sonrasında ekip arkadaşlarımızla birlikte değerlendiriyoruz, daha sonra da kadınla derinlemesine bir görüşme yapıyoruz. Eğer güvende değilse de anında müdahale etmek üzere bir plan gerçekleştiriyoruz. Sonrasında kadına seçeneklerini sunuyoruz. Kendi kaderini tayin etme hakkını gözeterek, iradesi ne yönde ise ona destek olarak süreci yönetmeye çalışıyoruz. Şiddete maruz kalmak ciddi manipülatif bir daralmayı sağlıyor, kadın bir yandan da sürekli psikolojik şiddete maruz kalıyor ve nasıl adım atabileceğini bile bilmiyor. Kamu mekanizmaları genel olarak zaten kadını desteklemediği için ‘gel ben seni daha da güçsüzleştireceğim’ diyor, hukuki mevzuatlar işlenmiyor.”   ‘Şiddetten kurtuldum’ mesajı   Kadınların kalacak yeri olmadığını ve sığınağa da gitmek istemediğini belirten Zehra, kadınlara ayrıca hukuki destek sağladıklarının da altını çizdi. Kadınların şiddet sarmalından dayanışma ile başarıya ulaştıklarını söyleyen Zehra, “Çokça teşekkür mesajı alıyoruz aylar, yıllar sonra, ‘Evet ben boşandım’ diyen bir kadının tercümesi ‘Evet ben şiddetten kurtuldum’dur aslında” diye konuştu.   Tercüme Destek Hattı’nın kapatılmasına tepki   Değerlendirmesinde, kamusal mekanizmalardaki aksaklıklara işaret eden Zehra, Türkiye Barolar Birliği’nin geçtiğimiz Mart ayında Tercüme Destek Hattı’nı kapatmasına ilişkin, “Ülkede bu kadar göçmen varken bunu yapamazsın” sözleriyle tepki gösterdi. Ayrıca kadınların hukuki mekanizmalara erişiminin engellendiğinin altını çizen Zehra, “STK’lere ulaşan ve tercüme desteği alabilecek kadınlar avukatlarla, hukuki destek birimleriyle iletişime geçebiliyorlar ama bunun dışında kadın ne yapacağını bilemiyor, bu güçsüzleştirici ve çok kötü bir uygulama. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nin fesih sürecinde polis, kolluk kuvvetlerinin bize yaşattığı zorluklar ve kimlikle ilgili sorunlara yer verdiğimiz iki ayda bir çıkardığımız vaka raporumuz var. Bu sorunlara değinerek bunların politik bir karşılığının olduğunu dile getiriyoruz” ifadelerini kullandı.   ‘Amacımız şiddeti bitirmek’   Dayanışma ile kadınların çok güçlü olduğuna işaret eden Zehra, devamında şunları kaydetti: “Genel olarak devletin politikaları, toplumsal ve kültürel kodlar, ataerkil sistem bize hep diyor ki ‘Kadınsınız, güçsüzsünüz ve bir şey yapamayız’. Hayır güçlüyüz ve dayanışmayla birlikte çok daha güçlüyüz. Hiçbir şey çözümsüz değil, her şeyi yapabiliriz. Şiddete karşı durabiliriz, sadece haklarımızı öğrenerek de kendi güvenliğimizi sağlayabiliriz. Biz bu toplumda yaşayan ve bizler de şiddete maruz kalan kadınlar olarak, diğer tüm kadınlarla birlikte dayanışmak için buradayız, her zaman onlarla birlikteyiz, amacımız da zaten bu şiddeti bitirmek.”