‘Koruculuk dayatmalarını asla kabul etmeyeceğiz’ 2021-11-26 09:04:22   Hikmet Tunç    VAN - Özel savaş politikasının bir parçası olan koruculuk sisteminin dayatıldığı yerlerden biri olan Çatak’ta, son yıllarda kadınların da bu dayatmaya maruz kaldığına dikkat çeken kadınlar, bu politikaların bilincinde olduklarını ve bunu asla kabul etmediklerini vurguladı.    Kürtlere yönelik, göçertme, işkence, kaybettirme, katletme, ajanlaştırma, koruculuk dayatması ve daha birçok yöntemi içerisinde barındıran özel savaş politikaları 2000’li yıllardan bu yana farklı bir boyuta evirildi. Söz konusu politikalardan biri olan koruculuk dayatmasıyla karşı karşıya kalan kentlerin geçim kaynağı olan tarım ve hayvancılık da bitme noktasına getirildi. Kimliğinin yanı sıra ekonomik açıdan da iktidarın hedefinde olan bölge kentlerinde özelde kadın ve gençlere yönelik özel savaş politikaları da derinleştirilerek sürdürülüyor.    Cezasızlık politikası ve koruculuk sistemi   Koruculuk dayatmasının 1985’ten bu yana uygulandığı bölge kentlerinde özellikle 1993’ten itibaren dayatmaya karşı duran birçok köy boşaltılarak, ya da ateşe verilerek insansızlaştırıldı. Aynı zamanda ekonomik açıdan da baskılarla karşı karşıya kalan yurttaşların, aylık ücret karşılığında korucu olmaya zorlandı. Son yıllarda ise cezasızlık politikalarına sığınarak “istismar”, “kadın katliamı”, “uyuşturucu” ve “fuhuş” gibi birçok farklı suçun işlendiği koruculuğun kaldırılmasına dönük tartışmalardan bir sonuç çıkmazken, korucu sayısında da artış yaşandı.    17 yılda kadına çocuğa doğaya dönük suçlar   İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) 1992-2009 yılları arasında korucular tarafından işlenen suçlara dair veriler şöyle: 38 köy yakıldı, 14 köy boşaltıldı, 12 tecavüz, taciz suçu işlendi, 22 kişi kaçırıldı, 294 kişi silahlı saldırıya uğradı, 183 kişi katledildi, 259 kişi yaralandı, 2 kişi kaybettirildi, 50 kişi infaz edildi, 70 gasp yaşandı, 562 kişi işkenceye uğradı, 59 kişi gözaltına alındı, 9 kişi intihara sürüklendi, 17 ormanlık alan yakıldı.    Tartışma konusu olmaya devam ediliyor   İçişleri Bakanlığı’nın 20 Mart 2009 tarihli açıklamasında ise 22 ilde 47 bin 819 geçici köy korucusu ile 32 ilde 24 bin 88 gönüllü köy korucusu olmak üzere toplamda 71 bin 907 korucu bulunuyor. Bakanlığın resmi kayıtlarına göre, 5 bin 139 korucu çeşitli suçlar işledi. Bunların arasında kadın ve çocuğa yönelik suçlarda da cezasızlık uygulamalarına tabi olan koruculuk sistemi ise halen tartışma konusu olmaya devam ediyor.    Öte yandan 2017 yılında iktidarın aldığı yeni karar ile “köy koruculuğu”, “güvenlik koruyucusu” olarak değişti.    Kadınlara da dayatılıyor   AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana her yıl biraz daha derinleştirilerek sürdürülen özel savaş politikalarının bir parçası olan koruculuk sisteminin kadınlara da dayatılması ise son yıllarda daha fazla arttı. Bu yerlerden biri de Van’ın Çatak ilçesi.    Çatak’ta düzenlenen ev baskınlarında ise özellikle kadın korucuların götürülmesi, daha önce “Kürdü Kürde kırdırtma” iken şimdi de “Kadını kadına kırdırtma”ya mı dönüşüyor sorusunu akla getiriyor.    ‘Ekonomiyi öne sürüyorlar’   Geçtiğimiz yıl evine baskın düzenlenen, polisin yanı sıra kadın korucuların da bu baskına dahil edildiğini söyleyen İlçe sakinlerinden Leyla Büge, ilçede koruculuk dayatmalarının başladığı 1990’lı yıllardan bu yana yüzlerce yurttaşın evini toprağını terk etmek zorunda kaldığını ifade etti. Son beş yıldır “Güvenlik korucusu” adı altında ilçede onlarca kişinin silahlandırıldığını kaydeden Leyla, “Daha önce çok az kadın gizliden silahlanıyordu. Ancak son dönemde açık bir şekilde kadınlar silahlanıyor. Koruculuk sistemini neden benimsediklerini sorduğumuzda ise ekonomik sorunları öne sürüyorlar” diye belirtti.    ‘Kadınlar koruculuğu kabul etmemeli’   Daha önce HDP ilçe yönetiminde yer aldığını ve eşi ile kendisine dönük başlatılan soruşturmalardan dolayı evlerin polislerce baskın düzenlendiğini kaydeden Leyla, baskına kadın korucuların da dahil edildiğini ifade etti. Leyla, “Tarihini tam hatırlamıyorum ama geçen yıl evim polislerce basıldı. Baskında yanlarında kadın bulunmuyordu. Evde kişisel eşyalarımın erkek polislerce aranmasına tepki göstermem üzerine onlarda kadın korucu getirerek evi aradı. Üzüldüm ilçede bulunan bir kadın tarafından evimin aranmasına. Kadınlar ne olursa olsun koruculuğu kabul etmemeliler” dedi.   ‘Savaş politikalarından en fazla kadınlar etkileniyor’   Leyla devamında şunları dile getirdi: “Bir Kürt kadını silahlanıp başka bir Kürt’e karşı gelmemelidir. Özelde kadınların böylesi bir durumu kabul etmemesi lazım. Çünkü savaş politikalarından en fazla kadınlar etkileniyor. Bizim barış için mücadele etmemiz gerekiyor. Silahlanmak yerine barışı nasıl sağlayabileceğimizi konuşmamız gerekiyor. Bir kadın isterse el emeğiyle de geçimini sağlayabilir. Çocuklarına el emeğiyle de bakabilir.”   ‘Kadınlar toplumsal kırıma maruz bırakılıyor’   Yaklaşık bir hafta önce 25 Kasım etkinlikleri kapsamında Çatak’ta da kadınlarla bir araya geldiklerini söyleyen Tevgera Jinên Azad (TJA)  aktivisti Aynur Sarıca ise, sorunları dinleyip üzerine tartışmalar yürüttüklerini ifade etti. Özel savaş politikalarının her il ve ilçede yansıma boyutunun farklı olduğunu dile getiren Aynur, “İlçede kadınların genel sorunlarından biri özel savaşın hedefinde yer almalarıydı. Kadına yönelik düşürme politikaları izleniliyor. Asker, polis, üniformalı bir şekilde ilçelere, köylere rahatlıkla gelip kadınları sömürmeye çalışmaları, korku psikolojisiyle evlere hapsetmeye çalışmaları ve ajanlaştırma politikaları uygulanıyor. Özellikle Kürdistan’da Kürt kadınların bedenleri, toplumsal kırıma maruz bırakılıyor” dedi.    ‘Her alanda örgütleniyoruz’   TJA olarak verdikleri özgürlük mücadelesi ile her alanda özel savaş politikalarına karşı örgütlendiklerini vurgulayan Aynur, “Özgürlük taleplerimizi 25 Kasım dolayısıyla da tüm alanlara, kadının özgürlük mücadelesini bilince çıkarması yönünde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Kadınlara yönelik hayata geçirilen tüm kirli politikaları bertaraf etmek için mücadelemizi sadece 25 Kasım’da değil tüm zamanlarda yürütüyoruz” sözlerini kullandı.    ‘Kadınlar bu süreci unutmadı‘   Hidro Elektrik Santrali (HES) ile taş ocağı gibi benzer projelerle doğasının da hedef alındığı ilçede aynı zamanda kadınlara dayatılan koruculuk sistemine de değinen Aynur,  ilçenin aynı zamanda koruculuk sisteminden fazla etkilenen yerlerden biri olduğunu dile getirdi. Bu nedenle ilçeye bağlı köylerde yurttaşların zorunlu göçe maruz bırakıldıklarını ifade eden Aynur, “Bu politikaların tekrar devreye sokulmasını, bunun hedefine kadınların konulmasını asla kabul etmiyoruz. Savaşlarda, yıkımlarda, katliamlarda en ağır darbeyi alan kadınlardır. Buna maruz kalan kadınlar bu süreci unutmadı” diye konuştu.    ‘Kadınlar bu sisteme karşı kendini koruyor’    Son olarak Aynur, kadınların kendilerine dayatılan koruculuk sisteminin bilincinde olduğunu ve buna karşı kendilerini koruduklarını da sözlerine ekledi.