Aycan ve Azize’nin mücadelesini yoldaşları devraldı 2021-10-10 09:11:31     İSTANBUL - Ankara Garı’ndaki katliamda yaşamlarını yitiren Aycan Kaya ile Azize Onat’ın barış ve özgürlük mücadelesine adadıkları yaşamlarını mücadele arkadaşları “Onlar barış güvercinleriydiler. Mücadele bayraklarını devrettiler” sözleriyle anlattı.    Aycan Kaya "Biz kadınlar ayağa kalkmadığımız için bu kadar kan akıyor"; Azize Onat ise "Barış için sen gitmezsen, ben gitmezsem kim gidecek" diyerek düşüyor yollara... Halkların Demokratik Partisi (HDP) Üsküdar İlçe Eşbaşkanı Aycan ve HDP üyesi Azize, 10 Ekim 2015'te Ankara'da düzenlenen barış mitingine dönük DAİŞ saldırısı sonucu katledilenlerden. Aynı ilçede çalışma yürüten Aycan ve Azize, omuz omuza barış için çıktıkları yolda katledildiler. Kimimiz onların hikayesini hiç duymadık. Kimimiz ise onları yakından tanıyoruz. Onların hikayesi, barış ve özgürlük mücadelesine adanmış yaşamların hikayesi.       Aycan ve Azize’nin barışa adadıkları yaşamlarını ve mücadelelerini yoldaşları anlattı.     Aycan ile ilk tanışma   HDP Üsküdar İlçe Eşbaşkanı Aysel Özbey,  “Bir söz var ‘anlatılmaz yaşanır’. Aycan heval de aynen öyleydi”  sözleri ile başlıyor Aycan’ı anlatmaya. Devamında Aycan ile ilk tanışma sürecini aktaran Aysel, “Aycan heval ile ilk tanışmam Üsküdar İlçe Örgütü’nde oldu. O süreçte ilçeye çok gidip gelmiyordum. Sadece sokak çalışmalarına katılabiliyordum çocuklarım olduğu için. Bir gün ilçede beni gördüğünde neden gelmediğimi sormuştu. Ben de çocuklarımı öne sürmüştüm. O da bunun ilçeye gelişim için engel teşkil etmeyeceğini söylemişti. Bana ‘bundan sonra buraya geleceksin’ demişti. Onun o sözünden sonra ilçeye gidip gelmeye başladım ve onu daha fazla tanıma fırsatım oldu” diyor.   ‘Enerjisi bizlere güç veriyordu’   7 Haziran 2015 seçim çalışmalarında Aycan ile beraber yer aldıklarını söyleyen Aysel, Aycan’ın çalışmalarda çok dakik olduğunu paylaşıyor. Aycan’ın parti çalışmalarında eksikliğe düşüldüğünde bunu kendine dert ettiğini ve sürekli arkadaşlarını eleştirdiğini belirten Aysel, “Çok sinirleniyordu bir şeyler eksik yapıldığı zaman. Ama sinirlenmesinden kimse rahatsız olmazdı. Çünkü asla insanları kırmazdı. Öyle bir enerjisi vardı ki bizlere güç veriyordu. Sürekli onla çalışma isteği doğuyordu. Çok da heyecanlı bir arkadaştı” sözleri ile yoldaşının kişiliğini özetliyor.   ‘Yol arkadaşı oldu bana’   “Aycan ile öyle paylaşımlarımız olmuştu ki sanki çocukluğumdan bu yana onu tanıyordum. Öyle bir yol arkadaşı olmuştu bana” diyen Aysel, Aycan’ın yurtseverliğinin çok derin olduğunun altını çiziyor. Aysel, yoldaşı ile unutamadığı bir anısını şu gözleri dolarak sözler ile aktarıyor: “Kobanê’nin kurtuluşuna günler kala bizde çok büyük bir heyecan vardı. Kobanê özgürleşirse ne yapacağımızı, nasıl bir kutlama gerçekleştireceğimizi planlıyorduk. O dönem Yavuztürk Meydanı’nda buluşma kararı aldık. Bana ‘Kobanê özgürleşirse bana ne vereceksin’ diye sordu. Ben de ‘canımı istersen veririm’ yanıtını verdim. Bana ‘hayır Kobanê özgürleşirse zılgıt at’ dedi. Ben de ‘Öyle bir zılgıt çekeceğim ki tüm mahallede duyulacak’ dedim. Daha sonra Kobanê’nin özgürleştiği haberini aldığımız gibi belirlediğimiz mahalleye yol aldık gruplar halinde. Beni telefonla arayarak sözümü hatırlattı. Alana gittiğimde Aycan heval daha gelmemişti. Ardından geldiğinde ‘Hanginiz bayrak getirmiş’ diye sordu. ‘Ben getirdim’ dedim. Onun elinde de bir bayrak vardı. ‘Gel bu bayrakları asalım’ dedi. Bayrakları astık ve sonra hiçbir şey demeden birbirimizin gözünün içine baktık. Ağlamaya başladık o sırada. Daha sonra da sıkı sıkıya sarıldık. Etrafta kitle halay çekiyordu biz ise ağlıyorduk sevinçten. Bir ara müziği susturup bana dönerek ‘sözünü tut’ dedi. Ben de öyle bir heyecanlanmışım ki nasıl yapacağımı bilemiyordum. Daha sonra bir zılgıt çektim. Bana dönerek ‘tüm meydan sesini gerçekten duydu sözünü tuttun’ dedi. Aycan heval ile yaşadığım bu anımı asla unutamıyorum.”   Aycan’ın mücadele bayrağını devraldı   Çocuklarından dolayı partiye gidip gelmeye bir süre ara verme karar aldığı süreçte Aycan’ın kendisine “Ben ölürsem kim yerime çalışacak” diye sorduğunu anımsatan Aysel, “Ben de ‘sen ne öl ne de işini başkasına devret’ dedim. Bana dönüp ‘sen gelmezsen, başkası gelmezse yerim boş kalacak’ dedi. Ben de ‘Tamam sen ölme ben geleceğim’ dedim. Bunu gülerek konuştuk. Şehit düştüğü zaman o sözü kulağımda çınladı. Ben onun gibi olamayacağım. Çünkü kimse onun yerini alamayacak. Onun o sözü beni mücadeleye daha çok bağladı. O bayrağını bize bıraktı. Ne zaman umutsuzluğa düşsem onun sözü aklıma geliyor. Kendime biz söz verdim elim tutana kadar bu mücadelede yer alacağım. Aycan ve Azize arkadaşların bize devrettiği bayrağın yere düşmesine izin vermeyeceğim. Yaşadığım sürece onların mücadelesini sürdüreceğim” diye ekliyor.       ‘Yoldaşlarımız savaşa değil barışa gitmişlerdi’   Aysel, Aycan ile Ankara’ya gitmeden hemen önce görüştüğünü ve kendisinin de gelmesi yönünde ısrarcı olduğunu fakat o dönem gidemediğini anlatıyor. Gece geç saate kadar Aycan ile telefonda görüştüğünü söyleyen Aysel, bunun son görüşmeleri olduğunu ifade ediyor. Aysel, Ankara’da patlama olduğunu akrabaları aracılığıyla öğrendiğini ve ilk olarak Aycan’ı aradığını fakat ulaşamadığını kaydederek, daha sonra yaşamını yitirdiği haberini aldığını dile getiriyor. Aysel, “Arkadaşlarımı aradığımda 7 arkadaşımın şehit düştüğü haberini aldım. O sırada kendimi kaybettim. Onlar barışın güvercinleri idi. Bazı yoldaşların oluyor ki ailenden bile daha yakın oluyorlar. Aycan ve diğer yoldaşlarım benim için öyleydiler. Yoldaşlarımız savaşa değil barışa gitmişlerdi. HDP Üsküdar üyesi 7 arkadaşımız şehit düştü 10 arkadaşımız da yaralandı. Katledilen 3 kadın arkadaşımız Üsküdar için oldukça önemli isimlerdi. Burada büyük işler, örgütlenmeler yapmışlardı. Onlar için ne dersek az kalır. Bu şehit arkadaşlar üzerimde büyük etkiler bıraktı. Büyük kayıptı bizler için. Halen onları anarken gözyaşlarımı tutamıyorum. Onlar oraya barış için gitmişlerdi” sözleri ile yaşamını yitirenleri anıyor.     ‘Azize ile arkadaşlığımız parti ile daha da anlamlı oldu’   Münevver Seletli de yoldaşı Azize Onat’ı anlattı. 1999 yılında Azize ile taşındığı Kiraztepe’de tanıştığını anlatan Münevver, mahalledeki muhtarlık seçimleri vesilesiyle Azize ile çalışma imkanı bulduğunu dile getiriyor. Münevver, “Partiyle olan çalışmalardan dolayı arkadaşlığımız daha bir anlamlı hale geldi. İkimizin de okuma ve yazması yoktu. Beraber okula yazıldık. Her gün saat 09.00’da gidip 13.00’da geliyorduk, çocuklar gibi mutluyduk. 15 yıllık dostluğumuz var. Hep birlikte Newroz kutlamalarına, seçim çalışmalarına, dergi dağıtım çalışmalarına katılıyorduk. Gece geç saatlere kadar çalışma yürütüyorduk.  İlçe olarak bize verilen her görevi yerine getirmeye çalışıyorduk. Azize partideki öbür arkadaşlara ‘Münevver gelmezse ben de gelmem’ demişti. Arkadaşlarda bundan dolayı sürekli önce beni almaya gelirlerdi sonra Azize’yi alırdık” diyor.   ‘Azize üslubu ile insanları çok çabuk ikna ederdi’   Azize’nin konuşması ve üslubu ile insanları çok çabuk ikna edip örgütleyebildiğini dile getiren Münevver, devamında Azize’yi şöyle anlatıyor: “İnsanlar ona çok çabuk ısınıyordu. Hemen sohbet ortamını yaratıp çaylar içilirdi. Bir gün Selahattin Demirtaş seçim çalışması kapsamında mektup göndermişti. Mektup dağıtımını beraber yapıyorduk. Bir CHP’linin kapısını çaldık kapıya beş adam geldi. Ben biraz çekindim, korktum. Ama Azize çok cesaretliydi. ‘Ben konuşurum onlarla’ deyip önüme geçti. Adamlar bize ‘mektupları siz mi bıraktınız’ diye sordu. ‘Evet biz bıraktık’ dedi Azize. Bize ‘kimden izin aldınız da bırakıyorsunuz’ diye tepki gösterip üstümüze yürüdü, Azize ‘biz izin alarak iş yapmıyoruz ve kötü bir şey de yapmıyoruz, bıraktığımız mektupları bir açıp okuyun, ondan sonra tartışmak mı istiyorsanız tartışırız. Mektupları postane ile de gönderebilirdik ama halkala buluşup kaynaşmak istiyoruz, halk bizi doğru tanısın kendimizi anlatma fırsatımız olsun bundan dolayı kendi ellerimizle getirmek istedik’ dedi. Daha sonra bizle oturup çay içtiler. Ben Azize’ye ‘nasıl ikna ediyorsun böyle’ diye sordum. O da ‘insanlara bizi çok yanlış anlatıyorlar, hiçbir zaman Kürt halkını Türklere iyi anlatmıyorlar, güzel konuşup durumu anlatınca o zaman anlıyorlar’ dedi. Azize’yle böyle birçok anımız var.”   ‘Azize sanki patlamayı önceden hissetmişti’   Münevver, Azize’yi ve diğer arkadaşlarını son gördüğü güne de değinerek, çocuğunun rahatsızlığından dolayı Ankara’ya gidemediğini anlatıyor. Azize’nin Ankara’ya gitmeden yaşanacakları hissetmiş gibi durgun olduğunu ifade eden Münevver, “10 Ekim tarihi asla unutulacak bir tarih değil. Sabah 10.00 sıralarında partiden aradılar.  Ankara’da olup olmadığımı sordular. Ben de gidemediğimi söyledim. O an bana Ankara’da bir patlama olduğu söylendi. Televizyonu açtım ve tam o sırada Azize’yi yerde yatarken gördüm. Kimi aradıysam ulaşamadım. Azize’nin evine doğru koştum haber duyulmuştu kalabalık olmuştu ev. Bize ilk başta ölmediğini söylediler ama öyle değildi. Hastaneye götürmek için bindirdikleri takside vefat etmişti” diyerek patlamanın yaşandığı anda yaşadıklarını paylaşıyor.     Münevver son olarak da mücadelenin devam ettiğini ve kadınların bu mücadeleye daha fazla öncülük etmesi gerektiğini söyleyerek sözlerini noktalıyor.