Gazeteci Meltem Oktay: Lahey’de Türkiye’nin yargılanması istenecek 2021-10-01 09:09:12   Öznur Değer    HABER MERKEZİ - Cenevre’de kurulan Türkiye Tribunal Mahkemesi'nde tanık olarak dinlenen gazeteci Meltem Oktay, “Mahkemeden çıkan sonuç doğrultusunda Lahey’e gidilecek ve AK, AB ve BM’ye başvurular yapılarak Türkiye’nin yargılanması istenecek. Anlattıklarımız sadece bizim hikayemiz değil, Türkiye’de milyonlarca insanın yaşadığı bir sorundur” dedi.   İsviçre’nin Cenevre kentinde 20-24 Eylül tarihleri arasında, Türkiye’de giderek artan hak ihlallerini yargılamak amacıyla Türkiye Tribunal Mahkemesi kuruldu. Belçika merkezli Van Steenbrugge Advocaten hukuk firması öncülüğünde eski Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) yargıçları, insan hakları savunucuları ile önde gelen hukukçulardan oluşan mahkeme, Belçika’da bulunan Gent Üniversitesi’nde profesör olan Johan Vande Lanotte tarafından kuruldu.   Mahkemede gözlemciler yer aldı   5 gün süren mahkemede, “İşkence”, “Kaçırmalar”, “Basın ve ifade özgürlüğü”,  “Cezasızlık”, “Yargı bağımsızlığı ve adalete erişim”  ve “İnsanlığa karşı suçlar” başlıklı 6 temel konu üzerinden yargılama yapıldı. İnsanlığa karşı suçlar dışında kalan her bir başlık altında 3 tanık dinlenirken toplamda, aralarında gazeteci ve avukatların da bulunduğu Türkiye’de hak ihlaline maruz kalan 15 isim dinlendi. Yanı sıra, Avrupa Birliği (AB) ve Avrupa İnsan Hakları Komisyonu’ndan oluşan gözlemciler, izleyiciler ve gazeteciler mahkemeyi izleyenler arasında yer aldı. 5 gün süren sembolik mahkeme sonrasında açıklanan 51 maddeden oluşan rapor doğrultusunda Türkiye’de işlenen işkence ve zorla kaybettirme eylemlerinin insanlığa karşı suç kapsamında olduğu tespit edilerek, Türkiye’nin yargılanması gerektiği belirtildi.   Mahkemede ‘Basın ve ifade özgürlüğü’ başlığı altında tanıklığı dinlenen ve Türkiye’de yaptığı haberler dolayısıyla 3 yıl cezaevinde tutulan gazeteci Meltem Oktay, mahkemeye ilişkin gözlem ve değerlendirmelerini ajansımızla paylaştı.   ‘Başvuruların değerlendirilmesi sonucu mahkeme kuruldu’   Öteden beri Türkiye’de insan hakları ihlallerinin yaşandığını belirten Meltem, 2016’da yaşanan süreçlerin ardından hak ihlallerine maruz kalan çok sayıda insanın Türkiye’den Avrupa’ya göç ettiğini ifade etti. Türkiye’den Avrupa’ya göç eden insanların, maruz kaldıkları hak ihlallerine ilişkin Belçika’da bulunan Van Steenbrugge Advocaten hukuk bürosuna başvuruda bulunduklarını kaydeden Meltem, “Türkiye Tribunali, bu hukuk bürosunun girişimleriyle kurulan bir mahkeme. Hukuk bürosuna gelen başvuruların değerlendirilmesi sonucunda hak ihlallerine ilişkin bir araştırma yapıldı ve bu çerçevede böyle bir mahkemenin kurulması kararlaştırıldı. Mahkeme, mahkemenin koordinatörlüğünü de yapan Prof. Dr. Johan Vande Lanotte tarafından kuruldu. Mahkeme Türkiye’de yaşanan hak ihlallerini 6 başlıkta ele almayı hedefledi. Her bir başlık için alanında uzman olan isimler tarafından raporlar hazırlandı” sözlerine yer verdi.   2’nci aşama Cizre’de sembolik mahkeme   Mahkemenin 2020 yılında kurulduğunu ancak mağdurlara ulaşıldıktan sonra onların tanıklığı doğrultusunda yargılamaya başladıklarını söyleyen Meltem, tanıkların Türkiye’de maruz kaldıkları hak ihlallerinin mahkeme heyeti tarafından dinlendiğini dile getirdi. Bu tanıklıkların bireysel değil bir bütün Türkiye’nin içinde bulunduğu tabloyu gösterdiğini sözlerine ekleyen Meltem, “Bu programın ikinci aşaması olarak Cizre’de sembolik bir mahkeme kurulması kararlaştırıldı. Cenevre, çeşitli anlaşma ve sözleşmelere ev sahipliği yapmış ve günümüzde hala uygulanan kimi anlaşmaların uygulandığı bir kenttir. Bu anlamıyla da mahkemenin burada kurulması önemli” şeklinde konuştu.   ‘Yargıçlar tarafsız ve bağımsızdı’   Mahkemenin en önemli yanlarından birinin yargılamayı yapan yargıçlar olduğunun altını çizen Meltem, alanında tecrübeli, AİHM ve BM gibi yerlerde yargıçlık yapmış tarafsız ve bağımsız 6 yargıcın mahkemede yer aldığını belirtti. Meltem, “20-24 Eylül’de bütün tanıklar gibi biz de mahkemedeydik. Tanıklar arasında Türkiye rejimi tarafından ihlale uğramış Kürtler de yer alıyordu, 2016 askeri darbe girişiminden sonra mağdur olan Gülen Cemaati’nden kişiler de yer alıyordu” dedi.   Kürtlere yönelik işkence uygulandığı rapor edildi   Mahkemenin 20 Eylül’de ‘İşkence’ başlığıyla açıldığını dile getiren Meltem, bu başlık altında geniş ve kapsamlı bir rapor sunulduğunu ifade etti. Sunulan tüm raporlarda dikkat çekilen temel noktanın, yıllardır Kürtlere yönelik gerçekleşen hak ihlalleri olduğunu vurgulayan Meltem, “Türkiye’de Kürtlere yönelik gerçekleşen hak ihlalleri yeni bir durum değil. 80’lerden, 90’lardan günümüze kadar işkence konusunda yaşanan hak ihlalleri rapora yansıdı. Raporda daha çok Kürtlere yönelik işkence uygulandığı ve bunların çoğu zaman mahkemelere kadar yansıdığı rapor edildi. Bu başlık altında tanık olarak Eren Keskin dinlendi. Eren Keskin, işkencenin öteden beri süregelen bir devlet politikası olduğunu belirtti. Rapor da bunu tamamlıyordu. Türkiye’de işkencenin sistematik bir biçimde muhalif sesi bastırmaya yönelik uygulandığı belirtildi. Gülen Cemaatinden isimler de bu noktada tanıklıklarını ifade ederek, gözaltında maruz kaldıkları işkenceleri anlattılar” ifadelerini kullandı.   Kaybettirme: 90’lardan bu yana sistematik işkence   Ardından ‘Kaybettirme’ başlığına geçildiğini belirten Meltem, 90’lardan bu yana zorla kaybettirmelerin Türkiye’de hala sistematik bir biçimde devam ettiğinin rapor edildiğini kaydetti. Bu başlık altında, 20 Ocak’ta İstanbul’da kaçırılan Gökhan Güneş’in avukatı Sezin Uçar’ın tanık olarak dinlendiğini ifade eden Meltem, “Avukatı Gökhan’ın kaçırıldıktan sonra götürüldüğü yerde 6 gün boyunca sistematik bir şekilde işkenceye maruz kaldığını, psikolojik ve fizyolojik tedavi gördüğünü belirtti. Yine Gülen Cemaatinden bir avukat kaçırılarak 92 gün işkenceye maruz kalmasına ilişkin tanıklığını ifade etti” dedi.       ‘90’lardan bu yana basın üzerinde saldırı uygulanıyor’   3’üncü başlık olan ‘Basın ve ifade özgürlüğü’ kapsamında tanık olarak dinlendiğini dile getiren Meltem, bu doğrultuda sunulan raporun geniş ve kapsamlı olduğuna dikkat çekti. Sunulan raporda yine 90’lardan bu yana basın üzerinde uygulanan saldırının raporlandığını kaydeden Meltem, “Raporda, basın ve ifade özgürlüğünden söz edilemeyeceği belirtiliyordu. 100’ü aşkın gazetecinin cezaevinde olduğu, dışarıda olanların ise haberlerine otosansür uygulandığı belirlemeleri yapıldı. Gazetecilerin tutuklu olduğu bir ülkede demokrasiden, insan haklarından bahsedilemeyeceği belirtildi. Ben de tanık olarak katıldım ve Türkiye’de gazeteciyken yaptığım haberlerden kaynaklı gözaltına alınıp tutuklandığımı ve bu anlamda hakkımda hazırlanan iddianamede yalnızca yaptığım haberlerin ‘suç delili’ olarak konulduğunu, bu kapsamda bana 4 yıl ceza verildiğini ve 3 yıl boyunca cezaevinde kaldığımı belirttim. Biz mağdurun da mağduruyuz. Gülen Cemaati 2016’dan beri mağdur olduklarını ifade ediyorlar ama biz 80’lerden beri bunu yaşıyoruz. Yüzlerce gazeteci cezaevinde, katledildi, kaçırıldı. Çalışan tüm gazeteci arkadaşlarım hakkında süren davalar var. Biz 90’lardan bu yana bunları yaşarken Tribunal’de mağduriyetlerini anlatan kişiler de devletin en etkili organlarında yer alan kişilerdi. Gülen Cemaati’nin de kendi rolünü bilmesi ve görmesi gerekiyor. Bu gerçekle yüzleşmeleri gerekiyor” diye belirtti.   ‘Devlet yargılanmalı’   ‘Cezasızlık’ başlığı altında sunulan raporun ardından 21 Mart 2017’de Newroz’a katıldığı için polisler tarafından katledilen Kemal Kurkut’un ağabeyi Ercan Kurkut’un tanık olarak dinlendiğini söyleyen Meltem, “Ercan Kurkut, 2017’den bu yana süren davada bir arpa boyu kadar yol kat edilmediğini belirtti. Faillerin gözaltına alındıktan sonra hemen bırakıldığını, ilk raporun değiştirildiğini ve dosyanın sürüncemede bırakıldığını ifade etti. Bütün davaların üstünün bu şekilde örtüldüğünü ve faillerin hiçbir zaman yargılanmadığını kaydetti. Ardından ise ‘Adalete erişim’ başlığına geçilerek rapor sunuldu. Raporda ağırlıklı olarak AİHM kararları işlendi. Bu konuda Kürt siyasetçi Faysal Sarıyıldız tanık olarak dinlendi. Faysal Sarıyıldız, 2015-16 sürecinde Cizre’de yaşanan savaş sürecini anlattı. Bir şehrin tamamen yok edildiğini, yakılıp yıkıldığını, ambulansların yaralıları almasına izin verilmediğini ve orada yaşanan savaş suçu, insan hakları ihlali ve katliam olduğunu ancak bunu yapan devletin yargılanmadığını ifade etti” sözlerini kullandı.   ‘Türkiye insanlığa karşı suç işledi ve yargılanmalı’   Meltem, Tribunal’in son başlığı olan ‘İnsanlığa karşı suçlar’ bölümünde tanık dinlenmediğini, mahkemenin koordinatörü Johan Vande Lanotte tarafından geniş bir rapor sunulduğunu söyledi. Raporda, Türkiye’nin tüm bu başlıklar ışığında insanlığa karşı suç işlediğinin tespit edildiğinin kaydedildiğini belirten Meltem sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye’de adaletin olmadığı, cezasızlığın, işkencenin ve zorla kaybettirmenin sistematik olarak geliştiği ve bütün muhalif kesimleri susturmaya yönelik yapıldığı belirtildi. Raporda Türkiye’nin insanlığa karşı suç işlediği ve bu konuda yargılanması gerektiği çok güçlü verilerle ortaya koyuldu.”           ‘Lahey’e gidilecek’   6 konu başlığı altında tanıkların dinlenmesinin ardından yargıçların mahkemeye ilişkin kararını açıkladığını sözlerine ekleyen Meltem, “Mahkeme verdiği kararda, Türkiye’de insanlığa karşı suç işlendiği, işkencenin, zorla kaybetmelerin olduğu, basın ve ifade özgürlüğünün olmadığı ve Türkiye’nin bu konuda yargılanması gerektiği kanaatine ulaştı. Tepkiler olumluydu. Bu sembolik bir mahkeme ve bağlayıcılığı yok ama yargıçların ortaya çıkardığı kanaat önemli. Yargıçların verdiği karar doğrultusunda 2 aylık süre zarfında bireysel dosyalar işlenecek ve hazırlanan dosyaların ardından Uluslararası Ceza Mahkemesi Lahey’e gidilecek. Ardından ise Avrupa Konseyi (AK), AB ve BM’ye başvurular yapılacak. Bu raporlar kapsamında ise Türkiye’nin yargılanması istenecek. Yıl sonuna kadar bunların yapılması planlanıyor” şeklinde konuştu.     ‘Anlattıklarımız sadece bizim hikayelerimiz değil’   Meltem, mahkemenin başlamadan önce Türkiye’nin Büyükelçilik aracılığıyla mahkemenin yapılmasını engellemeye çalıştığını aktardı. Bunun, mahkemeden çıkacak sonucun bilindiğinin bir göstergesi olduğunu kaydeden Meltem, “Bundan korktular. Mahkemede Türkiye’ye de söz hakkı verildi ve Tribunale davet edildi ancak Türkiye davete yanıt vermediği gibi mahkemeye de katılmadı. Türkiye’ye dönük suçlamalara cevap vermediler. Bu da yapılanları kabul etmektir. Türkiye Lahey’e imza atmış bir ülke değil ancak Lahey’e imza atan ülkelerden çok sayıda insan kaçırdığı için burada insanlığa karşı suçtan yargılanabilir. Dolayısıyla buradan çıkacak sonuç çok önemli. Anlattığımız her şey sadece bizim hikayemiz değil, Türkiye’de milyonlarca insanın yaşadığı bir sorundur. Bu da Türkiye’nin bir tablosu. Tüm bunların Türkiye’ye bir dönüşü olacaktır” ifadelerini kullandı.