MKM 30’uncu yılında: Cesareti bulaştırmaya devam edeceğiz 2021-09-27 10:45:04   Marta Sömek    İSTANBUL - 30 yıl önce kurulan MKM’nin tüm baskı ve engellemelere rağmen dimdik ayakta durduğunu söyleyen sanatçılar, “Mücadelemize hala devam ediyoruz ve bu şemsiye altında birleşirsek karanlığı yırtacağımıza olan inancımız sağlam, bu anlamda kudretliyiz. Bütün zor ve baskılara rağmen bu alanda çalışmalar yürütmeye devam ederek ve bunda ısrar ederek cesareti bulaştırmaya devam edeceğiz” dedi.   Navenda Çanda Mezopotamya - Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM), 27 Eylül 1991 yılında Musa Anter'in de aralarında bulunduğu bir grup aydın tarafından İstanbul'un Beyoğlu ilçesindeki İstiklal Caddesi’nde kuruldu. Tiyatro, sinema, müzik, halk dansları, çağdaş dans gibi sanatın birçok dalında üretim yapan MKM, komünal sanat anlayışıyla Mezopotamya, Anadolu ve Orta doğu halklarının sesi, dili ve rengi olmayı amaç edinerek Kürtçe ile yola çıktı. 30 yılda tiyatro, sinema, müzik, resim, halk dansları gibi birçok dalda atölyeler düzenleyerek binlerce öğrenciyi yeşertti, eğitti. Yalnızca bununla kalmadı, Kürt halkının kültürünü, anadilini sanatla harmanlayarak dünyaya duyurdu.   MKM, 30 yıllık mücadelesinde onlarca kez polis baskınına uğradı, sanatçıları gözaltına alındı, tutuklandı, etkinlikleri engellendi, salonlar verilmedi, hedef gösterildi. 2016'da çıkarılan Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile de kapatılan MKM, 18 yıl boyunca faaliyet gösterdiği binadan zorla çıkarılsa da tüm baskı ve engellemelere rağmen mücadelesiyle varlığını sürdürmeye devam ediyor.   25 yıldır MKM bünyesinde yer alan sanatçı Nurcan Değirmenci ve sinema çalışanı Adar Taş, MKM’nin 30’uncu yılına ilişkin ajansımıza değerlendirmelerde bulundu.   MKM ile tanışma…   25 yıldır MKM bünyesinde çalışma yürüten sanatçı Nurcan Değirmenci, Arif Sağ Müzik Merkezi’nde müzik yaşantısına başladıktan sonra 1996 yılında MKM bünyesinde yer aldığını paylaştı. Nurcan, MKM’ye katılma hikayesini şu sözlerle anlattı: “Açıkçası ilk dönemlerde bunu aileme anlatmak benim için çok zor oldu, hatta anlatmadım. 1996 yılında katıldığımda da kursiyer olarak başladım, bir yıl boyunca ailemden habersiz MKM’de devam ettim, ondan sonra aileme açıkladım. Bu nedenle de 1991 yılında kurulduğu zaman da hem o dönemin baskılarından, hem de siyasi atmosferin çok yüksek olduğu dönemler ve ailemden dolayı çekincelerim de olduğu için hemen gidemedim, böylece 1996 yılında MKM’ye katıldım.”   ‘MKM hayat okulu oldu’    MKM’ye ilk katıldığında bir yıl boyunca bağlama, şan ve solfej dersleri aldığını aktaran Nurcan, ardından dönemin kursiyerleriyle bir grup kurmaya karar verdiklerini ve grubun özellikle Zazaca söylemesini istediklerini kaydetti. “Diyarbakır Hanili olmama rağmen Zaza kültürüyle büyümemiştim, daha çok Kurmanci kültürü hakim olmuştu. Vartolu, Sivaslı ve Dersimli Zaza arkadaşlarla bütün repertuarın Zazaca olabileceği bir Zaza grubu kurduk” diyen Nurcan, 1998 yılında yine 11 kadın arkadaşından oluşan Koma Asmin grubunu kurduklarını ifade etti. Nurcan MKM’nin kendisine kattıklarına ilişkin, “Bir kadın olarak nasıl yaşamam gerektiği yönünde MKM’nin benim için anlamı çok büyük, beni bireysellikten kurtarıp, ben değil ‘biz’ olma duygusunu öğretti. Müzikal çalışmalarımda, kolektif çalışmaları çok sevdiğim için hep kolektif olmayı tercih ettim. Hem müzikal hem yaşamsal olarak MKM benim için bir hayat okulu oldu” sözlerini kullandı.   ‘Birçok kadına cesaret verdik’   O dönem her şeyin bir ilk olduğunu söyleyen Nurcan, ilk defa bir Kürt kültür merkezinin kurulduğunu ve birçok alandan müzisyen, tiyatrocu, sinemacı adaylarının geldiğini ve birçok kadına cesaret verdiğini aktararak, “Her şeyi ilk olarak yaşadığımız için hep birlikte öğreniyor, dolayısıyla öğrenirken de birbirimize katkımız çok fazla oluyor, vesile olmuş oluyorsunuz. Bizim kurmuş olduğumuz kadın grubu ilerleyen zamanda birçok kadına bu işi yapma konusunda büyük bir motivasyon kaynağı oldu, örnek alan birçok insan oldu. Ben ilk defa perküsyon çalıyordum bunun Kürtlerde bir ilk olduğunu biliyordum, benden sonra birçok kadına perküsyon çalma konusunda ön ayak oldu. Vengê Sodiri ve Koma Asmin’de ilk perküsyon çalan bendim, çevremdekiler ‘Kürtlerde bir ilksin diyorlardı’, böyle de bir tarihsel misyonu vardı” diye konuştu.   ‘25 yıl geçti, hala MKM’den eğitim alıyorum’   Bir tarih yaşadıklarının farkında olduklarını fakat bilincine çok varamadıklarını belirten Nurcan, kendi anadilleri ile müzik yapmak istediklerini, bununla birlikte kendi kültürleriyle de tanışmak istedikleri için yola koyulduklarının altını çizdi. Nurcan, kültürüne ve anadiline bu denli sarılmasının sebebinin bir yaşında İstanbul’a geldiği için kültürüyle iç içe olamaması olduğunu belirterek, “Bir taraftan müzik yaparken bir taraftan da kendi kültürünüzle tanışıyorsunuz, bu kendinizi var etmekte çok önemli bir şey” dedi. Kürtçeden Türkçeye çevrilmiş şarkıları yeniden kendi dillerine kavuşmalarına vesile olarak albüm çıkarttıklarını paylaşan Nurcan, MKM’deki üretimlerine dair “mutfak kısmında” olduğu tanımlamasıyla yorumladı. 25 yıldır MKM’de her daim grup ve proje çalışmalarıyla aktif olduğunu söyleyen Nurcan, Kürt şair Baba Tâhir Uryân-ı’ın beyitlerini besteledikleri proje ile sayısız çalışmalarda yer aldığını ifade etse de en iyi temsiliyetin nasıl olması gerektiği konusunda hala eğitimler aldığını da vurguladı.   ‘Kültürü açığa çıkarabilecek ne varsa onun için mücadele ediyorsunuz’   Nurcan, MKM’nin kurulduğu ilk günden beri hep bir baskıya maruz kaldığını, arşivlerinin talan edildiğini, kapısına kilit vurulduğunu, sanatı rahatça icra etmek gibi bir fırsatın olmadığını sözlerine ekledi. Yaşanan baskılara rağmen MKM’ye katılımın bilinçli bir tercih olduğunu dile getiren Nurcan, “Zaten bu katılım bilinçli bir tercih, rahat olmayacağınızı, birilerinin sizi rahat bırakmayacağını biliyorsunuz ve siz de rahat bırakmamak için orada oluyorsunuz. Evet, oradasınız ve alternatif sanat yapıyorsunuz. Gerçekten o kültürü açığa çıkarabilecek ne varsa onun için mücadele ediyorsunuz. Dışarıda çok rahat sanat da yapılabilir, bunların yol ve yöntemleri de var ama siz bilinçli bir şekilde tercih ediyorsunuz bunu. Oraya gelen insanların yaptıkları kültürel faaliyetler, çalışmalar hepsi bir gönüllülük temelinde, dolayısıyla yapılan bütün bu zorluklara rağmen MKM’desiniz, orayı temsil etmek istiyor ve bünyesi altında çalışmalar yapmak istiyorsunuz” değerlendirmesinde bulundu.   Mücadele aktarımı   MKM’nin 30 yıllık serüvenini kültürel bir yolculuk olarak gören Nurcan, ilk kurulduğunda kadın temelli bir yapısı olduğunu, zaman zaman ayrılanlar ve yeni katılan kişilerin olduğunu belirterek, mücadeleyi devralan her bireyin aynı doğrultuda devam ettirmesinin asıl önemli olan nokta olduğuna ışık tuttu. MKM’nin uzun yıllar devam etmesi gerektiğine değinen Nurcan, “Tarihsel misyon dediğimiz olay da budur zaten. Bu bir yolculuk, hayat yolculuğu dediğimiz durum da budur zaten, benim için de bir yolculuk oldu, önemli olan MKM’nin kendini devam ettirmesi ve çocuklara, gençlere yönelik bundan sonrası için de özelikle akademik çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyorum” sözlerini kullandı.   ‘Bizden sonra gelenler ile MKM devam etmeli’   “Baskılardan ya da kendilerini yeterince ifade edemeyişlerinden dolayı belki bir küçülmeye veya daralmaya gittik. Yıllarca bir salonumuz olmadı, farklı farklı yerlerde sahne almaya çalıştık ama buna rağmen MKM’nin varlığını ortadan kaldıran bir durum hiçbir zaman olmadı ve bundan sonrası için de olmalı, bizden sonra gelenler ile MKM devam etmeli” diyen Nurcan, 30’uncu yılın anlam ve önemine işaret etti. Nurcan, “Benim için 30’uncu yılın anlamı ve önemi, bizden sonra gelecekler MKM’yi alıp belli bir yere taşımalı, büyük bir yaşam, 30 yıllık bir serüven, uzunca bir süre özellikle gençlerin, sanat yapan insanların, adayların kendi kültürüne, kütür merkezlerine sahip çıkmaları gerekiyor. Bu sahip çıkma duygusuyla 16 Ekim’de Bostancı Gösteri Merkezi’nde 30’uncu yılımızı kutlamak üzere herkesi davet ediyorum” çağrısında bulundu.   Sosyolojiden sinemaya   Sinema çalışanı Adar Taş da üniversite son sınıftayken sosyoloji okusa da sinemaya ilgisinin olduğunu belirterek, MKM ile tanışma hikayesini şu sözlerle anlattı: “O süreçte Mezopotamya Sinema Kolektifi bir film gösterim etkinliği düzenliyordu aylık periyotlarla. Oradaki arkadaşlarla tanıştım ve atmosfer hoşuma gitti. O sene atölye çalışmaları vardı sinemanın birçok alanını kapsayan, yönetmenlik, senaryo, kurgu, görüntü yönetmenliği gibi çeşitli alanlarda atölye programları başlayacaktı ve ben de başvuru yaptım. Atölye sürecimi tamamladıktan sonra MKM’ye bağlı olduğunu öğrendim Sinema Kolektifinin, daha sonra da MKM’de devam ederek sinema alanında çalışmalar yürütmeye başladım.”   ‘MKM muhalif ve alternatif bir yerden Kürtçe müzik icra ediyor’   Hem MKM bünyesinde var olan çalışmaları hem de özgün sinema çalışmaları yürüten Adar, MKM’de film çalışmalarının olduğunu, sinema atölyeleri düzenlediklerini, atölyeler üzerinden eğitimci ve öğrencilerle beraber film çekme çalışmalarının da olduğunu paylaştı. MKM’nin İstanbul’daki 30 yıllık çalışma birikimini anımsatan Adar, Kürtçenin temel alınmasını, “Tabii ki bu alanda çok farklı kurumlar da var, sol sosyalist ya da muhalif çevrelerden doğru sanat çalışmaları yürüten birçok kurum var ama MKM’nin bu kurumlar içinde daha özgün tarafları var. En önemli özgün tarafı ve çalışmalarında belirleyici olan şey de bütün çalışmalarını Kürtçe gerçekleştirmesi çok önemlidir çünkü İstanbul gibi metropol bir kentteyiz ve okuduğumuz okul, katıldığımız etkinlikler, sosyal yaşamımız ve bütün her şey Türkçe üzerinden şekilleniyor. MKM bu ana akım dille beslenen sanat anlayışına karşı çok muhalif ve alternatif bir yerden Kürtçe müzik icra ediyor, sinema yapıyor ve tiyatro sahneliyor. B anlamda da kültüre tutunma ve bunun bir devam ettiricisi olma noktasında çok katkısı oldu bana” şeklinde yorumladı.   ‘Kolektif ruhu diri tutuyor’   Var olan sistem içerisinde birçok kişinin bireysel olarak kendisini var ettiğini dile getiren Adar, üretimin ve sanatın kişiyi bireyselleştirebildiğine değinerek MKM’nin üretim anlayışının kolektif bir anlayış olduğunu söyledi ve ekledi: “Bir film çekerseniz yönetmeni ve senaristi siz olabilirsiniz ama o filmin en başından son sürecine kadar çok kolektif bir grubun içinde bunu yapmak zorundasınız. Bu anlamda da kolektif ruhu diri tutma ve yeniden yaratma noktasında MKM’nin bana çok katkısı oldu. Sadece kendi çalışmalarımızda değil MKM’nin genel çalışmalarının da ortağıyız, belki MKM’ye bir beddua etmek gerekiyorsa o da umarım her zaman başına genç işler gelir, o genç dinamizme gerçekten ihtiyacımız var, MKM’nin de ihtiyacı var, bu anlamda da bir enerji kattığına inanıyorum.”   ‘Var olan direnişçi tavrı açığa çıkaran bir kurum’   MKM’nin tüm çalışmalarının Kürtçe olmak zorunda olduğunu vurgulayan Adar, sosyal hayatta Kürtçeyi olması gerektiği gibi kullanamasa ve belirli yerlerde konuşamasalar da MKM’nin bu dayatıcı tarafını çok doğru buluyor ve çalışmalarında Kürtçe düşünüp revize ettiklerini ve yazdıklarını, bu anlamda da çok verimli olduğunu belirtti. Adar MKM’yi, 30 yıldır başladığı bu yolculuğu çok iyi bir şekilde bugünkü noktaya kadar getirmiş, üzerine düşen görevi yerine getirmiş ve sorumlulukları bir şekilde yapmaya çalışmış bir kurum olarak gördüğünü kaydederek, “Bizde var olan direnişçi tavır, onu açığa çıkaran ve hep bu çizgide yürümeye çalışan bir kurum, öğretici birçok tarafı var benim için ve aslında bütün Kürt gençleri için de nefes alamaz hale geldiğimizde belki uğramamız gereken, gelip bir çay içmemiz gereken, birbirimizle dayanıştığımız, konuştuğumuz bir yer haline gelmeli” mesajını verdi.   ‘Tecrit edilmeye çalışılan bir kurum’   MKM’nin çok zor koşullarda, çok büyük baskılar altında ayakta durmaya ve çalışmalarını icra etmeye çalışan bir kurum olduğunu söyleyen Adar, 30 yıl önce kurulduğunda tam da böyle bir iddia ile böyle bir yolculuğa başlamış olduğunu ve bugün geldiği noktada da bu iddiayı gerçekleştirdiği sonucuna varabildiklerini ifade etti. Adar, 30’uncu yıla ilişkin MKM’nin mücadelesini şu ifadelerle değerlendirdi: “Defalarca kapısına kilit vurulmaya, kapatılmaya çalışılan, çalışmaları engellenen, salon verilmeyen, bir şekilde tecrit edilmeye çalışılan bir kurum. Bütün bunlara rağmen hem direnişiyle nefes alabilmiş ve verebilmiş de bir kurum aynı zamanda. Bugün 30’uncu yılını kutlamak için tekrar bir araya geleceğiz, bu anlamda da bu çalışmanın direk içinde olmak da mutluluk verici bir şey.”   ‘Berbang’: Karanlığı yırtmaya çağırıyoruz   MKM’nin 30’uncu yılını kutlarken tam da dönemin ruhuna ve günümüze uygun bir şiar olan şafak vakti güneşin tam doğmaya yakın vaktini ifade eden “Berbang” şiarını seçtiklerini dile getirdi.  Adar, ayrıca, “Belki de zifiri karanlığın en yoğun olduğu yerde bir güneş ışığının doğacağının habercisi aynı zamanda. Şu an biliyoruz ki çok zor koşullardayız bu ülkede, çok ağır insan hakkı ihlalleri yaşanıyor, kadınıyla, çocuğuyla, LGBTİ+’sıyla, Kürt olmak, bütün bu saydığımız toplumsal kesimler belki de çok büyük bir zifiri karanlığın içerisinde ama o aydınlık ve güneşin doğacağı ana yaklaştığımızı hissediyoruz. Bu anlamda da çağrımız şudur, bütün bu karanlığın içinde kalmış ve bir şekilde nefes almaya çalışan kesim, kadın, çocuk, LGBTİ+ ve birçok farklı etnik grupları bu karanlığı yırtmaya ve beraber haykırmaya çağırıyoruz.”   ‘Cesareti bulaştırmaya devam edeceğiz!’   Otuz yıl önce de bu şiarla yola çıktıklarını vurgulayan Adar, “Hala devam ediyoruz ve bu şemsiye altında birleşirsek karanlığı yırtacağımıza olan inancımız sağlam, bu anlamda kudretliyiz. Bütün zor ve baskılara rağmen bu alanda çalışmalar yürütmeye devam ederek ve bunda ısrar ederek cesareti bulaştırmaya devam edeceğiz” çağrısında bulundu.