‘Demokratik cumhuriyet tüm halklar için kurtuluş yoludur’
- 13:40 8 Şubat 2025
- Güncel
İSTANBUL – "Halkların eşit ve özgür yaşamı yolunda çözüm barışta" konferansının ilk oturumu gerçekleştirildi. Konferansta, Kürt sorunun derinleştirilme süreçlerine ve çözümün Kürtlerin haklarının ve statülerinin tanınması ile gelişebileceğine dikkat çekildi. Konuşmalarda, ayrıca demokratik cumhuriyetin halklar için kurtuluş yolu olduğu vurgulandı.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK), Florya’da bulunan Elit World Otel'de, "Halkların eşit ve özgür yaşamı yolunda çözüm barışta" konferansını gerçekleştirdi. Konferansın ilk oturumu gerçekleştirildi.
Filiz Kerestecioğlu’nun moderatörlüğünü yaptığı “Kürt Sorunu: 1. Yüzyıl’dan 2. Yüzyıl’a Hakikatin Direnişi” konu başlıklı birinci oturumda “Kürt sorununun ortaya çıkışı ve geçmişten günümüze tarihsel karakteri: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e; dinamikler, süreklilikler ve dönüşümler” başlığında yazar Namık Kemal Dinç, “İsyan ve direnişlerin aynasından Kürtlerin ulusal demokratik talepleri ve haklarının evrimi: Nereden nereye gelindi?” başlığında Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü ve 1. Barış Grubu üyesi Yüksel Genç, “Anayasal rejim ve statü sorunu: Cumhuriyet’in krizi ve resmi ideolojinin çıkmazı; Kürtlerin siyasal temsilini yapılandıracak yasal ve anayasal mekanizmaların gelişimi” başlığından Prof. Dr. Levent Köker konuşma gerçekleştirdi.
‘Sorun güvenlik politikaları değil barış politikalarıyla çözülebilir’
Konferansın açılış konuşmasını HDK Eş Sözcüsü Meral Danış Beştaş, gerçekleştirdi. “Halkların özgürlük, barış ve adalet mücadelesini büyütmek ortak geleceğimize dair güçlü bir perspektif inşa etmek için buradayız” diyen Meral Danış Beştaş, toplumsal dayanışmayı parçalamaya çalışan bir düzenle karşı karşıya olduklarını dile getirdi. Meral Danış Beştaş, “Baskı ve tahakküm yerine özgürlük, onurlu bir barış içinde yaşadığı bir dünyayı nasıl kuracağımızı tartışacağız. Halkların birlikte yazdığı geleceği, hep birlikte kurmanın yöntemlerini tartışacağız. Kürt halkı tanınmadan Türkiye’de gerçek bir demokrasi mümkün değildir. Kürt sorunu sadece Kürtlerin sorunu değil. Bu Türkiye’nin demokrasi sorunu, tüm yurttaşların sorunudur. Bu ülkede demokrasi yalnızca Kürtler için değil bütün toplum için. Devlet Kürt sorununu hala bir güvenlik sorunu olarak görüyor. Ancak bu sorun güvenlik politikaları değil barış politikalarıyla çözülebilir” ifadelerini kullandı.
Yayılmacı politika
Emperyalist güçlerin bölgedeki yayılmacı politikalarına ilişkin de konuşan Meral Danış Beştaş, “Yayılmacı devletlerin pozisyonun güçlü şekilde tartışacağız. Suriye’de Esad rejiminin çöküşüyle HTŞ eliyle inşa edilecek yeni düzen özgürlük süreci değil aksine derinleşen kaosun habercisi oldu. Özellikle Alevilere, Dürziler ve Kürtler, Sunniler için daha büyük belirsizlik ve endişe hakim. Halklar karşılarında yeni bir zulüm düzeni buluyor. Orta Doğu’da barışın kapısını açacak olan, halkların ortak bir irade ortaya koyabilmesidir. Bu saldırlar yalnızca mezhepsel ayrımları keskinleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda Suriye’de çok kültürlü, çok inançlı bir yapının geleceğini de tehdit ediyor” dedi.
‘Demokratik Cumhuriyet tüm halklar için kurtuluş yoludur’
Rojava’nın tüm Orta Doğu halklarının ortak bir demokrasi modeli olarak tüm dünya halklarına umut olduğunun altını çizen Meral Danış Beştaş, “Kadınlar için eşitlik mücadelesi için adeta Rojava buzkıran görevi gördü. İyi ki kadınlar ve iyi kadın mücadelesi var. Rojava deneyimi, bütün halklar açısından sahiplenilmeli. ‘Halkların barışını nasıl savunacağız?’ sorusunun cevabını bu konferansta tartışacağız. Barış kanlı sayfaları kapatıp hakikat ile yüzleşmedir. Barış halkların iradesini savunmaktır. Barış, halkların en doğal hakkıdır. ‘Savaşa boyun mu eğeceğiz ya da demokratik geleceği mi inşa edeceğiz?’ sorusunun cevabı net, barışı inşa edeceğiz. Barışın imkansız olduğu yanılgısını yıkmak zorundayız. Gerçek barış halkların örgütlü mücadelesi ile gelir. Şimdi sorumluluk bizde. Barış masa başında yazılan bir anlaşma değildir. Sayın Abdullah Öcalan tarafından ortaya koyulan Demokratik Cumhuriyet tüm halklar için kurtuluş yoludur. Mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz” dedi.
Kürtlerin uzun yıllardır yönetim tecrübesi var
“Kürt sorununun ortaya çıkışı ve geçmişten günümüze tarihsel karakteri: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e; dinamikler, süreklilikler ve dönüşümler” başlığına ilişkin konuşan yazar Namık Kemal Dinç, Kürtlerin tarih boyunca özyönetimlerini korumak için verdiği mücadeleyi dile getirdi. Namık Kemal Dinç, “Kürt sorunu Kürtlerin ve Kürdistan haklarının tanınmaması sorunudur. Günümüze kadar Kürtlerin hakları teslim edilmemiş gasp edilmiştir. Son 200 yıllık zaman içinde Osmanlı’dan cumhuriyete kadar Kürtlerin özyönetim talepleri sorunun ana aksini oluşturmakta. Merkezileşme politikaları ortaya girdiğinden beri Kürtlerin kendi özyönetimlerini koruma mücadelesi başlamıştır. Kürtlerin uzun yıllara dayanan yönetim tecrübesi vardır. Resmi ideoloji ile bugün Kürtler hakkında oluşturulan algı negatif yönde yönetim anlayışından uzak. Negatif algı 19’uncu yüzyılda ortaya atılmış ve resmi ideolojinin ayrılmaz parçası haline getirilmiştir. Cumhuriyetle birlikte Kürt sorunu daha derinleşmiştir” sözlerini kullandı.
‘Lozan antlaşması Kürtlerin statüleşmesini tescilleyen belgedir’
Namık Kemal Dinç, “Lozan Antlaşması ile Ortadoğu’da ve dünyada Anti-Kürt nizam kurulmuştur ve başat rol oynayan Türkiye olmuştur. Lozan, Kürtlerin dörde bölünmesinin belgesi olmuştur. Lozan Antlaşması, Kürtlerin statüleşmesini tescilleyen belgedir. Anti-Kürt nizam Kürtlerin yaşadığı ülkelerde hak sahibi olmaması üzerine inşa edilmiştir. Kürdistan isminin yasaklanması, Kürt yerlerinin isminin değiştirilmesi gibi uygulamalar Kürtlerin tepkisine neden olmuştur. Ama ortaya çıkan Şex Said gibi olaylarda sonuçlar neden olarak gösterilmiştir. Hala tarih kitaplarında aynı mantıkla anlatılması sadece sonuca odaklanılması katliamları meşrulaştırmak içindir. Anti-Kürt nizam Türkiye’de demokrasi önündeki en büyük engeldir” dedi.
‘Osmanlı kendisine çıkış ararken Kürtleri harcadı’
“İsyan ve direnişlerin aynasından Kürtlerin ulusal demokratik talepleri ve haklarının evrimi: Nereden nereye gelindi?” başlığı altında söz alan Sosyopolitik Saha Araştırmaları Merkezi Koordinatörü ve 1. Barış Grubu üyesi Yüksel Genç, Kürt sorununun yıllardır bastırma, baskı döngüsü içerisinde derinleştiğine dikkat çekti. Yüksel Genç, şu sözleri kullandı: “Osmanlı kendisine çıkış ararken Kürtleri harcadı, Kürt meselesinin temelini attığı Osmanlının kendisi de planlayamadı. Cumhuriyet ile beraber inkar ortaya çıktı. Cumhuriyet ile beraber inkar, isyan, bastırma süreci yaşandı. Cumhuriyet tarihi boyunca 25 Kürt isyanından bahsedildi. 25 isyan her şeyden önce siyasal, toplumsal nitelikler taşıyor. İsyan hareketleri yenilenme karşıtı gibi gözükse de aslında varlıklarını ve haklarını korumak için bir sürecin parçası. 25 isyanın niteliklerine baktığımızda hepsi bağımsız Kürdistan için mücadele etmiyor. İsyan talepleri yoğunlukla özerklik içeriyor. Kürtler tarih boyunca özerklik, siyasal egemen sahaları gasp edildikçe konjonktüre göre taleplerini belirlediler. Tarih boyunca travma yaratılan ‘Kürtler toprağımızı bölmek istiyor’ düşüncesi Kürtlerin tarihini doğrulamıyor.”
Kürtlerin talepleri
Kürtlerin bağımsız devlet olmasından korkan devletin Kürdistan’da baskı devletini inşa ettiğine vurgu yapan Yüksel Genç, cumhuriyet ilerledikçe eşitsizliğin, baskının arttığını buna karşı Kürtlerin taleplerinin oluştuğunu söyledi. Yüksel Genç şöyle devam etti: “Kürt meselesinin çözülmemiş olmamasının iki ana nedeni var. Birinci neden devletin siyaseti, inkarı, irade reddini sürdürmesidir. Diğer neden ise Kürt meselesi geliştikçe Kürtlerin kendi araların ortak sözlerinin kuramamış olmamalarıdır. Çözüm, bu iki unsurun dönüştürülmesine bağlı. Kürtler ne istiyor? Kürtler demokratik özerklik formları ile hem egemen kulvarlarının kaygılarını azaltan, toplumsal tabakayı güçlendiren ve Kürtlere yer açan modeli önceliyor. Barış görüşmeleri içerisinde Kürtler her şeyden önce Kürt kimliğinin anayasal güvenceye alınmasını istiyorlar, Kürtlerin toplumsal olarak kabulünün gereği olarak özyönetim hakkı istiyorlar, Kürtler ana dilde eğitim ve ikinci dil olmasını istiyorlar. Bunlar kolaylıkla uygulanabilecek talep olarak karşımızda duruyor.”
‘Silahların bırakılmasına endeksli çözüm barış getirmez’
Son olarak “Anayasal rejim ve statü sorunu: Cumhuriyet’in krizi ve resmi ideolojinin çıkmazı; Kürtlerin siyasal temsilini yapılandıracak yasal ve anayasal mekanizmaların gelişimi” başlığına dair konuşan Prof. Dr. Levent Köker, şunları dile getirdi: “Anayasanın 42’nci maddesi ‘Türkçeden başka dil okullarda okutulamaz’ diyor. Bu hüküm, daha önceki anayasalarda yok. Bu anayasada var. Bunu Kenan Evren ve arkadaşları yapmış. Lozan Antlaşması diyor ki; ‘Türkçeden başka dil konuşan kişiler de Türk uyrukludur.’ Lozan’da Türkiye’deki vatandaşlarının ana dilinin sadece Türkçe olmadığını söylüyor. Milli güvenlik konseyi yapmış yasağı koymuş. Hangi gerekçe ile bu yasağı koyduğu sorulsa gerekçe yok. Kürtçe diye bir dil yok diyerek ancak bunu gerekçelendirirsiniz. 42’nci maddeyi kaldırın. Kürtler, Türkçe biliyor ama Türkler ise Kürtçe bilmiyor Türklerin de Kürtçe bilmesi önemlidir. Ulus kavramının terk edilmesi ya da demokratikleştirilmesi gerekiyor. Sadece silahların bırakılmasına endeksli çözüm barış getirmez. Toplumsal bilinç seferberliğine ihtiyaç var.”
Konferans, 2’nci oturum ile devam edecek.