Yıkıntılardan psikolojik enkaza: Kadınlar ne yaşıyor?

  • 09:02 23 Ocak 2025
  • Güncel
 
Pelşin Çetinkaya
 
HATAY-   Depremin üzerinden iki yıl geçmesine rağmen deprem bölgelerinde elektrik, ulaşım ve sağlık gibi temel ihtiyaçlar hâlâ büyük sorun. Kadınlar ise bu zorlukların yükünü, konteyner yaşamının sınırları içinde taşıyor.
 
Türkiye, derin toplumsal sorunların ve doğal afetlerin yarattığı karmaşık bir süreçten geçerken, en büyük yüklerden biri kadınların omuzlarına binmiş durumda. Kadınlar, yalnızca kendi bireysel sorunlarıyla değil, aynı zamanda toplumun ve devletin yarattığı yapısal sorunlarla mücadele etmek zorunda kalıyor. Erkek egemen anlayışın belirgin olduğu bir toplumda, kadınların yaşam alanları, hakları ve özgürlükleri giderek daralırken, 6 Şubat 2023 tarihinde meydana gelen Mereş mekrezli depremleri bu sorunları daha da derinleştirdi. Depremin en çok etkilediği yerlerden biri olan Hatay’da, kadınlar konteynerlerde hayatta kalmaya çalışırken, bir yandan da geleceğe tutunmaya çalışıyor.
 
Hatay’ın depremden sonra adeta bir enkaz kentine dönüşmesi, burada yaşayan insanların, özellikle de kadınların hayatını bir sorun yumağı haline getirdi. Deprem sonrası bölgeye kurulan konteyner kentlerde, kadınlar sadece fiziksel değil, duygusal ve sosyal anlamda da ciddi zorluklar yaşıyor. Depremzede Meryem Yıldız’ın hikayesi, bu zorlukları çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. 
 
‘O gün güneş bir türlü doğmuyordu’
 
Ailecek depremden çok etkilendiğini ve üzerinden yaklaşık 2 yıl geçmesine rağmen hala depremin etkisinde oldukların ifade eden Meryem Kutlu, “Depreme Dikmece’deki evimde, iki çocuğumla ve eşimle beraber yakalandık. Evden zar zor çıkabildik. Biz hemen çıktıktan sonra duvarlar patladı ve yağmurun altında saatlerce beklemiştik. Bir türlü sabah olmuyordu. O anı anlatmak, betimlemek imkansız ancak yaşayanbilir diyoruz. Saatlerce sabahın olmasını beklemiştik. Yağmurun altında ıslak bir şekilde çocuklarla beraber. Evimizin yan tarafında bizi yağmurdan koruyacak ufak bir yer vardı oraya sığındık. Sonra ablamlar, komşular, herkes bizim oraya geldi ve orada hep beraber güneşin doğmasını bekledik ve güneş bir türlü doğmuyordu. Güneş doğduktan sonra nasıl bir felaket yaşadığımızı anladık. Sevdiklerimize, şehir dışındakilere, merkezde yaşayan akrabalarımıza, arkadaşlarımıza telefonlarla ulaşmaya çalıştık. Hiçbir şekilde ulaşamıyorduk ya da ulaştığımızda sadece bazı kelimeleri anlıyorduk ve şebeke hemen gidiyordu. Tamamen çökmüştü. Birbirimizle iletişim kurabilmemiz tamamen imkansızdı. Hala şu ana kadar biz de çocuklar da ufacık bir seste, sarsıntıda, elektrik kesintisinde o korkuyu tekrar yaşamaya başlıyoruz” sözlerine yer verdi.
 
‘Kimse bizi sormadı’
 
Meryem Kutlu, depremin ilk dönemlerinde kimsenin kendilerine yardım etmediğini, kendi uğraşlarıyla o zorlu süreci geçmeye çalıştıklarını dile getirirken, “İlk 3 gün zaten hiç kimseden haber alamıyorduk. Bir köyde yaşıyoruz. Hiç kimse gidip gelmedi. Ne jandarma gidip geldi ne de yardımı için insanlar. Dedik ki ne oluyor? Kendi imkanlarımızla evin önüne 3-4 aile sığacak kadar bir çadır yaptık. Çadırda dönüşümlü bir şekilde uyuduk. Çünkü yatacak yer yoktu korkarak sağlam evlere girip erzak çıkardık yemek yapmaya başladık. Ondan sonra zaten bir helikopter geldi. Havadan bize abur-cubur, meyve suyu, bebek bezi ve ıslak mendil bir şeyler attı ve gitti. Üç gün sonra gelen şey buydu biz hala neler yaşadığımızı hazmedemedik. Hazmedememişken, daha tam olarak şehre ne olduğunu bilmiyorken sadece böyle bir şey geldi. Kimse bizimle temas kurmadı. Kendi imkanlarımızla birkaç ay çadırda kaldık. Daha sonra herkes kendi imkanıyla yine kendi evinin yanına veya bahçesi varsa bahçesine çadır yaptı. Biz eşimle kendi imkanlarımızla 5-6 ay sonra bir konteyner bulabildik ve o konteynere yerleştik. Çocuklarla bu kadar küçük bir alanda 4 kişinin yaşaması çok korkunç bir şey. Psikolojik olarak da bizi mahvetti bedenen de. Çünkü o daracık alanda çocukların ders çalışması, yemek yapılması, temizliğin yapılması çok çok zor” diye belirtti.
 
Kadınların konteynırdaki zorlu sınavı
 
O süreçte büyük sorunların yaşandığını ve bu sorunlardan da en çok etkilenen kesimin kadınlar olduğunu söyleyen Meryem Kutlu, “Zorluğu en çok da kadınlar yaşadı. Çünkü temizlikten, yemekten, çocuğun bakımından sorumluyuz. Her şeyden sorumluyuz. Onun üstüne üstlük zaten deprem yaşamışız. Psikolojimiz allak bullak. Şimdi çocuklar okula gidiyorlar, yorgun geliyorlar. Onların yemek sorunu var. Birincisi onu yapmak zorundasın ve küçücük bir yerdesin. Yemek yaptığın zaman işte kokusuydu, dağınıklığıydı, kiriydi, pasıydı. Her şey orada. Yatmaya geliyorsun aynı yerde. Baba işten gelmiş, dinlenmek istiyor. Küçük bir televizyon var mesela televizyon izlemek istiyor ama çocuklarında ödev yapması gerekiyor kızım liseye hazırlanıyordu. Hangi birini idare edebileceğimi bilmiyordum. Eşine de bir şey diyemiyorsun. O da yorgun o da bayağı bir depremden etkilenmiş ve tahammülsüz agresif çocuklar da aynı şekilde. Bazen birileri geliyor. Hani bir iki kişi geliyor görmek istiyorlar sığamıyoruz ya da çat kapı birileri geliyor, çocuklar artık ödev yapamıyorlar. Onun dışında hepimiz eşler ve çocuklar aynı yerde yatıyoruz ve bu eşler arasında gerçekten çok büyük sıkıntılara neden oluyor, hiçbir özel hayatın kalmıyor. Ciddi anlamda bir sürü evliliğin bitme noktasına gelmesine sebep oldu” ifadelerini kullandı.
 
‘Özel alanım olmadığı için kendimi çok eksik hissediyorum’
 
Meryem Kutlu, sorunlardan dolayı her geçen gün daha mutsuz ve agresif hale büründüğünü aktarırken, “Depremden önce benim iki katlı bir binam vardı ve kocaman bir bahçem vardı. Huzurlu, mutlu bir hayatımız vardı. Çocuklar için de bizim için de özel alan vardı. Çıkıp dışarıda oynayabiliyorlardı. Şu an konteynerde hiçbir şekilde özel alanım olmadığı için kendimi çok eksik hissediyorum. Her gün kendimin daha çok mutsuzlaştığını görüyorum. Daha öfkeli, daha agresif bir hale büründüğümü görüyorum. Çoğu zaman bunu aileme de yansıtıyorum. Ben şunu gözlemledim; çocuklarda da ani öfke patlamaları, birden çıkışlar… Eşimde de aynı şeyleri fark ettim. Tahammülsüzleştik. Bunun tek sebebi o kadar küçük bir alanda sürekli zaman geçirmek. Benim en yakın arkadaşım konteynerde kalıyor. Devletin sağladığı bir konteynırken ve şu an hastalıkla kıvranıyor ve psikolojisi tamamen bitmiş durumda” dedi.
 
‘Hala o travmayı yaşıyoruz’
 
7’den 70’e her kesimin, her yaş grubunun her anlamda desteğe ihtiyacı olduğunun altını çizen Meryem Kutlu, “Keşke biraz daha kadınlara, çocuklara yönelik psikolojik çalışmalar ve destekler olsaydı. Gelenler oldu, depremden sonra ama 2-3 ayda bir uğrayanlar oldu. O da çok kısıtlı, herkese yetmeyecek şekilde. Bizim psikolojik desteğe ihtiyacımız var. Hala o tramvayı yaşıyoruz. Bundan kurtulmamız ve aşmamız için devletin biraz daha el atması gerekiyor. Benim en büyük talebim her zaman bu oldu. Yani biz bu travmayla beraber hayata tutunmaya ve yaşam mücadelesi vermeye çalışıyoruz. Kadınların destek alabileceği birkaç yer var ama kısıtlı zaten. Psikolojik destek ve eğitimle ilgili birkaç yer açıldı ama ulaşım yok. Herkesin aracı yok, otobüsler yeni çalışmaya başladı. Ne kadınlar ne gençler hiçbir yere gidemiyoruz. Arabası olmayanın mahallesinden çıkıp bir yere gitmesi bütün gününü alabiliyor. O yüzden insanlar çıkmıyorlar, gitmemeyi tercih ediyorlar” sözlerini kullandı. 
 
Elektrik-sağlık-ulaşım… sorunlar bitmiyor
 
Meryem Kutlu, her geçen gün büyüyen sorunların hayatı yaşanılmaz hale getirdiğini dile getirerek, “En büyük sıkıntımız, şu ana kadar hala elektriğin olmaması. Ben az önce TOKİ'de çıkan evden geliyorum. Orada yerleşmeye çalışıyoruz. Bir anda elektrik kesiliyor. Bazen bütün gün gelmiyor. Bazen gece kesiliyor, sabaha kadar gelmiyor. Bizim zaten şu anda karanlığa karşı bir korkumuz var. Ben bir yetişkin olarak artık karanlıkta uyuyamıyorum. Muhakkak evde bir ışık açık yatıyoruz. Elektrik kesintileri hayatımızı felç etmiş durumda. Eğitimi ve sağlık durumunu da felç ediyor. Hastane yaptılar ama hastanede sürekli elektrik sıkıntısından ve internet bağlantısı sıkıntısından sağlık sistemi sekteye uğruyor. Doğru düzgün biçimde sağlık hizmeti alamıyoruz. Bu elektrik kesintileri bize gerçekten eziyet olarak mı yapılıyor? Kasten yapıldığını düşünüyoruz artık. Bu böyle görünüyor. Konteynerde elektrikli sobayla ısınıyoruz. Çok kişi ya klima ya da elektrikli sobayla ısınıyor. Aslında ısınamıyoruz, donuyoruz. Evde sürekli kat kat kıyafetlerle geziyoruz. Zaten sobayı açıyoruz bakıyoruz ki elektrik gitti” şeklinde konuştu.