Wan’da panel: Halkçı belediye anlayışı tehlike olarak görülüyor

  • 16:51 8 Aralık 2024
  • Güncel
WAN- İnsan Hakları Haftasında Wan’da düzenlenen panelde konuşan yerine kayyım atanan Êlih Belediye Eşbaşkanı Gülistan Sönük, Kürt halkına yönelik yapılan kayyım atamaları ve tecrit politikaları bu saldırıların en bariz örneğidir. İktidar, partimizin halkçı belediyecilik anlayışını kendisine bir tehlike olarak görüyor” dedi.

Wan’da 7 Sivil Toplum ve Meslek Odaları öncülüğünde, 10-17 Aralık İnsan Hakları Haftası kapsamında panel etkinliği düzenledi. Wan Barosu Tahir Elçi Konferans salonun yapılan panelde Kürtçe ve Türkçe yazılı, “Herkes için insan hakları” pankartı açıldı. Panele, imzacı kurumların yanı sıra çok sayıda kişi katılım sağladı. Moderatörlüğünü, İnsan Hakları Derneği (İHD) Wan Şube Eşbaşkanı Mehmet Salih Coşkun’un yaptığı panelde, Wan Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Abdullah Zeydan, görevden alınarak yerine kayyım atanan Êlih Belediye Eşbaşkanı Gülistan Sönük ve Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Kocaeli Milletvekili Öner Faruk Gergerlioğlu konuşmacı olarak yer aldı.

'Kayyım yüzyıllık imha ve inkarın sonucudur'

İlk olarak burada konuşan Wan Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Abdullah Zeydan, kayyım politikalarına değindi. Kürt halkının yüzyıllarca hak ihlallerine maruz kaldığını ve kayyım atamalarının Osmanlı İmparatorluğu ardından Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana tarihsel bir sürecinin olduğunu söyleyen Abdullah Zeydan, “Tarihi akış içerisinde yıllardır Kürt halkının varlığının, Türkçülük kimliğiyle asimile ve inkar edilmeye çalışılan bir Kürt gerçekliği var. Kayyımların asıl temeli bu yüzyıllık Cumhuriyet anlayışından geliyor. 1923 yılında kurulan yeni Anayasa ile Kürtlerin yüzyıldır yürüttüğü bu kimlik mücadelesi sadece kendisinin değil diğer tüm halkların haklarına kavuşmasının bir mücadelesidir. Yüzyıllık olağanüstü sıkıyönetim anlayışı var. Bu anlayışın altında ise Kürtlerini kendi kültürünü dilini yaşatabilme ve seçme seçilme hazmedeme durumu yatıyor. Türkiye’de yüzyıl içerisinde iktidara gelen herkesin temel amacı Kürt halkının iradesine ve varlığına karşı ret, inkar ve asimilasyon politikası yürütmek oldu. Bunlar darbelerle başladı, seçilmişlerin tutuklanması, kaçırılması ve kayyım atamaları gibi birçok farklı tutumla sürüyor” dedi.

‘Gasp edilen belediyeler halkın iradesine teslim edilmeli’
 
Kayyım gasplarını oluşması temel nedeninin gelişen demokratik çoğulcu, şeffaf, ekolojik, kadın özgürlükçü yerel yönetimlerde savunulan fikriyatın yaşamsallaştırılmasına yönelik bir saldırı olduğunu belirten Abdullah Zeydan, “Kayyım halkın, iradesine, varlığına, inancına ve değerlerine karşı bir darbedir. Kayyım atamaları yapılırken ise kentin tüm kaynaklarını yandaşlarına peşkeş çekme anlayışı da ortaya çıktı. Gaspla, sopayla halkın kendi kendisini yönetme hakkı elinden alınması ortaya çıkan bir sömürgeci anlayış ve hukuku olduğunu gösteriyor. İktidarın, yüz yıllık asimilasyon, ret ve inkar anlayışından, vazgeçip, tecridi sonlandırıp, diyalog ve çözüm sürecine biran önce başlanması, gasp edilen belediyeleri halk iradesine geri teslim edilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.

'Kayyımlar kadın, dil, tarih ve Kürt kültürüne yönelik saldırıdır'
 
Kayyım atamalarının ağırlaştırılmış tecritten bağımsız değerlendirilemeyeceğini söyleyen Êlih Belediye Eşbaşkanı Gülistan Sönük, “Kayyım atamalarının bugün sürmesinin başlıca nedeni tecrit politikalardır. İktidarlarını çöküşünü fark eden yöneticiler her zora düştüklerine Kürt halkına ve değerlerine saldırılar düzenliyor. Kürt halkına yönelik yapılan kayyım atamaları ve tecrit politikaları bu saldırıların en bariz örneğidir. İktidar, partimizin halkçı belediyecilik anlayışını kendisine bir tehlike olarak görüyor. İktidar halkın sorunlarının mahallede kurulan mahalle meclisler, kent konseyleriyle çözüme kavuşması, halkın demokratikleşmesi, kadın ve gençlerin siyasette önlerinin açılması ve feodal zihniyetin bitişe gitmesi rahatsızlık yarattı. Her yerde Kürt kültürü, dili, tarihi, sanatına yönelik partimiz tarafından yerel yönetimlerle halkın hafızasının yenilenmesine karşı bir saldırıdır” diye konuştu. 

'Kayyım Kürt'e teslimiyet dayatmasıdır'

Kayyım atamalarıyla, kadınların toplumsal sorunların çözümü için söz hakkı, çözüm pratiği ve rolüne sahip olmamak için DEM Partili belediyeler öncülüğünde açılan kadın kurumlarının kapatıldığına dikkat çeken Gülistan Sönük, “2016’dan bu yana 3’üncü kayyım atamalarıyla uyuşturucu yaşı 10’un altına düştü. Kürt gençlerinin ve çocuklarının bu tür yollara girişerek toplumdan uzak tutmak istiyorlar. Tüm bu sorunlar her nedense kayyım atamaları ve yönetim anlayışıyla yoğunlaştı. Gençleri ve kadınları kendi sorunlarıyla boğulup çözümsüz kalmalarına yol açtılar. Kayyım atamaları süresi boyunca Kürt sanatı ve kültürü yasaklanıp, Kürdistan kültürüne ve sanatına aykırı bir anlayış inşa etmeye çalıştılar” şeklinde konuştu.

8 yıllık süreçte kayyımların, Kürt halkının dilini, Kültürünü, sanatını yok edilmeye çalıştığını belirten Gülistan Sönük, “Kayyımlar göreve geldikleri gibi ilk işleri kadın kurumlarının ve kadın ismini geçtiği alanları kapatmak, Kürtçe tabelaları kaldırmak oluyor. Bu adımlarla tekçi bir anlayış inşa etmek istiyorlar. Kayyım atamalarıyla Kürtlere teslimiyet dayatılıyor. CHP’li Esenyurt belediye başkanı Kürt olması ve teslim olmaması nedeniyle kayyım atandı. Kürt düşman hukuku yaratıldı ve bu seçilen her Kürde teslim olmazsan kayyım atarım diyor. Kürt bu kez tüm saldırılara rağmen belediyelerini öyle kolay teslim etmedi büyük bir direnişle sahiplendi iradesine. Kürtler adeta iktidara bu kez net bir direnecek bir gücün olduğunu ve tarihin Kürtler açısında tekerrür etmeyeceğini ve sonuna dek direneceğini gösterdi” dedi.


'Anadilin yasaklanması en ağır Kürt sorunudur'

Kürt meselesinin çözümü mutlak suretle olması gerektiğini ve sorunun sadece konuşarak belli alanlarda mücadele edilerek çözülmeyeceğini söyleyen DEM Parti Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, “Kürt sorunu bu topraklarda çözümsüz kalmayacak. Bu sorunun en ağır bedelini yine yıllardır, Kürtler biliyor. Kürt sorunu sadece Kürt halkının meselesi değil, kendisine insanım diyen herkesin sorunudur ve hep beraber, Kürtlerin ne yaşadığını hissederek ve anlayarak, empati kurarak çözmemiz lazım. Bir insanın anadilinin konuşmasının engellenmesi kabul edilir bir şey değil. Türkiye de yıllarca bu yapıldı ve halende devam ediyor. Memleketin bölüneceği kaygısıyla Kürt konuşulması hep engellendi. Bir Kürt anadilini konuşunca sesi kesiliyor. Bu duruma, Kürtlerden daha çok Türklerin konuşup ses çıkarması gerekiyor. Meclis’te Kürtçe konuşan Türkün, bir Kürt tarafından sesi kesilmesi bu ülkede ağır bir Kürt sorunun olduğu göstergesidir. Müstehcen bir şey mi söyleniyor da, Allah’ın yarattığı bir dili bip’leniyor. Kürt sorunun, haklarını konuşmak için illa Kürt olmaya gerek yok insan olmak şarttır. Ezilmiş, itilmiş, zulme uğramış, bir hak istediğinde silah çekilmiş bir Kürde tek mi kalmış bu sorunu konuşmak? Kürt sorunun başlıca ve en ağır sorunu dilinin yasaklanmasıdır.Yıllardır bu meselenin nasıl çözüleceğini söylüyoruz. Bunun çözümü yerel yönetimlerde özerlik şarkı anayasada madde 66’nın değişmesi ve anadilde eğitimin olmasıyla bu sorun çözüme kavuşacaktır. Kürtçe resmi ikinci bir dil olabilir. Madde 66 gibi ayrılıkçı bir maddenin değişmesi gerekiyor. Demokratikleşme istiyoruz. Bunlar ağır talepler değil. Kürtlerden yanlışınızın farkına varıp özür dileyip gelin hep beraber çoğulcu demokratik bir anayasa inşa edelim demek yerine kayyım atıyorlar. Devlet hatasını telafi edeceğine yanlış üzerine yanlış yapılıyor. Buradan çağırıyoruz, gelin hep beraber ortak, eşit yurttaşlığı esas alan demokratik ve çoğulcu bir yaşamı inşa edelim” diye konuştu.



Panel soru cevap şeklinde son buldu.