ABD’li gazeteci Meghan Bodette: Kürt sorunu çözüme kavuşmalı

  • 09:01 8 Aralık 2024
  • Güncel
  
 
Öznur Değer 
 
WAN – Suriye ve Rojava’ya yönelik HTŞ ile Türkiye destekli grupların saldırılarının dünya açısından tehlike oluşturduğu ifade eden ABD’li araştırmacı gazeteci Meghan Bodette, Suriye ve Rojava’daki insanlık krizinin çözüme kavuşması için Suriye krizinin ve Kürt sorununun siyasi çözüme kavuşması ve Türkiye’nin Kürtlere yönelik saldırılarına son vermesi gerektiğini belirtti.
 
Suriye iç savaşının başladığı 2011 yılından bu yana savaşın eksilmediği Suriye ve Rojava toprakları yeni bir saldırı ile karşı karşıya. DAİŞ’in Kuzey ve Doğu Suriye topraklarında YPJ/YPG ve QSD güçlerine karşı aldığı yenilginin ardından şimdi de Kuzey ve Doğu Suriye halkları Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) tehdidiyle karşı karşıya. 27 Kasım’da Heleb’in büyük oranını ele geçiren HTŞ çeteleri ilerlemeye devam ederken, Türkiye destekli militarist yapılanmalar Suriye Milli Ordusu da (SMO) Minbic, Şehba, Tel Rıfat gibi Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin denetimindeki bölgelere saldırıyor. Saldırı altındaki bölgelerde yaşayan binlerce kişi QSD tarafından güvenli bölgelere taşınırken, çetelerin 15 bini aşkın kişiyi kaçırdığı belirtiliyor. Suriye ve Rojava’da süren saldırılarla Ortadoğu dengeleri yeniden şekillenmeye başlarken, saldırılara karşı direniş ise sürüyor.   
 
Kürt Barış Araştırmaları Ensitüsü Araştırma Direktörü ve araştırmacı gazeteci Meghan Bodette, Kuzey ve Doğu Suriye ile Heleb’e yönelik saldırılara ilişkin sorularımızı yanıtladı.  
 
“Kuzey ve Doğu Suriye Özerk yönetimi ile Kürtlerin özerk oluşumu bir tehlike olarak görülüyor. Türkiye de bildiğimiz gibi NATO üyesi. Bu nedenle Türkiye ‘Kuzey ve Doğu Suriye benim için tehlike arz ediyor” dediğinde NATO ve Türkiye ile işbirliği içinde olan ülkeler bu konuda Türkiye’nin tutumunu kabul ediyorlar. Suriye Rejimi ve ortakları olan Rusya ile İran da Kürtleri tehlike olarak görüyor.”
 
*Rojava devriminden bu yana gerek Türkiye’nin gerekse de dünyanın huzur vermediği bir coğrafya Rojava. Siz de devrim sürecinde orada bulunan ve çalışmaları yakından takip eden bir gazeteciydiniz. Öncelikle neden Rojava diye sormak isterim. Ülkelerin Rojava topraklarından kopmamasının nedeni nedir?
 
Kuzey ve Doğu Suriye Özerk yönetimi ile Kürtlerin özerk oluşumu bir tehlike olarak görülüyor. Türkiye de bildiğimiz gibi NATO üyesi. Bu nedenle Türkiye “Kuzey ve Doğu Suriye benim için tehlike arz ediyor” dediğinde NATO ve Türkiye ile işbirliği içinde olan ülkeler bu konuda Türkiye’nin tutumunu kabul ediyorlar. Suriye rejimi ve ortakları olan Rusya ile İran da Kürtleri tehlike olarak görüyor. Kendini milliyetçilik, nasyonalizm, dincilik üzerinden yaratan Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye’de inşa edilen farklılıkları, farklı dinleri, inançları, toplumun kendini tanımladığı ve yönettiği toplumsal kazanımların hiçbirini kabul etmiyor. Bu nedenle de Türkiye ve ortakları ile Suriye ve ortakları şimdiye kadar Kürtlerin hiçbir kazanım ve hakkını kabul etmiyor. Şimdi de gördüğümüz gibi bu tanımama ve kabul etmeme hali de büyük sorunları beraberinde doğuruyor her iki taraf açısından da.  Türkiye’nin Rojava’ya yönelik saldırılarıyla Orta Doğu ve ciddi bir güvenlik sorunu oluştuğunu görebiliyoruz. Örneğin DAİŞ gibi çetelerin yeniden güçlenmesine neden oluyor. Bu da Suriye, Rusya ve İran için güvenlik sorunu oluşturdu. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin kabul edilmemesi, bölgedeki istikrarsızlığı doğuruyor.  
 
“Maalesef dünyamızda adaletsizlik normal bir şey. İsrail-Filistin-Lübnan, Rusya-Ukrayna ve şu anda dünyada devam eden tüm savaşlara baktığımızda, yani dünyanın neresine bakarsak adaletsizliğe çok normal bakıldığını görebiliyoruz.”
 
*Türkiye'nin Rojava'ya yönelik yıllardır süren saldırılarına karşı dünyanın sessizliğini nasıl değerlendiriyorsunuz? Uluslararası hukuku ve savaş etiğini çiğnemesine rağmen Türkiye’nin yaptırıma tabi tutulmaması normal mi? Sizce olması gereken neydi?
 
Maalesef dünyamızda adaletsizlik normal bir şey. İsrail-Filistin-Lübnan, Rusya-Ukrayna ve şu anda dünyada devam eden tüm savaşlara baktığımızda, yani dünyanın neresine bakarsak adaletsizliğe çok normal bakıldığını görebiliyoruz. Esaret ve sömürge altında olan birçok halk açısından süren ve olumlu sonuçlar doğurmuş davalar olsa da genel olarak ciddi bir adaletsizliğin olduğunu söylemek mümkün. Ancak bu her dava için geçerli değil. Rojava ve Suriye açısından olumsuz olan şeylerden biri şu ki; uluslararası sözleşmelere ve mahkemelere dahil değiller. Suriye, uluslararası birçok sözleşmeye imza atmamış bir ülke. İnsan hakları açısından önemli birçok uluslararası sözleşmeye imza atmamış. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi devlet olmadığı için uluslararası kanunlara ve sözleşmelere imza atamıyor. Bu nedenle insan hakları anlamında ve Türkiye’nin işlediği savaş suçları noktasında cezalandırma yapılmıyor. 
 
Türkiye ve bağlı grupların işgali ve bu sorunların çözümü için uluslararası kanunlar genel olarak işlemedi. Sivil toplum örgütleri, Kuzey ve Doğu Suriye’de, Rojava Kürdistan’ında, Suriye’de yaşayan insanların yaşadıklarını Avrupa’da, Amerika’da her yerde duyurmak için çok çalıştılar. Savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçlara karşı mücadele etmek çok önemli bir iş. Tüm kurum ve kuruluşların, Kuzey ve Doğu Suriye kurumları ve bu anlamda çalışma yürüten sivil toplum örgütleri, Kürt kurumları bu adaletsizliğin son bulması için uluslararası anlamda çalışması.  
 
“Türkiye’ye bağlı grupların Minbiç’e saldırmak istediğini biliyoruz. Eğer Minbiç’e saldırırlarsa Efrin’de, Serêkanî’de yaşananlar tekrar edecek. Bu da ciddi bir insan hakları sorunudur ve yüz binlerce insanın göç etmesine neden olacaktır. QSD oradayken bölgenin güvenlik sorunu yoktu ve halkın durumu iyiydi ancak şu anda ciddi bir güvenlik sorunu var. Her gün savaş suçu ve insanlık suçu işleniyor.”
 
*Son 13 yıllık süre zarfında Suriye ve Rojava’da inşa edilen devrime rağmen savaş bitmedi. DAİŞ’in ardından bu kez DAİŞ’in bir uzantısı diyebileceğimiz HTŞ’nin Halep ve Şehba’ya yönelik saldırılarını görüyoruz. 26 Kasım’da başlayan ancak giderek ve hızla yayılan bu saldırılar üzerine HTŞ, Heleb’in büyük oranını ele geçirdi. Binlerce insan Heleb ve Şehba’dan göç etmek zorunda kaldı. HTŞ, saldırıya neden Heleb ve Şehba’dan başlandı sizce? 
 
Son gelişen olaylarda iki grup var. Biri HTŞ, diğeri ise Türkiye’ye bağlı Suriye Milli Ordusu (SMO). Bu ikinci grup, yani SMO Şexba ve Til Rifat’a saldırdı ve şimdi de Minbic’e saldırıyor. HTŞ ise Suriye rejimi ve rejime bağlı güçlerin elinde olan Halep, Hama gibi kentlere saldırıyor. Neden saldırıyorlar? Türkiye’ye bağlı gruplar, Türkiye’nin Suriye’yi işgal ettiği günden bu yana QSD ve Özerk Yönetimin varlığına ve Kürt, Êzîdi, Hristiyan ve Kuzey ve Doğu Suriye halklarının varlığına saldırıyor. Son 3-4 yılda onlar sürekli Til Rifat ve Şexba’ya saldırmak istiyordu. HTŞ’nin başlattığı saldırıdan sonra onlar da kendilerine fırsat kollayarak Türkiye’nin desteğiyle buralara saldırmaya başladılar. Türkiye’nin planı hep buydu. Bu bölgeleri boşaltmak ve bölgede yaşayan insanları göçertmekti. HTŞ’nin başlattığı saldırının birçok sebebi var. Bu sebeplerden biri Suriye iç savaşından 12 yıl sonra Suriye rejimini zayıflatmaktı. İkincisi Suriye rejimine destek verenleri, özellikle Rusya ve İran’ı zayıflatmak. Şimdi ise Ukrayna, Filistin ve Lübnan savaşından önce Suriye hükümetinin gücü kendi gücü değildi. Tamamı İran ve Rusya ile onlara bağlı güçlerdi. Suriye rejiminin düşmemesinin temel nedeni de Rusya ve İran’ın desteğiydi. Ama şu anda destek verecek durumda değiller. HTŞ de bunu gördü ve operasyona başladı. Bu da bölge açısından büyük bir tehlike oluşturuyor. 
 
Türkiye’ye bağlı grupların başlattığı operasyon sonucunda 2 bin kişi göçe zorlandı. Bu da Kuzey ve Doğu Suriye’de yeni bir insanlık krizine yol açtı. Özerk Yönetimi tek başına bu insanlık krizini çözecek durumda değil, bunun için uluslararası destek gerekli. Göç eden insanlar için destek lazım. İnsan hakları ayaklar altına alınıyor. Saldırgan gruplar, Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönmek isteyenlere Şehba ve Til Rifat’ta saldırıyor. Türkiye’ye bağlı grupların Minbic’e saldırmak istediğini biliyoruz. Eğer Minbic’e saldırırlarsa Êfrin’de, Serêkanî’de yaşananlar tekrar edecek. Bu da ciddi bir insan hakları sorunudur ve yüz binlerce insanın göç etmesine neden olacaktır. Bu durum ciddi bir güvenlik sorununa yol açacaktır. Êfrin’de ve Serêkanî’deki güvenlik sorunlarını görüyoruz. QSD oradayken bölgenin güvenlik sorunu yoktu ve halkın durumu iyiydi ancak şu anda ciddi bir güvenlik sorunu var. Her gün savaş suçu ve insanlık suçu işleniyor. Bu da Suriye’nin, bölgenin, bölgedeki ülkelerin ve Avrupa ile Amerika’nın güvenliği açısından ciddi bir sorun. Genel olarak uluslararası güçler ve Suriye’deki tüm güçler, siyasi bir çözüm bulmadıkları ve Suriye’de barış ve huzur koşulları oluşturmadığı müddetçe maalesef ki Suriye’nin durumunun insanlık açısından ciddi bir sorun yaratacağını biliyoruz.
 
“Eğer HTŞ, Kuzey ve Doğu Suriye’de bir aktör olursa evet aynı tehlikeyi yeniden göreceğiz. Tüm Suriye’de sadece tek bir güç bölgedeki sorunları çözme gücü ve iradesine sahip olup krizlere cevap üretebilecek bir noktada duruyor. O da Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’dir.”
 
*DAİŞ’in ardından yine bir İslami militarist örgüt olan HTŞ’nin ortaya çıkması ve giderek yayılması hem dünya hem de Orta Doğu halkları için nasıl bir tehlike arz ediyor? Yeni bir DAİŞ karanlığı doğuyor diyebilir miyiz?
 
Dediğim gibi Suriye’deki istikrarsız durum ciddi bir tehlikeye yol açıyor. HTŞ’nin kaynaklarının kimler olduğunu ve nereden geldiğini biliyoruz. El Kaide’nin bir koluydu ancak şu anda ise El Kaide’den ayrılarak adını ve kimi taleplerini değiştirdi. HTŞ’nin istediği İslami düzeni Suriye’de oluşturmaktır. Bu biraz daha farklı. Ancak Suriye ve bölge açısından ciddi bir tehlike olduğunu söylemek mümkün. Çünkü bölgedeki radikal güçlerin bölgedeki istikrarı ve huzuru sağlama gibi bir durumları yok. İran’ın durumuna baktığımızda, bölgedeki istikrarsızlığı ve huzursuzluğu hem kendi ülkesinde hem de bölgede yaydığını görebiliyoruz. Irak’ta da aynı şeyi görüyoruz. Yine Arap ülkelerinde aynı şeyi görüyoruz. Eğer HTŞ, siyasetini Suriye’de yaygınlaştırırsa aynı tehlike yeniden doğacaktır. Radikal siyaset, halklar ve bölgedeki sorunlar için bir cevap değildir. Suriye rejimi de bölgenin sorunlarını gören bir noktada değildi ve krizi bölgede derinleştiriyordu. Eğer HTŞ, Kuzey ve Doğu Suriye’de bir aktör olursa evet aynı tehlikeyi yeniden göreceğiz. Tüm Suriye’de sadece tek bir güç bölgedeki sorunları çözme gücü ve iradesine sahip olup krizlere cevap üretebilecek bir noktada duruyor. O da Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’dir. Evet, mükemmel değiller ve eksiklikleri var. Ancak tüm Suriye’de yalnızca Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, demokrasi, halklar arasında ve kadın erkek arasında eşitlik sağlamak istiyor. Bu nedenle eğer kaos ve krizlerin Suriye’de derinleşmesini istemiyorsak ve siyasi bir çözüm diliyorsak, halklar Özerk Yönetimin bu çözüm gücüne dahil olmalı.
 
“Son yaşanan durumlar yeniydi ve kimsenin öngörmediği bir durumdu. Ancak bu durum devam ederse ve herkes stratejini oluşturursa dünyanın da Suriye’nin geleceği hakkındaki görüş ve yaklaşımını daha yakından göreceğimize inanıyorum. Amacımız ve umudumuz, bölge ve dünya ülkelerinin Suriye’nin siyasi sorunlarının demokratik bir şekilde çözüme kavuşmasını sağlamak için çabalamasıdır.”
 
*Günlerdir süren saldırıya karşı direnişe geçen bir halk kitlesi de var. Ancak uluslararası arenaya baktığımızda bir sessizlik durumu görüyoruz? Bu sessizliği ve tepkisizliği nasıl okumak gerek?
 
Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye’nin durumuna yönelik sessizlik hala anlaşılmış değil. Herkes şu anda orada ne olacağına bakıyor. Ve kimse orada ne olacağını bilmiyor. Ancak eskisi gibi olmayacak gibi görünüyor. İnsanlık krizinin ve siyasi krizin sonlanması için acil bir şekilde diyalog oluşmalı. Tüm Suriye halklarının bu diyaloğa dahil olması gerekiyor. Tüm yapıların, halkların dahil olacağı siyasi bir çözüm olması gerekiyor. Siyasi çözüm olmadan sorunlar derinleşerek devam edecek. Uluslararası güçlerin sessizliği, stratejik yaklaşımını ve ne yapmak istediklerini yeniden gözler önüne seriyor. Son yaşanan durumlar yeniydi ve kimsenin öngörmediği bir durumdu. Ancak bu durum devam ederse ve herkes stratejini oluşturursa dünyanın da Suriye’nin geleceği hakkındaki görüş ve yaklaşımını daha yakından göreceğimize inanıyorum. Amacımız ve umudumuz, bölge ve dünya ülkelerinin Suriye’nin siyasi sorunlarının demokratik bir şekilde çözüme kavuşmasını sağlamak için çabalamasıdır.   
 
“Türkiye’nin NATO üyesi olmasından söz etmiştik. Evet, Türkiye’nin NATO üyesi olması, Rojava’ya yönelik saldırılarda dünyanın sessiz kalması için bir sebep. Ancak Türkiye’ye bağlı grupların ve HTŞ’nin Suriye ve Rojava’ya yönelik başlattıkları operasyonun bu görüşme ile bağlantılı olduğunu söyleyemeyiz.”
 
*HTŞ’nin saldırılarının NATO Genel Sekreteri Mark Rutte’nin Türkiye’yi ziyaretinden sonra gerçekleşmesi tesadüf mü?
 
Türkiye’nin NATO üyesi olmasından söz etmiştik. Evet, Türkiye’nin NATO üyesi olması, Rojava’ya yönelik saldırılarda dünyanın sessiz kalması için bir sebep. Ancak Türkiye’ye bağlı grupların ve HTŞ’nin Suriye ve Rojava’ya yönelik başlattıkları operasyonun bu görüşme ile bağlantılı olduğunu söyleyemeyiz. Suriye savaşı ve son gelişen durumlar bazı görüşme ve konuşmalardan daha büyük. Bu durumu bir bütün olarak ele almalıyız. Bu görüşme çok önemli bir konu ile ilgili değil.    
 
“İran ve Rusya şu anda çok zayıf. Onlar şu anda Suriye rejiminin varlığını korumaya çalışıyorlar. HTŞ, çok hızlı bir şekilde Suriye kentlerinin kontrolünü ele geçirdi. Amerika ise müttefiklerinin Orta Doğu’da olmasını istiyor. Amerika Suriye savaşının sürmesini istiyor. Ancak, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik bir saldırı olursa bölge için bir felakete yol açar.”    
 
*Bu saldırıların arka planını ve arkasındaki güçleri nasıl yorumlarsınız? Özellikle ABD seçimlerinin ardından Donald Trump’ın yeniden seçilmesinin yarattığı sonuçlar neler? Hangi devletler ne şekilde destek sunuyor ve ABD’nin bundaki rolü ne?
 
Genel olarak Amerika ve Trump yönetiminin Suriye meselesini atmak istediğini söyleyebiliriz. Onlar Suriye ile uğraşmak istemiyorlar. Trump’ın önceki döneminde birçok kez Amerika’nın Suriye’den çekilmek istediğini gördük. Amerika, Suriye’de savaşmak istemiyor. Bunları biliyoruz. Ancak şu anda Trump siyasetinin nasıl olacağını öngöremeyiz. Genel olarak, Suriye, Amerika ve dünya siyasetini tahmin etmek kolay değil. Ancak yönetimindeki kimi kişiler ve danışmanlarının daha önce 2019’da ABD’nin Suriye’den çekilmesine karşı çıktığını gördük. QSD ve Özerk Yönetime destek sunanlar vardı. Ancak yine de gelecekte ne olacağını öngöremeyiz. Şu anda Suriye’yi atmak istiyorlar ancak Suriye sorunu Orta Doğu’nun tamamını etkiliyor. ABD bunu çok iyi biliyor. Türkiye de bu durumu kendi çıkarları doğrultusunda kullanıyor. Türkiye’ye bağlı gruplar ve HTŞ gücünü ve etkisini büyüttükçe Türkiye’nin de Suriye’ye yönelik etkisi artıyor. 
 
Türkiye şu anda Suriye rejimini sıkıştırmak ve taleplerini kabul ettirmek istiyor. İran ve Rusya şu anda çok zayıf. Onlar şu anda Suriye rejiminin varlığını korumaya çalışıyorlar. HTŞ, çok hızlı bir şekilde Suriye kentlerinin kontrolünü ele geçirdi. Şu anda Rusya ve İran’ın Suriye rejimini koruyup korumadığını bilmiyoruz. Ama amaçları budur. Daha önce Suriye rejimini korumak için güçlerini göndermişlerdi ve Suriye rejiminin düşmesini istemiyorlar. Herkes Suriye savaşını ve siyasi çözümsüzlüğü görüyor ve sürdürmek istiyor. Suriye’deki krizlerin derinleşmesi için kimileri çıkarları elde etti kimileri ise kaybetti. Ancak şimdi oturup siyasi çözüm için konuşabilirler. Ne olacağını bilmiyoruz. Kuzey ve Doğu Suriye’de QSD ve Özerk Yönetim halkın çıkarlarını düşünüyor ve çıkarlarını korumak istiyor. Varlıklarını ve halkın varlığını siyasi bir şekilde savunmaya çalışıyorlar. Amerika ise müttefiklerinin Orta Doğu’da olmasını istiyor. Amerika Suriye savaşının sürmesini istiyor. Suriye savaşının devam etmesini ve DAİŞ gibi grupları koruyan kimse Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırısına da ses çıkarmaz. Ancak, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik bir saldırı olursa bölge için bir felakete yol açar.    
 
“Kuzey ve Doğu Suriye’nin korunması için öncelikle Suriye krizinin siyasi çözüme kavuşması gerekiyor. İkincisi ise Türkiye’de Kürt sorununun çözüme kavuşması gerekiyor.”
 
*Son olarak saldırıların son bulması için nasıl bir tutum sergilenmeli ve nasıl bir çağrıda bulunmak istersiniz?
 
Kuzey ve Doğu Suriye’nin korunması için öncelikle Suriye krizinin siyasi çözüme kavuşması gerekiyor. İkincisi ise Türkiye’de Kürt sorununun çözüme kavuşması gerekiyor. Türkiye’nin, Suriye’de, Irak’ta ve Türkiye’de Kürtlere yönelik saldırılarının son bulması gerekiyor. Bunun için herkesin Avrupa’da, Amerika’da dünyanın her yerinde sivil toplum örgütlerinin, hükümetlerin ve uluslararası güçlerin Suriye krizinin siyasi çözümü ve Türkiye’de Kürt sorununun siyasi çözümü için ve çalışması gerekiyor. Bu anlamda diplomatik çalışmaların yapılması gerekiyor. Eğer bu yapılmazsa Orta Doğu’da kriz derinleşecek. Huzurun sağlanması için Rojava ve Kuzey ve Doğu Suriye için siyasi ve diplomatik çalışmalar yapılmalı.