Cezasızlıktan aldığı cesaretle Hizbullah yeniden sahnede…

  • 09:04 16 Temmuz 2024
  • Güncel
 
Gülistan Gülmüş
 
AMED - Din adı altında kendilerine çeşitli isimler vererek her dönem başka bir formatta ortaya çıkan ve başta kadınları hedef alan cihadist örgütlerden biri olan Hizbullah, son dönemdeki saldırıları ile yeniden gündemde. 16 Temmuz 1998’de Müslüman feminist Konca Kuriş’i kaçıran ve işkence ile katleden Hizbullah, on yıllar süren cezasızlıktan aldığı cesaretle yeniden sahnede…
 
Erkek egemen sistemler, asırlar boyu kadını kendi düzeninin bekası için hedef aldı, baskı kurdu, asimile etti ve nihayetinde öz kimliğinden uzaklaştırdı. İdeolojik tanımlar değişse de kadın üzerinden toplum mühendisliğini yapan saldırı araçlarından en önemlisi belki din oldu. Özellikle Orta Doğu coğrafyasında din üzerinden geliştirilen baskılar önce kadına yöneldi. Bu şekilde kadınlar toplumsal yaşamdan koparılmak, dört duvar arasına hapsedilmek istendi. Orta Doğu’da İslamiyet üzerinden örgütlenen cihadist çeteler, bu tabloda başı çekiyor. DAİŞ, Boko Haram, Taliban, El Kaide, El Nusra ve daha onlarca cihadist örgüt arasında yer alanlardan birisi de Hizbullah. Kuruluşundan bu yana özellikle Kurdistan’da insanlık suçlarının altında imzası olan bu yapılanma nasıl şekillendi? Kadınlara ve Kürt özgürlük mücadelesine saldırarak neyi amaçladı? Kimler destekledi?
 
Hizbullah nasıl ortaya çıktı?
 
Hizbullah 12 Eylül öncesi 1979 yılında Amed’de bulunan Vahdet kitapçısında yapılan toplantılarla kuruldu ve hızla bölgede etkisini göstermeye başladı. İran devriminden etkilenerek yapılanan bu örgütün kurucuları Hüseyin Velioğlu, İsa Altsoy ve Edip Gümüş oldu. 12 Eylül darbesinin yaşandığı sıralarda faaliyetlerini gizli olarak sürdüren örgüt, 1991 yılından 1994 yılına kadarki süreçte Kurdistan’da faili meçhul cinayetler işledi. Özellikle Êlih (Batman) ve Amed’de örgütlenen Hizbullah çok sayıda Kürt’ü, kadını domuz bağı yöntemiyle katletti, işkenceler yaptı. Hizbulkontralar 1994 yılından sonra Türkiye’de de saldırılarına başladı.
 
Hizbullah’ın Kurdistan’a yansımaları
 
Hizbullah’ın Türkiye’de aktif olmaya başlamasından önce Kurdistan’daki yansımalarından söz etmekte fayda var. Hizbullah’ın, özellikle Kürt özgürlük mücadelesini ve mücadeleye destek veren halkı hedef aldı. “Silahlı mücadele yürütülmesi gerektiğini” savunan Hüseyin Velioğlu’nun 1987’de Êlih’e gitmesi ve burada örgütlenmesinin ardından bugüne uzanan saldırılar silsilesi de başlamış oldu. Hüseyin Velioğlu’na göre Hizbullah, başta PKK olmak üzere Kürt siyasi hareketine karşı mücadelesini vermeliydi. Hüseyin Velioğlu, örgütlenmeye Êlih’te İlim Kitabevi’ni kurmakla başladı. Zamanla lise öğrencileri ve bazı aileler arasında örgütlenen Hizbullah, 1992’ye gelindiğinde örgüt Êlih’te Halkın Emek Partisi (HEP) üyelerine yönelik saldırılara başladı. Ardından ise Rezan (Bağlar) ve Farqîn (Silvan) ilçeleri başta olmak üzere Amed’e, Mêrdîn ve Riha’ya (Urfa) yayıldı.
 
Hizbullah’ı aslında kim kurdu?
 
Hizbullah’ın Kurdistan’da özellikle özgürlük mücadelesinin güçlü olduğu kentlerde işe koyulması tesadüf değildi. Kurdistan’da oluşan ve Kürt özgürlük mücadelesine karşı örgütlenen bir yapının, hiçbir gücü yokken var olabilmesi pek de mümkün değilken, Hizbullah ise bu açığı devlet desteğini arkasına alarak kapattığı da, birçok kesim tarafından dile getirildi. Bu durum, Hizbullah’ın büyümesine tanıklık edenler tarafından görüldüğü gibi, siyasetçiler tarafından da dönem dönem itiraflarda bulunularak gündeme geldi. Eski Devlet Bakanı ve siyasetçi Fikri Sağlar’ın Siyah-Beyaz gazetesine verdiği röportajını alıntılayarak 1999 yılında “Kod Adı: Hizbullah” isimli kitaplarında yer veren Faik Bulut ile Mehmet Faraç, bu desteğe dair Fikri Sağlar’ın söylemlerini şöyle aktarmıştı: “Güneydoğu'da Hizbullah'ın kurucusu, destekçisi ve hatta kullanıcısı Silahlı Kuvvetler'in üst düzey komutanlığıydı. Hizbullah, 1985'te Milli Güvenlik Kurulu'nda alınan bir kararla genişletildi ve güçlendirildi ve hatta bazıları güvenlik güçlerinin karargahlarında eğitildi.”  
 
Devlet bağını deşifre edenler katledildi
 
Yine Doğu Perinçek’in sahibi olduğu haftalık “2000'e Doğru” dergisi, 16 Şubat 1992'de görgü tanıklarının ve Hizbullah sempatizanlarının verdiği bilgilere dayandırdığı bir yazı yayımlayarak, örgüt üyelerinin Amed’deki çevik kuvvet merkezinde eğitim gördüklerini bildirmişti. Bu haberin ardından derginin Amed Temsilcisi Halit Güngen, Hizbullahçılar tarafından katledildi. Bir önceki sayısında devlet ve Hizbullah ilişkilerinden bahseden haftalık Gerçek dergisinin Amed Temsilcisi Namık Tarancı da 20 Kasım 1992'de işyerine giderken katledildi.
 
Hizbullah’ın Kürt özgürlük mücadelesinde bulunan kadınlara karşı özel saldırıları vardı. Kadınların sözde dindeki yerleri bahane edilerek özgürlük mücadelesindeki çalışmaları katledilmeler, kaçırmalar ve tecavüz etmelerle sonlandırılmaya çalışılıyordu.
 
JİTEM ve Hizbullah bağı
 
Hizbullah’ın Kürt siyasetçileri, kadınları, gazetecileri, aydınları kaçırıp katletmek için JİTEM tarafından talimat aldığı dönemlerde JİTEM Hizbullah’ı nasıl “ak”ladı? JİTEM’in kurucularından Özel Harp Daire Başkanı Teoman Koman, 90’lı yıllarda Hizbullah’ı “PKK’nin baskılarına karşı kendini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlar” olarak tanımlamıştı. Yine aynı dönemde eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar da “Faydalı olmaz” diyerek Hizbullah’a karşı operasyon yapılmasına karşı çıkmıştı. Tüm bunlar birlikte büyümelerine ve binlerce faili meçhul cinayetin işlenmesini beraberinde getirdi. Bugün hala üzerinden yıllar geçmesine rağmen aileler kayıplarını aramakta ısrar ederken, faillerin yargılanması talebini yineliyor.
 
16 Temmuz 1998: Konca Kuriş kaçırıldı
 
Hizbullah, durmaksızın saldırılarına devam ederken, katlettiği ve katledişi ile kadınlara mesaj vermek istediği isimlerden biri de Müslüman feminist, araştırmacı-yazar Konca Kuriş oldu. Konca, 16 Temmuz 1998'de evinin önünden kaçırıldı ve 35 gün boyunca işkence gördü. Konca, 555 gün sonra 23 Ocak 2000'de Konya'nın Meram ilçesinde Hizbullah'a ait ölüm evinin bodrumunda katledilmiş halde bulundu.
Konca Kuriş kimdir?
 
Konca, 16 Ekim 1961 tarihinde Mersin’de dünyaya geldi. 16 yaşındayken Orhan Kuriş ile evlenen Konca’nın bu evlilikten 5 çocuğu oldu. Seküler bir ailede yetişen Konca, eşinin ailesinin de mensubu olduğu Nakşibendi tarikatıyla tanıştı. İslamiyet’e dair araştırmalarını derinleştiren ve farklı tarikat ve cemaatlere de giren Konca, çeşitli Kuran yorumlarını okuyunca, cemaatten uzaklaşmaya ve Kuran’ı referans almaya başladı. Kadınların din adı altında baskıya maruz kaldığı dönemlerde cesaret isteyen sorularıyla dikkat çeken Konca, yazılarında İslamiyet’in ve Kuran’ın dogmatik şekilde yorumlanmasına eleştirilerini dile getirdikten sonra tehditler almaya başladı. Birçok kadın kurumunda da çalışan ve çeşitli dergilere yazan Konca, 1995 yılında Mersin Bağımsız Kadın Derneği’nin düzenlediği “Müslüman Kadın Kimliği” temalı panelden sonra ilk tehditleri aldı, ancak geri adım da atmadı.
 
‘Helal olsun Konca, kimleri yan yana getirdin’
 
Konca, Mersin Bağımsız Kadın Derneği’ne başörtülü bir şekilde geldiğinde neredeyse 30 kişinin bu durumu kabul etmeyerek istifa etme noktasına geldiği belirtiliyor. Konca’nın başörtülü olmasına karşı olanlardan biri de dernekten Bedia. Bedia, Pazartesi dergisinin Mart 2000 tarihli sayısında Konca’ya dair şunları söylüyor: “Konca için herkes kendi penceresinden bir şeyler söylüyor. Hiçbiri de Konca'yı tam anlatamıyor. Bir laf vardır ‘kör ölür badem gözlü olur’ diye ama Konca gerçekten badem gözlüydü. Tam tersine işledi bu olay. Konca hiç hesapsız her çevreden insanla çatıştı, hepsini sorguladı. İslami kadını hepimizin çok dışladığı bir gerçek. Konca beni bu noktada çok etkiledi. İslami düşüncenin kendisi bana çok uzak ama o çevredeki kadınlarla da diyalogun önemini bize Konca öğretti. Kendi bulunduğun çevrede bazı şeyleri sorgulamak zordur. Ama Konca bulunduğu alanı sorgularken büyük cesaret gösterdi. Ben mesela bulunduğum ortamda kendi anlayışımı aynı cesaretle sorgulayabilir miyim bilmiyorum. Her ideolojinin kadın üzerinden kendine politik malzeme sağladığı bir ortamda biz Konca ile birlikte bunu aşmaya başlamıştık. Konca ile ‘Savaşa Hayır Mitingi’ne gittik, sosyalistlerin düzenlediği bir mitinge, savaşa karşı olduğu için geldi ve kimin düzenlediğinin hiç umurunda olmadığını söyledi. Cenazesinde kendi kendime, ‘Helal olsun sana Konca, kimleri yan yana getirdin’ dedim. Her çevreden insan vardı. Bir gün Konca'ya ‘Oraya buraya gidiyorsun, çocuklar ne yiyor, ne yapıyorlar’ dedim. Bana ‘Onlar büyür, karınlarını da doyurur ama ben bugün bu yaptıklarımı asla geriye dönüp yaşayamam’ dedi.”
 
Saldırılar bugün de devam ediyor
 
Konca Kuriş ile dinci örgütlerin, sorgulayan kadını nasıl hedef aldığı somut şekilde görülürken, saldırılar dünden bugüne çeşitli yöntemlerle sürüyor. Bunun son örnekleri de Amed’de dans eden bir gruba dönük saldırı, kafe ve restoren zincirlerine, havuza giren kadınlara, kimi yerel kafelere saldırı şeklinde yaşandı. Türkiye ve Kurdistan kentlerinde 31 Mart 2024 yerel yönetim seçimlerinde Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi’nin (DEM Parti) Êlih Belediye Eşbaşkan Adayı Gülistan Sönük’ün karşısındaki HÜDA PAR’ın adayı Serkan Ramanlı’nın “Biz kazanırsak vallahi hangi renk çarşaf giydiğinize karışmayacağız” söylemleri de 90’ların HÜDA PAR zihniyetinin bugüne yansımasını gösterdi.